| | Yazar | Mesaj |
---|
Celia MarlowHogwarts Müdiresi
RP Yaşı : 49 Mesaj Sayısı : 1287 Gerçek Adı : Celia Monique Marlow Yaş : 30 ÇantaEşyalar: Evcil Hayvan:
| Konu: Fantastik Yaratıklar Paz Mayıs 19, 2013 6:32 pm | |
| - Fantastik Yaratıklar ve Özellikleri:
Denizkızı -Güçlü savaşçılardır. -Hem karada hem suda yaşayabilirler. -Su altında bedenlerinin alt kısmı bir kuyruktan oluşur. Sudan çıktıklarında kuyrukları bir çift insan bacağına dönüşür. -Sudan 3 günden fazla ayrı kalamazlar. 3 gün suyun dışında kaldıkları taktirde ölürler. Vampir Vampirler Hogwarts Arazisinin büyük bir kısmını çevreleyen Yasak Ormanda, Hogsmade'de ve nadiren Muggle dünyasında yaşamaktadır. Özellikleri; -İnsanüstü güçleri, hassas duyuları ve gözle görülemeyen hızları dışında yanlızca bazı vampirlerin farklı türde özel yetenekleri olabilir. -Gün ışığına çıkamazlar. Çıktıkları takdirde bir kaç dakika içinde küle dönüşürler. -İnsan ya da hayvan kanıyla beslenmek vampirin seçimidir, her iki seçimde de hayatta kalabilirler. -Kalplerine saplanan tahta bir kazıkla, yakılarak veya başları koparılarak öldürülebilirler. -Aktif Rp yapan vampirlere gün ışığına çıkmalarını sağlayacak bir yüzük verilebilecek. -Adminlerden izin almanız durumunda bir mesleğiniz varken aynı zamanda vampir olabilirsiniz. Kurtadam Kurtadamlar Hogwarts Arazisinin büyük bir kısmını çevreleyen Yasak Ormanda, Hogsmade'de ve nadiren Muggle dünyasında yaşamaktadır. Özellikleri; -Her dolunayda dönüşüm geçirirler. -Kurtadamlar kurtadam formundayken kafaları koparılarak, kalpleri çıkarılarak ya da yakılarak öldürülebilirler. -Aktif Rp yapan kurtadamlara dolunayda dönüşmemelerini sağlayacak kurtboğan iksiri verilebilecek. -Adminlerden izin almanız durumunda bir mesleğiniz varken aynı zamanda kurtadam olabilirsiniz. Atadam Atadamlar Hogwarts Arazisinin büyük bir kısmını çevreleyen Yasak Ormanda yaşamaktadırlar. -Vücutlarının belden yukarısı insan, belden aşağısı at formundadır. -Bakanlıkla Yasak Orman'da onlara ait bölgeden çıkmamalarına dair bir anlaşmaları vardır. Sınırı geçen atadamlar cezalandırılır. Hayalet Hayaletlerin Hogwarts içinde yapılan her türlü RP'ye izin almaksızın katılma hakkı vardır. Kullanıcı adınız seçtiğiniz hayaletin ismiyle değiştirilip rütbeniz "Hayalet" yapılacaktır. Hogwarts hayaleti olmak için başvurduğunuzda, herhangi bir karakteriniz ile başvuru yapıp kabul edilirseniz seçtiğiniz hayaletin adıyla yeni bir hesap açarak rütbeyi alabilirsiniz. Başvurduğunuz hesabı mı yeni açacağınız hesabı mı kullanacağınızı lütfen belirtin. Kanlı Baron -Slytherin binasının hayaletidir. Gri Leydi -Ravenclaw binasının hayaletidir. Şişman Keşiş -Hufflepuff binasının hayaletidir. Nerdeyse Kafasız Nick -Gryffindor binasının hayaletidir. x Fantastik yaratık rütbesine sahip olmak için aşağıdaki formu eksiksiz olarak doldurup göndermelisiniz.
Karakterinizin Adı: Yaşı: İstediğiniz Rütbe: Örnek Rp: |
| | | | Konu: Geri: Fantastik Yaratıklar Ptsi Mayıs 20, 2013 12:30 am | |
| Karakterinizin Adı: Tempest Electra Yaşı: 17 İstediğiniz Rütbe: Vampir Örnek Rp: - Spoiler:
En son Tempest Electra tarafından Ptsi Mayıs 20, 2013 1:09 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi |
| | | Celia MarlowHogwarts Müdiresi
RP Yaşı : 49 Mesaj Sayısı : 1287 Gerçek Adı : Celia Monique Marlow Yaş : 30 ÇantaEşyalar: Evcil Hayvan:
| Konu: Geri: Fantastik Yaratıklar Ptsi Mayıs 20, 2013 12:44 am | |
| Rütbeniz verildi. Keyifli rol oyunları dileriz. |
| | | | Konu: Geri: Fantastik Yaratıklar Ptsi Mayıs 20, 2013 6:31 pm | |
| Karakterinizin Adı:Dean Cooper Yaşı:26 İstediğiniz Rütbe:Vampir Örnek Rp:Kadri ben |
| | | | | | | De BouleBakan Müsteşarı
RP Yaşı : 30 Mesaj Sayısı : 109 Gerçek Adı : Cihan. Yaş : 27 ÇantaEşyalar: Evcil Hayvan:
| Konu: Geri: Fantastik Yaratıklar C.tesi Mayıs 25, 2013 9:35 pm | |
| Karakterinizin Adı: Alcander Hargrove - İsim değişikliğine başvurdum. Yaşı:+1000 İstediğiniz Rütbe: Hogwarts Hayaleti Örnek Rp: Antonije Austen Hargrove |
| | | | Konu: Geri: Fantastik Yaratıklar Paz Mayıs 26, 2013 9:15 pm | |
| |
| | | James Coldwater
RP Yaşı : 26 Mesaj Sayısı : 114 Gerçek Adı : Kadri Yaş : 27 ÇantaEşyalar: Evcil Hayvan: | Konu: Geri: Fantastik Yaratıklar Paz Mayıs 26, 2013 10:57 pm | |
| Karakterinizin Adı:Miles Theodore Yaşı:505 İstediğiniz Rütbe:Korsan & Kurtadam |
| | | Roxanne DelacroixVII. Sınıf
RP Yaşı : 17.5 Mesaj Sayısı : 1678 Gerçek Adı : roxy foxy :) ÇantaEşyalar: Evcil Hayvan:
| Konu: Geri: Fantastik Yaratıklar Paz Mayıs 26, 2013 11:38 pm | |
| - Melanie Phoenix demiş ki:
- Rütbeniz verildi.
|
| | | | Konu: Geri: Fantastik Yaratıklar C.tesi Haz. 22, 2013 10:08 am | |
| Harmonia Seymour. 27. Vampir. - Spoiler:
Dağılmış sarı saçlarının arasından çıkardı kalemini. Bu hasta hakkında da bir teori üretmişti kendince. Şimdilik iyi gidiyordu, aldığı notlar, yazdığı taslaklar. Şefi ikna edebilecek gibiydi. Alçak sehpada duran kahvesini alabilmek için küçük çenesini dayadığı dizini yere indirdi. Bu dönemde tüm asistanların ihtiyacı olduğu tek şey kafeindi. O da diğerleri gibi kahve fincanını elinden düşürmezdi. Keyifle kahvesini yudumlarken çağrı cihazının öttüğünü duydu. Bu cırtlak sesten nefret ederdi. Mümkün olduğunca çabuk kapatmaya çalışırdı her zaman. Kısa sürede cihazı kapatıp odadan çıktı. Uzun koridorları koşarak geçti, ardında fırtına bırakarak. Olabildiğince hızlı konuşmalıydı. İnsan hayatı şakaya gelmezdi ve tıpta en önemli şey saniyelerdi. Bir saniye içinde biri ölebilir, başkalarının tüm hayat değişebilirdi. Dışarıdan bakıldığında bir saniyenin hiçbir önemi yoktu. Yavaşlamaya başladığında ayakkabısından gıcırtılar yükselmeye başladı. Hızlı hareketlerle önlüğünü ve eldivenlerini giydi, arkadaşlarının arasında bir yere yerleşti. Ambulansın siren sesi gittikçe yaklaşıyordu. Bu ses yeni gelenlerde her zaman adrenalini tetiklerdi ve kendilerini inanılmaz bir aksiyon içinde bulurlardı. Ancak bu ses artık Elais’e fazla etki etmiyordu, alışmıştı. Bu sesi duyduğunda adrenalinden çok ironi kaplıyordu içini. Bir duman gibi her yerine yayılıyordu yavaş yavaş. İnce kaşlarını çatmış ambulansın gelmesini bekliyordu. Hemen yanında kısa boylu hocaları Miranda duruyordu. Miranda, belirgin yüz hatlarına ve hatlarını öne çıkartan kısa, siyah saçlara sahipti. Hafif yukarı kalkık bir burun ve kalın dudaklar… Aslında gerçekten güzel bir yüze sahipti. Ancak minyon bir kadındı. Bir keresinde Elais’e minyonluğu yüzünden gençliğinde çok şey kaybettiğini anlatmıştı. Bu tür dertlerini de bir tek Elais’e anlatırdı. Ardından şakayla karışık, birine anlatacak olursa kariyerini bitirmekle tehdit ederdi. Elais, tehdidinden korktuğundan değil, gerçekten iyi bir sırdaş olduğu için söylememişti kimseye. Nihayetinde ambulans acil servise gelmişti. Bütün doktorlar koşuşturmaya başlamıştı. Doktorların içlerinde hep bir rekabet isteği ve hırs vardı. Bazen tek düşündükleri hastayı kurtarırsa ne derece yükselecekleri olabiliyordu. Ötekilerin aksine Elais her zaman hastayı kurtarmak derdindeydi. Ambulansın kapılarını açıldı. İçeriden önce polisler indi. Ardından sedye üzerinde, turuncu üniformalı bir adam çıktı ambulanstan. Baygındı, yüzünde ya da vücudunda herhangi bir kan yoktu. Elais o an anlamıştı, bu hastanın nörolojik bir problemi vardı. Adamı gören çoğu asistan uzaklaşmıştı oradan. Turuncu üniforma idam edilecek olan bir suçlunun giyebileceği bir şeydi ve bu suçluyu herkes tanırdı; Biagiotti… Sadece ismi duyulmuştu. İşlediği suçlar hakkında kimsenin bir fikri yoktu. Bu da onun daha korkunç biri olarak görünmesine neden oluyordu. Sedyeyle hızla içeri girdiklerinde koridordaki herkes onlara dönüp bakıyordu. Bu adam ne yapmıştı böyle? Nasıl herkesin ondan korkmasını sağlamıştı? Travma odasına girdiklerinde, doktorlar odanın içini görebilmek için etrafta pervane olmuşlardı. Miranda hastayı muayene ederken Elais de beyin cerrahına çağrı atıyordu. Gürültülü kalabalığın içinden sıyrılarak geldi kısa sürede Doktor Patrick. Hastayı o da tanımıştı. Ancak yapacak bir şey yoktu. O bir doktordu ve insanları sorgusuz, sualsiz kabul etmeye yemin etmişti. Dikkatlice muayene etti hastayı. Sonuç kötüydü. Ancak emin olamıyordu doktor. Bu yüzden hemen bir tomografi çekilmesini istedi. Bu iş yine Elais’e kalmıştı. Tomografi sonuçlarına baktılar ışıklı ekranda. Beyin kanaması geçirdiği ortadaydı. Hemen ameliyat olması gerekiyordu. Hızlıca tüm hazırlıklar tamamlandı ve Biagiotti ameliyata alındı.
Elais, hastanın dosyasına durumunu yazarken iki zümrüt gözün ona baktığını fark etmemişti. Canavar uyanmıştı. Hiç konuşmadan Elais’e bakıyordu. Aniden kapının açılmasıyla irkildi Elais. Arkadaşı Megan elinde dosyalarla gelmişti yanına. Şüpheyle yatakta yatan hastaya baktığında uyanmış olduğunu fark etti. İçini bir ürperti kapladı Meg’in. Elais arkadaşının garip bakışlarına dikkat etti, başını hastaya doğru çevirdi ve nihayetinde o da uyanmış olduğunu fark etti. Odada ürpertici bir sessizlik hakimdi. Sağ elinden yatağa kelepçeli olmasa kızların üzerine atlayacakmış gibi görünüyordu. Masum bir yüzü vardı, kimsenin o korkunç adam olabileceği ihtimalini bile veremediği bir yüz. Tüm yaptıkları öğrenildiğinde onunla bir kahve içmiş olanlar ne hissetmişti? John Wayne Gacy’nin ablası gibi mi? Jeffrey Dahmer’in komşusu gibi ya da Ted Bundy’nin eski kız arkadaşı gibi mi? Meg ve Elais birbirlerine baktılar, şaşkınlıkla. Ne yapacaklarını bilmiyorlardı. Kanları akmıyordu adeta donmuşlardı. Onların söylemesine gerek kalmadan Biagiotti anlamıştı “Siz ikiniz benim ne yaptığımı mı merak ediyorsunuz?” Gür sesi sessizliği bozmuştu ama ürperti havasını fazlalaştırmıştı. Kızlar Biagiotti’ye bakakalmıştı. Bu durumda ne denilebilirdi? Daha önce ikisi de bir katille karşılaşmamıştı. Biagiotti ince dudaklarını konuşmak için bir kez daha araladı “Bir kadının boğazını kestim. Hoşuma gitti, tekrar kestim. Daha çok hoşuma gitti, bir daha kestim.” Meg’in kahverengi gözleri yerinden fırlayacakmış gibi açıldı. Elais soğukkanlılığını korumak için uğraştıysa da yapamadı. İkisi de şok olmuşlardı. Belki de en can alıcı noktası yaptığı şeyi bir bardak su içmiş gibi kolayca anlatabilmesiydi. Bir insanın hayatına son vermek bu kadar basit olabilir miydi? Bu akıl almaz bir şeydi. Elais adamın gözlerine bakmaya cesaret edemiyordu. Meg’in daha fazla bu odada kalmak istemediği her halinde belliydi. Hızlı adımlarla dışarı çıktı. Elais dosyayı hastanın ayakucuna bıraktı. “Yarın beni idam edecekler. Bir hayvan gibi uyutulmak istemiyorum. Ben de insanım.” Başını kaldırdı Elais. Adamın gözlerine kenetledi gözlerini. Öylece kalmıştı. İstemsizce araladı dudaklarını. “O kadınlarda insandı.” Bu söz karşısında şaşırdı Biagiotti. Elas’in kendisi de şaşırdı. Ardına bile bakmadan hızlıca çıktı odadan. Katilin söyledikleri beyninin tüm yanını sarmıştı. Sürekli kulaklarında uğulduyordu ‘ben de insanım’ deyişi. Her daim canlı görünmesini sağlayan teni, soluk bir kireç rengine bırakmıştı yerini. Nasıl bir dünyada yaşadığını anlamaya çalışsa da başarılı olamadı. Koridorda giderken birkaç kişi onu durdurup iyi olup olmadığını sordu. Hepsine de iyi olduğunu söyledi. Yalandı, iyi değildi. Dinlenme odasına atarak kurtuldu bu insanlardan... Kendine gelmeliydi. Masanın üzerinde duran şişeyi alıp avcuna döktü suyu. Ardından hızlıca yüzüne çarptı. Şimdi kendini daha iyi hissediyordu. Teorisini gözden geçirdiği sırada aklında yine o kelimeler yankılanıyordu. O da bir insandı. Her ne yapmış olursa olsun hiç kimsenin öldürülmemesi gerektiğine inanırdı. Bir doktorda olan en önemli dürtüye o da sahipti, hümanizm. Ne yaparsa yapsın bu dürtüyü atamazdı içinden. Aslında Elais insanları sevmezdi, sadece işine aşıktı. Ürpertici bir gecede hastanede bir katil… Bundan daha berbat bir durum olabilir miydi? Kucağına koyduğu dosyaları sert bir hamleyle attı sehpanın üzerine. Başını koltuğun başından geriye doğru sarkıttı, elleriyle gözlerini ovuşturarak. Kendini bir şeyler yapmak zorundaymış gibi hissediyordu. Rahat oturmak için çıkardığı spor ayakkabılarını tekrar ayağına geçirdi ve ayağa kalktı. Ardında çok sevdiği vanilya kokusunu bırakarak ayrıldı odadan. Her adımında kalp atışlarının hızlandığını hissetti. İnsanın bütün vücudunu kaplayan o kalp ritmi… Koridorlar bomboştu. Sadece bir ya da iki hemşire vardı koridorlarda. Cerrahlar da muhtemelen dinlenme odalarına çekilmişlerdi. Her geçen saniye daha derin bir heyecana kapılıyordu. İlk senesinde ambulans gelirken hissettiği adrenalini şimdi tüm damarlarında hissediyordu, kılcal damarındaki en küçük hücreye kadar bile. Yavaşça açtı katilin odasının kapısını. Tam beklediği gibiydi; uyumuyordu, gecenin matemini izliyordu uzandığı yataktan. Kapının açılmasıyla kafasını yavaşça çevirdi kapıya doğru. Elais küçük aralıktan süzülerek kapattı kapıyı. Katilin yattığı yatağa doğru irkilerek geldi. Gözlerini bir kez daha onun gözlerine kenetledi. “Başının arkasındaki dikiş yeri şu an oldukça hassas. Güçlü bir darbede seni öldürebilecek kadar.” Başka hiçbir şey demeden koşar adımla ayrıldı odadan, geride şaşkın bakışlar bırakarak. Hayvan gibi ölmek istemiyordu, Elais sadece ona bir seçenek sunmuştu. Neden yaptığını bilmiyordu. Ona acımış mıydı? Yoksa onun toplumun yarattığı bir canavar olduğunun farkında mıydı? Etrafına bakınarak hızlıca geçti koridorlardan, tekrar geldi dinlenme odasına. Kapıya yaslanıp başını yukarı kaldırdı, gözlerini kapattı ve derin bir nefes aldı. Açtığında yeşil gözlerinden damlalar süzüldü istemsizce.
Aniden gelen cırtlak bir sesle uyandı Elais. Çağrı cihazı, yine en nefret ettiği sesi çıkartıyordu. Cihaza baktığında katilin yattığı odanın numarasını gördü, derin bir ürperti kapladı içini. Acaba seçeneğini mi değerlendirmişti? Hemen toparlanarak çıktı odadan. Olabildiğince hızlı koştu ve kısa sürede geldi katilin odasına. Patrick de oradaydı. Biagiotti’ye baktığında başından kanlar süzüldüğünü gördü. Kaskatı kesilmişti adeta. Ne yapacağını bilemeden sürekli ayakları içeri doğru. Elleri titriyordu, vücudu soğumuştu, beti benzi akmıştı. Tıpkı bir ölü gibi hissediyordu kendini. Katile yaklaştığında duyduğu mırıltı onu kendine getirmişti “Böyle ölmek istemiyorum.” Başını kaldırıp Patrick’e baktı. Patrick ne dediğini sordu defalarca ama söylememeyi seçti Elais. Acil müdahale yapıldı katile. Bir günde bu kadar şey yaşamak yormuştu Elais’i. Miranda içeri girdiğinde bakmaya cesaret bile edememişti. Anlamasından korkuyordu. Hiçbir şey olmamış gibi açılan dikişi kapatıyordu usulca. Miranda’nın burada olmasından rahatsız olmuştu. Çünkü onun alanı değildi nöroloji. Dikişi bitmişti, şimdi ne yapacağını düşünürken gelen sesle irkildi. “Elais, benimle gelir misin?” Gözlerini sıkıca kapattı Elais. Yer ayağının altından kayıp gitmişti. Kendini boşlukta hissediyordu ama düşemiyordu da. Havada asılı kalmıştı. Belki başka bir şeydi ama bunu bilemezdi. Yaptığı şey ilgilendiriyordu onu bir tek. Miranda önde burnundan soluyarak gidiyordu, Elais de onun peşinden yavaşça gidiyordu, başı öne eğik. Bir travma odasına girdiler birlikte. Kapının kapanmasıyla Miranda’nın bağırması bir olmuştu. “Hapisleri sever misin? Kariyerinin bitmesini ister misin? Sen bir doktorsun, kendine gel.” Anlamıştı Elais’in de tahmin ettiği gibi. Ne yapacağını bilemeden sessizce dinliyordu Miranda’yı. Haklı olduğunu da biliyordu. Böyle bir hatayı nasıl yapabildi? Ama pişman olup olmadığını sorgulamıyordu henüz. Miranda Elais’e bağırarak birçok şey söylemişti. Önceki hatalarını yüzüne vurmuştu, ondaki cesaret normal insan cesareti olmadığını defalarca vurgulamıştı. En hassas olduğu konuları bile açmaktan çekinmemişti Miranda. Ancak Elais hiçbir şekilde karşılık vermedi. Haksız olduğu konularda her zaman susup oturmayı bildi. Ancak Miranda’nın söylediği son söz vicdanına işlemişti. Pişman olduğunu anlamasına neden olmuştu. “Bunu senden beklemezdim. Ben sana böyle mi öğrettim?” Miranda’nın sesinden içinin burukluğu anlaşılabiliyordu. Siyah iri gözlerinin altı yaş dolmuştu. Dokunsan ağlaycak gibiydi adeta. Başka hiçbir şey söylemeden odadan çıktı. Kapıyı vurduğunda da Elais’in kulaklarında yankılandı o gürültü. Ağlayacak gibiydi, pişmandı, kendini aptal gibi hissediyordu. Nasıl bu kadar basit düşüncelere sahipti? Kendini tanıyamıyordu. Mesleği sahip olduğu tek şeyken şimdi onu kaybetmekle karşı karşıya gelmişti. Karanlık oda da yapayalnızdı, tıpkı iç dünyasında da olduğu gibi.
Sabahın erken saatlerinde bir başına koltukta oturmuş, güneşin doğuşunu izliyordu Elais. Kafası allak bullak olmuştu. Tıpta saniyeler önemliydi, bir saniyede tüm hayatlar değişebilirdi. Hiç başına gelmeyecek zannederken onun da hayatı bir saniyede değişmişti. Miranda henüz kimseye anlatmamıştı olanları. Bu yüzden hala Biagiotti’ye Elais bakıyordu. Az sonra taburcu olacaktı. Elais bir daha nasıl o odaya gireceğini bilemeden dosyaları almaya koyuldu. Dün fırtına gibi estiği koridorda bugün fırtınanın kırdığı bir çiçek gibiydi. Ağır hareketlerle ilerlerken kendini aynada gördü. Dağılmış sarı, kıvırcık saçlar, düne kadar sürekli parlayan şimdi ise sönmüş yeşil gözler, ince dudaklar ve solgun bir ten. Göz kapaklarını bile güçlükle hareket ettirebiliyordu. Hiç uyumamıştı, uyuyamamıştı. Aynanın hemen yanındaki odadan içeri girdi. Katille tekrar yüzleşme vaktiydi. Kendi halinde bir köşede dolduruyordu belgeleri Elais. Yabancı olmadığı bir ses tekrar yankılandı odada “İdamıma gelmeni isterim. Orada tanıdık bir yüz görmek çok iyi olacak benim için.” Elais şaşkınlıkla baktı adama. O da insandı. Evet, psikopattı ama o da insandı. Onu böyle yapan toplumdu, şimdi aynı toplum ondan nefret ediyordu. Hepimizin için de bir psikopat yok mu zaten? O sadece içindekileri dışa vurmuştu. Göz göze geldiklerinde Elais orada bir insan görmüştü, daha da önemlisi kendini görmüştü. O an Manson’nın bir sözü gelmişti aklına. ‘Bana tepeden bakarsanız, bir aptal görürsünüz. Bana aşağıdan bakarsanız, tanrıyı görürsünüz. Bana karşıdan bakarsanız, kendinizi görürsünüz.’ diye tekrarladı içinden Elais. Hiçbir şey söyleyememişti bile, sadece bakakalmıştı. Elais'in ona bakmasıyla birlikte o canavar gülümsemişti. Kim inanırdı ki onun gülebildiğine? O sırada kapı açıldı ve sert yüz ifadeli, üniformalı adamlar girdi içeri. En arkadan gelen oldukça iriydi. Karanlıkta gölgesi görülse yaratık sanılabilecek kadar iriydi. Gür ve çatık kaşlarının altındaki gözlerinde sürekli sert bakışlar vardı. Artık gitme vakti gelmişti. İki uzun boylu adam katilin yanına gelip çözdü keplepçelerini. Yataktan çabucak kaldırıp arkasında birleştirttiler ellerini. Tekrar geçirdiler kelepçeyi ince bileklerine. Elais ise odanın bir köşesinde izliyordu olanları. Yine her şey saniyeler için de olup bitmişti. Bir hayat daha saniyeler için de tamamen değişmişti. Kapı sertçe kapandığında Elais'in yüzünde ufak tebessüm belirmişti. Sinsi ama bir o kadar da gerçekçi. “Biz, başkalarının hayatlarını kurtarmak için kendi hayatlarımızı mahveden salaklarız.”
- Spoiler:
Rp'de bahsi geçen Elais, eski karakterim Elais Fleur Monleon'dur.
|
| | | Celia MarlowHogwarts Müdiresi
RP Yaşı : 49 Mesaj Sayısı : 1287 Gerçek Adı : Celia Monique Marlow Yaş : 30 ÇantaEşyalar: Evcil Hayvan:
| Konu: Geri: Fantastik Yaratıklar C.tesi Haz. 22, 2013 6:31 pm | |
| Rütbeniz verildi. Keyifli rol oyunları dileriz. |
| | | D. Marcel GaborVampir
RP Yaşı : 650 Mesaj Sayısı : 7 Gerçek Adı : meh.
| Konu: Geri: Fantastik Yaratıklar C.tesi Ağus. 10, 2013 1:57 am | |
| Karakterinizin Adı: Darius Marcel GaborYaşı: 650İstediğiniz Rütbe: Vampir.Örnek Rp:- Spoiler:
Rollergate Apartmanı’nın çatısı masallarda anlatılan Harpy yuvasından farksızdı. Her yerde dik duran inşaat demirleri, bu kadar yüksekliğe rağmen otların savrulduğu bir alan. Karşıdan hedefin bulunduğu iş merkezini gören bu yüksek çatıya üstüm Clive ve ben işverenlerimiz tarafından verilen giysi ve silahlarımızla çıkmıştık. Zihinsel transformasyon dışında hep düşük çeneli olan üstüm, yine çenesini açtı ve uzun uzun planı anlatmaya başladı. ‘’Vincent, beni dinle. Şimdi çatıdan iş merkezinde gördüğümüz altı nöbetçiyi-ikisi kapıda olmak üzere-haklayacağız. Bak, görüyor musun? İş merkezi ile bulunduğumuz çatı arasında bir elektrik hattı var. Hatta bağlanmış yalıtkan kancalı halkalar ile karşıya geçeceğiz ve bodrum kısmına kadar kimi görürsek görelim temizleyeceğiz. Anladığını umuyorum, sonrasında da yaşlı cadalozun zihniyle uğraşacağız, işin en zor kısmı. Haydi hazırlan!’’ Clive’dan aldığım emir ve direktifler dizisi sonrası uzun namlulu, dürbünlü silahlarımızın başına geçtik. Çatının kenarına monte edilmişlerdi, her şekilde görülmeleri mümkündü fakat çatıdaki görevimiz uzun sürmeyeceği için bunda da bir sakınca görmedik. Zamanımızın kısa olduğunu bildiğim için iş merkezindeki hedeflere hızlıca göz gezdirdim. Clive üçten geriye saydı ve ateş! Yukarıdan aşağıya doğru susturuculu tüfeklerimizle ateş ettik, hemen akabinde daha ufak yapıdaki otomatik silahları ve diğer bazı şeyleri aldıktan sonra kancalardan tutunarak elektrik hattından karşıya doğru uçmaya başladık. Bu, resmen birinin zihnine girerken boşlukta süzülmek gibi bir şeydi. Yalnızca biraz daha fazla acı. Derken, elektrik hattı bizim ve silahlarımızın net ağırlığına dayanamayarak aşağı indi, bunu hissedebildim. Clive önce davranarak çatının kenarına tutundu, fakat ben çatının hemen altındaki pencereden odaya doğru uçtum. Gayet sert bir şekilde yere çarptığım için sol omzumun çıktığını hissedebiliyordum, hafif de olsa bir sızlama vardı omzumda. Ulaşacağımız kişinin adamları yukarı çıkmaya başlamadan odadaki masanın kenarına yaslandım ve çıkan omzumu yerine getirebilmek üzere bazı hareketler yaptım. Kemiklerin birbirine çarpmasına benzer bir sesin sonunda, omzum yerindeydi. Sızısı da hafiften geçtikten sonra otomatik silahımı alarak ayağa kalktım ve odaya girmeye çalışan iki kişiyle o an karşılaştım. İkisi de yere yığıldıktan sonra ayağımla silahlarını öteye attım, kapanan kapıyı açarak merdivenlere yöneldim. Fakat bir gariplik vardı. En üst katın merdivenlerindeydik ve çatıya açılan kapıda görevliler hareket etmek veya çatışmaya girmek yerine zihinsel etkileşim içerisindelerdi. Bir dakika.. Hatırladım, güç birliği! Güç birliği denilen olay, birkaç kişinin birlikte yaptığı bir zihinsel transformasyon sırasında ruhlarını bedenlerinden tamamen ayırması ve ruhlarını tamamen zihnine girdikleri kişinin hizmetine sunması. Bir kişinin bu tür bir etkileşimde de ne kadar ruhu zaptedebileceği kişisel gücüne bağlıydı ve bu etkileşimin anlamı ruhların kontolünü alan kişinin fiziksel ve zihinsel işlevlerini normalden iki-üç kat daha iyi gerçekleştirebiliyor olmasıydı. Fakat bu şekilde gerçekleşen bir transformasyon uzun süreceğinden, uzun süredir burada olmalıydılar. Yani varlığımı biliyorlardı. Birden, ruhlarını bağışlayan üç dört kişi merdivenlere yığıldı ve çatı kapısına yakın olan adam gülümsedi, gözlerini açtı. Bana tekrar baktı ve bir bok yığınına bakarcasına tiksindi, ardından sinirlendi ve çığlık atarak üzerime doğru yöneldi, tam zıplayacakken çatı kapısını kırarak giren Clive herifi yere mıhladı. Hızla aşağı inerek diğerlerine ateş etmeye başladı ve beni de peşinden sürükledi. Anlamıyordum; hem nasıl bu kadar bir çalçene, hem de nasıl bu kadar soğuk bir asker olabiliyordu?
En üst kattan itibaren aşağı inmeye başladık. Ben merdivenlerde karşıma çıkanları gravyer peynirine çeviriyordum, Clive ise pompalı tüfeğiyle yere çiviliyordu. Oh hayır; merdivenlerde bir grup daha görmüştüm şimdi, çatıdakiler gibi bir etkileşim içerisindelerdi. Clive fazla bekletmeden herkesin yoğunlaştığı kişinin kafasını dağıttı, ben de diğerlerini tarayarak yoluma devam ettim. En alt kata gelmiştik şimdi, aldığımız talimatlar ve verilen bilgiler doğrultusunda görevin gidişatını belirleyen yaşlı cadının bodrum katında olduğunu tahmin ediyorduk. Ve bodrum katına doğru yol almaya başladık. Clive bodrum kat merdivenlerine inerken direktif verdi yine. ‘’Vincent, dikkat et. Birinci kat boştu, hepsi bodrum katında gizlenmiş olabilirler. Şimdi, bina planına bakarsak..’’ Bina planına bakılırsa bodrum, ileride ana hedefimizin bulunduğunu tahmin ettiğimiz odaya doğru giden iki uzun dehlizden oluşuyordu. Planı gördükten sonra aşağı indik, soldaki dehlizden ilerideki ışığa doğru yürümeye başladık(diğer dehliz büyük metal bir kapıyla kapanmıştı). Ara sıra sağ ve sol taraflarda kapılar görüyorduk, fakat silahımızın eklentileri dahilinde olan fenerlerle öylesine bir baktığımızda göze çarpan bir şey olmuyordu. Dakikalar geçti, ışık gittikçe yaklaştı ve bir oda oradan yavaş yavaş seçilmeye başladı. Odaya doğru koşar adım ilerlemeye başladık ve birden o odadan adamlar fırladı. Ani bir hareketle duvarlardaki kapılardan birine gömüldüm ve oraya saklandım, fakat Clive bu sefer çabuk davrananamamıştı, omzundan vuruldu. Onun saniyeler içinde kevgire dönüşmemesi için, yaralanmam pahasına onu ordan çektim ve yanıma aldım. Nasıl olsa bana şimdilik lazımdı, onu göz ardı edemezdim. Onu yanımda tutmaya devam ettim ve ara sır kapıdan kafamı çıkararak odaya doğru ateş ettim. Odanın girişindekileri hallettiğime kanaat getirdikten sonra yavaşça destek olarak Clive’ı kaldırdım, ona destek olacak şekilde odaya ilerliyordum. Cesetlerin üstünden geçerek, Clive’ın sağladığı yavaşlıkla odaya vardık. ‘’Neden sus sus işareti yapıyorsun! İstediğim gibi de konuşurum işte!’’ Clive’ı hemen odanın girişine oturttum ve hiç tereddüt etmeden içeri girip yaşlı bunağın yanındaki elemana ateş ettim. Adam hızlıca yere yıkıldıktan sonra kadın zihinsel etkileşim için davrandı, fakat ben ellerine ateş edince bir kedi gibi ciyaklamaya başladı. Cevabını bildiğim hâlde kendimi, kendime şu soruyu sormaktan alıkoyamadım kadının zihnine ekip arkadaşımla girmeye başlamadan hemen önce. Kim , neden yardım eder ki bu yaşlı cadıya?
Rutin bir şekilde, her zamanki gibi yıldızlarla dolu o boşlukta yüzüyorduk üstüm Clive’la birlikte. Zihnin kapılarına ulaşılmadan önceki son yolun üzerindeydik. Gittikçe hızlanıyor, ilerideki beyaz kütleye ulaşmaya çalışıyorduk. İşte o kütle; bütün hayâlgetirenler arasında ‘’Anne’’ olarak bilinen yaşlı cadalozun beynindeki giriş kapısıydı. Kontrolün kendisinde olduğu zihninin, hayâl dünyasının kapısı. Bizim onun zihnine ulaşmak istememizin sebebi ise Anne’nin hayâlgetirenlerin kralı olarak nitelendirilen Harlaus’a karşı gerçekleştirdiği ihanet idi. Kral Harlaus uzun yıllar süren araştırmaları sonucu, kişinin zihnine girme anından itibaren başlayan zihinsel transformasyon(aktarım) sırasında gerçekleştirilmesi mümkün olan obsesyon olayının(ruhsal-zihinsel kavramda beden kontrolü); obsedör kişi, yani zihin içerisinde bedeni kontrol edebilecek kişinin obsesyon sırasındaki aksaklıklarını ve obsesyon olayının gerçekleşmemesinin sebebini bulmuştu. Zihinde obsesyon olayının gerçekleşmemesinin sebebi ise; demateryalizasyon(algılanabilen bir şeyin algılanamaması, yani bedensel gerçekliğin ruhsal gerçekliğe dönüşmesi) durumunun kontrol edlilen kişinin zihninde yeterli gerçekliği sağlayamaması ve bu durumdan ötürü ektoplazma(obsedör kişiye ait partiküller, madde)nın kontrol edilen kişinin zihninde yer bulamamasıydı. Kral Harlaus bu olayına tersine çevirerek(materyalizasyon) zihinde ruhsal ve bedensel olarak bulunmayı başarmış, zihin aracılığıyla bedeni kontrol edebilmeyi mümkün kılmıştı. İşte ‘’Anne’’ olarak bilinen cadalozun çaldığı da buydu, bu işlemin nasıl sürekli hâle getirilebileceği. ‘’Anne’’ kendisi gibi usta hayâlgetiren adamlarıyla birlikte bir gece yarısı Harlaus’u basmak üzere saraya girmiş, kralın adamlarıyla birlikte bir çatışmaya girmişti. Adamları hızlı ve sessiz bir şekilde temizledikten sonra kralın odasına girmiş, temassız bir şekilde zihinsel transformasyonu(telefonlardaki bluetooth gibi) deneyerek başarıya ulaşmış ve kralı alt etmişti, sırrını da çalmıştı. Ve Kral Harlaus onu yakalayan, sırrı geri alıp Anne’yi öldüren kişilere büyük ödüller vaat etmişti günler önce. Yani üstüm Clive ve ben, Kral Harlaus’a bağlı olarak çalışan ödül avcılarıydık.
Yıldızlarının arasından süzüldüğümüz bu koca siyah boşluk, bizi gittikçe çekik gözlü hainin zihin kapısına yaklaştırıyordu. Biz üstümle orada ruhsal olarak bulunsak da; havayı, içinde bulunduğumuz boşluğu ve yaşanabilecek çeşitli değişimleri hissediyorduk. Ve bize bahşedilen bu fiziksel algılardan biri de gerçekleşmiş gibiydi, havada bir değişim hissettim. Bizden başka hareket eden birileri varmış gibi. Bir an için kafamı hafifçe geriye çevirdim ve baktım, geriden belli bir düzen sağlamış beş-altı tane duman kutlesi yaklaşıyordu. Clive’ı hemen dürttüm ve arkamızı işaret ettim, bir an için bütün krallık düzeninin içine de etmiştim fakat bunun bir şuan için önemi yoktu(Hayâlgetirenlerde krallık düzeyinde usta-öğrenci, kral-ast, üst-ast ilişkisi çok önemlidir, katıdır). O da arkasına bakarak suratını astı, rahatı kaçan bir ihtiyar gibiydi. Biz süzülmeye devam ederken yüzünü bana döndü ve konuştu. ‘’Vincent, bu gelenler Anne’nin zihnen ayık kalmayı başarmış adamları! Onlar da etkileşimimize katılmayı başarmış, eğer bizden önce Anne’nin zihin kapısına ulaşırlarsa güç birliği oluşur ve o kapıdan asla geçemeyiz! Şimdi, bunu sana daha önce hiç öğretmedim. Tek şansın ve kısa bir süren var. Süzülmeye devam et ve odaklanabildiğin kadar odaklan, elinde biriken ve patlamaya hazır bir güç düşün. Onu odaklandıkça büyüt, büyüt ve gücü benliğinde hissettiğinde bırak kendini. Aynı yüzerken birden kendini salıp dönmek gibi, kendini sol tarafa doğru hafifçe çevir ve Anne’nin zihin duvarını kır!’’ Anne’nin adamları peşimizden sürüklenirken odaklanmaya başladım. Hain bunağın zihniyle aramızda pek uzun olmayan bir mesafe kalmıştı, bundan dolayı gittikçe odaklanıyor ve gücü kendimde hissetmeye çalışıyordum, güçle bir bütün olmaya çalışıyordum Uzakdoğu felsefelerindeki gibi. Yaklaştığımız hedef ve arkamızdan sürüklenenlerle mesafemiz gittikçe azalmışken, hazır olduğumu fark ettim. Hemen ardından Clive’ın dediğini uyguladım -o da benle aynı anda uygulamıştı-, bir kasırga gibi hızla dönmeye ve hızla ilerlemeye başladık. Saniyeler içerisinde Anne’nin taştan, bembeyaz zihin duvarına çarptık ve orda bir matkap edasıyla döndük, duvar dağılmaya başlayınca biz de yavaşlayıp savrularak durduk. Biraz önce peşimizden gelen duman yığınları da durdu ve dağılmaya başladı, aynı hain bunağın dağılan ve ortalığı dumanlarla kaplayan zihin kapısı gibi. Her yer bir duman bulutundan ibaret olunca çevre kısa bir süre için sessizleşti, ardından duman kütleleri kaybolarak yerini Anne’nin dünyasına bıraktı…
|
| | | Celia MarlowHogwarts Müdiresi
RP Yaşı : 49 Mesaj Sayısı : 1287 Gerçek Adı : Celia Monique Marlow Yaş : 30 ÇantaEşyalar: Evcil Hayvan:
| Konu: Geri: Fantastik Yaratıklar C.tesi Ağus. 10, 2013 4:44 am | |
| - Celia Marlow demiş ki:
- Rütbeniz verildi. Keyifli rol oyunları dileriz.
|
| | | Misha Collins
Mesaj Sayısı : 7 Gerçek Adı : Fatih Aras
| Konu: Geri: Fantastik Yaratıklar Ptsi Ağus. 19, 2013 1:05 am | |
| karakter adı: Misha Collins (isim değişikliği gönderildi onay bekliyor) yaşı: +2000 istediği rütbe: Melek örnek rp: Daha bugün üye olduğu için rp yazmayı öğrenmiş sayılmaz. Aydınlık için savaşan Tanrı'nın meleği, Castiel.. |
| | | Ruby Lourdes
Mesaj Sayısı : 40 Gerçek Adı : Selis
| Konu: Geri: Fantastik Yaratıklar Ptsi Ağus. 19, 2013 1:14 am | |
| örnek rpniz olmadan size rütbenizi veremem, üzgünüm. |
| | | |
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |