AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

Paylaş
 

 Geçmişi Olmayan Kadın

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Diamontina Dixon

Diamontina Dixon

RP Yaşı : 23
Mesaj Sayısı : 281
Gerçek Adı : Bir diamontina var, benden içeri.

Çanta
Eşyalar:
Evcil Hayvan:

Geçmişi Olmayan Kadın Empty
MesajKonu: Geçmişi Olmayan Kadın   Geçmişi Olmayan Kadın EmptySalı Ocak 01, 2013 10:29 pm


[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
ONE SHOT RP
Acımasız katil Diamontina'nın gizemlerle dolu geçmişinden küçük bir kesit.




    05.05.1988
    Nemli ve rutubetli havanın esir aldığı odaya derin bir kasvet çökmüştü. Bu kasvetli ortamın nedeni, yerde yatmakta olan üç taze cesetti belki de. Küçük kızın gözleri korkudan ve şaşkınlıktan irileşmiş, çelimsiz bedeni kaskatı kesilmişti. Yaşadığı olayın şoku iliklerine kadar işlerken olayı hâlâ idrak edememişti, bunu yapamayacak kadar küçük ve deneyimsizdi çünkü. Gözlerinin yerdeki cesetlerle buluşmaması için savaş veren çocuk bütün bunların yalnızca bir rüya, acımasız bir kâbustan ibaret olmasını diliyordu. Bakışları karşısındaki sert görünümlü, uzun boylu adamdan; iri gövdeli, sarışın adama doğru kayarken ne yapması gerektiği hakkında en ufak bir fikri yoktu. Uzun boylu adam, başıyla küçük kızı işaret ederken “Peki bu velet ne olacak?” diye sordu sarı saçlı arkadaşına ifadesiz bir sesle. Sarışın adam, yüzünü ilk kez kıza döndü ve ürkütücü, açık mavi gözleriyle küçük kızı dikkatle süzdü. Tekrar arkadaşına döndüğünde “Daha çok küçük. Aslında işimize yarayabilir, onu eğitebiliriz,” dedi hafiften belli olan bir Rus aksanıyla. Uzun boylu olansa bu fikirden pek de hoşnut kalmamış gibi yüzünü ekşiterek “Sanmıyorum,” dedi. “Daha önce denedik, biliyorsun. Bu çocuğun anıları zihninde yaşamaya devam ettikçe, bizden birisi olamaz. Ona yaptırmak istediklerimize direnip karşı çıkacağına eminim. Büyüdükçe daha da asileşecektir. Onu bir katile dönüştürmek imkânsız.” Uzun boylu adamın bir çırpıda söylediği bu sözler, genç Rus’un gözlerinde şeytani bir parıltının oluşmasına neden olmuştu. Gözlerindeki bu şeytanilikle birlikte dudakları yavaşça yukarı doğru kıvrıldı ve “Anıları yaşamaya devam ettiği sürece...” diye mırıldandı usulca. Konuşmasındaki sakinlik öyle ürpertici, sesi öyle soğuktu ki, küçük kız o an adamın ne demek istediğini anlayamamasına rağmen ruhu uğursuz bir ruh emici tarafından emiliyormuş gibi bir hisse kapılmıştı.

    Rus adam, yavaşça küçük kıza doğru ilerlerken, kız soluğunu tuttu. Uzuvları işlevlerini yitirmişti sanki, küçük kız hareket edemiyordu. Adam, kıza bir adım uzaklıkta durdu ve yavaşça eğilerek, insanın kanını donduran delici gözleriyle küçük kızın gözlerinin içine baktı. Elini yavaşça kızın dağılmış saçlarına doğru uzattı ve öne düşmüş küçük bir tutamı yumuşak bir dokunuşla kulağının arkasına götürdü. “Ne kadar da sevimli bir yüz. Bu iş için biçilmiş kaftan.” Adam bunları söylerken dış dünyayla ilişkisini kesmiş gibiydi. Yalnızca karşısındaki küçük, korunmasız kıza odaklanmıştı. “Tatlım, bana adını bağışlamak istemez misin?” diye sordu genç adam oldukça kibar bir sesle. Sesiyle kelimeleri okşuyordu adeta. Bu da bir şekilde, ona itiraz etmeyi ya da karşı çıkmayı olanaksız hâle getiriyordu. Adamın sorusuna cevap vermek, küçük kızın planları arasında yoktu. Kendi isteğiyle değil de, bir büyünün etkisiyle konuşmuştu sanki. Net bir sesle “Lucy,” diye yanıt verirken sesinde ne bir korkudan, ne de bir endişeden eser vardı. Hiç tanımadığı bu Rus adama, adını söyleyivermişti işte. Üstelik annesinin onu tanımadığı kişilerle konuşmaması için yüzlerce kez öğütlemesine rağmen. Annesi... Küçük kızın ruhu, bir anda yükselen öfke ve hırçınlıkla kavrulmaya başladı. Annesini düşünmek, onu girmiş olduğu bir transtan ya da bir tür hipnozdan çıkmış gibi hissettirmişti. Tam bütün öfkesini katıksız bir vahşilikle kusmak üzereydi ki bunu yapamadan adam o dingin sesiyle tekrar konuşmaya başladı. “Ne şirin bir isim. Ama ne yazık ki bizim konseptimize uymuyor. Korkarım ki sana daha farklı bir isim bulmamız gerekecek.” Adamın insanı etkileyen melodik tonu ve hüzünlü sesi, kızın hücrelerini yeniden uyuşturmuştu. Küçük kız, iki saniye önce ne düşündüğünü bile hatırlamadan sakin tavrını sürdürmeye devam etti. Bu durumdan memnun olan Rus, usulca ayağa kalktı ve küçük kızın o zümrüt yeşili gözlerine baktı, neredeyse şefkatle. “Her şey düzelecek, küçüğüm. İleride çok mutlu olacaksın. Seni götüreceğimiz yerde hayatın anlam kazanacak ve hayattaki gerçek amacını bulacaksın. Ama onun için önce...” Duraksadı. Her şey o kadar berraktı ki, o kadar açıktı ki sözlerini devam ettirmesi gereksizdi. Yapılması gereken şey ortadaydı. Genç adam, cebindeki asasını çıkarttı ve minik kıza doğrulttu yavaşça. Ardından da, kızın kaderini değiştirecek olan o büyülü kelimeyi söyledi. “Obliviate.” Sesi odanın içinde dağıldı, cılız ve belirsiz kalana dek yankılandı.


    15 YIL SONRA

    21.11.2003
    Diamontina, yıpranmış fotoğrafı son bir kez dikkatlice inceledikten sonra paltosunun cebine tıkıştırdı. Evet, kesinlikle emindi. Biraz önce karşısındaki bahçeli, şirin eve giren adam fotoğraftaki kişiydi. Derin bir nefes aldı, tespitinden emin olduğuna göre artık av başlamalıydı. Keskin ve ritmik adımlarla eve doğru yürüdü. Kapının önüne geldiğinde durakladı ve paltosunun en üst düğmesini açtı. Böylece paltosunun altında bulunan elbisenin derin dekoltesi ortaya çıkmıştı. Yüzüne silik bir gülümseme yerleştirdi ve kapı deliğinin tam ortasına geçerek kendinden emin bir şekilde kapıyı çaldı. Yaklaşık on saniye sonra içeriden kapı engeli nedeniyle boğuk çıkan bir ses geldi. “Kim o?” Genç kadın, gülümsemesini tüm yüzüne yayarken sevecen bir şekilde konuşmaya başladı. “Bay Westwood size bir hediye gönderdi.” İçerideki adam, hiç duraksamadan “Neymiş o?” diye sordu. Sesindeki heyecanı gizlemeye çalışmış, fakat becerememişti. Diamontina, adam sanki çok bariz olan bir şeyi açıklamasını istemiş gibi bir ifade takınarak “Benim tabii ki!” dedi renkli bir sesle, etkileyici tavrını elden bırakmadan. Birkaç saniyelik bir duraklama anının ardından açılan kapıyla, kadın zafer kazanmış bir edayla gülümsedi. Ancak karşısındaki adamın bu gülümsemeyi başka türlü yoracağından şüphesi yoktu. Adam kapıyı açar açmaz, bir elini Dia’nın beline sardı ve onu içeri çekerek kapıyı arkasından kapattı. “Ah, Arnold... Her zaman iyi bir zevke sahip olmuştur,” dedi genç kadını baştan aşağı süzerken. Sonrasındaysa vakit kaybetmeden genç kadının dudaklarına yapıştı. Dia, adamın bu ataklığından iğrenmişti ama bunu belli etmeden karşılık verdi adamın öpücüklerine. Adamı kapının önünden salona doğru çekerken, bir elini paltosunun cebine attı çaktırmadan. Cebindeki küçük ama keskin bıçağın soğuk temasını hissedince içi tarif edilemez bir güven hissiyle doldu. Yanındaki o ufacık bıçakla, dünyanın hakimi bile olabilirmiş gibi hissediyordu. Ancak şu an kendini bu hissin hazzına kaptırmanın vakti değildi. Adam daha fazla ileri gitmeden bitirmeliydi işini. Dudakları hâlâ adamın dudaklarıyla dans ederken, bıçağı sıkıca kavradı ve ustaca bir el çabukluğuyla sapladı bıçağı adama. Her şey o kadar ani gelişmişti ki, neredeyse Diamontina bile inanamamıştı kendi hızına. Zavallı adam, böğrüne saplanan bıçağın açtığı yaranın tesiriyle acı bir çığlık attı. Ama o anda genç kadının eli adamın ağzına baskı yapmakta olduğundan sesi oldukça boğuk çıkmış ve çok geçmeden kaybolmuştu. Genç adam, yarasından oluk oluk akan kanlarla bilincini kaybedip yere yığılırken, Diamontina adamın kolundaki gümüş saati çıkartmakla meşguldü. Bunca plan, oyun, sahtekârlık... O sıradan, fakat içinde bulundurduğu çipten dolayı milyon dolarlık değere sahip olan basit saat yüzündendi. Ama genç kadının işi müşterilerinin amaçlarını sorgulamak ya da yargılamak değildi. Onun işi, istenileni doğru olarak yapmak ve sonunda da ödülüne kavuşmaktı.

    Yalnızca birkaç saniye boyunca incelediği milyon dolarlık saati dikkatlice özel kutusuna yerleştiren Dia, onu da cebine yerleştirdi. Ardından da yerde kanlar içinde yatan adama doğru döndü. Adamın yanına eğilerek bıçağını adamın yarasından çıkarttı ve basit bir ‘Aklapakla’ büyüsüyle yeniden tertemiz bir hâle getirdi. İşlerini tamamen bitirdiğinde, adamın hayata veda ettiğinden emin olması için yapması gereken tek bir büyü kalmıştı. “Avada Kedavra,” diye fısıldadı duygusuzca. Genç adamı ilk başta da bu büyüyle öldürebilirdi ama o böylesini daha doğru buluyordu. Muggle yöntemlerini daha çok sevdiğinden değildi elbet bu tutkusu. Yalnızca, bu şekilde mesleğine katkı sağlayacak daha çok deneyim yaşayabileceğine inanıyordu. Ayrıca ona böyle öğretilmişti, bu kadar yıl sonra stilini değiştirecek değildi. Genç kadın, usulca eğildiği yerden kalktı ve dış kapıya doğru yürüdü. Dışarı çıkıp kapıyı arkasından kapattığında, bedenine işleyen soğuğun etkisiyle paltosunun üst düğmesini ilikledi. Lâkin bunu yapmasına gerek yoktu. Çünkü ele geçirmiş olduğu saati müşterisine ulaştırdığında alacağı yüklü miktardaki paranın hayali, çoktan içini ısıtmaya başlamıştı bile.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 

Geçmişi Olmayan Kadın

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

 Similar topics

-
» Ben ve fotojenik olmayan ben :D

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: eğlence ekspresi :: Süpürge Dolabı :: Rp İçi :: 2. Sezon-