AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

Paylaş
 

 Ototbüs

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Eleanore Rheanna
Slytherin Bina Sorumlusu & İksir Profesörü
Slytherin Bina Sorumlusu & İksir Profesörü
Eleanore Rheanna

RP Yaşı : 30
Mesaj Sayısı : 485
Gerçek Adı : Melisa

Çanta
Eşyalar:

Evcil Hayvan:

Ototbüs Empty
MesajKonu: Ototbüs   Ototbüs EmptyC.tesi Kas. 12, 2011 7:16 pm

[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]

Eleanore Rheanna - Michael Theodore Hailword
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Eleanore Rheanna
Slytherin Bina Sorumlusu & İksir Profesörü
Slytherin Bina Sorumlusu & İksir Profesörü
Eleanore Rheanna

RP Yaşı : 30
Mesaj Sayısı : 485
Gerçek Adı : Melisa

Çanta
Eşyalar:

Evcil Hayvan:

Ototbüs Empty
MesajKonu: Geri: Ototbüs   Ototbüs EmptyC.tesi Kas. 12, 2011 7:57 pm

Güneş gözüme gelince kolumu gözlerimin üzerine koydum. Neden göz bandı gibi bir şey almamıştım ki yanıma? Döndüm yatağın içinde sonra da doğruldum yerimde. Oturdum ve yüzümü ovuşturdum. Esneyerek ayaklarımı yataktan aşağı sarkıtıp gerindim. Ardından yavaşça kalktım ve odanın içinde dolandım biraz, ayılmak için. Gidip elimi yüzümü yıkadım. Saçım önüme düşünce kısalttım onu ve yüzümü yıkamama devam ettim. Hatta o da yetmedi hemen duşa girdim. Serinlik iyi gelmişti. Yansımama baktım bir kez daha. Yüzüm çökmüş gibiydi. Profesörlükten ayrılmak benim kendi tercihimdi. Özellikle de odamın altı üstüne getirilince birinin çalışmalarımda ilerlediğimi anladığını kavradım. Yüzümü buruşturdum ve nadir oluşan yorgunluk izlerini yok ettim. Sonra da kollarımı göğsümün altında birleştirip duvara yaslandım. Otel odasına baktım bir süre. İşten çıkar çıkmaz neden soluğu Michael'in bulunduğu yerde almıştım ki? Onu rahatsız etmenin bir anlamı yoktu. Sıkıntıyla üzerimi değiştirdim. Gidip yansımama baktım sonra da. Hava sıcaktı bu yüzden basit bir elbise giymiştim. Koyu mavi. Elbise fermuarlıydı ve dizlerimin biraz altına kadar geliyordu. Kolay çıkacak bir şey tercih etmiştim çünkü her an kılık değiştirip kaçmam gerekebilirdi. Bu durum çok can sıkıcı olmasına rağmen baya adrenalin doluydu.

Yansımama baktım ve uzun bukleli sarı saçlarımı belimin üzerine gelecek şekilde uzattım. Son kez aynaya baktım ve cesaret verircesine gülümseyerek odadan çıktım. Büyük bir çanta taşıyordum. Yedek giysiler. Pantolon ve gömlek. Ayağımdaki rahat spor ayakkabılarla hızlıca yürüdüm. Michael daha sabahın ilk ışıklarıyla kazıya gidiyordu. Sanki bir saat sonra gitse kazı yeri yok olacaktı. Oraya moralini bozmaya gitmediğim için gayet neşeli bir havaya büründüm. Kazı yerini bulmak pek de zor olmamıştı. Dans edermiş gibi ilerledim. Herkes işini yapıyordu ve diplerinden geçmeme rağmen başlarını kaldırıp bakmamışlardı bile. Birkaç tanesi kaldırdı başını tabi. Hatta biri yerinden fırladı ve yardımcı olmak istediğini anlatan bir gülümseme ile dibimde belirdi. Adam güneş altında baya çalışmış gibiydi. Rengi koyulaşmıştı. Kocaman dişlerini göstererek gülümsedi kimi aradığımı sordu. İsim söylemem yetmişti. Başını salladı ve beni aradığım kişiye götürdü. Fakat yaklaştıkça dizlerim titremeye başlamıştı. Huzursuz olduğumdan nedensiz bir şekilde, takıldığım kocaman taş sendelememe neden oldu. Tabi adam kolumdan tuttuğu gibi çekinde yeniden dikildim ayağa. Gülümseyerek teşekkür ettim ve ayaklarım geri geri gitmesine rağmen ilerledim sakince.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Michael Theodore Hailword
Arkeolog & Ressam & Fotoğrafçı
Arkeolog & Ressam & Fotoğrafçı
Michael Theodore Hailword

RP Yaşı : 29
Mesaj Sayısı : 57
Yaş : 39

Çanta
Eşyalar:
Evcil Hayvan:

Ototbüs Empty
MesajKonu: Geri: Ototbüs   Ototbüs EmptyC.tesi Kas. 26, 2011 12:20 am

Sonunda istediğim yerdeydim. Kendimi kaybedebildiğim bir yer. Her şeyi unutup, hayata, gerçek hayata boğulduğum bu yer. Geçmişim antik sırları, bu güzel günde açığa çıkmak için beni bekliyorlardı. Bunu hissedebiliyordum, içim huzur dolmuştu ve o kadar mutluydum ki, hani insanların, kelimelerin bile anlamını yitirdiği, anlatılamaz denen evredeydim. Bu sabah güneş daha yeni yeni doğarken, havada henüz tan ağartısının kırmızı ışığı varken gelmiştim buraya. Genelde de bu şekilde gelmeme rağmen, uykumun kaçtığı gecelerde de, hiç kimse yokken bile buraya gelmeyi severdim. Ama bu büyü kullanmak için mugllelardan saklanmak amacıyla değildi. Hatta bazı nöbet tutan adamlar, beni kaç kere kazma ve kürekle yakalamışlardı. Tabii kazıların başı olarak, hepsinin gözünde bir mevkiim vardı. Onların gözünü korkutmamıştım hiçbir zaman; ancak hiç biriyle de çok yakin olmamıştım. Aramızda hep derin mesafe vardı çalışanlarımla. Bana söz edebildikleri tek şey, sigaraya kazı yaparken içmemem gerektiğiydi. Haliyle tehlikesinde öğrenince, bırakmak doğru bir karardı. Her şeyden öte bugünkü mutluluğum, birkaç gündür bu şekilde oluşumun bir sebebi vardı. Bu sebep, bir kişiydi. Onu ilk gördüğümde, buraya kadar geldiğini, açıkçası sevinmiştim. Ve bunun için hala büyük suçluluk duyuyorum. Ben sevinirken o gün, o ise kendi yaşamını darmadağın etmişti. Hüzünlü bir halde, bir destek arıyor gibiydi. Öğretmenliği çok sevdiğini biliyordum, yarasına tuz basmamak için sormamıştım o soruyu. İlle velâkin, sürekli beynimde duruyordu ‘Neden Hogwarts’i terk ettin?’ Onu bu kadar severken, onu üzmemek için konuşamıyordum bile. Bedensel olarak bu kadar yakinken, ruhsal olarak bu kadar uzak olmak ne acı. Tek yapabildiğim şey kendimi suçlamaktı, bilhassa son konuşmalarımızda. Tek isteğimin yanımda olması olduğunu biliyordu; onun tek isteğinin ayni şey olduğunu bende biliyordum. Dileklerimizin harfi harfine aynı olmasına rağmen onları bu kadar farklı yapan şey, mekândı. İçimizdeki olmak istediğimiz bizlerdi. O öğretmen ruhlu, iksirlere âşıktı; ben ise çalışkan ruhlu, geçmiş düşkünüydüm. Tanrım! Biz farklıydık. Peki, o niye buradaydı? Benim yıllardır yapamadığım şeye mi cesaret ediyordu aşkımız için? Bu çok fazla diye, düşündüm. Yapmasına gerek yoktu. Belki de altında başka bir şeyler vardı. “Bugün yine epey düşüncelisiniz!” Adamlardan birinin sesi yeniden kazı alanına dönmemi sağlamıştı. Kafamı salladım tek bir kelime etmeden. İşine dönmesi için işaret ettim ona. Sahi dünkü iş pek bir verimsiz geçmişti. Bugün en azından biraz daha ilerlememiz gerekiyordu. “Sana bu yerden bir şey çıkamayacağını söylemiştim.” Dedi arkamdan bana yaklaşan bir ses. Bu ses tanıdıktı, yaklaşık beş senedir iş birliği yaptığım bir muggle arkeologdu. Onunla sohbet etmek ve derin konulara girmek bana zevk veriyordu. Derin bilgisi onun muggle olduğuna inanmayı zorlaştırıyordu. Her şeyden biraz biliyordu, ama konu arkeoloji ve mitolojiye gelince ondan daha iyisi yoktu. “Bence biraz daha sabırlı olmalıyız” gülümsedim bu sözleri ona cevap olarak söylerken. “Genelde içgüdülerime güvenirim.” Dedim, emin bir tonla. “İçgüdüler geçmişi yazmıyor.” Evet, kimi zaman düşündüğümüzden de kötü oluyordu. “Tanrım, suratını hemen astın yine. Sadece öylesine söylemiştim.” Ona baktım, benden yaşça büyüktü, yine de daima gülümseyen yüz ifadesi ile benden daha genç gösteriyordu. Üstü başı, çoğunlukla hepimizin olduğu gibi toz ve kir içindeydi. Epeyce konuşkan biriydi, genelde dinlemeyi seven benim aksime. “Michael, şu kız geldiğinden beri daha sıkkın görünüyorsun.” Şaşırmıştım. Bu denli ağır çalışan biri, nasıl oluyor da etrafındaki olayları bu kadar rahat fark edebiliyordu ki? Bu yapamayan tek kişi bendim sanırım bu dünyada. Sesli bir kahkaha atarken bana ‘ben her şeyi anladım’ şeklinde bir bakış attı, omzuma bir iki kere dostça vurduktan sonra çalışanların arasına doğru ilerledi.

“Efendim…” ses tonu çekingen, çalışanlardan biri olmalıydı. Bugünlük işim öyle rahat geçmeyecekti anlaşılan, bana sorulan çok şey olacaktı. Bakmak için döndüğümde, yanında Eleanore’u gördüm. Kibar bir gülümseme attım. Ancak beni görmesi onu benim kadar mutlu etmiş görünmüyordu. Belki ortamı beğenmemişti. Bana olan sevgisine güvendiğim için, maskesinin altındaki mutsuzluğunu başka şeylere yormalıydım. “Hoş geldin.” Dedim onu kendime çektim ve dudaklarımı alnına bastırdım hafifçe. Ellerimi saçlarında gezdirme düşüncemden, sabah küreklere sarıldığım için kirlenen, simsiyah olmuş ellerimi hatırlayınca vazgeçtim. Saçları yine bir garipti, daha bir uzun ve canlıydı. Gerçekten bir tür iksir kullanıyor olmalıydı. Elbette asasıyla birlikte gelmişti, hatta şu anda da çantasında saklıyordu, bir büyücü asla onsuz gezmezdi. Her zaman yanında gezdirmek bir yere saklayıp bulunmamasını ummaktan elbette iyi olabilirdi, tabii yanınızda çanta taşıyan biriyseniz. Derin bir soluk aldım, değişmiş saçlarını fark etmemiş gibi yapmaya çalışarak. Döndüm ve çalışan insanlara, toprağın kahve rengi sari arası tonuna ve iyice yükselmiş olan güneşin tam tepesine çıkmak üzere olduğu mavi gökyüzüne baktım. “Burayı nasıl buldun?” dedim gizleyemediğim heyecanımla. Sonra aklıma onun bu işi, o kadar da ilgi çekici bulmadığı aklıma geldi. Birazdan yapacağı yorumu da, benim mutluluğumu önemsediği derecede iyi olacaktı. Hâlbuki burayı çok farklı, pis, Tanrı’nın terk edilmiş bir yeri olarak düşünüyor olabilirdi. Belki de çoktan asası ile bu bölgeyi araştırmıştı. Bunu istersem ben de yapabilirdim. Sadece heyecanlı bekleyişi kaçırmak istemiyordum. Sürekli yeni bir şeyler bulan bir arkeolog olarak çok fazla dikkat çekmek de istemiyordum. Tüm bunları düşünürken, yüz ifademi değiştirmemeye çalıştım. Eleanore’un söyleyeceklerini pek etkilememeye çalışıyordum. Yeniden onu süzdüm. Elbisesi, doğal güzelliği ve mükemmel saçlarını. Yüzüne vuran güneş, onun tenini daha da parlak gösteriyordu. Belki de yıllardır hasretini çektiğim sahne buydu. Ama şimdi, bir şeyler eksikti. Onun yüzünde, çok içinde bir şeyler yanlıştı. O ne Hogwarts yıllarındaki eski Eleanore’du, ne de sonradan ziyaret ettiğim öğretmen olandı. Geldiğinden beri değişen şeyi ararken hep diş görünüşünü düşündüğümü anlamıştım. Değişen şeyi eğer içindekiyse, kişiliğiyse, durum düşündüğümden de farklıydı. Burada olmasından mutsuzluk duyduğunu sanmıştım. Ne kadar da saçma! Onun mutsuzluk duyduğu başka bir şey, onu buraya kadar sürüklemiş olmalıydı. Eğer anlatılması gereken bir şey varsa o anlatana kadar beklemeye söz vermiştim, Hogwarts yıllarında onu ilk defa ağlarken gördüğümde. Bazen benim içinde ağlıyormuş gibi gelirdi, çünkü ben kendim için çoğunlukla ağlayamazdım. Şimdi, bugün, onun güzel gözlerine bakınca, sanki az önce ağladığını hissedebiliyordum. Keşke onu bu denli üzen şeyi bilseydim. Ona soru sormaktansa bakışlarımla anlatıyordum sade bir ‘Neyin var?’ sorusunu. Ona bir iki adim daha yaklaştım. Dikkati her zaman başka bir yerdeymiş gibiydi. Eleanore’a neler oluyordu?
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Eleanore Rheanna
Slytherin Bina Sorumlusu & İksir Profesörü
Slytherin Bina Sorumlusu & İksir Profesörü
Eleanore Rheanna

RP Yaşı : 30
Mesaj Sayısı : 485
Gerçek Adı : Melisa

Çanta
Eşyalar:

Evcil Hayvan:

Ototbüs Empty
MesajKonu: Geri: Ototbüs   Ototbüs EmptyC.tesi Kas. 26, 2011 8:24 pm

Hava giderek ısınıyordu sanki. Huzursuzluğumun nedeninin sadece bu olmasını umdum. Takip edilmiş olamazdım değil mi? Okuldayken kahverengiydi saçlarım. Fakat biri yeteneğimi keşfetmişse... Ürperdim birden. “Hoş geldin.” Ve kendimi onun kolları arasında buldum. Alnımdan öptüğünde ise gülümsedim hafifçe. Her zaman böyle kibardı işte. Ardından bana burayı nasıl bulduğumu sordu. Onu kırmak istemediğim için yalan söylemeyi planlayarak gelmiştim buraya. Fakat yalana gerek kalmamıştı. Çünkü beklediğimden daha iyiydi. Aslında her şey benim hayallerimden daha iyi olurdu. En kötüsüne hazırlıklı olmam gerekiyordu sonuçta. Bana baktığını görünce toparlandım. Mavi gözlerimi ona çevirdim. Kocaman bir gülümseme ile sokulabilirdim ona. Ama bunu, özellikle de adamlarının önünde yapasım yoktu. Tek hareketim elimi koluna koyup "Harika. Gerçekten de öyle." Son cümleyi bana inanmayacağını düşündüğüm için söylemiştim. Sonuçta buraları sevmediğimi bilirdi. Koluna koyduğum elim kasıldı. "Burası çok güzel ama umarım benimle bir yemek için ara verebilirsin. Senin de acıktığını düşünüyorum." Büyük ihtimalle buraya geldiğinden beri hiç bir şey yememişti. Yemezdi elbette. Benim gibiydi o da. İksirlerle uğraşırken gözüm kararana kadar hiçbir şeyin farkına varmazdım ben de. Belki de tüm sorunlarımın kaynağı da buydu.

Gözlerimle etrafı taradım. Onu tanıyorsam burayı sevdiğimi ama buradan uzaklaşmak istediğimi düşünecekti. Yani kısacası yeterince hoşlanmadığımı. Bu yüzden ilginç bir şey görmüş gibi gözümü bir noktaya diktim. Sihirli bir şey yoktu. Yani ilgimi çeken bir şey de yoktu fakat aniden ona çevirdim başımı. "Sen toparlanana kadar çevreyi gezmem bir sorun yaratmaz umarım?" Tabi kısa bir süre sonra asamı çekmiş ve bir grup büyücüyle savaşırken de bulabilirdim kendimi. Elbisemi düzeltirken böyle bir şeyin olmayacağını söyledim kendime bir kaç kez. Son kez ona baktım. Parmaklarımın ucunda yükselip yanağına bir öpücük kondurdum basitinden ve kimseyi rahatsız etmeden aralardan süzülerek yürümeye başladım. İnsanların çalışmalarını izlemekte güzeldi. Sonsuz yaşamla ilgili planlarım bir şekilde açığa çıkarsa bu günlerimi özleyecektim. Peki ya Michael sorarsa ne yapacaktım? Mesleği neden bıraktım? 'Senin için!' demek çok saçma ve ucuz bir numaraydı. Michael beni tanıyordu ve buna hayatta inanmazdı. Yani daha uygun bir şeyler bulmalıydım. Gerçeği söylemek ise asla bir seçenek olamazdı. Ne diyebilirdim ki? Artık 'kötü' büyücüler tarafından arandığımı mı? Yürürken çevreyi pek incelemediğimi fark ettim ve etrafa bakınırken bir çiçek gördüm. Yanına gittim ve koparmadan okşadım onu gülümseyerek. Böyle bir yerde bulunması tuhaftı ama hoşuma gitmişti. Eğilip kokladım onu. Yapraklarında gezindi parmaklarım. Zarar vermeden sevmek güzeldi. Belki de sevebilmek. Yeniden gülümsedim. Michael gelene kadar bir şeyle uğraşmam gerekiyordu. O zaman bu iyi bir uğraştı. Kenardaki basit taşları çiçeğin çevresine koydum. Onun bölgesi ayrılmış oluyordu. Onu koparmak isteseler bu bir engel yapmazdı lakin böyle bir şey en azından durup düşünmelerine sebep olabilirdi. Yerimden doğruldum ve çiçeğe baktım son kez. Elbisemi düzeltirken iyice acıktığımı fark ettim.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 

Ototbüs

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: eğlence ekspresi :: Süpürge Dolabı :: Rp İçi :: 2. Sezon-