Merdivenleri yarı koşar adımlarla çıktı. Bürosuna doğru çevik adımlarla ilerledi. Kapıyı açtı. İçeri girdi. Kendine bir bardak içecek aldı. Masasının etrafından dolaşıp koltuğa oturdu. Mesaj gönderdiği adamlar birkaç dakika içerisinde orada olurdu. Beklemeye başladı.
Odanın kapısı vuruldu. Otoriter bir sesle:
“Girin” dedi. İçeri üç tane adam girdi. Koltukları işaret etti. Adamlar oturunca ayağa kalktı ve asasını çıkardı:
“Colloport” diye mırıldandı.
“Evet, artık kimse konuştuğumuzu duyamaz.” Dedi.
“Şimdi, gelelim bir iş konusunda ki beceriksizliğinize. İstediğim temiz bir işti. Beş kişi ölecekti. Sadece ölecektiler. Kimse ne olduğunu anlamayacaktı. Şimdi ise elimizde üç kaçak var. İkisi yetiştin biri çocuk. Ayrıca kanıt da bıraktınız. Bu durumu nasıl temizlemeyi planlıyorsunuz? Evet, beyler cevap istiyorum.” Dedi ve yerine oturdu. Adamlar yerlerinde rahatsız rahatsız kıpırdandı. Biri söze başladı.
“Kadın ölmüş olabilir Erdi. Ona yaptığım büyü çok kuvvetliydi. Kocası ne yaparsa yapsın ölmüştür. Ayrı-“
“Kes. O zaman durumu varsayımlarla mı değerlendireceğiz? Ben net sonuç istemiştim. Olabilir veya olmayabilir ihtimali olan şeylerle uğraşmayı değil. Orada ne olduğunu bana tam olarak anlatın. Hemen.” Dedi. Bu sefer solunda ki adam konuşmaya başladı.
“Çocukların ikisini ben öldürdüm. Ortancaları evde değildi. Kadına Erim’in büyü yaptığını gördüm. Diğer odaları dolaşmaya başladım. Eve cisimlenmeyi engellemek için büyü yaptık. Alp evde değildi. Beklemeye başladık. Sonra nasıl oldu bilmiyorum ama o kadar gözcüyü atlatıp eve girdi ve dördümüzü hakladı. Sonra Erim’i saf dışı bıraktı ve karısının yanına gitti. O kargaşada ortanca çocuk gelmiş olmalıydı. Çünkü gözcüler yerlerini bırakıp geri gelmişlerdi.
Ben gürültüye bakmak için geldiğim de ortanca velet ortaya çıktı ve bana büyü yaptı. Heykel gibi kaldım. Babası çocuğa bir sırt çantası ve bir anahtar verip onu gönderdi. Evden başka anahtarla gidilmemiş. Gidilseydi yaptığımız büyü bizi uyarırdı. Çocuğun nereye gittiğini bilmiyorum. Ama çocuk başıboş bir şekilde ortalarda dolaşıyor.
Bu arada nasıl oldu bilmiyorum ama adam bizden haberdardı bence. Eve bir sürü büyü doldurmuş. Eve girince panolardan dahi üzerimize büyü yağmaya başladı.” dedi sessizce beklemeye başladı.
Erdi oturduğu yerde iyice öfkelenmişti.
“Siz on iki salak, üçü çocuk beş kişiyi öldüremediniz. Ve iki çocuğu öldürdün diye tebrik bekleme. Yaptığınız işin önemini tekrar tekrar hatırlatmalımıyım? Adam çocuğun yanına gitmiş olabilir veya olmayabilir. Çocuğu nasıl bulacağız? Ayrıca bulsak ne yapacağız? Alp Tunç nerde onu bilmiyoruz. Adam hala yaşıyor. Eve doldurduğu koruma büyülerine gelince bürosunu soyduğumuzdan beri bu iş için uğraşıyordur. Bu tür şeylere hazırlıklı olmalıydınız. Senin diğer arkadaşlarına güvenebilir miyiz? Turan cevap ver bana.” Dedi öfkeyle.
“Evet, güvenebiliriz.” Diye tısladı Turan.
“O zaman kaldırın o hantal vücutlarınızı ve doğru yola koyulun. En ufak fısıltıyı dahi kulak arkası etmeyin. Bu iş bitene kadar herhangi birinize ödeme yok.” Dedi ve hışımla asasını çekti. Kapıya doğrultup büyüyü kaldırdı ve çıkmalarını işaret etti.
Bütün bu olanlardan habersiz on beş yaşında yeni yetme bir çocuk, , yüzlerce kilometre uzakta yatağından kalkmış ilk dersine yetişmek için üstünü değiştiriyordu. Diğer öğrencilerin kalkıp giyindiğini, sıkı arkadaşların birbirlerine takıldığını görüyordu. Bunların hiç birini umursamadan kendi üstünü değiştirdi ve yatakhaneden çıkmak için döndü.