Bu sabah uyandığımda yatağımın başucundaki komidinde Bastet'ten bir not bulmuştum. Göl kenarına gelmemi, Francisco, o ve benim önemli bir şey konuşacağımızı yazmıştı. İçimden bir his bunun beni kızdıracak ya da üzecek bir konu olduğunu söylüyordu. Yoksa üçümüz ortak salonda toplanır, çerezlerimizi alır, küçük sınıfları kovup ne konuşacaksak konuşurduk. Bu işin içinde bir iş vardı. Yoksa yılın daha ilk gününde böyle ciddi bir not alır mıydım? Aklıma Bastet'in bana yaz kampında, ormanda anlattığı olay gelince yürümekte olduğum koridorda durup, irkildim. Acaba Francisco'ya bir şey mi olmuştu? Yoksa küçük kardeşim de bu işe mi bulaşmıştı? Bu kez iyice hızlanan, büyük adımlarla yürümeye başladım. Araziye çıktığımda koşmaya başlamıştım bile. Ne var ki göl kenarına yaklaşıp Bastet'in bir kayaya tünemiş siluetini görünce yavaşladım. Endişelendiğimi belli etmek istemiyorum. Ayağa kalktı. "Selam Rox. Naber?" Gülümsüyordu. "İyiyim, senden?" dedim gülümsemesine karşılık vererek. Bu sırada o etrafı kolaçan etmeye başlamıştı. "Ne o? Kime bakınıyorsun?" Francisco'nun burada olmadığını farkedince kime bakındığını anladım ama bu daha çok endişelenmeme sebep olmuştu. Yine Francisco'ya bir şey mi oldu acaba endişesi zihnimi kemirmeye başladı. Fakat bir şey söylemedim. Gidip Bastet'in az önce oturduğu kayanın yanındaki, yüzeyi düzgün olanına oturdum ve bağdaş kurup yüzümü göle döndüm. "Konuya girmek için Francisco'yu mu bekliyoruz?" dedim Bastet'e bakmadan. Bir dakika içinde ne çok soru sormuştum böyle!