AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

Paylaş
 

 Akem Manah

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Akem Manah

Akem Manah

RP Yaşı : 15
Mesaj Sayısı : 9
Gerçek Adı : Pink Freud
Yaş : 33

Akem Manah Empty
MesajKonu: Akem Manah   Akem Manah EmptyÇarş. Ocak 30, 2013 7:46 pm


prohasar man opre pirend

sa muro djiben semas opre chengende



Cinsiyet: Erkek, Uyruk: Roman, Doğum Tarihi: 11 Kasım, Doğum Yeri: Christiania - Danimarka

Rikard, Kopenhag’ın en prestijli muggle yetimhanesinin muhtemelen psikopatlığıyla nam salmış tek bakıcısı Kristen De Villeg’nın dudaklarından fırlayabilecek üç isimden biri; yani benim adım. Yetimhaneye gelen herhangi bir bedensel yahut zihinsel engelli, Çingene ya da alt tabaka mensubu diğer tüm çocuklar gibi himayemin ona verilmiş olmasına şaşmam garip olurdu. Rikard De Villeg adını, orada bulunan dokuz çocukla paylaşıyordum, Hans De Villeg’dan on iki tane, André De Villeg’dan ise on yedi tane bulunuyordu. Popülâsyonu az olan Rikard’ların arasına girişim şans olarak değerlendirilebilir gibi görünse de, aslında Kristen için oldukça basit bir açıklaması vardı bu durumun; Hans’lar doğuştan bedensel engeli olanlardı, André’ler zihinsel engelliler ve Rikard’lar, evet, alt tabaka mensupları. En az sevilen grup bizdik. Üzerine geçirdiği daima buruşuk rahibe kıyafeti incecik bedeni üzerinde sanki başkasına aitmiş, haç kolyesi az sonra boynunu kıracakmış gibi duran Kristen, kocaman, pörtlek gözlerini daha da açıp dudaklarını ipince bir çizgi hâline getirerek en çok bize bağırırdı, daha doğrusu bana. Sanırım daha heceleyerek okuma evresindeyken elime tutuşturulan İncil ile ilgili ‘hoş karşılanması imkânlar dâhilinde olmayan’, tutanağa kelimesi kelimesine böyle yazdılar, açıklamalarım Katolik bakıcımı pek de memnun etmemişti. Öylece sokağa bırakamayacakları için hayatımı cehenneme çevirerek on sekiz yaşımı doldurmamı beklemeye giriştiler. Diğer çocuklar ile birlikte yemek yiyemiyordum, onlarla dışarıda oynayamıyordum, kendi tabirlerince –sanki diğerleri daha iyiymiş gibi- en kötü yatakhaneye sevk edilmiştim ve hata kaza bir iki kelime ettiğim herkes, kısa bir süre sonra rahibin ‘rehabilitasyon’ –ki ben buna beyin yıkama demeyi tercih ediyorum- seanslarına katılmak zorunda kalıyordu. Tüm sosyal, biyolojik ve psikolojik ihtiyaçlarımı kısıtlamış olmalarına karşın, kütüphaneden aşırdığım kitaplarla mutlu mesut geçinip gittiğimi gördüklerinde, hayatımı daha da karartabilmek adına kitap okumam da yasaklandı. Büyü hakkında tek kelime duymamış biri olduğum için kendimi o zamanlar fazla zeki ve normalden biraz daha şanslı olarak kabul ediyordum, çünkü Kristen’ın kütüphane anahtarını nereye saklamış olduğunu keşfetme onuruna erişmiştim. Beni, daha doğrusu tüm Rikard, Hans ve André’leri uyuyor bildiği saatlerde, parmaklarımın ucuna basa basa kitapların arasında ufak bir yolculuğa çıkıyordum. Uyuyamamak sorun değildi. Tek istediğim hayal dünyamı genişletecek en mutlu rüyadan çok daha huzur verici olan kitapların arasında biraz daha zaman geçirebilmekti. Hiçbir zaman özel biri olduğumu düşünmedim, annemi, babamı, oraya terk edilme nedenimi... Hiçbir zaman birinin beni buradan kurtarabileceğine inanmadım, sadece on sekiz yaşına gelip de özgür olacağım günü beklemekle yetindim. O yüzden oldukça garip giyinmiş - kesinlikle bizim üzerimize verilen paspal kıyafetlerden çok daha kötüydü üstlerindeki- bir takım insan yetimhaneye gelip çocuklara bakmak istediklerinde istifimi bozmaksızın aynı köşede oturmaya devam ettim, ta ki içlerindeki muhtemelen en garip tipe sahip kadın, kemikli elleriyle omzumu kavrayıp; “Sen, benimle gel.”, diyene dek. ‘Çingene’ daima beni aşağılamak için kullanılan bir kelime olmuştu, o an karşımdaki kadınla herhangi bir kan bağım varsa, Çingenelerin gerçekten garip olduğuna ikna olmama ramak kalmıştı oysa.
“Adın ne senin?”
İlk defa kendisine adı sorulmuş bir zavallı olarak şaşalamış, cevap vermeden önce düşünme ihtiyacı hissetmiştim. Şimdi düşündüğümde verdiğim tepkinin oldukça doğal olduğunu görebiliyorum. Gerçekten bir adım hiçbir zaman olmamıştı. Rikard demeyi ne denli istemediğimi hissettiğimde, her nasılsa kütüphanedeki kitaplardan birinin köşesine kazınmış isim fırladı dudaklarımdan, Akem Manah.

O andan sonra hayatımın tamamen farklı olacağını bilmiyordum. Birlikte büyüdüğüm yüzlerce çocuktan, toplamda on beş ayrı isim olsa da aslında gerçekten sayıları oldukça fazlaydı, farklı olduğumu her zaman hissetmiştim, lâkin özel olduğumu ima eden bayanla konuşurken sesimde daima kuşkulu bir ‘kesinlikle karıştırıyorsunuz’ imajı vardı. Bilmediğim birkaç şeyden bahsettikten sonra burada durmamızın bir manası olmadığını söyleyerek beni o hapishane benzeri yerden, diğer garip giyinmiş insanlarla birlikte çıkardı. Yalnızca beni... Kristen’ın gözlerinde gördüğüm rahatlamanın tarifi olabileceğini düşünmüyorum. Sonunda ‘en zavallı’ yetimden kurtulmayı başarmıştı, hem de hiç ummadığı kadar kısa bir sürede. O andan sonra sefilleri oynadığım hayatım tamamıyla tersine dönerek, yalnızca kitaplarda okunabileceğini düşündüğüm bir peri masalına dönüşmeye başladı. Hogwarts’a adım attığım ilk gün hissettiklerimi nasıl tarif edebileceğimi bilmiyorum. Binalarla ilgili hiçbir bilgim yoktu, bu nedenle Hufflepuff’a seçildikten çok sonra ‘adil’ sıfatını taşıyanların orada okuduğunu öğrendim. Kesinlikle adalet yoksunu bir eğitime sahip biri olarak kendimde görmeyi beklemediğim bir erdem olduğunu söyleyebilirim. Yetimhaneden alışık olduğum üzere, sessiz sakin, fazlasıyla kendi hâlinde biriyim; silik ve fazlasıyla sıradan, sosyal becerileri oldukça zayıf bir beyhude bir tekevvün.
Fazla uzatmanın manası yok. Ben Akem Manah, ya da kimsenin bilmesine izin vermediğim adımla Rikard De Villeg. Çingene ucubenin tekiyim. Sanırım bu şekilde yeterince özetlemiş oluyorum.





Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 

Akem Manah

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

 Similar topics

-
» Akem Manah

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: eğlence ekspresi :: Süpürge Dolabı :: Rp Dışı :: ...-