AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

Paylaş
 

 Bones.

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Lulu Hellenna Bones
V. Sınıf
V. Sınıf
Lulu Hellenna Bones

RP Yaşı : 15
Mesaj Sayısı : 124
Gerçek Adı : Gökçe

Çanta
Eşyalar:
Evcil Hayvan:

Bones. Empty
MesajKonu: Bones.   Bones. EmptyC.tesi Ocak 19, 2013 10:23 pm

1. Seçilmek istediğiniz bina(-lar): Hufflepuff ve Slytherin.
2. Sınıf: Tercihen V.sınıf
3. Kan Durumu: Melez: annesi safkan, babası melez.
4. Karakteriniz ve Geçmişi: Sakin ve normal bir aile hayatı var. Yine de bunlar sıkıcılık değildir; unutmayın! Annesi bir gezgin ve ressamdır ve onun sayesinde dünyayı dolaşma gibi bir hayal vardır kafasında. İnsanoğlunun yaşayabildiği her yere gitmek istiyor. Ayrıca babası da eski Esrar Dairesi çalışanı, şimdi ise bir kitapçısı var. Babası sayesinde de kitap okumayı çok sever.

Örnek Roleplay

Seçtiğiniz durum: Kendi örnek Rp'mi buraya koymaya karar verdim.

Rp:
    Gecenin zifiri karanlığında yol almak kızın tüylerini ürpertiyordu. Etrafta ayın o cılız ışığı dışında en ufak bir ışık yoktu, her şey gecenin o kaçınılmaz siyahına bürünmüştü. Gece hayvanlarının çıkardığı en ufak bir ses bile kızı ürkütüyor, aklına kaçınılmaz ve korkutucu düşünceler sokuyordu. Yine de bu geceden kaçamazdı; neredeyse bütün hayatını bulmak üzere harcadığı o kupaların hepsini bu gece olması gereken yerde toplayacaktı. Eski püskü, kalın bir deriden yapılmış olan çantasını sımsıkı kavradı ve onun manevi gücünden cesaret almayı denedi. Annesinden kalmayı bu çok eski eşya, belki de ondan kızına kalmış olan elde tutabilecek tek şeydi. Marilyn’e annesinden kalan tek şey şuan aklında tozlanmaya ve silikleşmeye başlayan bir avuç anıydı. Annesinin adının Belle olduğunu biliyor, güneş ışığından bile canlı bir renkte uzun dalgalı saçlara sahip olduğunu hatırlıyordu. Kırmızı dudakları samimi bir gülümsemeye kıvrılınca insanın içini ısıtabilir ama mavi gözleri birine düşmanca bakınca en soğuk gecelerdeki gibi birinin ruhunu dondurabilirdi. Annesi güçlü ve marjinal bir kadındı. Yine de annelik duygularından yoksundu, merhametten de. Kızını el insanlara bırakıp gitmesini başka ne açıklayabilirdi ki? Hepsi annesinin öğrendiği kehanetten kaynaklanmıştı; Marilyn’in hayatını karartmış olan kehanetten. Kehanet şimşek çakan fırtınalı bir gecede en son kalan umut mumunun ışığı bile titrekken doğacak bir bebeğin bütün dünyayı kötülüklerden arındırıp tekrar eski haline getireceğini vaad ediyordu; Havva ve Adem zamanındaki o ellenmemiş, saf dünya haline geri dönecekti bu insan sayesinde her şey. Bu çocuğu kendinlerini Septem diye tanıtan bugünkü dünyamızın bütün kötülüklerini reddetmiş bir keşiş grubunun yetiştirmesi gerekiyordu. Çocuğun bir de bileğinde yedi tane ufacık çizik olacaktı; bu onun seçilmiş olduğuna dair bir işaretti. Annesi Belle’ye bir kahin o daha Marilyn’e hamile kalmadan önce bu kehaneti söylemiş ve annesi de bu çocuğu bulup onu bu dünyadaki kötülükten koruyacağına yemin etmişti. Bunun kendi çocuğunu olduğunu öğrenince ise onu keşişlere verip kaçmayı tercih etmişti.

    Ormanın en derin köşelerinden kopan bir baykuş çığlığı onu gerçek dünyaya döndürmeye yetmişti. Deri kemerinde asılı duran hançerini kavradı tez bir hareketle ve temkiniyetle durup etrafını izledi. Yavaş yavaş zaman içinde o da gecenin siyahına boyanmıştı hiç hareket etmediği için, dışarıdaki çıplak gözlerden korunuyordu böylelikle. En sonunda etrafın yeterince sakin ve güvenli olduğuna karar verince hızla yürümeye devam etti. Keşişler tarafından yıllarca eğitildikten sonra hislerine güvenmeyi öğrenmişti ve içinden bir ses ona devam etmesi gerektiğini fısıldayıp duruyordu. Keşişler ona hislerine güvenmesi dışında da çok şey öğretmişlerdi; onun ailesi olmuşlardı. Her zaman onu zarardan korumuşlardı ama onu kırılgan yapmamışlardı, onu sevmişlerdi ama onu asla şımartmamışlardı, onu yol göstermişlerdi ama asla onun için karar vermemişlerdi. Kısaca Marilyn’e bu zalim ve acımasız dünyada kendi ayaklarının üstünde kalıp hayatı için savaşmayı öğretmişlerdi. Kız Kızıl Denizin soğuk sularında neredeyse boğulurken onu kurtarmaya gelmemişlerdi, Amazon ormanlarında vahşi hayvanlar tarafından kovalanırken kıllarını kıpırdatmamışlardı, bir grup insan taciri tarafından yakalanıp neredeyse Hindistandaki bir adama satılırken umursamamışlardı. Bunun nedeni bütün bu dertleri kız kendi başına açmıştı; onlar ise bu hatalarından ders almasını kendi başına bir çözüm bulması olmasını tercih etmişlerdi. Bu da kızı bir kayadan daha sağlam ama en az onun kadar hissiz yapmıştı. Acıyı hissetmiyordu; ne fiziksel olanını, ne de ruhsal. Keşişlere göre bu onun ulaşabileceği en yüksek noktaya ulaştığını gösteriyordu ama kıza göre insanlıktan çıkmıştı. Bambaşka bir şeye dönüşmüştü o; bu kadar hissiz, gözü fazlasıyla kara ve aklında sürekli mantık ötesi fikirlerle dolaşan biri insan olamazdı. Bir gün küçük bir kız çocuğunun ona korku içinde ona seslendiği sözcüğü hatırlıyordu da zihninde yankılanıp duruyordu bu sözcük. Onu içten zehirliyormuşçasına öldürüyor, ruhunu tüketiyor, benliğini yitiyordu. ‘Canavar!’

    Bütün bu düşünceler onu görevinden uzaklaştırıp insanı tarafını ortaya çıkarmaya başladığı için bunları aklından uzaklaştırdı ve şimdiki zamana odaklandı. Geçmiş sonuçta asla değişmeyecekti, ne kadar çabalasanız, dua etseniz ve arzulasınız da geçmiş olarak kalacaktı. Kız çok denemişti ama bütün çabaları nafileydi. Koca, karanlık ormanı yürüyüp bitirmişti sonunda ve önüne çıkan manzara büyüleyiciydi. Ay ışığı önündeki göle öyle bir yansıyordu ki kıza bir büyü yapıyordu, sonsuza kadar bu güzel ışığın altında dans etme isteği oluşturuyordu ruhunda. Göl hareketsizdi ama gecenin karanlığında bile canlı rengiyle orada olduğunu belli ediyor, dikkatleri üzerine çekiyordu. Sanki onun suyunun bir damlası bile onu yeniden yaratacak bir güce sahip gibi geliyordu ve onun büyüsüne kapılmamak kızın bütün gücünü istedi. Yine de kızı ilgilendiren bu görkemli göl değildi, o göle ulaşmadan önce hemen gelen kara parçasıydı. Özel bir şeyi yoktu bu kara parçasının cahil gözlere ama kız bu toprağın ne kadar özel olduğunu biliyordu. Kutsanmış topraklardı bunlar ve görevini tamamlamasına yardım edecek şeydi. İçini uzun zamandır hissetmediği duygular kaplamaya başladı ve bunların gücü altında ezildiğini hissetti cansız ruhunun. Huzur, mutluluk, nimet duyguları kaplıyordu içini ve içindeki bütün o olumsuz duygulara merhem oluyor, açık yaralarını sarıyordu. Bu his onu öylesine şaşırtmıştı ki yıllardır ıslanmamış gözleri yaşlar yüzünden nemlenmeye başlamıştı. Nihai görevinin onu bu kadar mutlu edeceğini hiç düşünmemişti; bırakın huzur hissetmeyi. Sevincinden neredeyse küçük bir çocuk gibi zıplamaya başlayacaktı ama kendini tutmayı başardı, daha görevini bitirmemişti bile! Bu yüzden deri çantasından kadehleri çıkarmaya koyuldu, oldukça yavaş ve dikkatlı davranıyordu.

    Kadehler özeldi; hem de öylesine özellerdi ki. Hepsinin yapılış malzemesi bile farklıydı. İlk çıkardığı kadeh altındandı ve üzerine dans eden yarı çıplak kadın figürleri işlenmişti. Hepsi oldukça güzel kadınlardı ve kadehe bakınca ihtişamını hissedebiliyordunuz. Kadehi toprağın üzerine yerleştirmesi gerektiğini bilincindeydi Marilyn ama hareket bile edemiyordu, vücudu onu yarı yolda bırakmıştı. Kadehin etkisi olduğunu biliyordu; kadeh her zaman böyle bir etki bırakırdı üzerinde. Derinizle temas ettiği anda onu bir daha asla bırakmak istemez, hep tutmak isterdiniz. Kız ne kadar zorlanmış olsa da kadehi yerleştirmeyi başardı, öbür altı kadehle de bütün bu süreç tekrarladıktan sonra sonunda hepsini yerleştirebilmişti. Kusursuz bir çizgi şeklinde yan yana duruyorlardı. Hançerini çıkardı hızlı bir hareketle. Kadehlerin hemen üstünde durup eline götürdüğü hançerin keskin kısmını ve ufak bir çizik açtı parmağında. Kan hemen açılmış olan yaradan akmaya başlayıp kadehe döküldü ve Marilyn yan yan adımlar atarak her kadehi kendi kanıyla doldurdu. İşi bitince ise hançeri umursamaz bir şekilde bir kenara fırlattı ve bir iki adım geri çekildi. Normalde donuk bir deniz gibi olan yeşil gözleri şimdi rüzgardan şiddetle sallanan yapraklar gibi canlanmış, parlamıştı. Sonunda kadehlere baktı. Etraf fazla sessizdi, ormandan normalde gelmesi gereken o hayvan sesleri ve dal haşırtıları kesilmişti. Sanki her şey şuan onu izliyor, ne yapacağını merak ediyordu. ‘O zaman meraklarını giderelim.’ diye düşündü kız yüzünde büyük bir sırıtışla. “Ey, yüce yedili! Size derin uykunuzdan sesleniyorum! Bu dünyadan uzun süre önce atılmıştınız ama artık sizi geri çağırıyorum; sonsuza kadar olması gereken sürgününüz artık bitti! Bu dünya sizi kabul ediyor ve selamlıyor.” Kızın bu haykırışından sonra olanları anlatmak için kelimeler fazla kifayetsizdi. Yer yerinden oynadı, hayvanlar kaçıştı, göl deli bir şekilde dalgalanmaya başladı, rüzgar ne bulduysa havaya kattı. Kız ise bütün bu olanları korkmadan kabullenerek izledi. Yeni bir çağ başlayacaktı bugünden sonra. Kötüyü yok etmek olduğu söylenmişti kaderi ama o içten içe hayatı boyunca kötülüğü kabul etmiş ve onu benimsemişti. Onu yok etmeyi asla düşünmemişti, sadece onu güçlendirme arzusuyla yanıp tutuşmuştu içten içe. Bu ateş yıllar geçtikçe büyüyüp güçlenmiş ve söndürülemez bir hale gelmişti. Sonunda yıllardır rüyalarında hayal ettiği o şeyi başarıyordu işte; sonunda kötülük bu rezil dünyaya hakim olacak ve yeryüzünde sürmeye çalışan o zavallı iyiliği yok edecekti. Bunun için bütün hayatını harcamıştı ama değmişti. Kadehleri bulmuş, yediliyi bu dünyaya çağırmıştı. Onlar barıştı, huzurdu, mutluluktu. Onlar yedi ölümcül günahtı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 

Bones.

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: peron 9¾ :: Rütbe Başvurusu :: Seçmen Şapka-