Steven Arthur Bloom
RP Yaşı : 16 Mesaj Sayısı : 190 Gerçek Adı : Kaan Berk
| Konu: Bloom, Steven Arthur Perş. Haz. 28, 2012 6:37 am | |
| Ad-Soyad: Steven Arthur BloomDiğer karakterleriniz: YokKarakteriniz1. Seçilmek istediğiniz bina(-lar): Gryffindor, Ravenclaw 2. Sınıf: VI3. Kan Durumu: Safkan4. Karakteriniz ve Geçmişi: Steven, asil bir İngiliz Ailesinin en genç üyesidir. Steven, cesur birisidir. Sevdikleri uğruna ölümü bile göze alır. Eğlenmekten çok hoşlanır, bunun yanında zeki ve sabırlıdır. Kibir onun en kötü özelliğidir. Arkadaşları ile vakit geçirmekten hoşlanır. Yalnız kalmayı istediği zamanlarda Bloom Malikanesinin arkasındaki bahçede oturur ve kuşların eşliğinde rahatlar. Bahçedeki duvara karşı büyü çalışmaları yapmak onun yalnız yaptığı en çok şeydir. Steven Londra'da doğmuştur. Annesi Isabbela Bloom, babası Edward William Bloom. Örnek Roleplay- Spoiler:
Arthur, bir yandan ders çalışıyor bir yandan hayatıyla ve kendisiyle ilgili şeyleri düşünüyordu. Elindeki kalemi kâğıdın üstüne bırakmış ve sandalyeye yaslanmıştı. Arthur, içinde var olan kötülüğü biraz olsun dışa vurmaya çabalamış, çabaladığı kadar da batmıştı. İçinden hep kızların yatakhanesine gizlice girip, bir muzurluk yapmak geliyordu ama merdivenlerde olan büyü nedeniyle merdivenin başına dönüyordu. Kızların merdiveninde büyü olması ama kendi merdivenlerinde olmaması Arthur'u çileden çıkarıyordu. Kızlara tanınan ayrıcalıklardan ve kızlardan nefret ediyordu. Her zaman sevilen onlar olurdu. Dünyada yer alan bütün kızlara kin besliyordu. Bu geçmişte yaşanan bir güne dayanıyordu. Bu olay, evlerinin bahçesinde başlamıştı.
Bahçe birçok bitkiye ev sahipliği yapıyordu. Bahçeye girişin ve çıkışın yapıldığı, yaklaşık olarak 50 santimetrelik bir kapı vardı. Kapı metalden yapılmış, sonrasında kahverengiye boyanmıştı. Kapıdan içeri girdiğinizde sizi süs havuzunun sesleri karşılıyordu. Kuşların cıvıltısıyla düet yapıyorlardı adeta. Manolya ve sümbül kokuları aklınızı başınızdan alabiliyordu. Adım attığı anda toprağın yumuşak olduğunu anlıyordu herkes. Yağmur yağdığında tüm aile balkona çıkar, toprağın kokusunu içine çekerdi.
O gün Arthur ve erkek kardeşleri salıncaklarında sallanıyor, günün keyfini çıkarıyorlardı, ta ki kuzenleri Emily gelene kadar. Emily, Patrick soyunun çok tatlı ama bir o kadar da yaramaz üyesiydi. Amcası Joseph ile babasının aralarında olan ilişki kardeşlikten de öteydi. Emily bu zaafı biliyor ve bu zaafı Arthur’a karşı kullanıyordu. Emily ne zaman bir şey yapsa, Arthur’un üstüne atar, babası Emily’nin yaptığını bilse bile, elinde kanıt olmadığından ve kardeşiyle arasının bozulmasını istemediğinden Arthur’a ceza verirdi. Kardeşleri ne kadar itiraz etse de sonuç değişmez, mahkûm hep Arthur olurdu.
13.25
“ Çocuklar, artık bu Emily’e katlanamamaya başladım.” dedi Arthur ve başını öne eğdi ve sağa sola salladı. “ Haklısın, kardeşim. Ama ne yaparsak yapalım, babam seni suçluyor. Buna cidden inanamıyorum. ” dedi David ve Arthur’un sırtını sıvazladı ona acıyarak. “ Ama fark ettiniz mi bilmiyorum, suçlusu ben veya David bile olsa, daima sana ceza veriyor Arthur.” dedi Fernando, Arthur'un buna üzüleceğini bilerek. Arthur, ilk önce duyduğuna inanamamış, biraz düşündükten sonra, Fernando’ya hak vermişti. Ne kadar hak vermek istemese bile bu doğruydu. İçten içe bunu hep biliyordu ama asla inanmak istemiyordu. Babasının onu sevmediğini elinden geldiğince inkâr ediyordu kendine, ne kadar inkâr etse de başarılı olamıyordu.
13.42
Aradan kısa bir süre geçtikten sonra hala salıncakta sallanıyorlardı. Bir an da bahçeye Emily hızlı bir şekilde girmiş, ağlamaklı bir şekilde bir oraya bir buraya koşturuyordu. Arthur, David ve Fernando meraklı ve şüpheci gözlerle Emily’e, ardından birbirlerine bakıyorlardı. Hepsinin gözleri büyümüş ve nabızları artmıştı. Emily’nin gözünden dökülen yaşlar onları sevindiriyor bir o kadarda meraka düşürüyordu. En sonunda Emily yumuşak toprağın üstüne düşmüştü.
14.01
Geçen her saniyede ağlaması artıyordu. Arthur sonunda hepsinin yapmak istediği ama bir türlü yapamadığı şeyi yaptı. Ayağı kalktı ve Emily’nin yanına doğru gitti. Arthur’un ayağı kalkmasıyla birlikte, Fernando ve David birbirine doğru dönmüş ağızları açık bir durumda bakışmışlardı. Fernando:
“ Her iddiasına varım ki Emily her ne yaptıysa, Arthur dayanamayacak ve ona yardım edecek.” David sinsi bir şekilde sırıttı ve Fernando’ya elini uzattı; “ İddia kabul edilmiştir. İddia’yı kaybeden, kazanana 10 adet çikolatalı kurbağa alır.” İkisi de Arthur’un her adımında daha çok heyecanlanıyordu. “ Emily, bir sorun mu var?” dedi Arthur yumuşak bir ses tonu ile. Emily’nin ağlamaktan yanakları şişmiş, burnu kızarmış ve gözaltı torbaları ortaya çıkmıştı. Elindeki peçete ile gözyaşlarını sildi ve oturduğu topraktan ayağı kalktı. Arthur’un yüzüne iyice baktı ve gözlerini birkaç saniyeliğine kaçırdı. “ Sana bunu söyleyemem, gidip amcama yetiştirirsin.” İlk başta Arthur’un amacı da buydu. Yaptığı şeyi öğrenip babasına ispiyonlayacaktı, bu sefer elinde kanıtı da olacaktı. Sonunda babası gerçeği görecek ve Emily’de hak ettiği cezayı bulacaktı. Ama Emily’nin o çaresizliğini görünce dayanamadı ve ona yardım etmeye karar verdi. “ Söz veriyorum ki babama söylemeyeceğim. ” dedi. Elini yumruk yaptı, kalbine götürdü ve önünde eğildi. Arthur ciddi bir konuda söz verirken böyle yapardı. “Tamam, sana söyleyeceğim.” Birkaç saniye bekledi ve derin bir nefes aldı. Arthur’un gözlerine baktı; “ Amcamın en sevdiği kitap var ya hani, onu yanlışlıkla yırttım. ” Sözünün bitmesi ile tekrar ağlamaya başlaması bir oldu. Arthur’un gözleri yuvalarından çıkacak gibi oldu, kalbi neredeyse bedenini terk edecekti. İçinden; “ Seni lanet olası!” diye geçirdi. Dışından ise “ Sana yardım edeceğim. ” dedi.
David ve Fernando, konuşmaları dikkatle dinliyordu. Arthur’un ağzından çıkan son cümleyi duyan Fernando, David’e dönerek; “ Bana borçlusun amigo.” dedi ve sadece David’in duyabileceği bir şekilde kahkaha attı. Kahkahasının ardından bir an şok geçirmiş gibi oldu. Bu şokun sebebi David’in karnına sert bir yumruk atmasıydı. David iyice sinirlenmiş, sağ kaşını çatmış sol kaşını ise kaldırmıştı. Sinirden dudakları büzüşüyor, derin derin soluk alıyordu. “ Fernando, senin yüzünden onları kaybettik. ” demesi ile kendi kolunda ince bir acıma hissi oluştu. Bu acı hissinin sebebi de Fernando idi. Fernando ise sırıtmıştı. Dudağının sağ tarafını kaldırdı ve birkaç dişini göstererek sırıttı. Böylece kaşları da yukarı doğru kalkmıştı. Gözleri ise küçülmüş ve nefes alış verişi aldığı darbeden sonra ilk defa düzgünleşmişti.
14.38
“ Konuşacağına, benimle gel ve onları bulalım. ” İkisi de aynı anda kalktı, üstlerini başlarını düzelttiler ve seslerini kontrol ettiler. Bu yaptıklarının hepsini aynı anda yaptıkları için birbirlerine elleriyle “ çaktılar” ve birbirlerinden özür diledir. Tam bahçenin kapısını kapatıp, evin içine girecekken, sıcaktan susayan Elvis-Arthur’un köpeği-’i gördüler. Fernando kapıyı yavaş bir şekilde açtı, yarısını açık bıraktı. Elvis’in kabını aldı ve bahçedeki çeşmeden su doldurdu. Onun önüne koydu ve ense kısmını okşadı. Fernando, Elvis’in orasının kaşınması sevdiğini bildiği için kaşımıştı. Elvis ise önüne koyulan suyu kana kana içmiş, birkaç saniye içinde bitirmişti. “ Hey Fernando, Elvis’i de alalım. Canı sıkılmış olmalı. ” Elvis, David’in söylediğini anlamışçasına, kafasını salladı. Fernando, Elvis’i de alarak evlerine doğru yürüdü. Elvis, Arthur’un yedinci yaş gününde babası tarafından hediye olarak verilmişti. Arthur, Elvis’i çok sever, her gün onunla oyun oynardı. Elvis diğer köpekler gibi değildi. Çok akıllı bir köpekti.
14.49
Fernando, David ve Elvis evin içinde dolaşıyor, Emily ve Arthur’u boş gözler ile arıyorlardı. Elvis’in tek yaptığı ise kafasını bir sağa bir de sola çevirerek bakınmasıydı. Üst kattan patırtılar geliyordu. Sanki birisi tepiniyordu. “Güm güm” diye inliyordu ev. Hızlı adımlarla ikinci kata merdivenle çıktılar. Basamakları ikişer ikişer atladılar. Sesler, yatak odasından geliyordu. Koşa koşa odaya girdiler. Odaya girmeleri ile geriye doğru adım atmalar bir oldu. Gördükleri şeye inanamamışlardı. Odadaki kitaplık devrilmiş, birçok kitap yırtılmıştı. David, yarı korkak bir şekilde işaret parmağıyla bir kitabı gösterdi. Gösterdiği kitap, babasının en sevdiği kitap idi. O kadar odaklanmışlardı ki Arthur’un ve Emily’nin orada olduğunu fark edemediler. Arthur, yavaşça kardeşlerini ve Elvis’i içeri doğru itekledi. Sert bir şekilde kapının tokmağından tutarak ittirdi. Kapıyı kapattı. Sol eli belinde, başı öne eğik, sağ ayağını ise ritim tutarcasına yere vuruyordu yavaş bir şekilde. " Emily, sen ne halt ettiğini sanıyorsun ha? Başa bela olmaktan bir şey yapamaz mısın sen! ” dedi Fernando ve sağ elini düz tutarak Emily’nin üstüne doğru yürüdü. David sağ eliyle, Fernando’nun göğsüne bastırdı. Onu engellemişti ama kendisi de çok sinirliydi. O sırada Emily gene ağlamaya başlamıştı. Elvis meraklı bir şekilde, olayları izlerken bir anda Fernando’nun elinden kaçarak devrilmiş kitaplığın üstüne atladı. Patileri ile iyice kitaplığı bastırırken ağzına rastgele bir kitap almıştı. Bu Arthur’un babasının en sevdiği kitaptı. Bir an da hızlanmış kapıya doğru yönelmişti. İki arka ayağının üstüne kalktı. Patileri ile Yuvarlak tokmağı çevirdi ve kapıyı açtı. Üç kardeş birbirine doğru döndü. Hiçbiri Elvis’in bunu yapabildiğini bilmiyordu.
15.20
Emily hariç, hepsi Elvis’in peşinden koşuyor. Ona kitabı bırakması için haykırıyordu. Elvis oralı bile olmuyor, amcalarının ve babasının oturduğu çardağa doğru koşuyordu. Arthur son bir hamle olarak Elvis’in üstüne bir kaleci gibi atladı. Kuyruğunun ucundan yakaladı lakin canının acıdığını fark edince bırakmak zorunda kaldı. Biraz sendeledikten sonra tekrar ayağı kalkan Elvis, ağzında kitapla birlikte çardağa varmıştı.
15.23
Elvis, Arthur ve kardeşlerinin babasının üstüne patilerinin yardımıyla zıpladı ve kucağına kitabı bıraktı. Babaları ilk önce şaşırmıştı ve ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. O sırada Arthur, Fernando ve David çardağa varmış, soluk soluğa kalmışlardı. Arthur iki kolunu diz kapaklarına koyarak eğildi ve derin derin nefes almaya başladı. Babaları da bu sırada önündeki kitabı kucağından aldı. Kitabı alması ile hızlı bir şekilde ayağa kalktı. En sevdiği kitabı parçalanmış olarak görünce çok sinirlenmişti. “ Bunu kim yaptı? " Üç kardeş nefes alış verişlerini daha sessiz almaya başlamıştı. Ama kalp atışlarını neredeyse duyacaklardı. “ Size bir soru sordum! ” David bir adım öne ilerledi ve yutkundu. Söyleyeceği şeyden babasının pek hoşlanmayacağını biliyordu. “ Emily yaptı! ” David’in bu sözler ağzından çıkması ile babası dondu kaldı. Derin bir şekilde yutkundu ve kardeşine baktı. Kardeşi, David’e sinirle bakıyor, kızını suçladığı için ona kızıyordu. Ama bir şey diyemiyordu. “ O küçük kızı ne hakla suçlarsınız! ” dedi. Emily’i çağırmalarını istedi.
16.00
Arthur, Emily’i kolundan tutup, çardağa kadar getirmişti. Emily’nin ağladığı hiç belli olmuyordu. Sanki o olayı hiç yaşamamış gibiydi. “ Buyur amcacığım. Beni istemişsin. ” “ Evet, seni istedim. Bu kitabı sen mi yırttın? ” “ Hayır amcacığım, ben yırtmadım. Ben oyuncak bebeğimle oynuyordum. ” Arthur, Emily’e çok sinirlenmişti. Yanakları kızarmış, soluk alış-verişi hızlanmıştı. “ Seni… ” “ Arthur sen sus! ” diyerek lafını kesti babası. “ Bunu Emily’de yapmadıysa demek ki Elvis yaptı. ” diye çıkıştı. Sinirden Elvis’e bir tekme attı. Elvis, birkaç santim geriye uçtu ve yere kapaklandı. Acıdan inledi. Arthur’un siniri daha çok artmıştı. Bir anda babasının üstüne doğru koştu. Üzerine atladı ve onu yere yıktı. Ne olduğunu anlamayan babasına bir yumruk attı. David ve Fernando, Arthur’u babalarının üstünden almayı başarmıştı. Arthur’un siniri hala geçmemişti ve babasının üstüne doğru koşmaya çalışmaktaydı. Ama kardeşleri buna izin vermiyordu. “ Bunu ödeyeceksin Arthur. Seni ve o köpeğini burada istemiyorum. İkinizi de görmek istemiyorum. ” O sırada Arthur’un annesi Emily’i kucağına aldı. Arthur’u savunmuyordu bile. Öz annesi ona ihanet etmişti. “Sana gününü göstereceğim. Artık benim babam yok. Benim için öldü! ” dedi Arthur ve babası çardağı bir hışım ile terk etti. Arthur, yerde acıdan kıvranan Elvis’i okşadı ve onu kucağına aldı. Arthur, David ve Fernando evi terk etti. Elvis Arthur’un kucağında hala acı çekiyordu. O günden itibaren annesinden ve babasından öcünü alacağına dair yemin etti. Artık hiçbir kıza güvenmeyecekti.
|
|
| Konu: Geri: Bloom, Steven Arthur Perş. Haz. 28, 2012 3:28 pm | |
| VI. Sınıf Gryffindor!
Gryffindor sayısı azaldığı için kabul ediliyor! |
|