"Ufak bir iş için buradaydım ama sanırım benim işimden büyük sorunlarımız var." Bunun üzerine şaşkınlıkla kaşlarımı çattım ve yüzümü ekşittim. Bu adam hep böyle gizemli olmak zorunda mıydı? Gizemli ve yakışıklı. Galiba hala onun harika göründüğünü düşünüyordum, ancak bu eskisi gibi ona deliler gibi aşık olduğum anlamına gelmiyordu. Derin bir nefes aldım ve tüm dikkatiyle bakmakta olduğu tarafa ben de başımı eğip baktım. Birkaç saniye boyunca gözlerimi kıstım ve Damien'ın ne gördüğünü anlamaya çalıştım. Ancak hayır olmuyordu, benim gözlerim onun kadar keskin değildi ne yazık ki. "Sen nasılsın bakalım bu saatte dışarda ne işin var?" Damien bu sözleri üzerine beni ellerimden tuttu ve kenardaki banka oturttu. Bir yandan da etrafına bakınmayı ihmal etmiyordu. İç çektim ve "Şey, bilirsin... Yasak Orman'da takılıyordum." Bu sözlerim üzerine zoraki bir şekilde gülümsedim, Damien'ın neden burada olduğunu hala anlayamamıştım. Hogwarts güvenli bir yerdi, Damien gibi tehlikeli insanların uğrayacağı türden bir yer değildi. Ben tam bunları düşünürken, bir anda yüzümün önünde bir vızıldı hissettim. Ancak bunun bir sinek olmadığı aşikardı, zira sinek olsaydı uçmaya ve aynı sesi çıkarmaya devam ederdi. Arkama döndüm ve şaşkınlıkla dolu bakışlarımı arkamızdaki ağaca saplanmış olan gümüş bıçağa çevirdim. Ardından titrek bir nefes aldım ve Damien'a döndüm. Damien ise bir eli yanında asılı olan bıçakta, tetikte bir şekilde bekliyordu. O da bıçağı hissetmiş olmalıydı. "Bana mı öyle geliyor, yoksa az önce yüzümün dibinden bir bıçak mı geçti?" dedim düşünceli bakışlarımı Damien'ın baktığı tarafa çevirerek. Elim otomatik olarak asama gitti. Sıkıca kavramakta olduğum kişisel silahımı Damien'ın baktığı yere çevirdim. Damien kadar usta bir dövüşçü olmayabilirdim ancak bu cadılıkta ve büyü yapmakta geçerli değildi. Benim de kendime has yöntemlerim vardı ve elimden geldiğince Damien'a yardım etmeye çalışacaktım. Buna ihtiyacı olsa da, olmasa da.