AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

Paylaş
 

 Unfinished Spell.

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Latavious Miyake
Gezgin
Gezgin
Latavious Miyake

RP Yaşı : 24
Mesaj Sayısı : 36
Gerçek Adı : Fatih

Çanta
Eşyalar:

Evcil Hayvan:

Unfinished Spell. Empty
MesajKonu: Unfinished Spell.   Unfinished Spell. EmptyPaz Şub. 02, 2020 10:28 pm

Magic, comes with a price



Hogwarts'daki ilk yılı.
Derin bir nefes aldıktan sonra gözlerini yavaşça aralamıştı genç büyücü. Gözünü çok fazla yormayacak kadar az ışık yayılan yatakhanede, saatin kaç olduğunu kestirmek neredeyse imkansıza yakındı, ama tahmin etmek gerekirse, akşamdan oldukça uzaktaydı. Sabaha karşı olması lazımdı, en azından öyle sanıyordu. Yavaşça yatağından kalkıp, başını iki yana sallamıştı. Tabii ki onun dışında herkes uyuyordu. Onun uyanma sebebi ise lânet olası gördüğü kabus idi. Tekrar derin bir nefes aldı. Hâlâ bu Hogwarts'a alışma sürecindeydi. Geleli çok fazla olmamıştı.  Belki de o yüzden kabuslar görüyordu, bilmiyordu genç büyücü. Ama şu kabuslara bir çözüm bulsa iyi olacaktı. Merak ediyordu, kütüphanede rüyalar ile ilgili büyüler var mıydı? Nephrite'nin yanında aldığı büyü eğitimi akademide aldığı kadar geniş değildi, o yüzden Nephirte'nin yanında iken rüyalar ile ilgili bulabildiği büyüler kısıtlıydı. Bir vampir'in yanında  büyü ile ilgili bir şey bulabilmesi bile mucizeydi aslında ama Nephrite diğerlerinden farklıydı gerçi. Diğer annesi Ruby'nin gibi değildi.

Yavaşça üzerindeki yorganı kenara kaydırmış ve ayağa kalkıp yatağının baş ucunda duran kıyafetlerini koyduğu sedire yönelmişti. Kapağını kaldırıp, içinden bir mum alıp, mumu yakmış ve sessiz adımlarla yatakhaneden uzaklaşmaya başlamıştı.  Bu durum onu rahatsız ediyordu doğrusu. Yani, tamam.  Bu sayede anneleri ile uzun yıllar boyunca yaşayabilecekti, bu bir yandan iyi bir durumdu. Diğer yandan ise Ruby'le o kadar vakit geçirmek istediğinden emin değildi genç büyücü. Hafifçe gülümserken kütüphane sorumlusunun hâlâ uyanık olduğunu görünce yüzüne bir gülümseme yerleştirmişti. Cadılık Saati o kadar da geçmemişti demek. Kütüphane sorumlusu uyanık olduğuna göre. "Bay Miyake, bu saatte ne yapıyorsunuz? Uyuyor olmanız gerekmiyor mu?" diye sorunca gözlerini yavaşça yere doğru kaydırmıştı Latavious. "Evet. Evet, gerekiyordu ama uzun zamandır kabuslar görüyorum. Buraya gelme sebebim de buydu. Rüyalar Alemi ile ilgili büyüler vardır herhalde?" diye sormuştu sorumluya. "Evet rüyaları ilgilendiren büyü kitaplarımız mevcut, ama biraz vaktinizi alabilir. Anahtarı size bırakayım, ben de tam çıkmak üzereydim. Her zamanki yerine bırakırsınız, olur mu?" demişti sorumlu düşünür bir şekilde. "Sorun değil, zaten bir daha uyuyabileceğimi sanmıyorum bu gece. Muhtemelen sabah geldiğinizde burada olmuş olurum."  demişti gülümseyerek. Kütüphane sorumlusu gülümsemesine karşılık verip, küçük bir kağıda rüyalarla ilgili büyülerin olduğu kısımları yazıp oradan ayrılmıştı. O ise kütüphanenin içerisinde gezmeye başlamıştı. Sorumlunun verdiği bölümlere yavaş yavaş bakıp kitapların arasında kaybolmuştu adeta.

İtiraf etmesi gerekirse bu kadar çok büyü kitabını bir arada görmek onu heyecanlandırıyordu. İçlerinde kim bilir nasıl büyüler vardır diye merak etmeden duramıyordu ama diğerlerini okumak için daha çok zamanı vardı. Şimdi, şu kabus sorununu halletmesi gerekiyordu. Rüyalar Alemi 101, cidden mi? Kitabın ismini gördüğünde gülmemek için zor tuttu kendini. Herkesi uyandırmak gibi bir niyeti yoktu doğrusu. Ama her şeye 101 yapmaları çok komiğine gidiyordu doğrusu. Başını iki yana sallayıp, bulduğu kitapları alıp, masanın üzerine koymuştu. Elinde mumuyla kütüphanenin içerisinde biraz daha gezmiş ve ne olur ne olmaz diye birkaç kitap daha almıştı rüyalarla ilgili. Yeterince kitap topladığını düşünerek kitapları koyduğu masanın yanına geçip, bir sandalyeye oturarak büyü kitaplarından birini açmış ve okumaya başlamıştı.

Birkaç kitap bitirmişti ama anladığı kadarıyla rüyalar alemi tamamiyle farklı bir boyuttu ve rüyalar, insanlara göre şekilleniyordu. Merak ediyordu da, ölü olanlar da rüya görüyor muydu. Vampirler gibi. Teknik olarak onlar ölüydü sonuçta, değil mi? Gözlerini kapadıkları sırada rüya görüyorlar mıydı acaba? Gerçi Nephrite'nin kahin olduğunu göz önüne alırsak görüyorlar gibi duruyordu. Başını iki yana salladıktan sonra elini kitabın üzerinde gezdirirken bir büyüye denk gelmişti. Büyü için fazla bir şey de gerekmiyordu. Genelde büyüler ya tuz, ya mum ya da kemik gibi şeyler gerekirdi. Ama bu büyüde sadece sözler yetiyordu. Latincesi biraz paslanmış gibiydi ama kısaca çevirmesi gerekirse rüyaları durdurmaya yarıyor gibiydi bu büyü. Peki, rüya görmezse sorun olur muydu? Büyünün yan etkileri nelerdi ki? Mutlaka bir bit yeniği olması lazımdı. Böyle bir şeyi denemeli miydi, emin değildi genç büyücü. Rüyaları durdurmak. Kulağa gördüğü o kabuslardan sonra cennet gibi geliyordu gerçi. Tamam, denemekten zarar gelmezdi herhalde, değil mi? En azından öyle umuyordu genç büyücü. Hafifçe gülümseyerek, hiç düşünmeden kitabın tozlu sayfalarında yer alan büyüyü okumaya başlamıştı Latavious. Okumaya devam ettikçe üzerine bir ağırlık çökmeye başlamıştı. Bekle, böyle mi olması gerekiyordu? Son cümlesine geldiğinde ise artık hali kalmamıştı devam etmeye ve zar zor bitirebilmişti cümlelerini. Cümleleri tamamen bittiğinde ise kafasını masaya çarpmış ve gözleri kapanıvermişti genç büyücünün.

Gözlerini açtığında ise, duyduğu kılıç sesleri ile birden ürkmüştü genç büyücü. "Hey, Miyake! Dalıp gitme, yoksa yem olacaksın!" duyduğu ses ona sesleniyor gibiydi ama daha önce bu sesi duymadığına o kadar emindi ki Latavious. 'Yoksa yem olacaksın.' demişti, değil mi? Neye yem olaca- düşüncesini tamamlayamadan birden uzun bir ahtapot kolu, -gerçekten uzun, baya uzun. NEYDİ LAN BU?!?!- ona doğru gelince birden geriye doğru birkaç takla atmış ve hemen ondan uzaklaşmıştı. Bekle, ne zamandan beri bu kadar atletikti? Yani Nephrite'den eğitim alıyordu ama bu kadar atletik olduğunu hatırlamıyordu genç büyücü. "Şu kanatlarını kullanıp, krakene ateş toplarını atmaya ne dersin salakcığım? Yoksa ölmemizi mi istiyorsun?" Kanat? Ateş topu? Ona seslenmeye devam ediyordu. Sesin geldiği yöne baktığında ise kıvırcık saçlı siyahi bir kızın ona seslendiğini görmüştü. Bu da kimdi şimdi? Bekle, kraken mi demişti o? Birden içgüdüsel olarak sırtını şöyle bir germiş ve sırtından tuhaf kanatlar çıkmıştı Latavious'un. Yırtık pırtık, siyahi kanatlar. Tabii kanatlarını çıkartması ile dişini de meydana çıkartmıştı, gerçi dişten habersizdi ta ki; "Ne yapacaksın? Krakenin kanını mı emeceksin? Canavarlar sana saldırmıyor, biliyorum ama sen onlara saldırırsan onlar da karşılık verir. Aptal canavar!" demişti kız. Canavar? Kan emme? Vampir mi olmuştu? Hayır, hayır, hayır. O kadar Ruby'e laf attıktan sonra vampir olamazdı! Bekle, vampir olsa bunu hatırlardı, değil mi? Başını iki yana sallayıp sol elinin avucunda büyü sözü söylemeden bir ateş topu oluşuvermişti. Yuh! Tuhaf kanatlar, vampir dişleri, ve ateş topları. Üzerine bir krakenle savaşmak! HANGİ CEHENNEMDEYDi?!?! Kafası allak bullak olmuştu genç büyücünün ama hayatta kalması için devam etmesi gerekiyordu ve ateş toplarını ardı ardına oluşturup, krakenin kollarına atmaya devam ediyordu. Gökyüzünde sanki dans edermiş gibi krakenin kollarından bir güzel kaçıyor ve saldırmaya devam ediyordu. O sırada kıvırcık saçlı siyah kız ise hiçbir şey olmamış gibi olduğu yerde durup, odaklanmaya çalışıyordu. Tabii canım, bütün işi o yapsın zaten! Başını iki yana sallayıp en sonunda krakeni yere düşürdüklerinde aşağı inmiş ve kızın yanına gidip; "Hiçbir şey için teşekkürler." "Hey, Miyake. Söylesene o saldırılardan nasıl kolaylıkla kaçabildin? Dur ben cevap vereyim; Benim sayemde! Babamın Janus olduğunu ve seçimleri değiştirme gücüm olduğunu biliyorsun, değil mi? Saldırılarının yönlerini değiştirdim, salak canavar!" demişti alaycı bir ses tonuyla. Seçimleri değiştirme, Janus? Kraken... Janus... Roma mitolojisi değil miydi bunlar amq?!

Başını iki yana sallarken "Bay Miyake! Uyanın!" cümlesi ile gözlerini tekrar açtığında kendini kütüphanede bulmuştu. Gündüz olmuş gibiydi anlaşılan ve kütüphane sorumlusu yeni gelmiş gibiydi. Gördükleri bir rüya mıydı yani? Hani yaptığı büyü rüyaları yok ediyordu? "Umarım bu büyüyü yapmaya çalışmadınız..." diye söylenmişti kütüphane sorumlusu. "Yaptım... Niye ki?" "Bu büyüyü kimse tamamlayamadı, ve denemek de istemedi. Sonuçlarının ne olacağını kestiremiyoruz o yüzden." Tamamlanmamış büyü? Ah, harika. Yapmış olduğu büyünün cezasını çekmişti anlaşılan. Ama o gördükleri tamamen farklı bir yer gibiydi. Kafası karışmıştı doğrusu. "Bu durumdan kimseye bahsetmez iseniz, çok sevinirim. Cidden kötü bir sonuç aldığımı sanmıyorum." demişti kendinden emin olmaya çalışırken. Kütüphane sorumlusu düşünür gibi yaptıktan sonra "Tabii, sadece herhangi bir yan etki görürseniz, lütfen öğretmenlerden birinden yardım alın, ya da müdür ile konuşun." demişti endişeli bir ses tonuyla. "Tabii ki." diyip ayağa kalktıktan sonra aldığı kitapları yerlerine koymak üzere tekrar kütüphanenin içerisinde dolanmaya başlamıştı. Kitapları yerlerine geri koyduktan sonra, kahvaltısını yapmak üzere kütüphaneden ayrılmıştı. Oldukça tuhaf bir gece geçirmişti.

SON
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 

Unfinished Spell.

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: hogwarts cadılık ve büyücülük okulu :: Kütüphane-