Güneşin iç ısıtan ışığı, odanın yarı açık perdesinden içeri girmiş ve odayı aydınlatmıştı. Yataktan doğruldum ve ayaklarımı güneşin aksine, buz gibi olan fayansa koydum. Bu, kısa süreli titrememe neden olmuştu. Yavaşça ayağa kalktım ve aynada kendimle bakışmaya başladım. Güzeldim ve bunun farkındaydım. Ego yüksekliğinden öte, Tanrı'nın bana verdiği bir özellikti bu. Bunu iyi değerlendireceğimi biliyordum, ben 'hayat kadını' olacaktım. Ellerimi aynanın önündeki kocaman dolaba koydum ve yüzümde sinsi bir gülümseme yaygınlaştırdım. "Erkekler, iğrenç yaratıklar. Hepsine acı çektireceğim, onları kullanacağım." Ellerimi yalsandığım dolaptan çektim ve sabahın erken bir saatinde kalkmamı fırsat bilerek ılık bir duş aldım. Saçlarımı hızlı bir şekilde kuruladım alttan bir at kuyruğu yaptım. Üstüme uzun zamandır giymediğim bir elbiseyi geçirdim, altıma siyah babetlerimi giydim. Bir aya yakın süredir Gem ile buluşmuyorduk ve onu gerçekten özlemiştim. Şu sıralar annesiyle ilgili sorunları vardı, yalnız kalmayı tercih ediyordu. Ben de yalnız kalmayı fırsat bilerek göl kenarına gitmeye karar verdim.

Çimlere her basışımda çıkan hışırtı bile hoşuma gidiyordu. Hafif esen rüzgar, güneşle adeta dans ediyordu. Gölün kenarına geldiğimde büyük bir taşın üstüne oturdum ve babetlerimi çıkardım. Ayaklarımı diğer günlerden daha sakin akan göle soktum ve suyun içindeki ayaklarımı seyretmeye başladım. Kısa süreliğine göle soktuğum ayaklarımı, gölün içinden çıkardım ve ayağa kalkıp gölün içinde bulunan büyük taşların üzerine basmaya başladım. Çıplak ayakla yürümenin hoş bir his olduğunu biliyordum fakat bunu göldeki taşların üzerinde denememiştim. Bir taştan öbür taşa, o taştan başka bir taşa atlıyordum. Bir taraftan da gülümsüyordum. Ah, uzun zamandır bu kadar gülmemiştim. gölün ortasında bulunan en büyük taşa oturdum ve saçlarımı geri atarak ellerimden destek aldım. Gözlerimi kapadım, güneş ile rüzgarın dansı eşliğinde gölün sesini dinlemeye başladım. Dingin ve hoş bir sesti. Gözlerimi açtığımda karşımda bana sersem sersem bakan bir erkek gördüm. Kafamı başka yere çevirsem de çocuk bana bakıyordu. Sinirlerim gerçekten bozulmuştu oysa bugün gayet sakindim. Ayağa kalktım ve hızlı adımlarla çocuğun yanına gittim. Kimse düşüncelerimi bilmiyor olabilirdi fakat düşüncelerim belliydi; 'Bir erkek hatta yakışıklı bir erkek... Kullanmak için ideal..' Başımı sola yatırdım ve sert bir şekilde çocuğun yüzüne bakmaya başladım. "Ne bakıyorsun, budala?"