AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

Paylaş
 

 Çelişki

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Michael Theodore Hailword
Arkeolog & Ressam & Fotoğrafçı
Arkeolog & Ressam & Fotoğrafçı
Michael Theodore Hailword

RP Yaşı : 29
Mesaj Sayısı : 57
Yaş : 39

Çanta
Eşyalar:
Evcil Hayvan:

Çelişki Empty
MesajKonu: Çelişki   Çelişki EmptyÇarş. Haz. 27, 2012 11:01 pm

[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]

Zaman: Akşamüzerini biraz geçe.
Ortam: Tenha. Bir iki kişi kendi eğlencesine bakmakta.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Michael Theodore Hailword
Arkeolog & Ressam & Fotoğrafçı
Arkeolog & Ressam & Fotoğrafçı
Michael Theodore Hailword

RP Yaşı : 29
Mesaj Sayısı : 57
Yaş : 39

Çanta
Eşyalar:
Evcil Hayvan:

Çelişki Empty
MesajKonu: Geri: Çelişki   Çelişki EmptyÇarş. Haz. 27, 2012 11:04 pm

İnsanlar bazen çok garip olabiliyordu. Az önce arkamdan geçen bayan ile erkek bunları düşünmeme sebep olmuştu. Onlara çift demek çok doğru gelmiyordu bana, çünkü daha çok bugün tanışmış iki kişi gibi duruyorlardı. Sadece eğlenmek için sarhoş olana kadar içmek ve birileriyle birlikte olmak… Ya da başka birilerini unutmak için bunu yapmak. Üçüncü bir seçenek ise bir nedene bağlı olmadan sadece burada bulunmaktı. Belki ben bu son nedenle buraya atmıştım kendimi yahut diğer nedenlerden biriydi ama saklamak istiyordum beynimdeki gerçekleri. Ne yazık ki insan o kadar kolay unutamıyordu. Düşlere saklanmak veya ‘bak nasıl olsa yaşıyoruz’ düşüncesiyle gezmek gerekiyordu. Geleceği düşünmeliydi, ama çok uzak olanı değil. Hemen önümüzdekini görmeliydik önce. Tüm bunları niye mi düşünüyordum, büyük ihtimalle Eleanore için yine. Onun geleceğim olmasını istiyordum. Bana rağmen beni sevmesini istiyorum. Dilediğim şeyler çok mu büyüktü? Ayrı dünyanın insanlarıydık belki de düşünce yönünden ve bunu ikimizde biliyorduk. Ama onu bırakmak istemiyordum. Benden sıkılsa bile onu kovalamaya devam edecektim. Hatta sanırım şu an burada yaptığım buydu. “Bir tane daha lütfen…” Hala kibarlığımı elden bırakmadan söylemiştim. Sanırım şu an biraz çakır keyiftim. Tamamen de sarhoşum diyemem bilhassa buradaki birkaç kişiye kıyaslarsak. Garson kızın uzattığı içkiyi alırken onu süzdüm doğal bir hareketle. Üzerinde buranın adi yazan bir önlük takmıştı. Kim bilir burada neden çalışıyordu. Belki hala bir öğrenciydi ya da yeni mezun olmuştu. Bunu yüzünün yorgun olmasına rağmen hala genç göstermesinden söyleyebiliyordum. Mutsuz görünüyordu, sanki hayati buraya sıkışmış gibiydi. Bana bardağı uzatırken, normalde bir garsonun yapması gerektiği gibi gülümsemedi bile. Hatta onu süzdüğümü fark ettiğinde kaşlarını çatarak sert bir bakış attı. O amaçla bakmadığımı açıklamak ile uğraşamazdım, zaten benden yaşça bu kadar küçük birine bakmazdım. Bu düşünce uzun zamandır bir ilişkim olmadığını hatırlattı. Beni burada görecek kimse olmadığı için, düşüncelerimin yüzüme akmasına izin verdim. Üzgün, sinirli bir biçimde, belki de çocukluğumdan beri göstermediğim tepkileri dışarı vururcasına yüzümü buruşturdum. İçkimi hızlı hızlı yudumladım. Boş bardağı masaya bırakırken yerimden ayrıldım. Hiç girmemiş olduğum yahut çok uzun zaman önce geldiğim için hatırlamadığım bu yerin lavabosunu sordum yoldan çevirdiğim birine. Uzun parmakları ile gösterdiği yöne doğru ilerledim. Bar gibi boştu burası da. Musluğu açıp soğuk suyu avuçlarıma doldurduktan sonra yüzümle buluşmasına izin verdim. Altları hafifçe morarmış gözlerime dik dik bakarak, kendi kendime konuştum. Haydi, toparlan. Toparlanman gerek. Şimdi topla kendini ve yap şu işi! O sırada arkadan birinin geçtiğini gördüm aynadaki yansımadan. Arkama dönmeden adama yansımadan ‘defol buradan’ imasında bakış yolladım. Zaten baştan benim kendimle konuştuğumu fark ettiği için, sarhoşluğunda etkisiyle benden iyice kormuş olan adam telaşlanarak çıktı kapıdan. Tanrım… Avuçlarıma doldurduğum suyu bu seferde kafama çarptım. Islak parmaklarımı saçlarımda gezdirerek arkaya doğru yatmalarını sağladım. Evet, saçlarım yine uzamıştı. Yine kazılardan biri için o kadar kısa kestirmiştim ki, iş arkadaşlarım bile gülmüştü. Şimdi ise, çok uzun olmamakla beraber en azından dört beş santim olmuştu. Uzun saçları hiç sevmediğim için yarin kestiririm diye düşündüm ellerimi kurulayıp ayrılırken.

Geri döndüğümde az önce bana içki vermekte olan garson kızı göremedim. Belki vardiyası bitmişti. Arka odalardan birinde de dinleniyor olabilirdi, zaten yeterince bitkin görünüyordu. İlginç bir şekilde onun bu hali bana Eleanore’un okuldaki halini hatırlatmıştı. İronik… Onun yerine geçmiş olan yine ayni yaşlarda ama belki de daha yeni başlamış olmanın verdiği heyecanla sürekli sırıtan sarışın bir kız hoş bir ses tonuyla ne istediğimi sordu. “Viski.” Sesim olduğundan daha kısık ve yaşlı çıkmıştı. Boğazımın kurumuş olduğunu fark ettim. Sarışın viskiyi uzattığında ilk yudumu almak için masaya oturmayı beklemedim bile. Cebimden bir paket sigara çıkarttım. Bir tanesini iki parmağımın arasında yuvarladıktan sonra dudaklarımın arasındaki yerine yerleştirdim. Ceplerimden birinde olduğuna emin olduğum fakat bir türlü ortaya çıkmamaya ısrar eden çakmağımı ararken sarışın garsonun beni şaşkınlıkla izlediğini fark ettim. Elimle sanki bir şeyi itiyormuşçasına bir hareket yaptım ve o hemen bunun çekil demek olduğunu anladığından bakışlarını üzerimden çekti. İzlenmemenin verdiği rahatlıkla çakmağımı çıkarıp sigaramı yaktım. Koyu turuncuyu görene kadar derin bir nefes çektim ve ateşin sigarayı kısaltışını izledim. Yavaşça ve kül bırakarak. Tüm dumanı dışarı verirdim, tüm yüzümü sarana kadar. Sigara ateş olmadan görevini yapamazdı, çöpe atılır giderdi. Kimse onu sevemezdi ateş ile buluşuncaya kadar. Ama ateş ile buluşursa, ateş onu sonuna kadar yakar ve bitirirdi. Tüm görevini o kısacık ömründe gerçekleştirebilirdi. Sonunda küle dönüşeceğini bile bile ateşi ile kavuşmayı isterdi sigara. Çünkü ateş onu sigara yapan asil şeydi. İnsanlar onu yanarken severdi. Duman yavaşça dağılırken yüzümden bir kere daha çektim, bu sigaranın ömrü çok daha kısa sürecekti benim ellerimde. Ne yapacağım, asıl sorundu benim için şimdi. Sonraki adımımı henüz ben de bilmiyordum. Düşünmek için çok erken diyordu içgüdülerim. Beynim şimdi bir şeyler bulamazsam sonrasının çok geç olacağına inanıyordu. Kalbim ise daha fazla dayanamıyordu hiçbir şeye. Kararsızlığın verdiği baş ağrısını azaltması için viskiyi artarda yudumladim.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Eleanore Rheanna
Slytherin Bina Sorumlusu & İksir Profesörü
Slytherin Bina Sorumlusu & İksir Profesörü
Eleanore Rheanna

RP Yaşı : 30
Mesaj Sayısı : 485
Gerçek Adı : Melisa

Çanta
Eşyalar:

Evcil Hayvan:

Çelişki Empty
MesajKonu: Geri: Çelişki   Çelişki EmptyPerş. Haz. 28, 2012 2:25 am

Sinirlerim bozuktu. Sabahtan beri öğrencilerin dertleriyle uğraşıyordum. Gün içerisinde sadece birkaç tane Slytherin öğrencisi gelmişti. Diğerlerinin hepsi diğer binalardandı. Aslında farketmezdi benim için ve hepsiyle tek tek ilgilendim de zaten. Ama bugün moralim tamamen bozuktu. Hem iksirlerim üzerine çalışamamıştım hem de Michael şehirde olmasına rağmen yanıma gelmemişti. Belki de ikincisi canımı daha çok sıkmıştı. Odamda oturmuş karşımdaki bir öğrencinin notu için itiraz etmesini dinliyordum. Kendisi daha yüksek almalıymış, daha iyi hazırlamış... Sanki dersin öğretmeni ben değilim de o. Yüzümde hafif bir tebessümle genci izliyordum. Enerjik birine benziyordu. En sonunda şikayetleri bitince tekrar gözden geçireceğimi söyleyip gönderdim. Bir daha kağıtları karıştırıp onun notlarını buldum tekrar inceledim ve fazla puan verdiğimi gördüm. Notunun düştüğünü görürse bu sefer de itiraz etti diye düşürdüğümü zannedecekti. Gördüğüm halde görmemiş gibi yapamayacağımdan notunu düşürdüm. Öğretmenlik gerçekten de zor bir meslekti. Kağıtları düzenledim ve üzerinde çalıştığım notlara baktım. Daha iksiri yeni denediğimden yan etkisinin geçmesini beklemek zorundaydım. Bazı yiyeceklere karşı alerjim oluşmuştu. Bu durum gerçektende can sıkıcıydı.

Dersler bittikten sonra üzerimi değiştirip okuldan çıktım. Kafamı dinlesem iyi olacaktı. Ayaklarım beni Ateş Viskisi Barı tarafına götürmüştü. Etrafımdan insanlar akıp gidiyordu usulca. Lacivert elbisemin etekleri rüzgarda savruluyordu. Sarı saçlarım ise belime kadar uzundu ve hafif dalgalıydı. Yüzümde pek majyaj yoktu. Sevmezdim de zaten çünkü kılık değiştirmem gerektiği zaman makyaj olmuyordu. Barın kapısında gelince duraksadım. İçeri girmeden şöyle bir baktım camdan ve gördüğüm kişi karşısında şaşkınlık geçirdim. Michael buraya gelmişti ve yanıma uğramamıştı. Döndüm geriye ve hızlı adımlarla arka sokağa geçtim. Derdi neydi öğrenmenin tek yolu vardı ki o da başka biri olmaktı. Çantamda her zaman yedek giysi taşıdığımdan siyah bir elbise giymem zor olmamıştı. Her şeyi düzelttikten sonra kıyafetime baktım. Siyah bir elbise gayette hoştu. Saçlarımın rengini koyulaştırdım. Yüzümün biçimiyle oynadım. En sonunda da elbiseyi doldurmak için biraz şiştim. Yan sokaktan geçen birinin bana şaşkınca baktığını görünce arkamı döndüm ve elbiseyi doldurunca bazı yerleri büyütmeyi bıraktım. Saçlarımı toplayıp küpe taktım kulağıma. Aynı hızla bara girdim. Önce etrafa bakındım ardından da michaelin yanına oturup viski istedim. Bakışlarımı Michael'e çevirdim ve gülümsedim hafifçe. Saçları uzamıştı ve yorgun görünüyordu. O saçlara bakmamak için başımı tekrar çevirdim. Bardak önüme koyulunca da bir yudum aldım ve yeniden ona döndüm. Saçları uzunken ne kadar yakışıklı olduğunu unutuyordum. Eğer kestirirse kesinlikle kavga çıkacaktı. "Merhaba." dedim usulca. Sesimi de değiştirmiştim elbette ki. Yine de onu böyle görünce içimde birşeyler acımıştı. Sigarasının dumanını önemsemeden gülümsememi sürdürdüm. Yüzündeki o yorgunluğu yoketmek için herşeyi vermeye razı olabilirdim. Michael. Lanet olsun sana!

İlk Giysisi:

Üzerini değiştirdikten sonraki hali:
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Michael Theodore Hailword
Arkeolog & Ressam & Fotoğrafçı
Arkeolog & Ressam & Fotoğrafçı
Michael Theodore Hailword

RP Yaşı : 29
Mesaj Sayısı : 57
Yaş : 39

Çanta
Eşyalar:
Evcil Hayvan:

Çelişki Empty
MesajKonu: Geri: Çelişki   Çelişki EmptyPerş. Haz. 28, 2012 4:45 am

Viskim daha yeni bitmişti. Tabii elindeki sigarada az önceki değildi, çoktan biten sigaranın izmariti masanın üzerine bırakmıştım. İkinci sigaramı da büyük bir keyifle çekiyordum. Gören sigara kıtlığından çıktığımı düşünebilirdi. Gerçektende öyle sayılabilirdi, lakin kazı çalışmaları yaparken içmek tehlikeli olduğu için bırakmıştım. Hazır buraya gelmişken, bu kadar da sıkıntıyla neden birkaç tane yakmıyordum ki? Dumanı üfledikçe, ortamı daha az net görebiliyordum. Hava bile o kadar basıktı ki burada duman uzaklaşmak yerine olduğu yerde duruyordu. Buranın havalandırması yok muydu? Ne yapmaya çalışıyorlardı bizi burada öldürmeye mi? Yeni bir viski için işaret verdim sarışına. İçkiyi getirirken hala sırıtıyordu. Acaba henüz yorulmadığından mıydı yoksa bol bahşiş istediğinden miydi emin olamadım. Öne düşen perçemleri yine elime geriye doğru taradım. Etraftaki insanlara baktım. Bir sürü vücudu güzel bayan gösteriş yaparcasına açık kıyafetler giymişti. Bazı çiftler vardı. Bazıları ise öylesine takılıyordu. Yanlışlıkla göz göze geldiğimiz bir bayan az önce yanıma gelmek için ayağa kalktı, ancak gelmemesi için yaptığım kafa işaretiyle yüzünü asarak ters yöne döndü ve görüş alanımdan çıktı. Düşününce o kadar da üzülmedim, yüzü yeterince güzel değildi sanırım. Neden buranın bu kadar loş olduğu apaçık anlamıştım şimdi. Zaten yüzlerini bir evi boyuyormuşçasına boyamış olan bu güzellerden hiçbiri Eleanore’un doğal güzelliğinin yanından geçemezdi. Şu anda yanımda olabilirdi, tabii ki de buraya vardığımda doğrudan onun yanına gitmiş olsaydım. Onu o çok sevdiği okul ortamından koparabilseydim belki de şu an birlikte eğleniyor olurduk. Her zamanki gibi, benim geç kalmış olmamdan kaynaklanıyordu her şey. Sadece önceki kadar rahat değildim. Sosyal ortamlarda fena sayılmazdım. Hatta ikili ilişkilerde… Ama Eleanore çok farklıydı. Herkesten, her şeyden farklıydı. Onu incitmeye, bir kez daha kendimden uzaklaştırmaya o kadar korkuyordum ki, onun yanında delirmiş gibi davranıyordum. Bunca yıl sonra hala… Bu gerçekten çok komik bir durumdu. Ya da benim için daha çok acınası bir şeydi. Onun yanımda kendimi gerçekten ben gibi hissedebiliyordum. Diğer insanların aksine yüzüme bir maske takmam gerekmiyordu. Ama işte belki de bu yüzden, gerçek ben olmaktan kaçtığım için, uzun süredir gerçek ben olmadığım için korkuyordum ve garip davranmaya başlıyordum. İşte tam bu nedenden dolayı ona uğrayamamıştım henüz. Ancak elbette gidecektim, çünkü buraya gelmemin asıl sebebi o idi. O da beni ziyarete gelmişti, daha doğal ve daha rahat. Birçok şeyin değiştiğini biliyordum elbet görüşmediğimiz süre boyunca, ama onu her şeyi ile kabul etmeye hazırdım ben. Peki o aynisini benim için yapabilecek miydi? Uzun süredir tozlu raflara kaldırdığımız bu aşkı yeniden canlandırabilecek miydik eski güzelliğiyle? Kalkıp ona gidebilirdim aslında. Ama zaten bunu sabahtan önce yapamazdım. Evinin nerede olduğunu bilmiyordum. Onu Hogwarts’ta iken yakalamam gerekiyordu, elbette uygun olduğu bir zaman. Yeni dönem başlamıştı ve uğraşması gereken bir sürü çaylak vardı, eminim ki. Yine kendini fazla hırpalıyordur, iksirlerle uğraşırken. Yine başı ağrırken bir yerlere uzanıyordur. Gözlerini kapattığında ve rüyalar diyarına gittiğinde, acaba o küçük görüntülerinde ben var mıydım? Çünkü benim görebildiğim kesintili parçalarda, hatırlayabildiklerimin bir kısmını o süslüyordu. Eğer kâbus görmüyorsam, onu görüyordum uyurken. Aşağı viskiye bakarken, onun hoş yüzünü düşünmeye çalıştım, hatırlayabildiğim kadarını. Hafızamda daha çok okul anılarımız olsa da son gördüğüm hali aklıma geliyordu hep. Çok değişmemişti, ama daha da güzelleşmiş, kadınsı bir hava gelmişti. Acaba mektup mu yazsaydım ona. Zaten haberi olmalıydı ve bugün yanında olmadığım içinde sinirlenmiş olmalıyı. O kaşları çatıkken bile güzelliği bir nebze azalmazdı. Gözleri hafif büyür ve rengi daha çok belli olurdu.

Tüm bunları düşünürken bardağı iki elimle tutuş sürekli döndürüyordum. İçindeki viski ve buzlar helezonik bir biçimde dönüyor, küçük bir hortum oluşturuyorlardı. Tabii ki bunu bilinçsiz bir şekilde yapıyordum. Sigara ise sol elimde duruyordu. Yarısı kendi kendine, ben içemeden küle dönüşmüştü bile. Külü silkelerken, siyah elbisesi olan bir bayan sanki arkasından biri kovalıyormuş gibi, hızlı bir şekilde yanıma oturdu. Bir viski isterken, sesinin biraz fazla erotik olduğunu düşündüm. Sonuçta viskiyi istediği kişi şu küçük sarışın kızdı. Onu daha net incelemek için kafamı ona çevirdim. Zira yanıma o kadar çabuk oturmuştu ki inceleme fırsatım olmamıştı. Yüzü güzel ve makyajsızdı, ah ya da buradakiler kadar makyajı yoktu. Ama yüzü parlak ve gençti. Bir öğrenci, diye düşünmeden edemedim. Belki de daha yeni mezun, yine de benim yaşımın yakınından bile geçmediği belliydi. Niye bu kadar kişi arasından doğrudan buraya oturmuştu ki. Çok yorgundum ve sadece otel odasına kapanmamak için gelmiştim, bir bayan avlamak için değil. Ya da bu durumda daha çok avlanan ben oluyordum. Ona baktığımı görünce gülümsedi. Ama hemen ardından bakışlarını başka yöne döndürmesi… Bu da nesiydi? Madem beğenmiyordu, neden doğrudan yanıma zıplamıştı. Neyse ki şu an bu yaşça benden küçük bayan benim için o kadar da önemli değildi. Yoksa zaten bozuk moralimin iyice dibe batmasını sağlayabilirdi. Ben de bakışlarımı yeniden viskime çevirdim. Zira diğer tarafta cam vardı ve dışarıyı seyretmek istemiyordum. Bu sokaklar ve insanlar bana çok boş ve amaçsız geliyordu. Garson kız bardağı yavaşça masaya koyduğunda kafamı o yöne çevirdim. Benim de viskim bitmek üzereydi. Bardağımı doldurması için işaret ettim. Viski getirmek üzere giden barmenin arkasından bakarken sesini duydum. “Merhaba” dedi, bu sefer daha az erotik olan o sesiyle. Eğer bir öğrenci ise yaşına hiç yakışmıyordu. Sigaramdan bir nefes daha çekerken cevap vermeden önce, belki de yaşlanmış olan benimdir, diye geçirdim içimden. Dumanı ciğerlerimden havaya doğru verirken siyah elbiseli bana gülümsemeyi sürdürüyordu. “Merhaba.” Dedim onunki kadar cıvıltılı olmayan bir tonla. “Ah, umarım rahatsızlık vermiyordur.” Dedim sigaramı elimde sallayarak. Zaten bitmek üzereydi. Sesimde gerçekten önemsiyor gibi çıkmamıştı. Sanırım eskisi kadar bile iyi değildim insanlara yalan söylemeye. “Eski bir alışkanlık.” Dedim ama daha çok kendimle konuşuyor gibiydim. Gerçekten sigarayı söndürmemi istememesini diledim içimden, ne var ki isteseydi kibarlık gereği söndürmem gerekiyordu. Ama şu an bu sigaraya yanımdaki eğlenmeye gelmiş bu kızdan daha çok ihtiyacım vardı. Yeni doldurulmuş viskiyi yudumlarken bir kez daha süzdüm bu genç bayanı. Yüzünde hafif bir tebessüm vardı ama garson kızınki gibi belirgin değildi. Sahte olup olmadığını anlamak bu loş ışıkta zordu. Saçları toplu duruyordu, ne kadar uzun olduğunu merak ettim açıkçası. Fiziği de hoş duruyordu siyah elbisesinin altında. Büyük ihtimalle herkes gibi eğlenmek için buradaydı, yine de o garip girişten sonra bundan pek de emin olamadım. Onu incelerken yine viski bardağını elimde döndürmeye başlamıştım. Acaba fazla mı ön yargılıydım? Belki de kötü bir amacı yoktu, ama bugün o kadar kafam atmıştı ki, herkesi dünyanın en berbat insani ilan etmeye hazırdım, kötü yanlarını bularak. Siyah elbiseli bana bakıyordu, sanki ona bir şeyler anlatmamı istiyordu. Gerçekten pek sohbet edecek durumda hissetmiyordum. O nedenle o konuşuncaya kadar, şu sessizliği yaşayabildiğim her saniye benim için değerliydi. İlk konuşan olup, bunu mahvetmek istemiyordum. Çalmaya devam eden şu garip müzik ve insanların yüksek kahkahaları altında boğuluyordu ya ortam, pek de sessiz sayılmazdı. Viski bardağını çevirmeyi bırakıp, sigaramdan bir nefes daha çekmeden önce cevabini bekler bir şekilde ona baktım, şu sigara konusundaki. Sanırım bir şey demez ise yanımdaki paket bitene kadar içmeye devam edebilirdim. Gerçekten bu alışkanlığı ne zaman edindiğimi hatırlamaya çalıştım. Ama nedense anılarım çok net değildi. Şu mereti bana bıraktıran tek şey kazı olmuştu sanırım. Ve şimdi buradayken yine başlamıştım adeta.

out:
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Eleanore Rheanna
Slytherin Bina Sorumlusu & İksir Profesörü
Slytherin Bina Sorumlusu & İksir Profesörü
Eleanore Rheanna

RP Yaşı : 30
Mesaj Sayısı : 485
Gerçek Adı : Melisa

Çanta
Eşyalar:

Evcil Hayvan:

Çelişki Empty
MesajKonu: Geri: Çelişki   Çelişki EmptyPerş. Haz. 28, 2012 1:48 pm

Ben ona bakarken sigarasından içmeye devam etti. Sadece onu izliyordum. Yıpranmış hareketlerine, yorgun yüzüne, aşık olduğum o cıvıltılı mavi gözlerinin artık yorgun bir adamınkine dönüşmesine bakıyordum. Üzülmüştüm onun için. Elinden tutup destek olmak istiyordum. Zaten burada olmamalıydı. Gidip dinlenseydi kaldığı yere ne olurdu sanki? Kendine hiç acımayıp tükenene kadar çalışmak zorunda mıydı? İşine bu kadar aşık... Birden duraksadım. Tarif ettiğim şeyler sadece ona değildi elbette. Yine de ben daha güzel rol yapabilirdim. Sinirlerinin gerginliğini barın diğer ucundan bile hissedebilirdim. Omuzlarına filan masaj mı yapmalıydım muggle dostlarım gibi. Belki bir nebze olsun rahatlardı. Benim de canım sıkılmıştı. Bardağımdan bir yudum aldım usulca. Yeniden ona döndüm. Bu sefer saçlarına baktım. Sürekli kısa kestiriyordu ama ben bu hallerini daha çok seviyordum. En azından şuan elimi saçlarının arasında gezdirmek istiyordum. Bir elimin havaya kalktığını farkedince barın üzerine koydum dikkatini çekmemek için. Eleanore olmadığımı unutuyordum. Gerçek görünüşümle gitseydim tabi bunu yapabilrdim ama tahminen daha büyük bir kavganın eşiğinde olurduk. Ona önce yanıma gelmediği için, ardından yorgunluğunu farkedince de dinlenmediği için kızardım. O da bana kendimi örnek gösterir ve daha sonra usulca derin bir sessizliğe gömülür herşeyin kendi suçu olduğunu söylerdi. Sözlerimden sonra basit bir merhaba demesi içimi acıttı. Aramızda resmi birşey yoktu ki! Neden diğer kızlara bakmıyor ve en azından onların kendini rahatlatmasını sağlamıyordu? Daha önceden kız arkadaşı olduğunu tahmin etmek zor değildi sonuçta.

“Ah, umarım rahatsızlık vermiyordur. Eski bir alışkanlık.” Derken göz ucuyla neredeyse yanından kalkıp gitmemi istercesine bana baktı. Acaba daha farklı bir kadın mı olmalıydım? Ah neler saçmalıyordum böyle? Aramızda kısa bir sessizlik oldu. Ben de bardağımdan bir yudum aldım ve cevap beklediğini görünce yeniden gülümsedim. "Hayır. Rahatsızlık vermiyor. Ama canınız sıkkın gibi. İsterseniz sıradan bir arkadaşla paylaşabilirsiniz." Yeniden gülümsedim. Yüzümde endişeli bir ifade oluşmaması için çaba sarfediyordum. Zaten neden yanına bu kılıkta geldiysem? Şimdi ona sarılmış bile olabilirdim. Zihnimi temizledim ve sakince düşünmeye çalıştım. Michael bana sıkıntılarını anlatmazdı. Hem de hiçbir zaman. Sadece benimkileri dinler, için için üzülür ve teselli etmeye çalışırdı. Şimdi belki başka birine anlatırdı da ben böylece öğrenebilirdim. Bu gerçekten de ucuz ve adi bir numaraydu ama ona karşı daha iyi bir fikrim yoktu. Gözlerinin içine baktım. Mavi gözleri hala diğer insanlardan farklı bir şekilde bakıyordu. Ona neden aşık olduğumla ilgili düşüncelerim zihnimi doldururken tüm dikkatim yine ondaydı. Herşeyi anlatmasını umdum fakat yapacağını da düşünmüyordum.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Michael Theodore Hailword
Arkeolog & Ressam & Fotoğrafçı
Arkeolog & Ressam & Fotoğrafçı
Michael Theodore Hailword

RP Yaşı : 29
Mesaj Sayısı : 57
Yaş : 39

Çanta
Eşyalar:
Evcil Hayvan:

Çelişki Empty
MesajKonu: Geri: Çelişki   Çelişki EmptySalı Tem. 10, 2012 2:23 pm

Saatime baktım gömleği yavaşça sıyırıp. Vaktin geçmesini bekliyordum. Sadece göz ucuyla baktım, ne yazık ki beklediğim kadar ilerlememişti zaman. Yarın olması için sabırsızlanıyordum adeta. Yine de güneşin doğacak olması heyecanlandırdığı kadar korkutuyordu beni. Eleanore’a gidip ne anlatacaktım? Belki sadece ona yorgun olduğum için doğrudan bir otel odasında dinlendiğimi söylerdim, yanına uğramamışlığın bahanesi olarak. O halde burada ne yapıyordum? Gerçekten… Dinlenmek yerine bu barda tiryakiler gibi sigara içki ikilisine sarılmıştım adeta. Eleanore’un bunu öğrenmesini istemiyordum açıkçası. Ona bu yalanı söyleyebilirdim. Olay açığa çıkarsa epey kızardı, elbet yalan söylemez isem bile yine kızacaktı. Bu ikilemi yarın sabaha kadar çözmeliydim. Öğreneceğinden değil ama daha çok ona yalan söylemek istemediğim içindi. Zaten onun karşısına çıktığımda tüm düşüncelerim ve planlarım aklımdan uçuveriyordu. Dilim dolanıyor ve iki kelimeyi bir araya getirmekte zorlanıyordum. Belki de bunlar sadece ona yalan söylememek için kendime uydurduğum bahanelerdi. Ben sadece onu üzmek istemiyordum. Derin bir nefes çekerken yanımda oturan siyah saçlı güzele baktım. Saate atiğim ufak bakışı görmemesini umdum, zira bu onu kovalamak gibi olacağından fazla kaba kaçardı bunca yıldan sonra bile. “Hayır. Rahatsızlık vermiyor.” Güzel, demek ki paketin dibini bu gece görebileceğim. Yüzümde istem dişi bir tebessüm belirdi, almış olduğum sigara iznin verdiği rahatlık sayesinde. Zaten kendi kendine yanmış olan sigaramdan son nefesleri de çektim hızlıca. Ondan uzağa üflemek için başımı hafifçe yana doğru çevirdiğimde bir kez daha o hafif erotik ses kulağıma ulaştı bir melodi havasında. “Ama canınız sıkkın gibi. İsterseniz sıradan bir arkadaşla paylaşabilirsiniz.” ‘Sıradan bir arkadaş…’ Bu kelime bir kez daha tebessüm etmeme neden oldu, bu kez sesli bir biçimde. İçimden ettiğim o alay dışıma vurmuştu sanki. Sadece tek bir hecesi olarak çıktıysa bile o küçümser gülüşün, yanlış bir kelime sarf etmişçesine elimi ağzıma götürdüm kısa bir süre. Bakışlarımı acelece ona doğru çevirdim. Bugün kabalığım tamamen üzerimdeydi. “Ben gerçekten…” dedim kafamı iki yana sallayarak. Tek elimi alnıma götürdüm. Bugün gerçektende yüzüme o sahte maskeyi takacak havada değildim. Ufak bir özür kelimesini bile çıkaramıyordum her saniye daha da kuruyan boğazımdan. Bir yudum daha aldım az olsun ıslanması için. Demek şimdiki gençler böyle diyorlardı. Sadece içki içmek için yanıma oturmuş bu gençle ne ara arkadaş olmuştuk ki? Bir elime viski bardağını hafif hafif sallarken masanın üzerindeki diğer elimle yumruk yaparak, avucumun içi kızarıncaya kadar sıktım “Yani…” derken, yeni ıslanmış boğazımdan sesim daha rahat çıkıyordu, bakışlarım ise hala viskideydi. Ne yapıyordum, benden tahmini olarak beş altı yaş küçük birine sorunlarımı anlatacaktım? Böyle bir şey olamazdı değil mi? Hem zaten nereden başlayabilirdim ki? Berbat aile hayatımdan mı? Ah, sanırım onları yıllardır görmediğimi söyleyebilirdim. Peki, neden derse… İşte bunu bende bilmiyordum. Her şey o kadar karmaşık görünüyordu ki… Ben kaçmayı tercih etmiştim. Gerçek buydu. Bu nedenle mi görmüyordum onları? Neden kaçıyordum? Soru soruyu açacağı için bu konudan bahsetmek istemiyordum işte. Tabii bu yabancı bayanın sorularını yalanlarla, üstü kapalı gerçeklerle geçiştirebilirdim. Ancak aynı soruları yönelten Eleanore olursa? Elbet bir gün sormayacak mıydı bana aile yaşantımı? Viskiyi yudumlarken, bir diğer sıkıntımı düşündüm. Tek sıkıntım berbat aile yaşamım olamazdı sonuçta. Mesela büyücü olmama rağmen bir muggle olarak yaşama çabalarım vardı. Düzeltemediğim hayatım. Bir oraya bir buraya sürüklenişim. Ve şu an beni buraya içmeye sürüklemiş olan en büyük düğüm, Eleanore ile olan ilişkim. Bu genç bayanın hepsine bir cevabı olacak mıydı benim için? Dertlerimi başkasına anlatmak hep çok zordu. Zira bir yerden anlatmaya başlayınca, gerisi geliyordu. Bir de üstüne tüm hayat hikayeni anlatman gerekirdi. Kendisini benim yerime koyarak düşünebilecekti böylece. Ben bu olaya pek inanmıyordum ya. Kimse ben olmadan bilemezdi içimde kopan fırtınaları. Ayrıca bu bara insanlar eğlenmeye geliyordu, yanımdaki genç bayanda öyle. Onu dert denizinde boğmak istemiyordum, zaten o da büyük ihtimalle sadece sohbet olsun diye böyle bir soru sormuştu bana. Ne yazık ki benim çıkmazım sokaktan geçen birininki kadar kolay değildi. Yahut herkese kendi dertleri bu denli büyük gözükür, bu denli azap çektirirdi. Bu kıza sorunlarımdan bahsederken, bilhassa Eleanore’dan, bana vereceği basit cevapların sinirlerimi bu saatten sonra olduğundan fazla yıpratmasını istemiyordum. Ama biliyordum ki, en büyük sorunum en basit cevap ile çözülebilecekti, eğer ben basit cevabi uygulayabilecek kadar rahat bir adam olsaydım. Ama bu benim kişiliğime fazlasıyla ters idi.

“Sadece benim abarttığım birkaç şey” dedim, şimdi sesim daha net çıkıyordu, az önce yudumladığım viskinin sonu sayesinde. Sarışın barmene işaret vermeye çalıştım ama o toplu bir biçimde gelmiş bir grup arkadaşın bitmek bilmez içki isteklerini karşılamaya çalışıyordu. Yanımdaki bayanın, eğlenmek ve takılmak amaçlı yanıma geldiğini hatırlatmaya çalıştım kendime. Hem bayanlar bir erkeğin kendinden fazla bahsetmesini çok sevmezlerdi. Yine de geçiştirir gibi yapıp onu bozmak istemiyordum. “Hayat bazen çok garip olabiliyor. Buraya birini görmek için gelmiştim aslında.” Cümleyi söyledikten sonra yanlış anlaşılacağını düşündüğüm için hemen ekledim, “Bu şehre, kastettiğim. Buralarda yaşamıyorum artık.” Sesim daha rahat ve akıcı çıkıyordu. Az önceki aksiliğimi üzerimden atmaya çabalıyordum ya da yine gerçek halimi gizlemeye. Yine de son cümleyi söylerken iç çekişime engel olamamıştım. Barmenin buraya uzun bir süre bakamayacağını anladıktan ve artık gözlerimi dikecek bir viskim olmadığı için dibimde oturan genç bayana çevirdim bakışlarımı. Önce yüzünü inceledim loş ışıkta. Minyon bir bünyesi olduğunu düşündüm. Çehresi de küçük sayılırdı. Hala tebessümü korumaya çalışıyordu. Ama kaşları hafifçe bükülmüştü, bana daha çok ‘neden’ sorusunu hatırlatacak bir biçimde. Benimle oturmaktan tedirgin mi olmuştu acaba? Belki de onu kaçıracak kadar kaba davranıyordum. Kendimi toparlamaya çalıştım ve oturuşumu dikleştirdim. Kendine gel, Michael… Bir bayanın karşısında daha kibar olmalıydım. İster istemez gözlerim aşağı kayarken vücudunu da süzdüm. Siyah elbisenin altında gerçekten ince bir bedeninin olduğunu düşündüm, gözlerimi tekrar yukarı çekmeye çalışırken. Gözlerim yeniden bu genç bayanın ufak ama karmaşık duygular içeren çehresine döndüğü zaman, başkası olsa bu derece ani olmasına şaşıracak biçimde, gözlerimiz buluştu. Yüzünde adeta çizilmiş gibi duran gözlerinin içine bakarken, ne zamandır beni izlediği sorusunu düşünüyordum. Tüm o viski içtiğim süre boyunca mı? İzlenmek içimde rahatsızlık duygusunu uyandırıyordu. Yine de kafamı, bu bakışmanın başladığı kadar ani bitmemesi için çevirmedim. Bakışlarının garip bir biçimde samimi gelmesi beni endişelendirmeli miydi? Sanki ne istediği dudaklarıma uçuşan birkaç kelimeydi, hafif bir fısıltıydı, sadece onları bir araya getirmek zordu. Gözlerinde değil ancak bakışlarında tanıdık bir şeyler vardı. Gözlerimi tereddütle kıstım hafifçe, bu sefer benim kaşlarım soru sorarcasına çatılmıştı. Sanki beni yüzlerce kez görmüş gibi… Dudaklarım hafifçe aralandığında, bakışlarımızla yaptığımız bu küçük iletişimin ve benim bile bilmediğim az sonra söylemek üzere olduğum kelimelerin kesilmesine neden oldu, sarışın kızın bardağımı doldurmak için gelişi. Bakışlarımı çevirebileceğim farklı bir şey bulmak beni içten içe sevindirmiş, rahatlatmıştı. Taze viskiyi yudumladıktan sonra gözlerine yakalanmamak için kafamı hala farklı bir yönde doğrultmuş, bardaki diğer insanları izlerken sorumu yönelttim. “Peki, siz? Burada bu vakitte, sizin gibi genç ve hoş bir bayan yalnız başına ne yapıyor?” Belki de benim yaptığım gibi bir şeylerden uzaklaşmaya çalışıyordur. Tabii benim aksime uzaklaşmaya çalıştıkça tam ortasına koşmuyordur bilinçsizce.

out:
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 

Çelişki

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: eğlence ekspresi :: Süpürge Dolabı :: Rp İçi :: 2. Sezon-