Zeki bir kadın olduğum için Amélie'nın palavralarına inanmamıştım. İnandırıcılığı artıracak birkaç delil bulmak umuduyla Hogwarts'taki odasına sızdım. Kelimenin tam anlamıyla sızdım ama orasını karıştırmasak daha iyi olur.

Oda biraz kafamı karıştırmıştı. Ravenclaw sorumlusunun odası olduğu etraftaki armalardan anlaşılıyordu; ama ben onun Ravenclaw sorumlusu olduğunu bilmiyordum.

Bu detayın üzerinde fazla durmadım; ta ki odada iş üstünde yakalanana kadar. Kıvırcık saçlı bir kadın omzunda kurbağasıyla kapıda duruyordu.

Kısık sesle yutkundum.

Kurbağam Forgy'yi uzun zamandır çantamda sakladığım için kendisi bana küsmüştü. Ben de onu omsuma aldığım gibi Hogwarts arazisinde geziye çıkmıştım. Sonbahar havası ikimize de iyi gelmişti. Öyle ki Forgy sevinçten vıraklamaya başlamıştı. Beraber bahçeyi ve ormanı gezdikten sonra Forgy'nin de benim de üşüdüğümü fark ettim. Odama dönüp ikimize de güzel bir ziyafet çekmeye karar vermiştim. Odamın bulunduğu kata geldiğimde içeriden tıkırtıların geldiğini fark ettim. Yok canım. Yanılıyor olmalıydım. Kim, neden benim odama girmişti ki? Bunu öğrenmenin tek yolu vardı. Asamı ulaşabileceğim kadar aşağa indirdim ve kapıyı açtım. Sarı saçlı, yeşil gizlü bir kadın çekmecelerimi karıştırıyordu. Kapının açıldığını duyunca gözleri korkudan kocaman olmuş bir şekilde bana baktı. Etrafa şöyle bir göz attım. Oh mon dieu! Nor çiceği yapraklarım hep yerlere saçılmıştı. Forgy'yi emniyete aldıktan sonra kadına sordum.

-Kesin ve net bir açıklama bekliyorum. Odamda ne arıyorsun!?

Kesin ve net bir açıklama bekliyorum. Odamda ne arıyorsun!?


Evet, gayet net bir şekilde sormuştu öğrenmek istediğini; ama asıl o burada ne arıyordu? burası Amelié'nin odasıydı. Ya da, değildi... Bunun olması çok, çok kötü bir duruma düşürürdü beni. Asıl merak ettiğimse nasıl böyle bir zamanlama hatası yaptığımdı. Off, ayıkla pirincin taşını.

O kadın kimdi bilmiyordum ama, ben Vera'ydım ve bu işin içinden bir şekilde sıyrılacaktım. Sıyrılmak zorundaydım.

"Ah, merhaba. Ben de sizi bekliyordum hanımefendi. Dırdırcı'dan geliyorum ve sizin hakkınızda bir haber yapmak istiyorum."

En şirin gülümsememi takındım konuşurken. Umarım inandırıcı olur, umarım..

"Demek öyle. Peki sevgili madame, acaba ismimi biliyor musunuz? "

Ah, basit bir yöntemdi ve işe yaramadı.

Pekala, o aklını kullanabiliyorsa, ben de bu kafaya saksı diyip çiçek dikmiyorum.

"Ah, tabii ki hayır. Dergimiz olarak prensibimiz röportaj yapacağımız kişileri daha önceden tanımak değil, orada tanışmaktır. Bu, önyargıları ve isimden doğan lekeleri taşımamamızı sağlar. Ravenclaw Bina Sorumlusu ile görüşmek istiyorum ben. Sadece bu."

En azından bu gayet makuldu ve edebileceği laf yoktu.

Hah, bu kadın beni salak sanıyordu. Ona cadı kimliğimi göstermem gerekecekti anlaşılan. Bana uyardı, hatta hoşuma bile giderdi. Tek bir hareketimle şömineyi alevlendirdim. Kendi koltuğuma oturmak yerine onun karşısındaki koltuğa oturdum ve oturmasını işaret ettim. Oturduğumda ise öne doğru eğilerek:
-Bana bak seni küçük fare, duvardaki Ravenclaw armalarını gören herkes benim bina sorumlusu olduğumu anlayabilir. Ayrıca benimle röportaj yapmak isteseydin ilk önce onayımı alırdın. Odama benden izinsiz girmek bile saygısızlıktır hele ki karıştırmak... İnan bana seni bir fareye dönüştürmekten çekinmem ve buna hakkım var. Şimdi eğer maksadını anlatmazsan muhtemelen sana işkence yapacağım.

"Bana bak seni küçük fare, duvardaki Ravenclaw
armalarını gören herkes benim bina sorumlusu olduğumu anlayabilir.
Ayrıca benimle röportaj yapmak isteseydin ilk önce onayımı alırdın.
Odama benden izinsiz girmek bile saygısızlıktır hele ki karıştırmak...
İnan bana seni bir fareye dönüştürmekten çekinmem ve buna hakkım var.
Şimdi eğer maksadını anlatmazsan muhtemelen sana işkence yapacağım."

Eeh, kaşımı karartmanın zamanı gelmişti. Kokuşmuş odasına da zaten yanlışlıkla girmişim. O iğrenç parfüm kokusundan anlamalıydım böyle bir şey çıkacağını.

Düelloysa düello. Kendini ne sanıyorsa, olmadığını gösteririm.

"Bana bak küçük cadı, ağzını topla yoksa Hogsmeade sakinleri gelse toplayamazsın bir daha. Girdiysem girdim odana, nolmuş? İki büyü öğren de adam gibi kilitler koy şu odaya."

Sinirlenmiştim. Doğal olarak o da sinirlenmişti. Ama umrumda bile değil.

Benimle böyle konuşmak ha?! Hem de benim odamda? Benim haklı olduğum bir konuşmada?! Asamı tehditkar bir şekilde salladım. Dişlerimin arasından konuşmaya başladım:

-Bilgin olsun diye söylüyorum, benim bolca evcil hayvanım var. Bu nedenle bu odanın kapısı hiç mühürlenmez. Yoksa inan bana senin o küçük beyninin alamayacağı kadar çok ve acımasız büyüler biliyorum, şahit oldum. Bu okuldaki herkes odama izinsiz girilmemesi gerektiğini ve bu kuralı çiğnerlerse neler olabileceğini biliyor. Şimdi hem suçlusun, hem güçlü ve hala bana hakaret etmektesin. Odama girme nedenini de henüz öğrenebilmiş değilim. Okula izinsiz girmekten seni Müdüre sevk edebilirim ama muhtemelen bu işi aramızda çözmek bana daha çok zevk verecektir. Eğer bir daha bana hakaret edersen, İnan bana seni tarifsiz acılar içinde bırakır yine de öldürmem.

Sinirlerim bir yay gibi gerilmişti. Hayvanlarımın hepsinin güvende olduğunu bilmek bana huzur veren tek şeydi. Şimdi bu küstah kadının amacını anlamalıydım.

"Bilgin olsun diye söylüyorum, benim bolca evcil hayvanım var. Bu nedenle bu odanın kapısı hiç mühürlenmez. Yoksa inan bana senin o küçük beyninin alamayacağı kadar çok ve acımasız büyüler biliyorum, şahit oldum. Bu okuldaki herkes odama izinsiz girilmemesi gerektiğini ve bu kuralı çiğnerlerse neler olabileceğini biliyor. Şimdi hem suçlusun, hem güçlü ve hala bana hakaret etmektesin. Odama girme nedenini de henüz öğrenebilmiş değilim. Okula izinsiz girmekten seni Müdüre sevk edebilirim ama muhtemelen bu işi aramızda çözmek bana daha çok zevk verecektir. Eğer bir daha bana hakaret edersen, İnan bana seni tarifsiz acılar içinde bırakır yine de öldürmem."

İki saattir başımı hayvanlarım da hayvanlarım diye şişirmesinin nedenini anlayamıyordum. Ne çeşit bir kaçkın olduğunu çözmeye de niyetim yoktu.

"Amaçlarım seni ilgilendirmez."

Kısa ve öz olmak her zaman en çok çileden çıkaran yoldur. Üstüne üstlük küstah bir sırıtışla baktım karşımdaki hangi önemsiz cadıysa. Bu onu delirtmeye yetmişti.

Sinirlenmeyeceğim. Sinirlenmiyeceğim. Sinirlen... Ama sinirlenmişti işte. Fakat bir yanlış yapamazdım, şu an olmazdı. Arkama yaslandım, aynı küstah gülümsemeyi taklit ederek:

-Benim odamdasınız bayan. Benim kişisel alanımdasınız. Özel hayatın korunması yasasını ihlal ediyorsunuz. Bu Dırdırcı'nın başını belaya sokmaya yeter biliyorsunuz değil mi? Ayrıca sizinle yasal bir düello yapmaktan çekinmem. Nerde ve ne zaman isterseniz. Fakat şimdi ya ne aldıysanız yerine koyup defolur gidersiniz ya da sizi bakanlığa şikayet ederim. Dırdırcı fişlenir, siz de muhtemelen işinizden olursunuz. Çay?

"Benim odamdasınız bayan. Benim kişisel alanımdasınız. Özel hayatın korunması yasasını ihlal ediyorsunuz. Bu Dırdırcı'nın başını belaya sokmaya yeter biliyorsunuz değil mi? Ayrıca sizinle yasal bir düello yapmaktan çekinmem. Nerde ve ne zaman isterseniz. Fakat şimdi ya ne aldıysanız yerine koyup defolur gidersiniz ya da sizi bakanlığa şikayet ederim. Dırdırcı fişlenir, siz de muhtemelen işinizden olursunuz. Çay?"

Yazık.

"Lanet olası odanız da, siz de beni ilgilendirmiyorsunuz. Çay sevmem, teşekkürler."

Onunla kaybedecek vaktim yoktu. Geldiğim gibi çıktım odadan. O aniden kaybolmamı cisimlenmeye bağladı; fakat farklı yöntemlerim var..

Bir sinek, vızıldayarak açık olan camdan çıktı.

Kıvırcık saç, sineği hapsetmeyi düşünmedi.

Bu kadının amacı neydi böyle? Hala anlayabilmiş değildim. Benden izinsiz odama girdi, bana hakaret etti, sonra da sineğe dönüşüp gitti. Muhtemelen anlamadığımı sanıyordu. Aslında bu konuda gayet iyiyidi. İlk başta cisimlendiğini sanıyordum ama sonradan biçim değiştirdiğini anlamıştım. Eh o kadar da olsundu, sonuçta benim uzmanlık alanımdı.
Odayı üstün körü bir aradım, acaba bir şey almışmı diye. Fakat tahmin ettiğim gibi dağıtmıştı, ama her şey yerli yerindeydi. Kadının çıkıp gitmesine sevinsem de şatoya ne amaçla ve nasıl girdiğini hala anlayabilmiş değildim. Fakat içimden bir ses, onunla tekrar karşılaşacağımı fısıldıyordu bana.