Felix A. Lancelot
RP Yaşı : 19 Mesaj Sayısı : 50 Gerçek Adı : Damla
| Konu: Felix A. Lancelot Perş. Ocak 24, 2013 10:03 pm | |
| Ad-Soyad: Felix A. Lancelot Diğer Karakterleriniz: Katheryn Sveta Boryenka, Logan Darrel, Eglantine Xavier Seçilmek istediğiniz bina(-lar): Ravenclaw Sınıf: V. Kan Durumu: Safkan Karakteriniz ve Geçmişi: Feix'in çocukluğunda, istediği şeyler asla ikiletilmemiştir. Ailesi ona her istediğini vermiştir fakat asla şımarık biri olmamıştır. Tanışmanın ilk evresinde biraz çekingen, ama arkadaşlarıyla oldukça iç içedir. Kitap okumak büyük tutkusudur, dersleriyle arası çok iyidir. Her zaman çalışarak iyi olunacağına inanan biri olmuştur. Ona göre, insan istediği şey için savaşmalıdır. Yeni şeyler öğrenmeye bayılır ve hep araştırma içindedir. İnsanlarla uğraşmayı sever fakat bunu egosu yüzünden yapmaz. Alaylarının karşı tarafı kırmadığını düşünür. Çevresi tarafından sevilir. Size karşı kötü bir şeyler hissettiyse bir Slytherin öğrencisi gibi soğuk ve acımasız olur. Eğer öğrenmek isterseniz, tereddüt etmeden sizinle ders çalışmaya ya da bir şeyler anlatmaya meyillidir. Aydınlık-Karanlık savaşı ona hep saçma gelmiştir. Bu yüzden taraf tutmamaktadır. Ailesi oldukça normal bir aile. Tam altı çocukları var Bay ve Bayan Lancelot'ın. Felix bu altı kardeşten dördüncüsü. Anne ve babası bakanlıkta çalışmaktadır. Diğer kardeşleri fazla şımarıktır. Kardeşlerden ikisi Slytherin'dir. Zaten babasının soyu genellikle Ravenclaw ve Slytherin binalarındandır. - Örnek Role Play:
Rp bana aittir, 2007 yılı, Noel Balosu'nda Eglantine Xavier için yazmıştım.
Genç kız Ortak Salon'da otururken heyecanını yatıştırmaya çalışıyordu. Bir hafta önceden başlayan 'Sen ne giyeceksin, şu seni hala davet etmedi mi' muhabbetleri balo başlayana kadar bitmeyecek gibiydi. Sonunda onu ayaklandıran şey yaşıtı kızların hazırlanmak üzere kıkırdayarak Yatakhaneler'e gidişi oldu. Kafasını kaşıyıp kızların peşine takıldı. Konuşmalar o kadar aptalcaydı ki insan dinlerken bile gülme hissini bastıramıyordu. Nihayet gülmemek için dudaklarını kemirdiği kısa yolculuk bitti ve yatakhanesine girdi.
Yatakhaneye tam anlamıyla koca bir kargaşa hakimdi. Dört kız ellerinde elbiseleri, takıları bir o yana bir bu yana koşuşturuyordu. Boy aynasını kendisinin malı gibi sahiplenmiş biri ise karşısında elbisesine giremiyor diye zırlıyordu. Bu inanılmaz gürültü eşliğinde hazırlanmaya çalışan Eglantine sonunda dayanamadı ve "Hey!" diye bağırdı. Bozuk ağzını kullanmaya başlayacaktı ki birden herkes susup ona baktı. "Biraz daha sessiz." dedi işaret parmağını rastgele dudaklarının önüne getirip. Dün gece hazırlayıp, yatağının bir köşesine koyduğu elbisenin yanına gitti. Kan kırmızısı, dümdüz straplez bir elbiseydi bu. Üzerinde bir tek işlemesi dahi yoktu. Yüzündeki gülümsemeyle elbiseyi yatakhanenin pek dikkat çekmeyen bir köşesinde giydi. Aynalardan birini kullanan kızdan izin isteyip karşısına geçti. Şu sıralar saçlarını kahverengi kullanırdı fakat bu gece için kömür gibi kapkaraydılar. Fakat hala nasıl şekillendireceğini bilmiyordu. Kararsızca aynada kendini süzdü. Uzun boylu kırmızılar içinde harika bir kız onu izliyordu. Bunun kendisi olduğuna inanması için biraz zaman gerekliydi. Sonunda şoktan kurtulup ince belini saran kırmızı elbiseden çekti ellerini. İlk önce makyajını yapmaya karar verdi. Üstündekiyle aynı renk rujunu sürerken inanılmaz dikkat ediyordu. Eğer bir kez taşarsa geri alma ihtimali yoktu çünkü bu annesinden yürüttüğü o çıkmayan rujlardan biriydi. Her zamanki göz makyajını biraz daha koyu yaptı. Siyah, kırmızı ve beyazın uyumu onu hep memnun ederdi. Hangi beyaz mı? Elbiseyi tamamlayan, beyaz kürkten bahsediyorum. Genç kız kürkü omuzlarına bırakıp, siyah tokasıyla uçlarını kavuşturdu. Son olarak küçük küpelerini ve dore rengi bileziğini taktı. Artık balo için hazırdı. Saçlarını tek omzunun üstünden geçirip kendi haline bıraktı.
Ortak Salon'a güç bela indiğinde elbisenin bu gece ona çektireceklerini düşünmemeye zorladı kendini. Havasız ve gürültülü ortamdan kurtulduğuna biraz olsun seviniyordu. Burası daha çok salak salak sırıtıp birbirine bakan genç porsuklarla doluydu. Etrafına bakınıp Gordon'ı aradı. İleride şöminenin yanındaki kitaplığa yaslanmış, elleri ceplerinde öylece kendisini izlediğini fark etmesi uzun zaman almıştı. Genç büyücüyü görünce yanına gidip gülümsedi. 'Demek o salak gülümsemelerin nedeni buymuş' diye geçirdi aklından. Hala istemsizce gülümsüyordu. Nihayet yaptığına bir son verip Gordon'ı süzdü. Siyahların içinde gayet yakışıklı görünüyordu. Sora tekrar gözleri buluştu. "Merhaba."
|
|