AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

Paylaş
 

 Delicate

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Laurence Declouet



Mesaj Sayısı : 190
Yaş : 29

Delicate Empty
MesajKonu: Delicate   Delicate EmptyÇarş. Ocak 23, 2013 2:25 am

Laurence Declouet & Arthur Hemingway
Zaman; Tatil Dönüşü

It’s not that we’re scared
It’s just that it’s delicate

    Noel tatili geride kalırken evlerinden dönen öğrenciler kışın beyaz örtüsünü hala üzerinden atamamış olan Hogwarts’ı doldurmuşlardı. Dersler yavaş yavaş başlıyorlardı fakat kapalı havanın getirisi üşengeçlik her bir öğrenciyi ele geçirmiş gibiydi. Böyle zamanlarda herkes Büyük Salon ya da ortak salonlar gibi kalabalık ortamlara çekildiğinden boş kalmış olan koridorların tadını çıkarıyordu genç büyücü. Son zamanlarda kalabalık arasında kalmak her zamankinden çok daha katlanılmaz olmaya başlamıştı. Olmadığı bir gibi anlaşılmaktan bıkmıştı çocuk. Hiçbir zaman başkalarının düşüncelerini önemseyen biri olmamıştı, hala önemsemiyordu. Bazı şeyleri açıkça anlatmamasının tek nedeni anlamayacaklarından emin olmasıydı. Bir şekilde ilgilerini belli edip umutsuzca karşılık bekleyen tüm o kızlar geldi aklına. Neyi anlatabilirdi ki onlara, ne kadarını anlatabilirdi? Anlamazlardı. Laurence da onları anlamıyordu zira. Kadınlar, her anlamda bir gizem olarak kalacaklardı onun için. Onlara karşı ne hissettiğinden bir an bile şüphe duymamıştı çocuk. Olduğu şeyi de hiçbir zaman inkâr etmemişti. Aynı zamanda başkalarına da açmamıştı o kadar. Bu zamana kadar bu ciddi bir sorun da olmamıştı. Ama artık bazı şeyleri gizlemekte zorlandığını kabul etmeliydi. Binadan diğer çocukların yanına gelip ona kız muhabbeti yapmaları midesini bulandırıyordu. Bir yolunu bulup onlardan kurtulmayı başarıyordu başarmasına ama kaçamadığı durumlar vardı. Mesela yatakhaneden kaçamıyordu, O’ndan kaçamıyordu. O kadar yakınındayken başka şeyler düşünmek neredeyse imkânsızdı. Ne bakışlarını ne de zihnini ondan kaçıramıyordu büyücü. Neredeyse hiç konuşmuyor olmaları işini kolaylaştıracağına zorlaştırıyordu. İçindeki ona yakın olma arzusunu bastıramıyordu çünkü çocuk. Herhangi bir çekici erkeğe karşı hissettiği arzulardan çok daha farklıydı bu. Birkaç gece fantezilerini süsleyip, kaybolan bir arzu değildi. Daha çok aralarında görünmez bir bağ var gibi hissediyordu Laurence. Bu şey her neyse karşı koyamıyordu ve bu durumu sinirini bozuyordu.

    Düşünceli adımları onu boş bir dersliğe getirmişti. Buranın tam olarak derslik olarak kullanıldığından bile emin değildi. Terk edilmiş bir odaya benziyordu daha çok. Tozlanmış, büyükçe bir tahta asılıydı duvarda ve kullanılmayan eski sıralarla doluydu içerisi. Yalnız kalmak için daha iyi bir yer bulamayacağına ikna olduğunda içeri girdi. Yağmur tarafından kirletilmiş camlara yaklaştığında binanın Yasak Orman’a bakan yüzünde bulunduğunu fark etti. Yağmur durmuştu ama rüzgâr tüm çirkinliğiyle ağaçları rahatsız etmeye devam ediyordu. Dışarıyı rahatça izleyebileceği bir köşeye ilişti büyücü. Belki burada huzurlu birkaç dakika geçirebilirdi. Bakışları hala görkemli ormanda gezinirken kapı yönünden gelen ayak seslerini işitti. Dönüp kim olduğuna bakamayacak kadar üşengeç hissediyordu kendini. Artık gelen her kimse, hiç sesini çıkarmadığı takdirde dönüp gidebilirdi. Fakat olaylar umduğu gibi gerçekleşmedi. Uzaklaşmasını beklediği ayak seslerinin aksine yaklaştığını fark etti ve bu da onu üşengeçliğini bir kenara bırakmaya itti. Rahatını bozan mahlûkun kim olduğuna bakmak için çevirdi başını ve O’nu gördü. Sadece birkaç sıra ötesinde dikelmiş, kendinden emin duruşuyla Laurence’a bakıyordu çocuk. Şaşkınlığının yüzüne yansımasına engel olamadı. Şu an görmeyi umduğu son kişiydi Arthur. Oturduğu yerde geriye yaslandı ve sanki her şey çok olağanmış gibi davranmaya çalıştı.
    “Yolunu mu kaybettin?” Sesine alaylı bir ton eklemeye çalışmıştı, ne kadar başarılı olduğu meçhuldü. Ama yüzündeki şaşkınlığı silip yerine belli belirsiz bir gülümseme koymayı başarmıştı. Alnını aşıp gözlerine kadar inen kıvırcık saçlarının altından sinsi bakışlarını çocuğa dikti ve onun hakkında kurduğu tüm o fantezileri düşünmemeye çalıştı.


Laurence; #556b2f
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Arthur Hemingway



Mesaj Sayısı : 415

Delicate Empty
MesajKonu: Geri: Delicate   Delicate EmptyÇarş. Ocak 23, 2013 12:55 pm


    Yağmurun Hogwarts'ın camlarını dövdüğü bir güne uyanmışlardı. Yapılabilecek en güzel aktivite bütün gün yatakta uzanarak yağmurun sesiyle kitap okumaktı fakat Hogwarts'da olmanız buna izin vermiyordu, saçma sapan bir koşuşturmaya sahipti okul. Dersiniz olmasa bile bütün gün yatakhanede oturup tembellik yapamıyordunuz, mutlaka birileri tarafından rahatsız edilirdiniz. Ne kadar düşüncesiz bir okul! Yine de bu sabah uyandığında aklında olan şey, tembellik yapmak değildi göz ucuyla kendinden epey önce kalktığı belli olan çocuğu süzdü, çocuğun yatakhaneden ayrılması ile Arthur'da hareketlendi. Üzerine açık mavi, yakaları beyaz olan bir tişört geçirdi, hızlıca kot pantolonunu giydikten sonra kimseye görgü gereği olan sözcüklerden söylemeden yatakhaneden ayrıldı, her zaman kabaydı zaten. Kendi için hiç önemi olmayan insanlara ‘Günaydın.’ demek zorunda hissetmiyordu kendini onların günleri onu hiç mi hiç alakadar etmiyordu.

    Koridorda ilerlerken yaptığının gülünç olup olmadığını düşünüyordu. Eğer bir erkek bir kızı takip ederse bu diğer insanlar tarafından romantik karşılanırdı fakat bir erkek bir erkeği takip ederse bu nasıl karşılanırdı? Söyleyecekleri kelime sapıkça mı olurdu? Arthur’un en son önemseyeceği şey diğerlerinin ne dediği olurdu, ne olduğunu saklamak için en ufak bir çaba harcamıyordu bile. Bir kızı reddederken kullandığı kelimeler genellikle kızlar ile ilgilenmediği ile ilgili olurken o aptallar Arthur’un kast etmek istediğinin ne olduğunu bir türlü anlayamıyorlardı. Kızlar, o bakımlı parlak saçları, vücut hatları, davranışları ve lanet olası cilveleri ile Arthur’un bir an bile ilgisini çekmemişlerdi. 1.70 boylarında, yapılı vücutlu çenesi de dâhil olmak üzere gamzeleri olan yakışıklı sayılabilecek bir çocuktu Arthur, bu yüzden o ilgilenmese de kızlar her zaman onunla ilgilenmişti. Mide bulandırıcı geliyordu bu ilgi çocuğa, aynı onun erkeklere olan ilgisinin başkalarına mide bulandırıcı gelmesi gibi.

    Koridorlardan birinde aradığı çocuğu bulduğunda adımlarını onun fark etmeyeceği kadar hızlandırarak yürümeye devam etti. Okulun en tenha koridorunda ilerledikleri için fark edilmeme olasılığı neredeyse sıfıra yakındı, bu yüzden duvarın yanına oturdu ve çocuğun yeteri kadar uzaklaşmasını beklemeye başladı, aslında onunla burada konuşabilirdi tam istediği gibi gözden ırak. Yine bekledi, cesaretini toplaması gerekiyordu. Koridorda yeniden ilerlemeye başladığında çocuk görünürde yoktu, onu kaybetmiş olabilir miydi? Koridor halen devam ediyordu, buhar olup uçmamıştı ya bu çocuk? En azından Hogwarts sınırları içerisinde bunu yapamayacağını biliyordu. Adımlarını hızlandırdı bu sefer, koridorun solunda kapısı hafifçe aralık bir kapı fark etti, eski ve neredeyse yıllardır kullanılmıyormuş gibi duran kapıyı itti. İşte orada oturuyordu. Birkaç saniye ayakta öylece dikilerek çocuğa baktı. Erkeklere olan ilgisinin başka bir boyuta taşındığını fark edebiliyordu, çocuğa karşı hissettikleri sadece arzu değildi, kalbi o kadar hızlı atıyordu ki sanki yerinden çıkacakmış gibi hissediyordu Arthur. Hayatında daha önce kimseye böyle şefkatli bakmamıştı, bu çocukta bir şeyler vardı. Henüz ne olduğunu bilmiyordu fakat bunu çözmek için oldukça fazla zamanı olacaktı. Laurence’ın da kendi kadar olmasa da içinde bir şeyler kendisine karşı bir şeyler olduğuna emindi, sadece boyutunu bilmiyordu. Yatakhanede, derslerde, nerede karşılaşırlarsa karşılaşsın çocuğun her daim kendisini izlediğini fark edebiliyordu. Bakışlarını kaçırmakta o kadar ustaydı ki Laurence, Arthur’un gözlerinin arkasındaki anlamı asla anlayamayacaktı. Bu yüzden konuşmaları gerekiyordu.

    Çocuğun yanına gittiğinde kendisine çevrilen bakışları heyecanlanmasına neden oldu. Sorduğu soruyu duymuştu fakat beyninin kelimeleri ayırt etmesi ve Arthur’a iletmesi biraz zaman aldı. O ise ayakta durmuş, gözlerini çocuğa dikmiş öylece duruyordu. Gözlerine değil, dudaklarına bakıyordu. Küçük fakat dolgun dudakları bir kızınkinden bile pembe gözüküyorlardı. Hafifçe bir gülümseme için kıvrılmışlardı, Arthur’un çocukta delicesine sevdiği buydu işte. Narindi çocuk ona göre. İçindeki onu sevme, sahiplenme duygusu buradan geliyordu. Bedensel arzuların yanı sıra çocuğun sevgilisi olmak istiyordu.
    “Hayır, aslında seni arıyordum.”
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Laurence Declouet



Mesaj Sayısı : 190
Yaş : 29

Delicate Empty
MesajKonu: Geri: Delicate   Delicate EmptyÇarş. Ocak 23, 2013 5:40 pm

    Duygu kontrolü önemli bir yetidir. Keskin duygularınız karşısında ağırbaşlı kalabilmek sizi güçlü kılar. Bu, Laurence’ın her zaman övündüğü bir özelliği olmuştu. Eli ayağına dolaşacak kadar sinirlendiğinde ya da içini titretecek kadar heyecanlandığında kendini kontrol altına almayı başarabilmişti hep çocuk. Fakat şu dakikalarda bu gücünden faydalanabildiğini söyleyemezdi. Dikkatini bile çekmediğinizi sandığınız birinin öylece yanınıza gelip sizi aradığını söylemesi ne anlama gelirdi? Laurence için birden fazla anlamı vardı ve aslına bakarsanız asıl sorunu da buydu. Arkasında yatan niyeti bilmediğinizde kelimeler çok tehlikeli silahlar haline dönüşebiliyordu. Sizi hayal gücünün en uç sınırlarına kadar götürüp ufacık bir dokunuşla çok yükseklerden yere çakılmanıza neden olabilirlerdi. Tıpkı şu an genç büyücünün için dünyasında verdiği savaş gibi. Arthur’un sözlerine nasıl bir yorum getirmesi gerektiğini çözemiyordu çocuk. Fazla ya da eksik anlam yüklemek kendisini aptal durumuna düşürmesine neden olurdu. Ne söyleyeceğini önceden ölçüp tartmak pek huyu değildi genç büyücünün. Genelde düşüncelerini bulduğu ilk kelimelere dökerek söylerdi. Fakat bu olağan sayabileceği bir durum değildi. Sözcüklerinin yaratacağı tesiri önemsiyordu, belki de hayatında ilk kez.

    Bir süre cevap vermeden baktı çocuğa. Bir şekilde niyetini belli etmesini bekledi, belki bir açıklama yapmasını. Ama Arthur’dan yana tek bir hareket bile yoktu. O kadar emin duruyordu ki çocuk, Laurence bakışlarını sabitlemekte zorlanıyordu. Özgüven kavramının somutlaşmış haline bakıyordu sanki. Koyu kumral saçlarının dağınıklığında bile bir asilik vardı. İnce fakat şekilli dudakları, sivri burnu ve çatallı çenesiyle kesinlikle Laurence’ın asla varlığına inanmadığı tanrının özel bir eseriydi büyücü. Ve bir de hangi renk olduğuna karar veremediği o delici bakışları vardı. Öyle ki üzerinde gezen bakışların bir şekilde etini parçalayıp içini görebildiğini düşünüyordu Laurence. Sanki kelimelere ihtiyacı yoktu, öylece içini okuyabiliyordu çocuk. Böyle bir şey gerçek olsaydı şu an büyük bir zahmetten kurtulmuş olurdu. Fakat içten içe öyle olmadığına sevindiğini de inkâr edemezdi. Alacağı tepkiden korkması gibi bir istisnai durum yaratıyordu Arthur onun üzerinde. Açığa çıkmaktan mı yoksa karşılık alamamaktan mı daha çok korkuyordu emin değildi. Her ikisini de göze alamayacağı şeyler olarak görüyordu şu an. Sessizliğin kulak tırmalayıcı bir hal aldığını fark etti. Üstelik bir şeyler söylemezse bir açıklama da alamayacağı ortadaydı. Kim bilir, olay belki de düşündüğünden çok daha basitti. Yardıma ihtiyacı olduğundan arıyordu onu belki de. Ders için ya da başka herhangi bir ihtiyacı için. Arthur’un ne gibi ihtiyaçlarını karşılayabileceğini düşündüğünde içindeki sırıtma arzusunu zar zor bastırdı.
    “Aradığını buldun o halde.” Sesinin en az onunki kadar ifadesiz çıkmasına özen gösterdi. Bilinmezlik yeryüzündeki en ıstıraplı işkence olmalıydı. Bu işkenceyi tek başına çekmeye hiç niyeti yoktu.

    “Evet, nasıl yardımcı olabilirim?” Bu kez sesindeki yapmacıklığın önüne geçememişti. Bakışlarını çocuğun kaşları arasında bir noktaya dikmekle yetindi. Doğrudan gözlerine bakmakta zorlanıyordu zira. Kollarını önündeki sıraya dayayıp parmaklarını iç içe geçirdi. Dik durmak için dirseklerinden güç alma ihtiyacı hissetmişti. Hem bu şekilde omuzları da olduğundan dik ve geniş görünecekti. Saçlarının da onu yarı yolda bırakmamasını umarak yarı çocuğa dönük bir şekilde oturdu. İçerisi biraz sıcak mı olmaya başlamıştı? Şu camı biraz aralasaydı belki…
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Arthur Hemingway



Mesaj Sayısı : 415

Delicate Empty
MesajKonu: Geri: Delicate   Delicate EmptyÇarş. Ocak 23, 2013 9:45 pm


    Uzun süren sessizlik hoşuna gitmişti çocuğun. Bu karşısındaki kişinin beklemediği bir şeyinin başına geldiğinin işaretiydi genelde. O da Laurence’ın konuşmasını beklemeye karar verdi hiçbir şey yapmadan. Sözlerine ne bir ekleme yapacaktı ne de herhangi bir açıklama. Ayakta, cennetin bir yansıması olduğuna inandığı çocuğu süzerek bekledi yalnızca. Belki de bu süre içerisinde Laurence’da Arthur’dan bir şeyler demesini bekliyordu fakat Arthur’un bu sessizliği bozmaya hiç niyeti yoktu Laurence bir şeyler söyleyene kadar. Söylediklerini gülümsedi çocuğun ve hafifçe başını salladı, evet aradığını tam olarak bulmuştu. Hem de aradığı şey beş yıldır yanı başındaymış. Aslında Arthur Laurence’ı ilk defa bu sene fark etmişti, ne kadar büyük kayıp!

    Laurence’ın sorusu üzerine Arthur suratındaki gülümsemeyi yok etti ve oldukça ciddi bir surat ifadesine büründü. Arthur her zaman kendine güveni tam bir çocuk olmuştu. Sivri bir tipti de üstelik, göz önünde olmaktan her zaman konuşulmaktan rahatsız olmazdı. Şu anda ise tüm karakteristik özelliklerini kaybetmiş gibi hissediyordu. Ne olduğunu biliyordu, kim olduğuna emindi fakat hayatında ilk defa bir erkeğe kendisi açacak olmak onun için çok yeni bir şeydi ve bunu nasıl yapacağına emin değildi. Tüm o kendine güven tripleri şu kapıdan adım attıktan bir saniye sonra tamamen yok olmuştu. Laurence Arthur’a nasıl yardım edebilirdi? Her şeyi açık açık söylemek en kolayı iken Arthur her zamanki gibi kelime oyunu yapmayı seçti. Karşısındakini etkilemek istediği zamanlarda zekâsını sergilemek genellikle işe yarardı. Şu anda istediği tek şey karşısındaki etkilemek değildi nitekim onu önceden yaptığına emindi, şu anda istediği Laurence’a direk olarak değil, dolaylı olarak yaklaşmaktı.

    Laurence’un oturduğu sıranın önündeki sıraya ters olarak oturarak o da aynen Laurence’ın yaptığı gibi ellerinin masanın üzerinde birleştirdi, Laurence’ın aksine Arthur gözlerini çocuğun gözlerine dikmişti. Birinin doğrudan gözlerine içine bakmaktan nefret ederdi aslında fakat söz konusu Laurence olunca her şey değişiyor, şimdiye kadar yaşadığı tüm hayat tepetaklak oluyordu. Annesine hissettiklerini ilk söylediğinde erkeklere yaklaşırken kızlara olandan daha dikkatli olması gerektiğini söylemişti. Bu gibi durumlarda yanlış anlaşılmalarının diğer tip ilişkilerdekinden daha büyük sorunlar doğuracağını, hayatı gerçekten çekilmez kılabileceğini belirtmişti. Haklıydı da kadın. Aynı cinsiyetten birine bir şey teklif etmek için ya aşırı emin olmanız gerekiyordu ya da deli. Derin bir nefes aldı ve karşısında oturmakta olan çocuğun duyabileceği bir şekilde bıraktı nefesini.
    “Seninle ilgili canımı sıkan bir şeyler var.” duraksadı, çocuğun değişik saç kesimine, dudaklarına ardından tekrar gözlerine baktı. Bakışları o kadar içine işliyordu ki birkaç saniyeliğine gözlerini kapattı. Tatilde olduğu süre boyunca kafasında bu konuşmayı o kadar çok tasarlamıştı ki hiçbir şeyin ters gitmeyeceği konusundaki inancı o kadar tamdı ki şu anda ağzından çıkıp giden cümlenin neden bu kadar gerzekçe olduğunu bir türlü anlayamamıştı. Yinede devam etti, bir şeylere başlamıştı ve bu bugün iyi veya kötü olarak da olsa sonlanacaktı. “Her şeyin farkındayım, canımı sıkansa bunlardan bana bahsetmiyor oluşun.” Çocuğun gözlerini yine kaçırması ile Arthur’da kendi ellerine dikti gözlerini. O kadar üstü kapalı konuşmuştu ki Robert Browning’in dizelerine benzemişti sözleri. Yağmur pencerenin camlarına tekrar düşmeye başladığında boş sınıftaki ikilinin ikinci ve bu sefer rahatsız edici sessizliği dakikaları kovalıyordu. Sessizlik uzarken bir açıklama yapması gerektiğini hissetti, “Bana olan ilginin farkında olduğumu söylüyorum.” sözlerinden sonra kafasını kaldırıp çocuğa bakmadı, buna karşılık yüzünün nasıl bir ifade aldığını görmek istemiyordu. Şaşırmış olmalıydı büyük ihtimalle ya da bunları söylediği için Arthur'a kızmış da olabilirdi. Yüzündeki ifadeyi görmektense sözlerini duymak istiyordu şu an Arthur. Kalbi sanki onu öldürecekmiş gibi büyük bir hızla atıyordu. Beynini matematik işlemleri ile meşgul etmeye çalışsa da Laurence konuşana kadar vücudunun verdiği bu garip tepki yerini başka bir şeye bırakmayacaktı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Laurence Declouet



Mesaj Sayısı : 190
Yaş : 29

Delicate Empty
MesajKonu: Geri: Delicate   Delicate EmptyÇarş. Ocak 23, 2013 11:19 pm

    Şaşkınlık, heyecan, öfke, hayal kırıklığı… Şu an hissettiklerini tanımlayacak tek bir kelime bile bulamıyordu büyücü. Duyduğu kelimeler zihninde bir anlam kazanamıyorlardı. Her şey o kadar gerçekdışıydı ki tüm bunların bir rüya olduğuna kolayca inanabilirdi. Önce kalbinin daha hızlı atmaya başladığını fakat buna tezat bir şekilde bedeninin tüm sıcaklığını yitirdiğini hissetti. Daha sonra utancın getirdiği sıcaklık tepeden tırnağa her bir hücresini yakmaya başlamıştı. Fakat istemsiz oluşan fiziksel tepkilerinden çok zihninde verdiği savaşla meşguldü Laurence. Bir yanı hala gerçekliği inkâr ederken diğer yandan bu durumla nasıl baş edeceğini düşünmeye başlamıştı. Karşısında ondan elle tutulur bir tepki bekleyen biri vardı. Hem de öyle herhangi biri değil, Arthur. Nasıl anlamıştı acaba? Laurence bunca zaman kendini herkesten saklamayı oldukça güzel başarmıştı. Bilmesini istediği son kişiye kendini ele verecek ne yapmış olabilirdi? Çoğu zaman gözlerini ondan alamadığı bir gerçekti ama şu ana dek bunun çok dikkat çekici bir şey olduğunu düşünmemişti. Demek yanılmıştı. Böylece karşısına dikilecek kadar cesur olduğuna göre gerçekten güvendiği bir dayanağı olmalıydı çocuğun. Bu da, aslında Arthur’un uzun süredir bir şeylerin farkında olduğu gerçeğine götürüyordu Laurence’ı.

    Tüm bunlar onu rahatlatmış mıydı yoksa daha fazla panik olmasına mı yol açmıştı bilmiyordu. Sadece ne yapması gerektiğini çözemiyordu. Kabul etmeyi düşündü. Evet, sana ilgi duyuyorum. Dahası seni arzuluyorum ve yüzüne baktığımda düşünebildiğim tek şey dudaklarını hissetmenin ne kadar mükemmel bir his olacağı. Tam anlamıyla dürüst bir cevap olacağı kesindi ama bunları sesle buluşturacak kadar cesur değildi Laurence. Hiçbir zaman o kadar dürüst olmamıştı.
    “Neden bahsettiğini anlamıyorum.” Açık, net, koca bir yalandı bu. Muhtemelen yalan söylediği camdan dışarıya kaçırdığı bakışlarından okunabilirdi. Duygularını gizlemek bir yana kontrol bile edemiyordu şu an. Avuç içleri terlemeye, parmakları hafifçe titremeye başlamıştı. Bu stres çok fazlaydı. Amacı neydi ki? Her şeyi kabul etse ne olacaktı? Bütün bunları kafasında kurduğu için ne kadar aptal olduğunu söyleyip dönüp gidecekti muhtemelen. Evet, tüm istediği biraz eğlenceydi. Ama Laurence ona bunu vermeyecekti. Düşünceleri vücudunda bir öfke dalgasına dönüşürken hızla ayağa kalktı. Davranışlarını kontrol edemediğinden oturduğu sıranın derslik zemininde gıcırdayıp tiz bir ses çıkarmasına neden olmuştu. Hiç tereddüt etmeden kapıya çevirdi adımlarını. Nefes alışverişi hızlanmıştı, nasıl adım atacağını bile unutmuş gibiydi. O kadar çok şeyi aynı anda düşünüyordu ki mantığı onu terk etmişti. Yapmak istedikleriyle yaptıkları çok farklı şeylerdi. Şu an öylece çıkıp gitmesinin çocuğun sözlerini kabul etmesinden bir farkı yoktu mesela. Oysa o her şeyi reddettiğini sanıyordu.

    Kapıya ulaşması için Arthur’un yanından geçmesi gerekiyordu. Bu kısmı çabuk geçmek için adımlarını hızlandırdı. Panik haliyle sol bacağını dağınık duran sıralardan birine çarpması bile onu yavaşlatamamıştı. Hissettiği keskin acı hiçbir şeydi, diğerlerinin yanında hiçbir şey. Bir adım daha attı ve bir adım daha ve sonra kolunu kavrayan el tarafından durduruldu. Bu kez nefesinin tamamen kesildiğine emindi. Sanki tüm hava boğazına takılmış gibiydi. Yutkunamıyordu bile çocuk. Demek böyle bir histi ona dokunmak. Ona bu kadar yakın olmak ve kokusunu bu kadar net hissetmek. Hayallerinden çok daha fazlasıydı bu. Çok daha güzeldi ve çok daha korkunçtu. Fazla gerçekti ve bu Laurence’ı korkutuyordu. İstemeyerek de olsa kolunu ondan kurtarmaya çalıştı.
    “Bırak beni.”
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Arthur Hemingway



Mesaj Sayısı : 415

Delicate Empty
MesajKonu: Geri: Delicate   Delicate EmptyPerş. Ocak 24, 2013 12:27 am



    Beklediği değil ama tahmin ettiği tepkiyi almıştı Arthur çocuktan. Bu midesine büyük bir yumruk indirmiş olsa da bozuntuya vermedi. Hatta çocuğa herhangi bir cevap verme eğiliminde bile bulunmadı. O kadar keskin olarak reddetmişti ki Laurence Arthur’u, bunun arkasındaki tam olarak gerçek ortaya çıktı tedirginliğini görebiliyordu Arthur. Sırıttı, çocuk kalkmış dersliği terk etmeye hazırlanırken Arthur’un yaptığı tek şey sırıtmak olmuştu. Demek ki Laurence henüz bunları dile getirmeye hazır değildi, kalbindeki duyguların dile dökülememesi ne büyük kayıptı Arthur için. Oysa o Laurence’dan güzel bir kelime duymak için yanıp tutuşuyordu.

    Çocuğun kendinden uzaklaşmasına izin vermenin aptallık olduğunu anladığında yerinden kalktı ve çocuğu kolundan kavrayarak kendine doğru çekti. Ona bu kadar yakın olmak bütün vücudunun bir ateşmişçesine yanmasına sebep olmuştu. Bir heykeltıraşının uzun uğraşlar vererek yaptığı bir başyapıtı andırıyordu çocuğun yüzü, dudakları hafifçe aralık titriyorlardı, kolu Arthur'un elinden umutsuzca kurtulmaya çalışırken belki de çocuğun canını yakacak kadar sıktı kolunu. Gitmesine izin vermeyecekti, herhangi bir oyun oynamıyordu burada. İlk defa kendisi için iyi olacağına inandığı bir şeyin farkına varmıştı ve peşinden gidiyordu. Herhangi bir erkeğin bir kıza âşık olması kadar içtendi onun Laurence’a olan duyguları.
    “Bunu kabul etmek bu kadar mı zor?” sesi bir çocuğu azarlayan anne gibi çıkmıştı, o kadar sert o kadar sevgi dolu. Bir hışımla bıraktı çocuğun kolunu, dönüp arkasını gitmesini bekliyordu fakat çocuk olduğu yere çivilenmiş gibi durdu. Belki kelimeleri yanlış seçiyordu, belki seni seviyorum demek için birbirleri hakkında hiçbir şey bilmediklerini düşünüyordu fakat sözlerinde samimiydi, çocuğun bu şekilde bir tepki vermesi fark ettirmek istemese de kırmıştı onu. Beyninin bir zafer daha kazanmak üzere oluşunu kalbi buruk bir ifadeyle izliyordu. Çocuğun kolunu bırakmış fakat ondan uzaklaşmamıştı, aynı şekilde Laurence’da olduğu yerde kaldığı için aralarındaki mesafe o kadar azdı ki bir adım daha atarsa kendine engel olamayacağını biliyordu. Başını eğdi, ne söylemesi ya da ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Şu an onu öpebilirdi fakat Laurence’ın vereceği başka bir ‘aşırı’ tepki canını daha fazla yakabilirdi de bu yüzden onun yerine önce çocuktan uzaklaştı geri adımlarla, ardından onu son bir kez süzdü. Kafasının içinde burada kalıp çocuğu kendi duyguları için ikna etmek ile buradan basıp gitmek arasında kalmıştı. Omuzlarını silkti, “Neyse.” dedi. Bir yanda kalbinin ilk kez hissettiği duygular varken bir yanda da daha fazla düşürmek istemediği gururu vardı. Bu yüzden ikinci tercih olan oradan ayrılmayı seçti.

    “Beni hayal kırıklığına uğrattın Laurence.” çocuğun hizasında hemen yanında duruyordu. Hiçbir şey demeden dersliği terk edip gitmek ona göre değildi, alaycılığı yerine gelmiş kalbi her ne kadar acıyor olsa da büyükçe bir gülümseme yerleştirmişti yüzüne. Çocuğu istiyordu, ona sahip olmak istiyordu fakat Arthur o kapıdan dışarıya çıktıktan sonra Laurence için tüm kapıları kapatmış olacaktı. Bu düşüncenin zihninde belirmesi ile kendini kötü hissetti, gözünü kapattığında gördüğü şey Laurence’ın dolgun dudakları olacak, burnuna çalınan baharın kokusu ona Laurence’ın kokusunu anımsatacak her dakika onun dudaklarını dudaklarında hissetmenin, elini kendi vücudunda hissetmenin nasıl bir şey olduğunu düşünecekti. Aynı zamanda ondan nefret etmeye başlaması da kaçınılmazdı. “Hata yapıyorsun.” dedi, yüzünü çocuktan kapıya döndü fakat bir türlü yürümeye başlayamadı. “…ve şimdi canımı daha fazla sıkıyorsun.”
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Laurence Declouet



Mesaj Sayısı : 190
Yaş : 29

Delicate Empty
MesajKonu: Geri: Delicate   Delicate EmptyPerş. Ocak 24, 2013 1:46 am

    Baştan aşağı titrediği artık inkâr edilemez bir gerçekti. Sadece nefes almakta değil hareket etmekte de güçlük çekiyordu. Serbestti artık, istese gidebilirdi. Küçük bir parçası gitmek istiyordu da aslında ama onu geri tutan daha büyük şeyler vardı. Büyük bir nefretle kavruluyordu içi örneğin. Arthur’a duyduğu nefretle… Kendisini bu duruma soktuğu için ondan nefret ediyordu. Bu kadar çaresiz bıraktığı için ve hala karşısında böyle durabiliyor olduğu için ve en çok da bıraktığı için. Kendini geri çektiği için… Kısa bir süre de olsa her nefeste onun kokusunu içine doldurmak mükemmel bir hazdı. Şimdi bundan mahrum bırakılmak öfkelendiriyordu Laurence’ı. En sevdiği oyuncağı elinden alınmış küçük bir çocuk gibi hissediyordu. Ne pahasına olursa olsun onu geri istiyordu. Düşüncelerinin ses tellerinde hayat bulup bir şekilde dışarı çıkmalarını umut etti. Ama Laurence’a yıllar gibi gelen bir süre boyunca hiçbir şey olmadı. Sadece o ilahi sesin sahibini nasıl hayal kırıklığına uğrattığını dinlemek zorunda kaldı büyücü. Daha önce hiç bu kadar canının yandığını hatırlamıyordu. Bu kadar aşağılandığını da hatırlamıyordu. Arthur belli ki söylediklerinde ciddiydi. Öte yandan Laurence bunu bir türlü mantığıyla bağdaştıramıyordu. Gay olduğunun herhangi biri tarafından bilinmesini bir yana bırakın hislerine karşılık bulması o kadar imkânsız görünmüştü ki ona şimdiye kadar. Kendine güvenmediğinden değil sadece iki erkeğin birbirlerine karşı aynı şeyi hissetmeleri çok sık rastlanan bir durum değildi. Çok hoş karşılanan bir durum da değildi. Bununla yaşamayı öğrenmişti. Bunca zaman gölgelere saklanmasının nedeni de buydu. Kaçmaya yeltenmesinin nedeni de buydu. Fakat şimdi her şeyi biraz daha net görebiliyordu. Kendisine sırtını dönmüş olan çocuğun ensesine takıldı bakışları. Öylece gidişini izleyemezdi. Onu bu hale getirdikten sonra arkasını dönüp gidemezdi Arthur. Daha fazlasını borçluydu.

    “Dur!” Boş derslikte yankılandı sesi. Neredeyse kapıdan çıkmak üzere olan çocuk kendisine dönerken yumruk haline getirdiği ellerini serbest bıraktı. Kafasını kaldırmasıyla gözlerine dökülen saçlarının yavaşça kıpırdadığını hissetti. Derin sessizlikte kalbinin ne kadar hızlı attığını duymak rahatsız ediyordu onu. Boğazındaki düğümü çözmek için yutkundu ve belki de ilk kez korkusuzca baktı çocuğun gözlerine. Ağır adımlar atarken sözcükler dudaklarından dökülmeye başlamışlardı. “Gerçekleri duymak istiyorsun. Sanki bilmiyormuşsun gibi. Benden duyduğunda daha eğlenceli bir hal mi alacak senin için? Tüm bunlar bu yüzden mi?” Tekrar kokusunu duyacak kadar sokulmuştu çocuğa. Bu dikkatinin dağılmasına neden oldu, başı dönüyordu. Arthur neredeyse bir kafa boyu kadar daha uzundu Laurence’tan. Yine de onun ılık nefesini yüzünde hissedebiliyordu büyücü. Bu soğuktan buz tutmuş bir haldeyken içtiğiniz sıcak çikolata gibi bir histi ya da baharda yeni biçilmiş çimlere uzandığınızda yüzünüzde gezen tatlı bir rüzgâr gibi bir his. Aslında daha fazlasıydı ama doğru bir tanım bulamıyordu. Kelimelerle arası hiçbir zaman çok iyi olmamıştı zaten. *Bay Keats’in tam da bu duruma uyacak birkaç güzel dizesi olmalıydı mutlaka. Sadece birkaç saniye öncesindeki özgüven dolu duruşu sönüp gitmişti. Direnemiyordu daha fazla, ona karşı değil. “Neden yapıyorsun bunu?” Neden bu kadar karışık olmak zorundaydı her şey? Neden sadece yaklaşamıyordu ona, dokunamıyordu? Sesindeki çaresizlik o kadar belirgindi ki biraz sonra ağlayacağını sanırdınız. Ama gözlerinde çaresizliğinden zere kadar iz yoktu. Sadece sorguluyordu karşısındakini. Buraya bütün hayatını mahvetmeye mi yoksa kurtarmaya mı gelmişti? Her ne ise niyeti göstermeliydi bir an önce. Zira sabredecek gücü yoktu Laurence’ın. Kendisine olan saygısını daha fazla yitirmeden çözmeliydi bu işi. Huzur bulmaya geldiği boş dersliğin hayatının dönüm noktası olacağını kim bilirdi? Her halükarda hayatında ciddi değişiklikler yapmak zorunda kalacaktı. Birinin bilmesi, herkesin bilmesine eş değerdi. Daha fazla gizleyemeyeceği kesindi, fakat şu an aradığı cevap bunların çok dışındaydı. Şu an Laurence, kendi gerçeğiyle yüzleşen bir genç değil hislerine karşılık bulmayı uman bir âşıktı.


*John Keats.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Arthur Hemingway



Mesaj Sayısı : 415

Delicate Empty
MesajKonu: Geri: Delicate   Delicate EmptyPerş. Ocak 24, 2013 2:44 am




    Laurence’ın sözleri kulaklarını doldurana kadar umutsuz hissediyordu kendini. Çaresizlik tüm vücuduna bir virüsmüşçesine yayılmış düşünebildiği tek şey onu elde edemeden kaybedişi olmuştu. Fakat çocuğun sözleri ile taşlar yerli yerine oturmaya başladı. Laurence ne zannediyordu, onunla dalga geçtiğini mi? Bu kadar saçma bir düşünce Arthur’un gülümsemesine neden oldu. Aralarındaki mesafe Laurence tarafından tekrar kapatıldığında, daha önce hissetmediği bir şeyler hissediyordu. İsimlendirecek olsa hiçbir şey söyleyemezdi büyük ihtimalle bu hisler için. Belki de eroin kullanmak gibi bir şeydi bu aşk dedikleri şey. Aşkınıza karşılık alabildiğiniz sürece, yükseklerdeydiniz. Damarlarınızda akan kan daha hızlı akıyordu sanki, aynı anda hem büyük bir haz duyarken hem de kalbiniz acı içinde kıvranıyordu. Aşkın tanımı yoktu sadece hissettirdikleri vardı işte. Kitaplarda geçtiği kadar basit değildi. Yaşamayan için içi ne kadar boşsa aşka düşmüş biri için de o kadar doluydu. Çocuğun kokusunu çekti içine, bunun için ne kadar zamandır beklemişti? Laurence’ı tanımadan önce de onu bekliyordu, çok uzun bir süredir bunun için bekliyordu çocuk. Uykularından ter içinde uyandığında Laurence’ın yanından dönmüş oluyordu oysa çocuk yalnızca iki yatak ötesinde mışıl mışıl her şeyden habersiz uyuyor oluyordu.

    Sorusuna kelimeler ile yanıt vermedi, onun yerine çocuğa doğru eğildi ve gözleri ile onun gözleri birleştiğinde gülümsedi. İçten ve sıcaktı bu gülümseme, o an çocuğa karşı hissettiği bir duygunun her zerresini barındırıyordu. Bir eliyle çocuğun belini kavrarken öteki saçlarına gitti, teni o kadar sıcak saçları o kadar yumuşaktı ki Arthur’un kalp atışları tüm odayı doldurdu sanki. Yavaş hareket ediyordu, bu olayın her anının onun için önemi vardı. Daha önce de erkekleri öpmüştü fakat onların hiçbiri Arthur’un cinsel isteklerinin ötesine geçerek kalbine dokunamamışlardı. Laurence’ın ise dokunabildiği ilk yer Arthur’un kalbi olmuştu. Dudakları Laurence’ın dudakları ile birleştiğinde bütün vücudunun titrediğini hissetti, kalbi sanki patlayacakmışçasına kan pompalıyordu. Fiziksel olayların yanı sıra ruhu huzura kavuşmuştu ona ulaşınca, uzun zamandır aradığını elde etmişti, hayallerini süsleyen tekrar tekrar farklı şekillerde beyninin içinde dönüp durmuş olan olay gerçekleşiyordu sonunda. Bu neden sorusuna güzel bir cevap olmuştu hiç kuşkusuz. Arthur bunu yapıyordu çünkü Laurence için yanıp tutuşuyordu, onun vücudunun her bir noktası için en çok da kalbi için deli oluyordu çocuk. Sevmek istiyordu onu, sevilmek istiyordu onun tarafından. Bu masumca bir istekti. Bedenini saran ateşle çocuğu kapının yanındaki duvara doğru itti, Laurence kendini tamamen Arthur’a bıraktığı için onu yönlendirmesi daha kolay oluyordu. Öpücüğü derinleşirken, Laurence’ın ellerinin sırtında geziniyor olması çocuğa haz veriyordu. Bunu bir kız Arthur’a asla yaşatamazdı hatta hiçbir erkek yaşatamazdı. Laurence Arthur için yaratılmıştı kesinlikle, bencilce düşünüyor olabilirdi fakat bu Arthur’un yaratılışından dolayıydı. Ellerini çocuğun başının yanlarına koydu, dudaklarını dudaklarından ayırdı ve gözlerini gözlerine dikti. Her şey açıkça ortadaydı işte, birkaç saniye öylece baktı gözlerine. Ne düşündüğünü göremiyordu ama hissediyordu. Dudakları kıvrıldı, yanağını okşadı çocuğun.
    “Soru sormaya devam edecek misin?”
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Laurence Declouet



Mesaj Sayısı : 190
Yaş : 29

Delicate Empty
MesajKonu: Geri: Delicate   Delicate EmptyPerş. Ocak 24, 2013 9:17 pm

    Aşk iki kişiliktir derdi hep annesi. Karşılıksız sevgi, insanın kendi kendine çektirdiği acıdan başka bir şey değildir. Çektiği acının bu kadar büyük bir hazza dönüşeceğini asla tahmin edemezdi Laurence. Zaman, mekân, insanlar… Her şey ama her şey anlamını yitirmişti. Dünya bulundukları boş derslikten ibaretti ve o küçük dünyalarında tamamen yalnızlardı. O, aşktı ve aşk her yerdeydi. Kapalı göz kapaklarındaydı aşk, dudaklarındaki sıcaklıktaydı. Saçları arasında dolanan parmaklardaydı, belini kavrayan kaslı kollardaydı. Kasıklarındaki hareketlilikteydi aşk, kalbinden tüm damarlarına yayılan kandaydı. O kadar kusursuz bir şeydi ki onu öpmek, şimdiye kadar kurduğu hayallerdeki hayal gücü eksikliğine lanet ediyordu. Zevkten sarhoş olmuştu ve asla yetinemiyordu. Daha fazlasını ve daha fazlasını istiyordu. Ona karışmak, onun olmak, o olmak istiyordu. Sonsuza kadar durabilirdi burada. Acıkmaz, yorulmaz ya da bıkmazdı. İhtiyacı olan tek şey vardı ve ona burada sahipti. Yaşamak için daha fazlasına ihtiyacı yoktu.

    Dudakları birbirinden koptuğunda mükemmel bir rüyadan uyanmış gibi hissetti kendini ve bu hiç hoşuna gitmemişti. Solukları o kadar hızlıydı ki kalbinin boğazında attığına yemin edebilirdi. Tek eli daha fazla uzaklaşmasını engellemek istercesine Arthur’un boynunda duruyordu. Duyduğu soruyu kavraması birkaç saniyesini aldı. Sanki nasıl düşüneceğini unutmuş gibiydi. Soruyu anladığında ise gülümsemeden edemedi. Her şeyin anlamsızlaştığı bir anda her şeyi anlamaya başlamıştı çocuk. Baştan beri ne kadar yanıldığını görebiliyordu ve sorduğu tüm o soruların aslında ne kadar saçma olduğunu da. Öylece çıkıp gitmediği için seviniyordu şimdi.
    “Hayır, daha fazla soru yok.” Nazikçe çekti çocuğu tekrar kendine ve daha tutkulu bir şekilde öpmeye başladı. Onsuz geçen her anının hırsını alırcasına öptü onu. Daha fazlasını ve daha fazlasını alıncaya kadar öptü. Acısı dinine kadar, sarhoş olana kadar. Hiç bitmeyecekmiş gibi hissediyordu. Mutluluk, deli bir rüzgâr gibi geziniyordu bedeninde. Hissettiği mutluluğun en önemli nedeni Arthur’du elbette ama daha fazlası vardı. Arthur ona sevgisinden çok daha fazlasını vermişti. Bedenleri birbirine karıştıkça kabuğundan sıyrılıyordu Laurence. Işığa kavuşuyordu, saklandığı çukurdan çıkıyordu. Olmadığı biri gibi davranmak yoktu artık. Midesini bulandıran tüm o insanlara katlanmak zorunda kalmayacaktı, ikinci plana atılmayacaktı. Kabullenilmeyi beklemeyecekti ya da sözlerle canının yakılmasına izin vermeyecekti. Gizlenmeyecekti artık. Laurence, artık özgürdü.

- RP SONU -
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 

Delicate

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: eğlence ekspresi :: Süpürge Dolabı :: Rp İçi :: 2. Sezon-