AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

Paylaş
 

 Sensiz Yapamam

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Adrian Mikael Black
VII. Sınıf
VII. Sınıf
Adrian Mikael Black

RP Yaşı : 17
Mesaj Sayısı : 436
Gerçek Adı : Adrian
Yaş : 34

Çanta
Eşyalar:

Evcil Hayvan:

Sensiz Yapamam Empty
MesajKonu: Sensiz Yapamam   Sensiz Yapamam EmptyPaz Kas. 27, 2011 6:29 pm

[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Clary Bernstein - Adrian Mikael Black
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Clary Bernstein

Clary Bernstein

RP Yaşı : 16
Mesaj Sayısı : 1650
Gerçek Adı : Derya
Yaş : 28

Sensiz Yapamam Empty
MesajKonu: Geri: Sensiz Yapamam   Sensiz Yapamam EmptyPaz Kas. 27, 2011 7:43 pm

Evin kapısını sertçe çarparak kapadım ve kendimi dışarıya attım. Çok yorgundum. Yorgunluğum daha çok zihinsel açıdandı. O kadar uzun süredir kendimi eve hapsetmiştim ki Cecelia'yla bile görüşmüyordum. En yakın arkadaşım bana oldukça sitemliydi. Fakat elimden bir şey gelmezdi. Son zamanlar da üzerimde birden fazla yük vardı. Şu an da evden öfkeyle çıkmamın sebebi annemle tartışmış olmamdı. Konu babamdı. Şu meşhur öldüğünü sandığımız fakat hala hayatta olan babam. Onun ölmemiş olmasına bir yandan seviniyor bir yandan da bana yalan söylediği için kızıyordum. Fakat anlaşılan annem bu konuda benimle aynı fikirde değildi. İlk zamanlar o da babama kızgındı fakat zaman geçtikçe yumuşamaya başladı. Onun bize yalan söylediğini, bunca zaman onun yokluğunda ne kadar acı çektiğimizi unutuyordu anlaşılan. Ama ben unutmamıştım ve uzun bir süre de unutmayacaktım.

Bunun yanı sıra başka sorunlarım da vardı. Bunlar aile içi sorunlarını aşan türden sorunlardı. Bir cadıysanız ve sizi son derece ürküten bir özel yeteneğiniz- aslında ben bunu lanet olarak adlandırıyorum- varsa başınız belada demektir. Ben ölülerle konuşabiliyorum. Evet, doğru duydunuz. Bu işin çok başında olduğum için bir açma kapama düğmesi var mı bilmiyorum ve tek ümidim bu yeteneği(!) bir şekilde kontrol edebilmek. Bazen aniden önünüze ölü birinin çıkması nasıl bir şeydir, bilemezsiniz. Cehennemden çıkma birine dönüşmeden önce vaftiz babam John'un eski karısı Amelia'dan ölü sandığım babamı bulmasını istemiştim. Onun da ölüler ile konuşma yeteneği vardı ve o bu konuda problem yaşıyor gibi görünmüyordu. Belki o da sonradan bu yeteneği geliştirmiştir. Eğer şu Karanlık Lord zırvası herifin yandaşı olmasaydı ondan yardım isteyebilirdim. Hızlı hızlı yürümeye devam ederken sıcak yaz güneşi bile titrememe engel olamıyordu. Gerçekten bu kadar şey bana fazla geliyordu.

Aklıma geldikçe kalbimin bin parçaya ayrılmasına sebep olan başka bir sorunum daha vardı. Adrian... Öfkeyle attığım her adımda ismi zihnimde yankılanıyordu ve kalbime bıçaklar saplanıyordu. Beni bu kadar çabuk unutacağını tahmin etmemiştim. Aslında kendimi kandırıyordum. Bunların olacağını biliyordum ama kendime ona aşık olma iznini vermiştim. Tam bir aptalım! Şu son zamanlar da ona çok ihtiyacım vardı ve ona İngiltere'de olduğumu bildiren bir mektup yollamıştım. Aradan haftalar geçmişti ve o bana ne cevap atmış ne de yanıma gelmişti. Benim ilk aşkım, sevgilim, yeri geldiğinde arkadaşım olduğunu düşündüğüm kişi. Sadece bu kadarla da kalsa iyi! Okulda ki bazı arkadaşlardan onun keyfinin gayet yerinde olduğuna dair haberler almıştım. Şu Hogwarts'da ki Türk çocukla samimi olmuştu ve tatilde onunla gününü gün ediyordu. Ben burada yapayalnız, yıkılmış ve acılar içerisindeyken, ona son derece ihtiyacım varken o beni umursamıyordu bile.

Gözlerime biriken gözyaşlarını geri yollamaya çalışırken arkamda birinin varlığını hissettim. Yine ölü biri olduğunu düşündüm önce fakat daha sonra bunun canlı biri olduğunu anladım. Ölüler ortaya çıkmadan önce bir soğukluk ve hüzün etrafa hakim oluyordu. Ruh emiciler gibi değil ama yine de kasvetli. Elimi asamın durması gereken yere attığım da orada olmadığını fark edince üzerime bir kova soğuk su atılmış gibi hissettim. O sinirle evden çıkınca unutmuş olmalıydım. Harika! Takip edildiğim hissi hala üzerimdeydi. Yavaşça arkamı döndüğümde kimseyi görememiş olmam beni şaşırttı. Tekrardan yürümeye başladığımda rahat bir nefes alamadan o his yine geldi. Kesinlikle takip ediliyordum ve arkamdaki kişinin bir ölümyiyen veya sapık biri olmadığını ummaktan başka çarem yoktu. Asamı yanıma almamakla büyük bir aptallık yapmıştım. Adımlarımı hızlandırırken kolumda bir el hissetmemle çığlık atmam bir oldu. Beni kimin tuttuğuna bakmadan bağırmaya başladım. "Bırak beni, seni adi!" Daha sonra duyduğum ses donup kalmama sebep oldu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Adrian Mikael Black
VII. Sınıf
VII. Sınıf
Adrian Mikael Black

RP Yaşı : 17
Mesaj Sayısı : 436
Gerçek Adı : Adrian
Yaş : 34

Çanta
Eşyalar:

Evcil Hayvan:

Sensiz Yapamam Empty
MesajKonu: Geri: Sensiz Yapamam   Sensiz Yapamam EmptyPtsi Kas. 28, 2011 3:31 pm

Metehan gideli yaklaşık bir hafta olmuştu. Planladığından daha geç gitmişti. Aslında onun burada olması iyiydi. En azından kafamı dağıtabiliyordum. Şimdi oda yoktu ve ben kendimi odama kapatmıştım. Annem, sıkça yanıma uğrayıp bana yiyecek bir şeyler bırakıyordu. Bazen yanımda kalıp benimle konuşuyordu. En azından konuşmaya çabalıyordu. Bende çabalarına onu üzmemek için karşılık vermeye çalışıyordum. Fakat daha fazlasına dayanamaz olduğumda, beni yalnız bırakmalarını istemiştim. Bu bardağı taşıran son damla olmalı ki, oldukça sert bir şekilde tartışmıştık. Beni neyin bu hale getirdiğini öğrenmek istiyordu. Haksızda sayılmazdı. Gün geçtikçe kendimi daha kötü hissediyordum. Odamdan nadiren çıkıyordum. Yemek bile yemiyordum. Pencerenin kenarında oturup saatlerce dışarıya görmeyen gözlerle bakıp, Clary’i düşünüyordum. Birçok mektubuma cevap vermemişti. Mete’nin söylediği, ölülerle konuşmak gibi bir durum söz konusu olabilir miydi? Başına bir şey gelmiş olabilir miydi? Bu ölüler nasıl olup da... Bütün bu sıkıntılarımı, en azından bir kısmını anneme anlattım. Bana onun yanına gitmem gerektiğini söyledi. Bende böyle düşünüyordum. Ancak hala daha burada mı, yoksa İtalya’da mı bilmiyordum. Annem, yine benim düşünemediğimi düşünüp yol gösterdi. O anda kendimden nefret ettim. Cecelia. Nasıl düşünememiştim ki? Anneme sarılıp doğruca kâğıdı kalemi aldım ve Cecelia’a mektup yazmaya başladım. Mektubu bitirdiğimde annemin gittiğini fark ettim. Pek fazla umursamadan, baykuşum Neil’i bulmak için çatıya çıktım. Neil aslında Şampiyon Bulut anlamına geliyordu. Çünkü gönderdiğim herhangi bir şeyi çok çabuk yerine ulaştırıyordu. İşte şimdi ona bu yüzden yine ihtiyacım vardı. Çatıya geldiğimde yerine tünemiş olduğunu fark ettim. Beni görünce usul usul öttü. Yanına gittim ve omzuma aldım. Kulağımı hafifçe gagaladı. Sonra da başıma sertçe vurdu. Bu hareketi, bana kızdığını gösterirdi. Eskiden olsa, ara sıra yanıma alıp, odamda beraber uyurduk. Mektubu bacağına bağladım. Cecelia’a gitmesi gerektiğini söyledim. Bir kez daha gagaladı ve yükseldi. Bir kez başımın üstünde döndü ve onun için, çatıya özel olarak açtığımız camdan uçup gitti. Şimdi yapabileceğim tek bir şey vardı. Beklemek. O hafta ilk defa odamdan dışarı çıktım ve ailemle akşam yemeğini masada yedim. . İçimde tuhaf bir his vardı. Ancak yine de umutluydum.


Godric’s Hollow’a geleli yaklaşık iki saat olmuştu. Clary’nin evinin önünde bekliyordum. Dalgın bir eda ile elimle saçlarımı karıştırdım. Cecelia'ya mektup göndereli dört gün olmuştu. Cevap geldiğinde koca mektuptan sadece bir cümle kaldı aklımda. O Londra’da. Cecelia bana esmiş gürlemiş, sonrada Clary’nin yanına gitmem için bir yığın hakaret içeren sözler sarf etmişti. Ama sadece iki kelime kalmıştı aklımda. Clary Londra’da. Bunun üzerine fazla beklemeden buraya, Godric’s Hollow’a geldim. Bu sabah giyinirken aynada kendime baktım ve ne kadar çöktüğümü gördüm. Şimdi burada Clary’nin evinin önünde onu beklerken ilk defa kendimi bu kadar çaresiz hissediyordum. Elimle saati kontrol ettim. Saatin sağlayacağı bir saatlik görünmezlik süresinin sonlarına doğru yaklaşıyordum. O sırada Clary, evin kapısını çarparak dışarı çıktı. Sinirli gibiydi. Sinirli olduğunu adımlarında ki, hırstan anladım. Hızlı bir şekilde yürüyordu. Ben de peşine takıldım. Yürürken görünmez olduğumu unuttum ve birine sürtündüm. Boğuk bir ses çıktı. Aklım o kadar Clary’e takılmıştı ki pek umursamadan devam ettim. Bir an Clary’nin adımlarının yavaşladığını fark ettim. Elini beline koydu. Asasını kontrol ediyordu herhalde.

Acaba benim arkasında olduğumu fark etmiş midir? Ben olduğumu hissedip hissetmediğini merak ettim. Döndü ve direk bana baktı. Daha doğrusu benim olduğum yere. Görünmez olduğumu unuttum ve bir an olduğum yerde durdum. Sonra o önüne dönünce ufak çaplı bir şok yaşadım. O devam ederken etrafa bir göz gezdirdim. Sokak boş gibiydi. Yol kenarında park edilmiş bir arabanın yanına çöktüm ve zaten bitmek üzere olan görünmezliği sonlardırdım. Olduğum yerde doğruldum ve hızlı adımlarla devam ettim. İyice yaklaştım ve ona yaklaştıkça bir duygu selinin altında kaldım. Ona duyduğum özlem o kadar büyüktü ki, soluk alışlarım gittikçe daha hızlı ve daha derin oluyordu. Kendi nefesimin sesi, kulaklarımı dolduruyordu. Neden cevap vermemişti? Başka biri olabilir miydi? Benden bıkmış olabilir miydi? Bunları düşünmek gittikçe daha fazla acıtıyordu canımı. En sonunda kolunu tuttum. Tepki o kadar hızlı oldu ki göğsüme bir yumruk yedim.
"Bırak beni, seni adi!"
“Ah.. Dur, benim.” Diyebildim zorlukla. Mücadeleme etmeyi bıraktı ve dondu kaldı. Diğer elimide koluna koydum. Şimdi kollarını tutmuş bir şekilde gözlerine bakıyordum. Bana bir şeyler açıklaması gerekiyordu. Ama bu açıklamaya gerek yoktu. Affetmeye hazırdım onu. Sadece gözlerime bakarak adımı söylemesi bile yeterdi. Gözlerim o özlediğim yüzünde dolaşıyordu. Her bir santimini tekrar tekrar hafızama kaydediyordum. Şimdi ona sarılmak yüzümü saçlarına bastırmak istiyordum. Sadece adımı söylemesi yeterdi. Onu öpmek ve bütün bir yaz boyunca duyduğum özlemin, beni bitiren bu işkencenin bitmesini ve içimde yeniden hayatı hissetmeyi istiyordum. Ne ailem nede başkası umurumda değildi. Sadece o önemliydi benim için.

“Clarissa. Seni.." durdum ve yutkumdum. “Seni çok özledim.” Bu sözler dudaklarımdan fısıltıyla dökülmüştü…


En son Adrian Mikael Black tarafından Ptsi Şub. 20, 2012 10:46 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Clary Bernstein

Clary Bernstein

RP Yaşı : 16
Mesaj Sayısı : 1650
Gerçek Adı : Derya
Yaş : 28

Sensiz Yapamam Empty
MesajKonu: Geri: Sensiz Yapamam   Sensiz Yapamam EmptyPtsi Ara. 05, 2011 5:59 pm

“Ah.. Dur, benim.” Buradaydı. Gerçekten, kanlı canlı bir şekilde karşımdaydı. Gözlerimi birkaç kez kırptım ama hala burada olduğuna inanamıyordum. Gözlerindeki özlem duygusu o kadar belli oluyordu ki beni adeta olduğum yere çivilemişti. Ne bir söz söyleyebiliyor ne de çekip gidebiliyordum. Halbuki onunla karşılaştığımda yapacağım şeyleri zihnimde binlerce kez prova etmiştim. Ona bağırıp çağıracaktım. Beni nasıl unuttuğunu soracaktım ona. Hatta belki vuracaktım. Sonra da artık onu sevmediğimi haykıracaktım yüzüne. Yalan olsa da sırf onun canını acıtabilmek için. Beni unuttuğunu düşündüğüm birine onu sevmediğimi söylemek onun canını acıtmayacak olsa da en azından ümidim vardı. Aklımdan geçirdiğim tüm bu şeylerin herhangi birini yapacak gücü kendimde bulamıyordum. Gözlerinin derinliklerine çekilmiştim ve onun bana bakışları her şeyi, tüm öfkemi, kırgınlığımı, kızgınlığımı unutturuyordu. Ama buna izin veremezdim. Yaptıklarının daha doğrusu yapmadıklarının cezasını çekmeliydi.

“Clarissa. Seni.." Bir cevap vermeden cümlesini bitirmesini bekledim. İsmimi telaffuz edişine dikkat etmemeye çalışıyordum ama elimde değildi. O etkileyici sesi ile beni adeta büyülüyordu. Bir yutkunmanın ardından sözlerine devam etti. "“Seni çok özledim.” Bu sözleri bende şok etkisi yaptı ve kendime gelmemi sağladı. Özlemişti, öyle mi? Kollarının arasından sıyrılıp bir adım geri çekilince sırtımın binanın taş duvarına yaslandığını hissettim. Öfkem büyüyordu. Ne yapmamı bekliyordu gerçekten; boynuna atlamamı falan mı? Öfkeli ve alaycı bir gülümsemenin ardından konuşmaya başladım. "Demek özledin? Ne kadar da duygusal. Gözlerim yaşardı Mr. Black. Yılın En İyi Büyücü Oyuncu Ödülü'nü neredeyse kazanıyordunuz." Öfkeden yaşaran gözlerim yüzünden bir süre duraklamak zorunda kaldım. Tekrar ona baktığım da bana şaşkın gözlerle baktığını gördüm. Merlin'in Sakalı! Gerçekten nasıl bir karşılama bekliyordu?

"Ne o, şaşırmış gibisin? Yoksa aptal Clary'nin seni ne yaparsan yap affedeceğini mi düşündün? Tüm yaz burada ne halde olduğum hakkında bir fikrin var mı? Onca zaman ortalarda yoksun, mektuplarıma cevap vermiyorsun ve tek söyleyeceğin 'Clarissa, seni çok özledim,' mi?" Öfkeyle bağırarak konuştuğumu cümlemi sonlandırdığımda fark ettim. Onun söylediği sözleri de alaycı bir tonla onu taklit ederek söylemiştim. Bana bakmaya devam etmesi sinirlerime dokunuyordu. "Ne yapacağım biliyor musun? Senin masum ayağına yatıp bahaneler uydurmanı dinlemeyeceğim ve defolup gideceğim. Eminim kendine yeni bir sevgili bulmak senin için sorun olmaz. Zaten tahmin ettiğimden daha fazla benle idin. Daha çabuk sıkılırsın sanmıştım. İşin komik tarafı da ne biliyor musun? Tüm bunların olacağını bilmeme rağmen sana inandım ve sana..." Cümlemin sonunu getiremedim çünkü boğazıma bir yumru oturmuştu. Cümlemin sonunu getiripte sana aşık olma iznini kendime verdim diyemedim. Gözlerime biriken yaşları geri yollamaya çalıştım. Daha fazla bu duruma katlanmak istemiyordum. Tam önümde durduğu için bir yere de kıpırdayamıyordum. Onu ittirip geçmeye çalıştım fakat o yerinden kımıldamadı bile. Yolumu tıkamışken geçmem imkansızdı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Adrian Mikael Black
VII. Sınıf
VII. Sınıf
Adrian Mikael Black

RP Yaşı : 17
Mesaj Sayısı : 436
Gerçek Adı : Adrian
Yaş : 34

Çanta
Eşyalar:

Evcil Hayvan:

Sensiz Yapamam Empty
MesajKonu: Geri: Sensiz Yapamam   Sensiz Yapamam EmptyCuma Ara. 09, 2011 12:17 am

Kollarımda donup kaldı. Yüzünde ki şaşkınlık ifadesiyle o kadar sevimli görünüyordu ki, ona o an tekrar aşık oldum. Clarissa. Benim Clarissa'm. Bir tebessüm dudaklarıma hakim oldu. İçimde yeniden hayat hissediyordum. Haftaların ardından. Okul balosunda hatırlıyorum da, onsuzluğun düşüncesi bile aşırı derecede rahatsız etmişti. Ama düşüncenin kendisini yaşamak yakıcıydı. Daha fazla acı veriyordu. Her bir saniye benim için çok yavaş geçiyordu. Onun şaşkınlığı geçecek ve bana sarılacaktı. Bende o çok sevdiğim saçlarına yüzümü bastıracak, kokusunu derin nefeslerle içime çekecektim. Başım dönene kadar nefesler alacak, ona sıkıca sarılacaktım. Belki bize gelmeye ikna edebilirdim. Gözlerim yüzünde dolaşmaya devam ediyordu. Bir an dudaklarına takıldığımda, elimde olmadan yutkundum. Ağzım kuruyor boğazım sıkışıyordu. Gülümsemem biraz daha derinleşti. Sonra Clary'nin yüzünde bir duygu karmaşası görür gibi oldum. Ama umursamadım. Hayalini kurduğum an, düşündüğümden çok daha güzel bir şekilde gerçekleşmek üzereydi. Bu geciktikçe, beklemek daha hoş bir duygu seli olarak içimde dolaşıyor, bana hayat veriyordu. Clarissa'm. Benim Clarissa'm. Haftalardır cevap vermiyor olmasının bir önemi yoktu. Kızgınlığım kalmamıştı. Onu bu şekilde karşımda görmek her bir kötü düşüncemi yok etmişti. Başına bir şey gelmesi ile ilgili, onlarca saçma sapan düşünce yok olup gitmişti. Sanki bir yaranın anında iyileşmesi gibi.. Cevap vermemesi ile ilgili kızgınınlığımı ona yansıtmayacaktım. İstesemde yansıtamazdım. Belki ilerleyen saatlerde bu konu, ufak bir tartışma konusu olabilirdi. Ama fazlası değil... Belkide ölülerle konuşması yüzünden benimle konuşamamıştı. Bunu ona soracaktım. Eğer doğruysa bu yeteneğinden bana neden bahsetmediğini de soracaktım. Neden benden sakladığını.. Ama şu an, sadece uzun zamandır hayalini kurduğum anı yaşamak istiyordum.

Clary, hiç beklemediğim bir şey yaptı. Benden bir adım uzaklaştı. Bir an ellerimin arasından kurtulursa gidecekmiş gibi geldi. Bırakmak istemedim. Ama sonra tutamadım onu. Ellerimi tutup kendisini serbest bıraktı. Bir saniye önce yavaş akan zaman, kötü olayların haberini vermek ister gibi hızını arttırmaya başladı. İçimi büyük bir korku kapladı.. Bir adım geri gittiğinde binanın taş duvarına yaslandı. Aramızda bir adımlık mesafe vardı. Ancak içimi öyle bir panik duygusu kapladı ki, sanki asla.. asla o adımı geçemeyecekmişim gibi geldi.

"Demek özledin? Ne kadar da duygusal. Gözlerim yaşardı Mr. Black. Yılın En İyi Büyücü Oyuncu Ödülü'nü neredeyse kazanıyordunuz." Ufak çaplı bir şok yaşadım. Ne olduğunu anlayamadım. Mr. Black? Ben.. Ne? Suratımda ki gülümseme ampül atmış gibi silindi. Gözlerinin dolduğunu gördüm. Kısa bir an, bir an geçtikten sonra kirpiklerinin arasından bir damla yaş süzüldü ve yanağına aktı. Elimi uzatıp silmek istedim. Yüzüne dokunmak istedim. Hatta elimi yarı yarıya kaldırdım. Ancak ters ters bakması yüzünden bu hamlem yarım kaldı. Sonra ne demek istediğini sormak için konuşmaya çalıştım."Cl.." Konuşma çabamı hiçe sayarak haykırmaya başladı..

"Ne o, şaşırmış gibisin? Yoksa aptal Clary'nin seni ne yaparsan yap affedeceğini mi düşündün? Tüm yaz burada ne halde olduğum hakkında bir fikrin var mı? Onca zaman ortalarda yoksun, mektuplarıma cevap vermiyorsun ve tek söyleyeceğin 'Clarissa, seni çok özledim,' mi?" Haykırarak konuşuyordu ve zaman o anda benim için normal akmaya başladı. Can yakarak..

"Ne yapacağım biliyor musun? Senin masum ayağına yatıp bahaneler uydurmanı dinlemeyeceğim ve defolup gideceğim. Eminim kendine yeni bir sevgili bulmak senin için sorun olmaz. Zaten tahmin ettiğimden daha fazla benle idin. Daha çabuk sıkılırsın sanmıştım. İşin komik tarafı da ne biliyor musun? Tüm bunların olacağını bilmeme rağmen sana inandım ve sana..." devamı gelmedi.

Suratıma tokat yemiş gibi oldum. Neye uğradığımı şaşırdım. O kadar afalladım ki konunun nereye gideceğini çıkaramadım. Peki cümlesinin devamı neydi? Sana tutuldum mu? Aşık oldum mu? Yanımdan geçip gitmeye çalıştı. İzin vermedim. 'Aptal Clary' ve 'Mr. Black' sözleri kafamda gök gürültüsü gibi dolaşıyordu. Neler oluyordu? Bana, beni sevdiğini söyleyen kız neden şimdi bu şekilde konuşuyordu? Benim bir suçum yoktu ki!. Bir an tüm hayatımın içimden çekip gittiğini hissettim. Bacaklarım titredi. Olduğum yere yığılacakmışım gibi geldi. Sonra o an geçti. İçimi bir öfke kaplamaya başladı. İçimden silinen hayatın yanı sıra beni hayata bağlayan ufacık bir bağdı. Ama yinede o an ayakta kaldım. Hayatta kaldım. Çünkü Clarissa benim için her şeydi. Öfkenin yanı sıra gelen duygu sağanağıda bir başka baş belasıydı. Komediye bak. Yolun kenarında, birbirine dik dik bakan iki genç. Diğer arkadaşlarımı düşündüm. Muhtemelen şimdi sevgilileri ile buluşsalar, birbirlerini ne kadar sevdiklerini söylerlerdi... Boğuluyor muşum gibi geldi. Zorla yutkundum. Hızlıca nefes alıp verdim... Onların durumlarını her zaman küçümsemişimdir. Çünkü duygularını anlatış şekilleri, bana hep, biraz filmlerden alıntı gibi gelmiştir. Benim düşüncelerimin çok daha hafifi, basiti ve yüzeyseli gibi gelmiştir. Ancak şu anda oldukça kıskanıyordum. Çünkü onlar birbirlerini gördüklerinde sarılıp, konuşur, hangisinin diğerini daha çok özeldiğiyle ilgili saçma sapan bir şekilde tartışırlardı. İşte şu an, tam şu anda onlara imrendiğimi hissettim. Neden her seferinde ben Clarissa ile tartışıp, tartışmalarımızın sonunda ben onu, onu sevdiğime ikna etmek zorunda kalıyordum. Ayrıca neredeyse iki aydır hiç bir mektubuma cevap vermeyen kendisiydi.

Şimdi niye bu şekilde bir tavır sunuyordu ki bana? Ya da, bütün bir yaz onun yokluğunda yaşamış olduğum acının beni ne kadar çökerttiğini görmüyor muydu? Ondan sıkılmış olduğum suçlmasının aslı, onun benden sıkılmış olması mıydı? Başka birisi olabilir miydi? Antonio?! Bu isim üzerine sitemle söylenmiş sözler geldi aklıma. 'O benim erkek kardeşim yerine koyduğum kişi Adrian Mikael Black'. Saçmaladığımı fark ettim. Peki o değilse kim? Ya da böyle bir şey yoksa neden bu kızgınlık? Çocukluk aşkım. Sevgilim. Canım. Her şeyim. İçimde bir yerlerde öyle bir acı baş gösterdi ki. Sanırım buraya kadardı. Acı yükselerek ciğerlerimi yaktı ve dudaklarımdan bir isim eşliğinde döküldü. Beni hayatta bağladı.. İnce bir çizgi ile, içim dağlandı.

"Clarissa.." Acı öylesine derindi ki ne yapacağımı bilemiyor, ayakta durmakta zorlanıyordum. Görüşüm bulanıklaştı. Gözlerimin hafifçe yaşardığını fark ettim. Ellerimi yüzüme bastırdım. Sonrada yavaşça çektim. Çekerken, işaret parmaklarımla gözlerimde biriken yaşları aldım. Yutkundum ve yarım bir nefes aldım. Ne konuşmam gerektiğini bilmiyordum. Dalgın bir edayla etrafa bakarken, sağ elimi saçlarımın arasında gezdirdim. Sonra da kolum cansızca yanıma düştü. Ağır ağır ona döndüm ve direk gözlerinin içine baktım.
"Clarissa..." Kısa bir duraklama daha. Bir kez daha yutkumdum. "Biliyor musun? Hayatım boyunca arkadaşlarımı, kendi arkadaşlarımı sevgilileri konusunda ki tavırları yüzünden küçümsemişimdir. Çünkü onları, özellikle sevgililerini küçümserim. O kızlar arkadaşlarımı gördüklerinde çocukça hareketler yaparlar. Uzun bir süre görüşmediklerinde, kendilerine has bir şekilde boyunlarına atlar, o kızlar.. Hani, sordun ya. Ne yapmanı beklediğimi sordun. Boynuma atlamanı bekledim, evet. Bana sarılmanı, beni özlediğini söylemeni bekledim. Her şeyden önce sadece gözlerimin içine bakarak bana, adımı söylemeni bekledim. Mikael demeni bekledim." Bir anda Clarissa ile çıkmadan önce ki o kibirli halime geri döndüm. Öyle bir şekilde ortaya çıktı ki kontrol edemeden, duruşuma bile yansıdı.

"Ama şimdi. Şimdi Clarissa. Onların o saçmalıklarına o kadar özeniyordum ki." derin bir nefes aldım. Yavaş bir şekilde konuşuyordum. Dalgın bir şekilde elimle saçlarımı karıştırdım. " Neden biz her seferinde tartışıyoruz Clary..." Soru sormaktan çok durum belirtmiştim. "Neden? Niye her seferinde sana, seni sevdiğimi anlatmak zorunda kalıyorum? Neden seni sevdiğime inanmıyorsun ki? Hı? Anlamıyorum seni. Gerçekten. Bazen yoruyorsun beni. Sen benim, sana karşı hissettiklerimi hiç anlamıyorsun." ona bakıyordum. Bakışları söylediklerimi doğrular nitelikteydi. Başımı olumsuzca iki yöne sallayarak konuşmaya devam ettim."Hayır anlamıyorsun. Hiç anlamıyorsun. Aylar önce hastane kanadında yattığında yanına geldiğimde her şeyi anlattım. Sen benim ilk aşkımsın. Çocukluk aşkımsın. Seni bulmuşken, sana kavuşmuşken seni severken.." o kibirli tutumun sarsıldı. İçimde ki acı, acım sesime o kadar yansıyordu ki.. Göz yaşlarımı tutamıyordum. Yanaklarımdan aşağı akıyordu. Hıçkırıkla nefes alma arası bir ses çıkardım.

"Seni bu kadar severken bana işkence ediyorsun. Cümleni bitiremedin." Hıçkırıkla nefes alma arası bir şey daha karıştı araya. "Ne diyecektin? Sana.. Sana tutuldum mu? Aşık oldum mu? Yoksa başka bir şey mi? Madem öyle, neden haftalardır mektuplarıma cevap vermiyorsun? Neil. Baykuşum son mektubu sana ulaştıramadan döndü. Aslında onun mektup ulaştıramadığını daha önce hiç görmedim. Kabul etmedin değil mi? Neden? Mektuplarına cevap vermediğimi söylüyorsun. Bana bak Clarissa. Bak bana. Halimi gör. Benim ne kadar çöktüğümü gözlerinle gör. Yaz boyunca senden haber alamadığım için bu haldeyim ve buradayım. Senin iyi olduğunu gözlerimle görmeye geldim. Sana bir şey oldu sandım. Çünkü Clarissa. Benim Clarissa'm bana mutlaka cevap verirdi. Ama iki aydır tek bir haber yok.." durdum. Etrafa baktım. Sözlerimi dinliyordu sessizce. İyi de oluyordu. Çünkü tüm söyleyeceklerim bitmeden konuşmasına izin vermeyecektim. "Aşkım." diye fısıldadım. "Sen, sen hiç bir zaman bana güvenmedin. Asıl sorun burada. Bana güvenmedin, çünkü beni gerçekten sevmedin değil mi?" diye sordum kuru kuru. Dönüp ona baktım. Daha söyleyeceğim onlarca söz vardı. Çok daha fazlası. Ama devamını getiremedim...Bu iş ya burada bitecek, yada eskisinden daha güçlü bir şekilde devam edecekti. Ne diyeceğini merak ettiğim bir soru daha vardı..
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Clary Bernstein

Clary Bernstein

RP Yaşı : 16
Mesaj Sayısı : 1650
Gerçek Adı : Derya
Yaş : 28

Sensiz Yapamam Empty
MesajKonu: Geri: Sensiz Yapamam   Sensiz Yapamam EmptyC.tesi Şub. 18, 2012 12:18 pm

Sözlerimin onun üzerinde bıraktığı şok etkisini görebiliyordum. Geçmeme izin vermemesi ile birlikte ne yapacağını da bilemez gibiydi. Sonrasında gözlerinde bir şeyler değişti. O şaşkınlığın yerini öfke aldı. Bir an için nefesim kesildi. Nasıl olur da öfkelenme hakkını kendinde bulabilirdi? Bana tek satır yazmayan kendisiyken bu sözlerime kızması oldukça ironikti. Yüzünden anladığım kadarıyla aklından milyonlarca şey geçiyordu ve ben meraktan ölerek onun konuşmasını bekliyordum. Madem geçip gitmeme izin vermiyordu, o zaman ne söyleyecekse söylemeliydi. Bana bu ızdırabı yaşatmak hoşuna mı gidiyordu? Kafamda bir sürü soruyla adımı söylemesini dinledim. "Clarissa.." Gözlerinin dolduğunu gördüm ve içimdeki tüm öfke yok olur gibi oldu. Onu bu şekilde görmeye dayanamazdım. Ne kadar kızgın olursam olayım ona aşıktım. Kalbimin paramparça olduğunu hissediyordum. Yavaşça ellerini yüzünden çekti. Bu sırada göz yaşları da kaybolmuştu. Elleriyle sildiğini düşündüm. Ellerini bir süre saçlarında dolaştırdıktan sonra onlarla ne yapacağını bilemezmişçesine serbest bıraktı. Sonrasında delici bakışlarını gözlerime dikti. Adete olduğum yere mıhlanmıştım.

Yutkundu ve konuşmaya başladı. "Biliyor musun? Hayatım boyunca arkadaşlarımı, kendi arkadaşlarımı sevgilileri konusunda ki tavırları yüzünden küçümsemişimdir. Çünkü onları, özellikle sevgililerini küçümserim. O kızlar arkadaşlarımı gördüklerinde çocukça hareketler yaparlar. Uzun bir süre görüşmediklerinde, kendilerine has bir şekilde boyunlarına atlar, o kızlar.. Hani, sordun ya. Ne yapmanı beklediğimi sordun. Boynuma atlamanı bekledim, evet. Bana sarılmanı, beni özlediğini söylemeni bekledim. Her şeyden önce sadece gözlerimin içine bakarak bana, adımı söylemeni bekledim. Mikael demeni bekledim." Sözleri kalbimi dağlarken, tavrının o eski, kibirli Adrian'a dönmesi de beni şaşırtmış ve üzmüştü. Ne yapacağımı bilemiyordum. Haklı durumdayken, söyledikleriyle bir an için tereddütte düşüyordum. "Ama şimdi. Şimdi Clarissa. Onların o saçmalıklarına o kadar özeniyordum ki." Eliyle saçlarını karıştırdığında kalbim bir kez daha tekledi. O saçları, ellerimi arasından geçirdiğimde farklı diyarlara gittiğim saçları. Onları tekrardan tenimde hissetmek istiyordum fakat bir yandan da öfkemi unutmamaya çalışıyordum. Hayır, bu sefer izin veremezdim.

"Neden biz her seferinde tartışıyoruz Clary... Neden? Niye her seferinde sana, seni sevdiğimi anlatmak zorunda kalıyorum? Neden seni sevdiğime inanmıyorsun ki? Hı? Anlamıyorum seni. Gerçekten. Bazen yoruyorsun beni. Sen benim, sana karşı hissettiklerimi hiç anlamıyorsun." Sözlerinde doğruluk payı vardı ama bende haklıydım. Sürekli yaptığı şeyler şüpheye düşmeme sebep oluyordu. Belki de sadece korktuğum içindi bu şüphem. Nitekim korkularım gerçekleşiyordu. Ne kadar beni sevdiğini söylese de ellerimin arasından kayıp gidiyordu ve ben hiçbir şey yapamıyordum. Onu yorduğumu söylerken, neden beni sevdiğine inanmadığımı sorması gerçekten ironikti. Ne düşüneceğimi bilemez haldeydim, bir kez daha. "Hayır anlamıyorsun. Hiç anlamıyorsun. Aylar önce hastane kanadında yattığında yanına geldiğimde her şeyi anlattım. Sen benim ilk aşkımsın. Çocukluk aşkımsın. Seni bulmuşken, sana kavuşmuşken seni severken.." Tavrının tekrar değişmesi şok ediciydi. İçindeki acı tekrardan ortaya çıkmış gibiydi. Yanaklarından süzülen yaşları görmem tüm direncimi kırdı ve bende ağlamaya başladım. Yaşlar yavaşça yanaklarımdan süzülüyordu. Bir yanım ona öfkeyle haykırmak isterken, diğer yanım kollarıma alıp onu sonsuza kadar orada tutmak istiyordu.

"Seni bu kadar severken bana işkence ediyorsun. Cümleni bitiremedin." Gözlerine daha fazla bakamıyordum. Kim haklıydı, kim haksızdı benim için tüm önemini yitirmişti. Onu daha fazla bu şekilde görmeye dayanamazdım. "Ne diyecektin? Sana.. Sana tutuldum mu? Aşık oldum mu? Yoksa başka bir şey mi? Madem öyle, neden haftalardır mektuplarıma cevap vermiyorsun? Neil. Baykuşum son mektubu sana ulaştıramadan döndü. Aslında onun mektup ulaştıramadığını daha önce hiç görmedim. Kabul etmedin değil mi? Neden? Mektuplarına cevap vermediğimi söylüyorsun. Bana bak Clarissa. Bak bana. Halimi gör. Benim ne kadar çöktüğümü gözlerinle gör. Yaz boyunca senden haber alamadığım için bu haldeyim ve buradayım. Senin iyi olduğunu gözlerimle görmeye geldim. Sana bir şey oldu sandım. Çünkü Clarissa. Benim Clarissa'm bana mutlaka cevap verirdi. Ama iki aydır tek bir haber yok.." Göz yaşlarım usulca akarken ona baktım ve söylediklerinde haklı olduğunu gördüm. Onu daha önce bir kez bu halde görmüştüm ve o zamanda biz kavga etmiştik. Belki de onu gerçekten üzüyordum. Peki ya ben? Ben farklı bir durumda gibi miydim? Ayrıca mektuplar hakkında söylediği şey de şok olmama sebep olmuştu. Bana mektup falan gelmemişti. Yalan söylemeyeceğine göre tüm bu olanların açıklaması neydi? Tüm yaz boyunca boşuna mı ızdırap çekmiştik ikimizde? Sözlerinden gerçekten benim için endişelendiğini anlıyordum. O benim için endişelenmişken, ben yalnızca beni unuttuğunu sanmıştım. Aklıma hiç ona bir şey olacağı düşüncesi gelmemişti.

Tekrardan bir şey söylemem fırsat vermeden konuşmaya başladı. "Aşkım." Nefesim kesildi ve gözlerinin derinliklerinde kayboldum. Hem bu kadar üzgün, kızgın ve yıpranmış hissederken hem de nasıl onu hemen affetmeye ya da af dilemeye hazır hissediyordum kendimi. İki dakika öncesine kadar yapacağım her şey aklımdaydı ancak tüm bu söylediklerinden sonra kendimden şüphe etmeye başlamıştım. Belki de suçlu olan bendim. Her zaman ki gibi ön yargılı davranıyordum. Kafam allak bullak olmuştu. "Sen, sen hiç bir zaman bana güvenmedin. Asıl sorun burada. Bana güvenmedin, çünkü beni gerçekten sevmedin değil mi?" Son sözleri beni bitirir derecedeydi. Nasıl... nasıl bu şekilde düşünebilirdi? Tüm o yaşadıklarımızdan sonra bunu nasıl söyleyebilirdi? Kimseye söylemediğim sözleri ona söylediği bilirken, daha önce kimseye böyle değer vermediğimi bilirken nasıl bunları söylerdi? Onu taparcasına severken, tek bir sözüyle her şeyi yapmaya hazırken nasıl... Gözlerim şaşkınlık ve göz yaşlarıyla doluydu. Konuşmak istiyordum ancak boğazımdaki yumru buna engel oluyordu. Daha önce bu kadar çok ağladığımı hatırlamıyordum bile. Öyle çok ağlamış ve yıpranmıştım ki başım zonklamaya başlamıştı.

Bir adım geri çekilmeye çalıştım ancak arkamda duran duvar buna izin vermedi. Elimi alnıma dayadım ve ızdırap çektiğimi anlatan bakışlarımı onun gözlerine diktim. "Bunu...bunu nasıl söylersin? Seni gerçekten sevmedim öyle mi? Bunu düşünüyorsun yani?" Sesim titrerken başımda dönmeye başlamıştı. "Seni gerçekten sevmediğim için beni kimsenin öpmediği gibi öpmene izin verdim. Seni gerçekten sevmediğim için kimseye söylemediğim ve söylemesi benim için çok zor olan iki kelimeyi sana söyledim zaten. Seni gerçekten sevmediğim için seni delicesine kıskandım ve delicesine istedim. Seni gerçekten sevmediğim için en yakın arkadaşımdan bile kıskandım. Seni gerçekten sevmediğim için seni tüm aşkımla öptüm ve tüm o sevgi sözcüklerini söyledim. Seni gerçekten sevmediğim için..." Sesim yavaşça yok olmaya başlamıştı ve hıçkırmaya başlamıştım. Kimsenin önünde ağlamayan ben, şu an hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. O kadar üzgündüm ki... "Söylediğin her şeyi kabul edebilirdim ama bu son söylediğin sözler beni yıktı. Anlıyor musun? Birde senden şüphe ettiğimi söylüyorsun. En başından beri kimin şüphe ettiği belli." Hıçkırıklarıma hakim olmaya çalışarak haykırdım. "Lanet olsun! Korkuyordum. Her gün, her dakika. Yanımda olup ellerimi tutarken bile korkuyordum. Gideceksin, beni bırakıp başkasına gideceksin diye. Ne kadar beni sevdiğini söylesen de birisi gelip seni benden çalacak diye korktum. Ben kimseyi bu kadar... bu kadar sevmedim ve bağlanmadım. Ama şimdi anlıyorum ki bunların hiçbirinin senin için anlamı yokmuş. Hepsinin yalan olduğunu düşünüyormuşsun."

Nefes almak için durduğumda onun konuşmasını engellemek için elimi kaldırdım. Hayır, bu sefer ben onu konuşturmayacaktım. "Ayrıca bana mektup gelmedi. Senden gelecek mektubu nasıl geri çevirebilirdim ki? Buna ihtimal vermen bile beni mahvediyor. Her gün pencerede geleceğini umduğum baykuşu bekledim ama gelmedi." Daha söyleyecek şeylerim vardı ama başımın dönmesi buna engel oluyordu. Bir adım atmaya çalıştığım sırada tökezledim ve Adrian'ın koluna tutunmasaydım yere düşecektim. Lanet olsun! Bayılamazdım, hayır. Ben asla bayılmazdım. Bir an için gözlerimi kapadım ve baş dönmesinin geçmesini bekledim. Tekrar gözlerimi açtığımda Adrian'ın kollarındaydım ve söyleyecek hiçbir şeyim kalmamıştım. Hala onu sevdiğimden şüphe ediyorsa ne yapabilirdim, bilmiyordum.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Adrian Mikael Black
VII. Sınıf
VII. Sınıf
Adrian Mikael Black

RP Yaşı : 17
Mesaj Sayısı : 436
Gerçek Adı : Adrian
Yaş : 34

Çanta
Eşyalar:

Evcil Hayvan:

Sensiz Yapamam Empty
MesajKonu: Geri: Sensiz Yapamam   Sensiz Yapamam EmptyPtsi Şub. 20, 2012 4:36 pm

"Sen, sen hiç bir zaman bana güvenmedin. Asıl sorun burada. Bana güvenmedin, çünkü beni gerçekten sevmedin değil mi?"
Kendi sözlerim kafamda defalarca yankılandı. Bunu söylemiş olmaktan hoşnut değildim. Ancak, daha fazlasına dayanamıyordum. Bana gözlerimin içine bakarak beni sevdiğini söylemesine ihtiyacım vardı. Buna ihtiyacım vardı. Daha önce duymuş olmamın, şu anda bir anlamı yoktu. Bu sözlerimden sonra pişman oldum. Ama artık geri alamazdım..

Clarissa, karşımda ağlamaya başladı. Yüzüne öylesine bir incinmişlik yerleşti ki, eğer sözlerimden pişmanlık duyduysam bile şu anda hissettiklerimin yanı sıra bir hiçti. Onu bu şekilde yıkılmış görmekten nefret ettim. Kendimden nefret ettim. Kendime lanet okudum. Dakikalarca ağladı. Hıçkırıklarla sarsıldı. Ne yapacağını bilemez bir halde etrafına, ne diyeceğini bilemez bir halde bana bakıyordu. Elimde değildi. Gözyaşlarım yanaklarımdan aşağı birer birer yavaşça akıyordu. Ona uzanmak istedim. Sarılıp özür dilemek ve her şeyi bir kenara bırakmak istedim. Ama olmadı. Fevkalede incinmiş bir halde bana baktı. Elini alnına koyup bana baktı. Bu haldeyken bile, onun ne kadar güzel göründüğünü bir kez daha fark ettim. İçimde bir yerlerde bir şeyler burkuldu. Clarissa'yı bu hale getirdiğim için kendimi hiç affetmeyecektim.

"Bunu...bunu nasıl söylersin? Seni gerçekten sevmedim öyle mi? Bunu düşünüyorsun yani?" Titrek bir sesle konuşuyordu. Duvarın içinden geçip gitmek ister gibi, geriye doğru adım atmaya çalıştı. Arkasında duran duvar buna izin vermedi. "Seni gerçekten sevmediğim için beni kimsenin öpmediği gibi öpmene izin verdim. Seni gerçekten sevmediğim için kimseye söylemediğim ve söylemesi benim için çok zor olan iki kelimeyi sana söyledim zaten." Bir an için, geçmişin anıları içinde kayboldum İlk defa kütüphanede bana, beni sevdiğini söylediği an geldi aklıma.

Bunu birine söyleyeceğim hiçbir zaman aklımın ucundan bile geçmemişti; ama ben..." cesaretlenmek için derin bir nefes alarak cümlesini bitirdiği an. "Ben... Seni seviyorum," Sonra da utangaç bir şekilde başını göğsüme dayayıp bana sarılması. Ben bu anıları çok net bir şekilde hatırlarken Clarissa konuşmaya devam ediyordu.
"Seni gerçekten sevmediğim için seni delicesine kıskandım ve delicesine istedim." Geçmişin anıları bir anafor gibi, düçüncelerimin etrafında dönüyordu. Cevap vermemi imkansız kılıyordu. Hem Clarissa'yı dinleyip, hem de bana daha önce söylediği her şeyi hatırlıyordum. Bu ikilem arasında konuşamıyor, sadece sessizce duruyordum. Kütüphanede Sidney'in üzerine yürümesi geldi aklıma. Bu anı o kadar güzeldi ki benim için. Eğer şu anda içinden çıkılmaz bir durumda olmasaydık gülebilirdim. " Seni gerçekten sevmediğim için en yakın arkadaşımdan bile kıskandım.."

Cecelia'ya bana ettiği yardım için hediye aldığımda okul bahçesinde bizi görmüştü. Kıskançlık krizine girip, haykırarak ikimizi ona ihanet etmekle suçlamıştı. "Neyden haberim olmayacakmış?" Cecelia'ya hediyeyi verirken görmüş ve söylediklerimi duyup yanlış anlamıştı. Clarissa, orada karşımda çileden çıkmış bi halde durmuştu. Beni Cecelia'dan kıskanmıştı. Cecelia ve Ben. Tanrım!.. Seni gerçekten sevmediğim için seni tüm aşkımla öptüm ve tüm o sevgi sözcüklerini söyledim. Seni gerçekten sevmediğim için..." Hastane kanadında nefesimi kesecek bir şekilde bana karşılık vermesi geldi aklıma. Aşkın güneşi ve yıldızları bile yerinden oynatabileceğini söymesi. Söylemeden bana, beni sevdiğini belli etmesi. Sesinde ki acı içimi dağlıyordu. Buna nasıl dayanabildim bilmiyorum. Ama o, konuştu ve ben dinledim. Ben dinledim ve kendimden daha çok nefret ettim.
"Söylediğin her şeyi kabul edebilirdim ama bu son söylediğin sözler beni yıktı. Anlıyor musun? Birde senden şüphe ettiğimi söylüyorsun. En başından beri kimin şüphe ettiği belli. Hıçkırıklar içinde ağlarken son sözleri gök gürültüsü gibi beynimde dolaşıyordu. Söylediğin her şeyi kabul edebilirdim ama bu son söylediğin sözler beni yıktı. Anlıyor musun? Birde senden şüphe ettiğimi söylüyorsun. En başından beri kimin şüphe ettiği belli. Bir insan nasıl olurda bu kadar acıya dayanabilirdi. Bir an için beynimin fişini çekmek istedim. Her şeyin bir rüya olmasını çok istedim. Clarissa karşımda, hıçkırıkları arasında bana haykırmaya çalıştı. Her bir sözü bir darbe niteliğinde iniyordu üzerime.
"Lanet olsun! Korkuyordum. Her gün, her dakika. Yanımda olup ellerimi tutarken bile korkuyordum. Gideceksin, beni bırakıp başkasına gideceksin diye. Ne kadar beni sevdiğini söylesen de birisi gelip seni benden çalacak diye korktum. Ben kimseyi bu kadar... bu kadar sevmedim ve bağlanmadım. Ama şimdi anlıyorum ki bunların hiçbirinin senin için anlamı yokmuş. Hepsinin yalan olduğunu düşünüyormuşsun." Kızgınlıkla, ne diyeceğimi bilmez bir halde ağzımı açtım. Ama elini kaldırıp beni susturdu. Elini kaldırırken sallanıyordu. Birden düşecekmiş gibi geldi ve ben ona doğru uzandım. Bakışları yüzünden kollarım hafifçe yukarı uzanmış bir halde kaldım. Kaldım çünkü bu denli yıkılmışken bile, meydan okuyan bir şekilde bana bakıyordu.
"Ayrıca bana mektup gelmedi. Senden gelecek mektubu nasıl geri çevirebilirdim ki? Buna ihtimal vermen bile beni mahvediyor. Her gün pencerede geleceğini umduğum baykuşu bekledim ama gelmedi." Sonra ileri doğru sendeledi ve bir adım atmaya çalıştı. Düşer gibi oldu ve kolumdan tuttu. Hemen ona sarıldım. Kendinden geçmişti. Yavaşça yere diz çöktüm. Başını omzuma yasladım ve kolumu iyice ona doladım. Sağ omzuma yaslanmış bir şekilde duruyorken, sarsılmasın diye sol elimle belini tutuyordum. Yüzümü saçlarına bastırdım. O mis kokusunu defalarca içime çektim. Nefesi nefesime karışırken, gözyaşlarım onun saçları arasında kayboluyordu. Onu bu hale getirdiğim için çok üzgündüm.

Sonra bir şey oldu. Her şey tuhaflaştı sanki. Etrafımın hayal meyal farkındaydım. Kendi düşüncelerime gömülmüştüm... Babam. İtalyan asıllıydı ve ben çok küçükken italyanca konuşurdu arasıra. İtalyanca konuşmayı hep istemiştim. Ancak hiç öğrenmemiştim. Öğrenememiştim.. Clarissa. Benim Clarissam. O da İtalya'da büyümüştü. Bir kaç sözcük canlandı aklımda. Anlamını zar zor hatırladığım bir kaç sözcük. Farkında olmadan mırıldandım.
"Così dispiaciuto. Mi perdoni il mio amore. A perdonare. Torna a me." Yüzümü hala saçlarından çekmemiştim.
"Non voglio sconvolto. Perdonami. Perdonami. Perdonami.." Sayıklar gibi tekrar tekrar söyledim bu sözcükleri. Kendi kulağıma, tuhaf gelen bir aksanım vardı. Tam olarak neden İtalyanca konuştuğumu bile bilmiyordum. Ama kelimeler öylesine döküldü dudaklarımdan. Ona sarılmış bir halde dururken, bir şeyin, aslında bir çok şeyin farkına vardım. Clarissa'nın bana söylediği her şeyi hatırlıyordum. Ona kendi yaşamımdan bile daha fazla değer veriyordum. Şu anda bile yüzümü saçlarına bastırdığımda, sanki o bir yaşam pınarıymışçasına, ondan hücrelerime geçen, yaşam gücünü hissediyordum. Tüm benliğim, daha fazlasını istiyordu. O yaşam pınarını özümsemek içimde kalan azıcık hayata can vermek istiyordum. Clarissa ile beraber olmak, onunla birlikte bir ömür geçirmek istiyordum.
"Io mai non vi lascerà. Torna a me che basta è abbastanza."



Spoiler:


En son Adrian Mikael Black tarafından Ptsi Nis. 02, 2012 11:00 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 4 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Clary Bernstein

Clary Bernstein

RP Yaşı : 16
Mesaj Sayısı : 1650
Gerçek Adı : Derya
Yaş : 28

Sensiz Yapamam Empty
MesajKonu: Geri: Sensiz Yapamam   Sensiz Yapamam EmptyPtsi Şub. 20, 2012 5:48 pm

Onun kollarında olduğumu biliyordum. Gözlerim kapalıydı ancak bilincim açıktı. Fazlasıyla bitap düşmüştüm. Bana sarıldığını ve saçlarıma değen nefesiyle yüzünü saçlarıma gömdüğünü hissedebiliyordum. Sonsuza kadar böyle kalabilirdim. Kollarıyla beni sarmalamışken gözlerimi açıp da acı gerçekliğe dönmek istemiyordum. Böyle her şey güzel ve huzurluydu. Varlığıyla cennetin kapılarını aralamıştı sanki. Başım omzundaydı ve nefesim boynuna çarpıyordu. Yüzümü boynuna gömüp bir süre daha öyle kaldım. Güzel kokusunu içime çekip bana acı veren sözlerini unutmaya çalıştım. Yine de kalbim sancıyordu. Bir yandan da mutluydum aslında. Bunun nasıl mümkün olduğunu bilmiyordum fakat benliğimin her bir hücresinde onu hissederken mutlu olmamak elimde değildi. O kadar uzun süre onun sıcaklığından yoksun kalmıştım ki yaşıyor olmam bir mucizeydi.

Sadece nefes alıp verişlerimizin duyulduğu sessizlikte Adrian'ın sesi bu sessizliği bozdu. "Così dispiaciuto. Mi perdoni il mio amore. A perdonare. Torna a me." İtalyanca konuşuyordu. Gözlerim aniden açılıverdi fakat yüzüm Adrian'ın boynuna gömülü olduğu için o bunu göremedi. Adrian'ın babasının İtalyan asıllı olduğunu biliyordum. Bir sohbetimizde bundan bahsetmiş ancak çok üzerinde durmamıştı. Benimde yarı İtalyan olmamın kaderin bizim için hazırladığı bir oyun olduğunu düşünmüştüm o zaman. Yine de Adrian'ın İtalyanca bilmediğini sanıyordum. Aşkım deyişi ve bana geri dön derken ki sesinde oluşan acı tınısı kalbimin tekrardan hızla çarpmasına sebep oldu. Onu öyle çok seviyordum ki bunu kelimelere bile dökemiyordum. Tarif edilemez ve sonu olmayan bir sevgi... Bundan 2 sene önce bana böyle hissedeceğimi söyleseler asla inanmazdım. Tekrardan konuşmaya başladığında bir damla göz yaşı yanağımdan aşağıya aktı. "Non voglio sconvolto. Perdonami. Perdonami. Perdonami.." Bende seni üzmek istememiştim, demek istedim ancak bir şey söyleyemedim. Bunun yerine onun sözlerini bitirmesini bekledim.

Bana daha da sıkı sarılınca nefesim düzensizleşti. Kıpırdaman öylece duruyordum. Anın büyüsü tarif edilemeyecek kadar güzeldi. Büyük bir kavgadan, mutlu bir sona gelmiştik. Bu kavgayı da atlatmamız aşkımızın büyüklüğünü göstergesiydi. Bundan sonra asla şüpheye düşmeyecektim. Adrian İtalyanca konuşmaya devam ederek beni şaşırtıyordu. "Io mai non vi lascerà. Torna a me che basta è abbastanza." Yavaşça kafamı kaldırıp yüzüne baktım. O güzel gözlerine bir kez daha baktım ve oradaki gerçeği gördüm. Birimiz diğeri olmadan asla yaşayamazdı. Bu kısa süreli ayrılık ikimizi de heba etmişti ve bir daha buna izin vermeyecektik. Adrian'ın ellerini tutarak yavaşça ayağa kalktım. O da benimle bir doğruldu. Gözlerinin engin derinliklerinde kaybolarak konuşmaya başladım. "Mai e poi mai ho a lasciare che." İtalyanca konuşabildiğine göre anlardı da herhalde. Yine de sözlerimin geri kalanını İngilizce olarak sürdürdüm. "Kızgındım, evet ama yine de hep haksız olduğumu umdum. Geçerli bir açıklaması olduğunu..." Belli ki bu mektup işinde birisi bize oyun oynamıştı ve bu yüzden az kalsın ikimizinde pişman olacağı şeyler yapacaktık.

Bir elimi yanağına koydum ve yavaşça ona doğru yaklaştım. Ona yakın olmayı seviyordum. Onun varlığını yanımda, ellerini yüzümde, dudaklarını dudaklarımda hissetmeyi seviyordum. Tüm kızgınlığım, üzüntüm geçmişti. İkimizde söylediğimiz şeyler için pişmandık ve sevgi affetmek demekti. Ne olursa olsun sevdiğin kişinin yanında olmak ve onu asla bırakmamak demekti. Tüm o acıtan sözlerin bir anlamı kalmamıştı artık. Tüm acı sözleri, tek bir sevgi sözcüğünün unutturması ne kadar da tuhaftı. "Ti amo, Mikael." Dudağına ufak bir öpücük kondurdum ve kızararak geri çekildim. "Bende senden özür dilerim. Yine ön yargılı davrandığım için. Ama artık benim için senin söylediğin üzücü sözlerin hiçbir önemi kalmadı. Beni sevdiğini bilmek bana yetiyor. Tek önemli olanda bu. Sen ve ben."

Başka ne söyleyebilirdim bilmiyorum. Bu kadar hızlı ruh hali değişimi başımı döndürmüştü. Adrian'ı belki de bu yüzden seviyordum. Çok üzgün bir haldeyken beni mutlu edebiliyordu. Tabii sadece bu yoktu. Onun her şeyini seviyordum. Bazen o kendini beğenmiş gülümsemesini bile beğeniyordum. Saçları, gözleri ve sesi... En önemlisi de onun ruhunu seviyordum. İlk başta dış görünüşüne hayrandım ancak ruhunu, kişiliğini tanıdıktan sonra yakışıklılığı bunların yanında önemsiz kaldı. İnsanları dışarıdan göründükleri şekilde yargılamamayı Adrian'ı tanıdıktan sonra öğrendim. O aynı zaman da bana bir çok şeyi öğretti. Sevmeyi, kıskanmayı hem de delicesine kıskanmayı, birine değer vermeyi ve daha sayamayacağım bir çok şeyi. Alnım alnına dayalı bir şekilde fısıldadım. "Seni seviyorum ve bundan sonra ne yaşarsak yaşayalım aklında sadece bunun olmasını istiyorum. Seni sevdiğimi ve ne kadar kavga edersek edelim her zaman seveceğimi." Ruhum adeta huzur bulmuştu. Onunla bir dakika bile ayrı kalmaya dayanamazken bunca süre ayrı kalmak dayanılmazdı. Onu tekrardan bulmuşken asla bırakmazdım ve bırakmayacaktım.

Spoiler:
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Adrian Mikael Black
VII. Sınıf
VII. Sınıf
Adrian Mikael Black

RP Yaşı : 17
Mesaj Sayısı : 436
Gerçek Adı : Adrian
Yaş : 34

Çanta
Eşyalar:

Evcil Hayvan:

Sensiz Yapamam Empty
MesajKonu: Geri: Sensiz Yapamam   Sensiz Yapamam EmptySalı Nis. 03, 2012 1:21 am

Yüzümü saçlarına bastırdım. Kokusunu içime çektim. Bütün bir yaz ayrı kaldıktan sonra, onunla bu şekilde bir tartışma yaşamayı beklemiyordum. Ne onu üzmek, ne de kemdim üzülmek istiyordum. Ama olan olmuştu. Birbirimizi inciticek laflar söylemiştik. Daha çok ben söylemiştim. Saçlarının üzerinden başına bir bir öpücük kondurdum. Sağa ve sola hafifçe sallandım.
"Mi dispiace il mio amore fuori guai." İtalyanca mırıldandım. Elimle göz yaşlarımı sildim. Sonrada onun beline koydum. Kaymasın diye tutuyordum onu. Ağlamıştım. İlk defa ağlamıştım. Ben, Adrian Mikael Black. Bütün hayatım boyunca, kızları parmağında oynatan kişi. Kızları üzen, arkamdan ağlayanları aşağılayan ben. Asla bir çıktığımla iki aydan fazla takılmayan ben. Havamdan kimse benimle konuşamazdı. Ben geçerken, özellikle alt sınıflardan hayranlıkla bakan öğrencileri, küçümseyerek süzerdim. Birinden ayrıldıktan sonra, yıldırım hızıyla başka bir sevgili bulurdum ve eski sevgilimi gram olsun hatırlamazdım. Çünkü o dünkü haberdi, eskimişti. Kibrim, kendini beğenmişliğim ve daha bir çok şey. Şimdi ise bir kız için göz yaşı döküyordum. Bir kız.. Hayır. Clarissa sadece, bir kız değil! Hayır hiç değil. Yıllar öncesinin anılarına gittim.

Annemin elini tutuyordum. Tren garına ilk girişimde ki, hissettiğim heyecan bambaşkaydı. Artık büyümüş ve okula gidiyordum. Annemin elini bıraktmış ve tanıdık bir yüz görebilmek için etrafıma bakmaya başlamıştım. İlk defa o anda Clarissa'yı görmüştüm. Yanında sadece kendi yaşlarında başka bir kız daha vardı. Muhtemelen Cecelia'ydı. O çocukluğumla, Clarissa'ya baka kalmıştım. Yanına gitmiş ve konuşmaya çalışmıştım. Tabi kide o zamanlar oldukça saçmalamış ve rezil olmuştum. Trene bindikten sonrada aynı kamaraya oturmaya çalışmış ama başarılı olamamıştım. O gün kendime söz vermiştim. Asla bir kıza tutulmayacak, asla bir kız tarafından tekrar küçümsenmeyecektim... Ama Clarissa hep aklımdaydı. Okulun ikinci yılında, bir kaç öğrenci ona sataşmış ve üzmüştü. Bunu görmüştüm. O kadar delirmiştim ki, direk onlara saldırmıştım. Tabi iki gece boyunca hastane kanadında yatmıştım. O seneden sonraki yıllarda, okuldaki kızların yarısı ile çıkmıştım. Ama Clarissa'yı hep kalbimde taşımıştım. "Clarissa.." Bir öpücük daha kondurdum başına. "Amore mio.."
Geçen sene Clarissa ile çıkmaya başladıktan sonra, bütün tavırlarım değişmiş, ben bambaşka bir insan olmuştum. Arkadaşlarım bile bunun farkındaydı. Bu yüzden sürekli eskiye atım yaparlardı. Clarissa ile konuşurken ilk başta, sanki onca kızla çıkan ben değilmişim gibi, heyecanlanmış ve paniklemiştim. Hiç planlamadığım bir şey yapıp öpmüştüm onu. Halbuki, ilk öpücüğü, onun için daha güzel, daha fazla değer vererek hatırlayacağı bir anı olsun isterdim. O bir çok şeyin ilkini benimle yaşamıştı. Bense kendimi, karakterimi değiştirmiştim.

Clarissa hafifçe kıpırdandı. Kafamı geri çektim ve ona baktım. Yüzünü boynuma bastırmıştı. Başını hafifçe geriye doğru çekti ve yukarı doğru bana baktı. Gözlerimin içine, daha doğrusu derinliklerinde gizlenmiş olan bana baktı. Ukala tavırlarımın, kibirli tutumumun ve asla yenilmez, sarsılmaz görünüşümün içine baktı. O anda tüm benliğimi panik kapladı. Her bir hücremi doldurdu. Ya, ya anlamazsa?.. Ya giderse?...

Yavaş hareketlerle kollarımın arasından çıktı. Korku, eriyik demir gibi, yakama yapışmıştı. Clarissa dizlerinin üzerinde durdu ve tekrar gözlerime baktı. Yutkundum. Göremediğim eller boğazımı sıkıyordu. Clarissa, hiç renk vermiyor, aksine tavırlarıyla beni daha çok korkutuyordu. Yüzümde, eğer bir parça canlılık vardıysa bile, şu andan itibaren geriye herhangi bir şeyin kaldığını sanmıyordum. Ağırlığını tek dizine verdi ve diğer ayağını ileriye doğru uzatıp, ayağa kalkmaya çalıştı. Sendeliyordu. İyi olmadığının farkındaydım. Onu belinden tuttum hemen. Oda ellerini omzuna koydu. Ayağa kalktından bir kaç saniye sonra dengesini buldu ve beni omuzlarımdan çekiştirerek ayağa kalkmaya zorladı. Ayağa kalktım ve karşısında dimdik durdum. Tüm dikkatimi ona vermiştim. Yüzünde ki en ufacık bir mimik değişimini bile kaçırmak istemiyordum. O sırada birisi gelse, cüzdanımı alıp beni soysa fark etmezdim herhalde. Clarissa yavaşça gülümsedi. İçimde bir savaş koptu. İyimserlik karamsarlıkla, korku umut ile çarpışırken, yüreğimde ki aşk, hepsini dışarı itiyordu.
"Mai e poi mai ho a lasciare che." İtalyanca cevap vermişti. Kıt italyancama rağmen, dediklerini zorlukla da olsa anlamayı başarabilmiştim. Sonrası ana dilimizde geldi.
"Kızgındım, evet ama yine de hep haksız olduğumu umdum. Geçerli bir açıklaması olduğunu..." Başım dönmeye başladı. Bir kaç saniye sürdü ama oldukça sarsıcıydı. İçime dolan ferahlık duygusu, kalbimin daha güçlü atmasını sağlamıştı sanki. Gerginliğim, korku ve panik, birden içimde buhar olup gitmişti. Geriye sadece Clarissa'ya duyduğum sevgi kalmıştı. Bacaklarım titredi. Ama ayakta kaldım. Yüzüme, çarpık bir gülüş hakim oldu. Onun sevdiği cinsten. Oda bana biraz daha yaklaşıp sağ elini kaldırıp yanağına koydu. Sol elimi belinden çekip, onun elini avucumun içerisine aldım.
"Ti amo Mikael." Bana Mikael demesine bayılıyordum. Parmak uçlarına yükselip beni öptü. Sonrada kırmızı bir renkle geri çekildi. Utangaç bir şekilde gülümsüyordu. Bu gülümsemeyi görmek için bütün bir yaz boyunca beklemiştim. Yüzüne canlılık gelmişti. Daha bir güzel olmuştu sanki. Bir gülümseme bile yüzüne renk getirmişti. Düşüncelerimin bana yaşattığı korkunç bir kaç haftanın ardından, beklediğim bu anı görmek, bana sanki güç vermişti.

"Bende senden özür dilerim. Yine ön yargılı davrandığım için. Ama artık benim için senin söylediğin üzücü sözlerin hiçbir önemi kalmadı. Beni sevdiğini bilmek bana yetiyor. Tek önemli olanda bu. Sen ve ben. Seni seviyorum ve bundan sonra ne yaşarsak yaşayalım aklında sadece bunun olmasını istiyorum. Seni sevdiğimi ve ne kadar kavga edersek edelim her zaman seveceğimi." Avucunu tutan elimi serbest bıraktım ve diğeri ile birlikte beline sardım. Onu kendime çektim. Ellerinin her ikisini birden göğsüme yasladı. Diyebileceğim fazla bir şey yoktu. Sadece o anı yaşayabilirdiniz. Bekler ve daha uzun sürmesini dilerdiniz. Benden bir baş daha kısaydı. Çenemi ileri doğru uzatıp, başına bir öpücük kondurdum. "Clarissa.." diye fısıldadım. Yutkundum ve ardından onu daha sıkı sardım. Bu şekilde geçen bir kaç dakikanın ardından başımı geri çektim ve gözlerine bakarak konuştum:
"Şimdi seni eve götürsem iyi olacak." Anında yüzü asıldı. Çarpık bir gülümseme ile ona baktım. Sağ elimi belinden çektim. Çenesinden yavaşça tuttum ve yukarı doğru kaldırdım. Bana bakmaya zorladım onu.
"Endişelenme. Hiç bir yere gitmiyorum. Şimdi olmaz. En az bir hafta, eğer canım isterse okullar açılana kadar burada seninle birlikteyim. Eh artık hafta sonlarında ailemi görmeye giderim herhalde. Senden ayrılmak o kadar kolay olmayacak. Ancak dinlenmen gerek." dedim. Cıvıl cıvıl bir ifade ile bana baktı. Onun bu sevimliliği beni güldürdü. İçten bir kahkaha attım. "-Bak buna sevinmen güzel. Eğer istersen seninle birlikte sizin eve gelip, yanında kalabilirim." diye ekledim. Kaşlarını çatıp, dudaklarını büzerek bana baktı. Sırıtarak ona bakıyordum.
"Anladığım kadar bu olmayacak. Neyse.." konuşmamı bitirdim ve sağ elimi beline koydum. Sol elimi serbest bıraktım ve onunla yavaş adımlarla evine doğru yürüdük. Bu bir kaç dakikallık yolculuğun bitmesini hiç istemiyordum. Keşke onu hemen durdurmasaydım. Bir kaç blok daha gidebilirdik. Yürürken hiç konuşmadık. Zaten şu anda kelimelere ihtiyaç da yoktu. Ancak bir kaç şeyin farkına varmıştım. Düşüncesizlik etmiştim. Daha önce buraya gelseydim ne kaybederdim ki? Burada değil İtalya'da bile olsaydı, kaybım, bir kaç galeon haricinde ne olabilirdi ki? Üstelik buradaymış ve ben sorumsuzluk ederek, boş yere bu kadar üzüntü yaratmıştım. Bu son çeyrek saat içerisinde olan olayların, asıl suçlusunun ben olduğumun farkına varmamın, şu anda içinde bulunduğumuz duruma bir faydası olmamıştı. Keşkelerin sırası değildi. Ancak kendimi uzun bir süre affetmeye meyilli değildim. Evin önüne geldiğimizde ona döndüm.
"Yarın geleceğim. Saat on iki de hazır olsan iyi olur." Kibirli bir bakış attım ona. Bana gülümsedi ve vedalaştık. Ağır adımlarla evin merdivenlerini çıkmaya başladı. O eve girene kadar orada bekledim. Kapıya geldiğinde bir kez daha bana baktı ve içeri girdi. Ben duruşumu düzelttim ve genç adımlarla hızla en yakın uç uç şebekesinin yolunu tuttum. Çatlak Kazan'da Metehan'ın yanında kalacaktım.

Ancak bir şeyler kesinleşmişti. Clarissa ile her şey çok daha güzeldi. Bu gün yaşadığımız tartışma, bir kaç gün içinde unutulacaktı. Ama geleceğe daha güvenle bakmama yardımcı oluyordu..


SON!
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 

Sensiz Yapamam

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

 Similar topics

-
» Beni Sensiz Bırakma

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: eğlence ekspresi :: Süpürge Dolabı :: Rp İçi :: 2. Sezon-