"Nasıl yani ölmemişler mi? " dedi şaşkınlıkla bakan. Sonra da adamın cevabıyla yerinden sıçradı.
"Öldüklerini sanmalarını istediler. Kanlarının çekilmesini istemedikleri için. Onlar için en acısı çocuklarını acımasız dünyaya tek başına bırakmalarıydı" dedi ve şapkasını kafasına geçirerek karanlığa gömüldü gizemli adam.
Bu olayın üzerinden bir kaç gün geçmişti. Çocuğun ailesinin ölmediğini bilmek bakanda garip bir his yaratmıştı. Kurcalamadığı yer bırakmamıştı Bakan. Ama yinede elinde kayda değer bir şeylerin olmaması onu deli ediyordu. Birden kendi küçüklüğü geldi aklına. Kendi ailesi... Kafası bu düşüncelerle dolu iken bu çocuğa neden yardım etmek istediğini bir kez daha fark etti. Çünkü o.. Ne olursa olsun bulacaktı. Çocuğun bütün ailesi öldürülmüş bile olsa..
Masasında oturmuş Tunç ailesinin geçmişini okuyordu. Tunç Ailesi, Türkiye'deki çok köklü, safkan bir aileydi. Aşırı zenginlerdi. Ayrıca ailelerinin bir sembolünüde gördü. Oldukça etkileyiciydi. İstanbul gibi mega bir muggle şehrinde yaşadıklarını da öğrendi. Ama kim neden bu aileyi ortadan kaldırmak istesindi ki? Bir tıkırtı duyuldu. Bakan başını otarafa çevirip baktığında bir baykuşun bacağında mektupla pencere pervazında durduğunu gördü. Zavallı hayvan bakanın dikkatini çekmek için, gagasıyla pencereye vuruyordu. Masasından kalktı, pencereyi açtı ve zarfı baykuşun bacağından çözdü. Daha sonra baykuşu alıp su içeceği ve biraz yem yiyeceği bir kafesin yanına koydu. Orada hayvan kendi işini gördükten sonra yine pencereden uçup giderdi.
Metehan'ın ailesi ile ilgili fazla bir bilgiye ulaşamamasının asıl sebebi, Türkiyedeki bakanlığın yardımcı olmamasıydı. Bu olayı neden araştırdığını soruyorlardı. Bakan Metehan'ın hayatını tehlikeye atmamak için bu bilgiyi paylaşmıyordu. O yüzden Türkler ona bu olaya karışmaması için baskı yapmaya çalışıyorlardı. Bir yandan da onunla irtibata geçmeye çalışan birileri. Hemde aynı bakanlıkta. Kafası iyice karışmıştı bakanın. Yavaşça baykuşun getirdiği mektubu açtı ve okudu. Mektup oldukça kısaydı.
Metehan Bora Tunç adında bir gencin ülkenizde başı boş bir halde dolaştığı kanısındayız. Biz ona ulaşmaya çalışıyoruz. Çocuğun iyiliği için. Eğer bu çocuk hakkında bir bilginiz varsa bize, aynı baykuşla iletmenizi rica ederim.
Alp Tan Turan TUNÇ....
Ayrıca mektubun içinde bir şey daha olduğunu fark etti. Çıakrıp baktığında büyülü bir amblem olduğunu gördü. Hemen az önce okuduğu kitabı karıştırdı. Elinde ki sembolle karşılaştırdı. Olabilir miydi? Bu çocuğun ailesi hala hayatta olabilirmiydi? Şaşkınlıkla elindeki sembolle kitaptakine bakakaldı.
İki Gün Sonra
"İyi günler Bakan. Benimle görüşmek istediniz galiba." Okula gitmiş çocuğu çağırtmıştı.Bir kaç gün önce edindiği bilgileri çocuğa da aktarması gerektiğini düşünüyordu. Metehan'ı yanına çağırtmıştı. Köprüde duruyordu. Çocuk gelince gülümseyerek çocuğa döndü. Sonra da elini omuzuna koyarak köprü kenarına doğru çekti. Heyecanlandığını hissediyordu.
"Sana da iyi günler Metehan." dedi ve elini omzundan çekerek devam etti.
"Seninle görüşmek istedim, evet. Ailen hakkında ufak birkaç bilgiye ulaştım."
Ayrıca çocuğa adıyla seslenmesi Bakanın çocuğa karşı bir şeyler hissettiğini gösteriyordu. Başındaki şapkasını çkarttı ve elinde oynamaya başladı. Sonra gözlerini çocuğa çevirdi. Onun gözlerindeki umudu görebiliyordu. İçinde ailesinin yaşadığına dair umudu vardı. Aynen küçükken genç bakanın hissettiği gibi bir umut...
" Ailenin yaşıyor olabileceğini düşünüyorum. Bunu kanıtlayan birkaç ispatım da var. Bir kaç.kişi ile konuştum. Bazı bilgiler ailenin yaşadığını oğrularken bazıları da.... Onlar yaşıyor olabilirler " Son cümlesini heycanla söylemişti. Aynen 12 yaşındaki hali gibi. Ailesini kaybettiğinde vaftiz babasına söylendiği gibi...