Ben endişelenirken onun vereceği geri tepkiden, zira onu iyi tanıdığımı düşünüp bana kızacağından emin bir biçimdeydim, o ise benim beklemediğim tepkileri veriyordu bugün adeta. Buna tepki denemezdi gerçi, sarılmış ve dudaklarıyla, sanki bir borçmuşçasına geri bir cevap vermişti. Dudaklarının ıslaklığını hala hissederken benimkiler üzerinde, benim cesaret edemediğim şeyi yapıp elimi tuttu. Tüm endişe duvarlarını yıkabilecek güçteydi, karşımdaki bu meleğimsi kadın. Bu nedenle onunla birlikteydim zaten, sürekli kafamda bir şeyler oluşturan benim tam aksime, düşüncelerini gerçeğe dökebilen güçlü bir ruha sahipti o. Yanından öğrenciler geçerken bile, ki bu onun için gerçek bir soruna dönüşebilirdi, elimi kavramıştı tüm aşkıyla, sanki bir daha bırakmamak üzere. Onun peşi sıra yürümeye devam ederken beni nereye götüreceğini düşünmeden, bir ara döndüğünde bana yüzünde yayılan mutluluğu gördüm. İşte o anda, uzun zamandır oluşmayan bilinçsiz bir biçimde gülümseme oluştu bende de. Mutluluğu o denli yüksekti ki, tıpkı bir güneş gibi, yaydığı ışıkları hissedebiliyordum ruhumda. Odasının kapısının oraya geldiğimizde, zihnimde geri dönmeye karar verdiğim günün anıları canlandı. Korkak bir çocuk gibi, beni buraya kadar sürüklemiş olan bu kişinin, bana ne diyeceğini bekliyordum. Bana sinirlenmiş olduğunu, ölene kadar bir daha affetmeyeceğini bile düşünmüştüm; ille velâkin şimdi fark ediyordum ki, ölümümü dahi severdim onun elinden olsa. Kapıdan beni de kendine çekerek geçirdiğinde, bu hareketlerinde az da olsa, dengesizliğinde olan içkinin payı olup olmadığını düşündüm. Bu düşünce nedense yeniden gülümsememe neden olmuştu. Hoşuma gittiğinden miydi bilmiyordum, ancak onu bu şekilde görmek gerçekten çok değişikti. Yanıma gelinceye kadar onu izledim, akıp giden hareketlerini. Yakınıma geldiğinde, sanki zihnim bir anda dondu. Tüm kelimeler üst üste geçti önce, dilimin üstünde yığıldı hepsi. Sanki ağzımı açsam, hayatımda konuşamadığım kadar çok konuşacaktım, anlamlı veya anlamsız, tüm kelimeleri yan yana bırakacak ve orada kalmaları sağlayacaktım, bizim gibi. Birlikte, daima…
Bu ben değildim, en azından olmaya çalıştığım, geçmişten beri olduğum ben. O nedenle bir kez daha durdurdum kendimi. Kelimelere dökmektense her şeyi bir kez daha sustum. Havada uçuşmamaları için yuttum tüm heceleri. Konuşmaya çabalamak yerine, gözlerine bakmakla yetindim. Bir gün beni istemez ise, gözlerine bir daha doğrudan bakamayacağım için öldürebilirdim kendimi. Gözlerinde anlayabiliyordum onu, o gözlerde, ruhunu görebiliyor, kendi acılarımı dindirebiliyordum. Her ne kadar değiştirse de onları, bakınca anlayabiliyordum; çünkü onlar hep ayni duyguyu veriyorlardı bana, kimsenin veremeyeceği, tanrıların yaratmış olduğu en büyük duygu. “Bir şey ister misin?” Dudaklarını araladığında, gelecek tüm kelimelere karşı hazırlamıştım kendimi. Yüzünü, mimiklerini inceledim, yeniden ve yeniden sıkılmadan. Kendisi de şaşırmış gibiydi az önce söylediği kelimelere. Demek ki o bile bazen saklayabiliyordu gerçekten istediği şeyleri. Demek ki tek susan kişi ben değildim aşkın büyüklüğüne. Utancını hissettim duygularının verdiği, belki sadece bana öyle geliyordu. Durup bana baktığında, bu sefer onun duvarlarını yıkmak gerektiğini görebiliyordum. Hayır, belki de beni çok sıkmak istemediğinden idi. Karşımdaki o iken, hala kararsızlık çekiyordum; yine de emin olabildiğim bir şey vardı. Şu anki hareketi benden bekliyor oluşuydu. Kendimden emin olamamış bir biçimde yaklaştım ona, ağzımı açınca saçmalamaktan korkuyordum. Saçma ve düz bir cevap verebilirdim düşünmeden, bir şey istemiyorum gibi. Ama bunun sonucunda sadece bir döngüde kalırdık, o da devam ederdi belki saçmalamaya. Belki sonrasında ben susardım. Belki giderdim yine; ancak bu sefer dönmek için daha güçlü bir amacım olduğunu bilerek. Epeydir burada olduğumu düşünmeme neden oldu aklımdaki tüm karmaşa. Nazikçe çehresinin önüne düşen saçları okşadım. Onları kulağının arkasına doğru atarak güzel yüzünün açıkça görülmesini sağladım. İyi ki şu an burada yalnız ikimiz vardık. Kimi zaman, onun yanımda duygularımı kontrol edemediğimi düşündüm. Ona kötü yanımı göstermek istemiyordum hiçbir zaman. Ellerini kendi ellerlimin arasına alıp yukarı kaldırdım. Ellerimin arasından gözüken parmaklarını öptüm. Gözlerimi bir kez daha kaydırdım güzel çehresine. “İstediğim tek şey zaten burada.” İstediğim, ihtiyacım olan tek şey sensin Eleanore. O benim için doğru kadındı. Onu alıp tüm hayatım haline getirebilirdim. Ama aklımdaki sorular yine beni rahatsız etmeyi bırakmayacaklardı Eleanore’un net cevabini duyuncaya kadar. Ben, tüm bu kusurlarım, saçma takıntılarım ile onun için doğru kişi miydim? Benden kat be kat üstün insanları bulabileceğini, kendine âşık edebileceğini bildiğim bu kadın; benimle birlikte daha ne kadar kalabilirdi bu gerçeği görmeden?