Lina Mansfield
Mesaj Sayısı : 15 Gerçek Adı : Lina
| Konu: Lina M. Çarş. Ocak 23, 2013 6:03 pm | |
| Ad-Soyad: Lina Mansfield Diğer karakterleriniz: - Karakteriniz1. Seçilmek istediğiniz bina(-lar): Ravenclaw 2. Sınıf: VI 3. Kan Durumu: Safkan 4. Karakteriniz ve Geçmişi: Uğursuz, sayılara takıntılı, müthiş bir hafızaya sahip biridir. Uğursuz olmasının sebebini hiçbir zaman öğrenememiştir. Fakat gittiği her yerde etrafındaki insanların başına bir şeyler gelmiştir. Aklınıza gelebilecek her türlü korkunç şey onun ya da etrafındakilerinin başına gelebilmektedir. Her şeye rağmen hiçbir zaman pes etmemiş ve zayıf olmamıştır. İnsanlara zayıf yüzünü hiçbir zaman göstermez. İnsanlar onu hep güçlü biri olarak tanımlar. Ama aslında bir yerlerde gizli tuttuğu bir yanı vardır. Sayılara delilik derecesinde takıntılıdır. Karışık bir olayla karşı karşıya geldiğinde tüm karışıklığı sayılar üstünden çözmeye çalışmaktadır. Ki her zaman da başarılı olmuştur. Üstün bir hafızaya sahiptir. Hiçbir zaman ona söylenenleri unutmaz ya da gözleriyle gördüklerini… Kimi zaman durgun kimi zaman neşelidir. Kitaplarla yaşamayı ve onlarla birlikte farklı dünyalara açılmayı sever. Tek bir şeye (inanca, düşünceye, yere) bağlı olmaktan yana değildir. Bazen kendini hiç bilmediği yerlerde bulmaktadır. Oralara ne için gittiğini hiçbir zaman bulamamıştır. Fakat her ne zaman ortalıktan kaybolup hiç gitmediği yerlere gitse kesinlikle bir şeyler ters gitmiştir. Örnek Rol Oyunu: - Spoiler:
Buraya nasıl geldiğimi, neden geldiğimi, bilmiyorum! İnsan hiçbir neden yokken bir nehrin kıyısına elbetteki gelebilir. Fakat hiç kimse daha önce nehrin kenarına gelipte görmediği bu eve kesinlikle gelmez. Pencereleri kalınca bir toz tabakası kaplamıştı. Evin pencerelerinde eskimiş panjurlar artık kararmış ve çürümeye başlamıştı. Yarım açık olan pencereden içeriye ılık yaz esintisi geliyordu. Yaşlı ve yorgun olan duvarlara bakmaya başlamıştım. Neden? Neden gelmiştim buraya? Bir sebep olmalıydı… Ara sıra çatı katından gelen demir sesleriyle irkiliyordum. Aslında hiç ürkütücü gelmiyordu burası bana. Sadece belirsiz bir duygu vardı içimde. Boşluğuma geliyordu demir sesleri. İrkiliyordum anlamsızca. Amaçsız bir şekilde yarım açık olan pencereye doğru yaklaştım. Ellerimi pencerenin hemen kenarına koydum. Örümcek ağları rüzgarla birlikte sallanıyordu. Evin içerisine tekrar baktım. Ufak bir detay arıyordum. Çünkü buraya ilk defa gelmiş olamazdım. İçeriye girdiğimden beri içimde inanılmaz derece de bir merak, özlem ve bir o kadar da bilinmezlik belirmişti. On iki yaşıma tam bir buçuk ay önce girmiştim. Yaşıtlarım normal şartlarda Hogwarts’a iki senedir gidiyordu. Fakat ben gitmiyordum. Hayır, tabii ki gerizekalı değildim. Sadece ailem beni bu sene göndermek istemişti. En azından ben böyle biliyordum.
Yavaş adımlarla evin tahta kapısından dışarı çıktım. Birkaç adım attıktan sonra eve doğru dönüp baktım. Mimariden hiç anlamazdım. Fakat bu ev büyük bir ustalıkla yapılmışa benziyordu. Her ne kadar şu anda bir harabe gibi dursada… Yavaş adımlarla evden uzaklaşmaya başladım. Nehrin kıyısından sessizce yürüyordum. Etraf sessizdi. İlerledikçe çalılıkları, ağaçları, yamaçtaki kamışları görmeye başlıyordum. Burası evimize yaklaşık olarak yirmi dakikalık mesafedeydi. Tabii ben çoğu zaman nehre inerken bisiklet kullanırdım. Annem hızlı sürdüğüm için endişeleniyordu. Aslında bunun sebebi tamamen farklıydı. Ben henüz dört yaşındayken babam annemin bütün itirazlarına rağmen beni nehre götürmüştü. Balık tutmak onun tutkusuydu. Küçük bir sandalı vardı. Küçücük ayaklarımla onun yanında yürüyordum. Sandala binip yavaş yavaş karadan uzaklaşmaya başlamıştık. Bir süre sonra nehrin içinde balık olup olmadığını merak ettiğim için sandaldan sarkmaya başlamıştım. Babam ilgisiz biri değildi. Sanırım dalgınlığına gelmişti. O farkına varmadan ben sandaldan kayıp nehre düşmüştüm. Yüzme bilmiyordum, hatta konuşmayı bile yeni yeni öğrenmiştim. Yine de suyun yüzeyine çıkıp ‘baba’ diye seslenebilmiştim.
Nehrin uzak bölgelerine doğru bakarken eve doğru yaklaştığımı fark ettim. Ayaklarıma baktığımda ayakkabımın yine çamur içinde olduğunu gördüm. Yüzümde yine o endişeli ifade belirmişti. Annem her zamanki gibi sinirlenecekti. Ve ben bu durumdan yine kurtulamayacaktım. Kaçınılmaz bir son olduğu için adımlarımı eve doğru atmaya başladım. Eve doğru yaklaştıkça içimde değişik bir his oluşmaya başlamıştı. Evin kapısının açık olduğunu gördüğümde adımlarımı hızlandırdım. Evin kapısına ulaştığımda yarım açık olan kapıyı elimle ittim ve içeriye doğru bir adım attım. Ayağımdaki çamurlu ayakkabılarıma baktıktan sonra etrafı süzdüm. İçeride her şey normal gözüküyordu fakat annem yoktu. Bunu fırsat bilerek ayakkabılarımı hemen ayağımdan çıkarmaya çalıştım. Ellerime çamur bulaşmıştı ve dengemi kaybettiğim için çamurlu ellerimi duvara sürmek zorunda kalmıştım. İşte bu daha da kötüydü. Evin kapısını kapattıktan sonra titrek bir sesle: “Anne…” diye seslendim. Cevap yoktu. Rahatlamış gibiydim.
Tam o esnada bir ses duydum. Bir fısıltı ardından da bir inilti. Birkaç adım daha attıktan sonra mutfakta yere yığılmış olan annemi gördüm. Ve onun dizine başını koymuş olan erkek çocuğunu… Gözleri açık ve bembeyaz vücudunu… Gözlerimi kırpmamak için çabaladım. Sanki kırparsam onlar yok olacak gibi gelmişti. Donuk bir şekilde anneme doğru baktım. Annem acıyla tekrar inledi. Bir şeyler söylemek istiyordum. Fakat ağzımdan ses çıkmıyordu. Dizlerimin üstüne çöktüm ve onlara doğru emekledim. Vücudum titriyor muydu yoksa bir sinir krizi mi geçiriyordum? Erkek kardeşimin bembeyaz suratına baktım. Annem gözlerinden yaşlar akarken bana doğru baktı. Hiçbir şey söylemiyordu. Çamurlu ellerimi kardeşime doğru uzattım. Onun o küçük, beyaz elini tuttum. Hala açık duran gözlerinde bir şeyler görebilmek için ona doğru baktım. Hayır… Hiçbir şey göremiyordum. Duygusuz ve soğuk bakışları vardı. Annem fısıltıyla yine bir şeyler söylüyordu. Tek eli kardeşimin saçlarında tek eli ise boynundaki haç kolyesindeydi. Annemi ilk defa o şekilde görmüştüm. O bir dindar değildi. Üzerinde bir haç bile taşıdığını bilmiyordum. Birkaç santim ileride yere fırlatılmış olan iki asa gördüm. Etrafıma bakma fırsatını yeni bulmuştum. Neler olduğunu hala anlayamamıştım. Belki de anlamak istemiyordum. Annem fısıltıyla bir şey söylemişti: “Ölüm geliyor.” Cümlesi kısa ve anlaşılırdı. Fakat gözlerimi ona çevirmek yerine gözlerimi yumdum. Annem yine bir şeyler fısıldıyordu: “Herkes… Herkes… Ölüm geliyor.” Ve tekrar fısıltıyla dua etmeye devam etmişti.
|
|
| Konu: Geri: Lina M. Çarş. Ocak 23, 2013 8:56 pm | |
| Binanı seçerken hiç tereddüt etmedim!
Ravenclaw, V. Sınıf! |
|