Sonsuzluğun sancısı içinde kaybolmak isterken bedeni, yaşamın en sıcak olduğu bu kalabalığın içinde savruluyordu. Omzuna çarpan insaları umursmadan ruhunun özgür olduğu düşüncesini evirip çeviriyordu kafasında. Bunları geride bırakmalıydı o suskun gece ile birlikte, fakat yapamamıştı. Yapamıyordu. Geçmiş hiçbir zaman yakasını bırakmıyordu. Kimin bırakmıştı ki? Kim saf mutluluğa erişebilmişti? İçinde büyüyen karanlık öfkenin esiri olmamak için kafasını saçma sapan şeylere veriyor, yeniden mutluluk oyununu oynuyordu. Fakat, sessiz fısıltıların ardından yükselen bir çığlık misali, yalnız ve aykırıydı bu dünyada. Bacakları daha fazla taşımak istemiyordu onu. Daha doğrusu yüreği daha fazla çarpmak istemiyordu. Onu bile hoyratça kullanmıştı. Onun bile erişilmezliğini kaldırmıştı ortadan. Yalnızlığı hak ediyordu aslında. Fakat... Fakat bilmiyordu işte. Ölmeyi bile beceremiyordu. Korkaktı belkide. Bunu yapamayacak kadar korkak.. Aşkın saflığına leke bulaştıracak kadar da şerefsizdi. Geçmişinin intikamını şimdiden alıyordu. Onun hırçın dalgalarının yıkımını şimdi yapıyordu. Sessizce gök yüzüne elveda eden güneşin altında parlayan iki beden vardı şimdi. Biri ölümün eşiğinde, diğeriyse ruhundan çoktan vaz geçmiş. Kahve rengi saçlar rüzgarın ahengiyle dans ederken belkide son kez selamlıyordu bu uçsuz bucaksız evreni. Son kez kırık bir elveda ediyordu. Mavi gözlerin gördüğü manzara karşısında düştüğü dehşet ve hayal kırıklığına isim bulamıyordu. İçinde kanamaya başlayan yaraya çare yoktu. Ellerinin arasından kayıp gidecek olan hayata hele ki.. Aciz ruhu aylar sonra ilk defa hayata tutunacak bir şeyler bulmuştu. Bir hayatın son çarpıntılarıyla yeniden doğmuştu.
Saniyeler içerisinde çıkardığı asasını saat kulesine doğrultup sihirli sözcükleri nasıl haykırdığını bilmiyordu. Çaresiz bedeni kolları ile sararken içinde kopan fırtınayı tarif edemiyordu. Yorulmuş yüreğinin çırpınışlarını ve kolları arasına aldığı bedene sarılırken, hala nefes aldığını bilirken yaşadığı huzur.. Onu öyle görmek, bir anlığına bile olsa öleceğini düşünmek.. Dudaklarından akan sözcükler gökyüzüne karışırken kollarındaki bedeni sıkı sıkıya sarmıştı "Hayır, beni bırakamazsın. Sende ölemezsin," derken vücudundan geçen artçı sarsıntılara engel olamıyordu. Onu kaybetmek.. Bir parçasını kaybetmek.. Kabul edilemez ve katlanılamaz bir şeydi bu. Kokusunu içine çekerken gözlerine dolan yaşlara hükmetmeye çalışıyordu.