AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

Paylaş
 

 Sana Borçluyum.

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Roselinda Sumner



Mesaj Sayısı : 171
Gerçek Adı : M.

Sana Borçluyum. Empty
MesajKonu: Sana Borçluyum.   Sana Borçluyum. EmptyPerş. Ocak 24, 2013 10:18 pm


[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]

Roselinda Sumner & Dominic Theos & Lucy Rice


En son Roselinda Sumner tarafından Perş. Ocak 31, 2013 8:28 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 4 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Roselinda Sumner



Mesaj Sayısı : 171
Gerçek Adı : M.

Sana Borçluyum. Empty
MesajKonu: Geri: Sana Borçluyum.   Sana Borçluyum. EmptyC.tesi Ocak 26, 2013 11:59 am

Yatağından yavaşça kalktı. Yatağının dibininde bulunan terliklerini giydi yavaşça. Binasını aydınlatan meşalelerin yanından bir gölde gibi geçti. Gözleri bomboştu ve beyni, birilerine karşı koymaya çalışıyordu. Fakat başarılı olmadığı kesindi. Kendi bedenini ve düşüncelerini kontrol edemeden yürüyordu. Ortak salondan çıktığında hafiften titrediğini hissetti. Nedenini bilmese de, titiriyordu. Ve kontrol tamamen artık kendinden çıkmıştı. Duyguları ve beyni tamamen kontrol altındaydı. Okulun bahçesine vardığında, tenini yalayıp geçen rüzgar ne kadar üşümesine neden olsa da umurumda değildi. Üzerindeki incecik gecelikler ile ağaçlara doğru yöneldiğinde amacının göl kenarı olduğunu anladı. Korkuyla irkildi. Şimdi savunmaya geçmesi gerektiğini biliyordu ama. Ağaçların tenini hızla sıyırması bile umurunda değildi şuan. Konuşmak, çığlıklar atmak istemesine rağmen ağzından tek bir kelime bile çıkmıyordu. Kollarını ve yüzünü çizen dallar, canını kesinlikle fazlası ile yakmıştı. Geceliğinin kolları, dalların etkisi ile yırtılmıştı. Neler oluyor, korkuyorum! Göl kenarını gördüğünde yüzünde korku ifadesinin oluşması gerekiyordu fakat, sadece sinsi bir tebessüm hakimdi. Ben yüzme bilmiyorum. Tek korkum sudur. Lütfen. İçinden binlerce kez bunu söylüyordu. Göle doğru yürüyordu, ne kadar yürümek istemese de. Ayaklarını durdurmaya çalışıyordu. Güçlü ol Lana. Güçlü ol. Ona karşı direnmeye çalışıyordu. Kendini biraz kontrol etmeye başladığında, kendini durmaya çalıştı. Fakat, bu sadece tökezlemesine neden oldu. Beyninin içinde yankılan sözle, gözlerinden yaş akmasını engelleyemedi. "Seni kimse sevmiyor Lana. Sevmeyecekler." Haklı olabilirdi, belki. Doğru düzgün arkadaşı var mıydı acaba? Ya annesi, onu terk edip gitmişti. Babasına bırakmıştı onu. "Seni sevmeyen biri daha Lana." Kendini durma çabaları, yürüyüşünü daha da hızlandırıyordu. Bakışlarının her ne kadar boş olduğu doğruysa da sinsice baktığını biliyordu genç cadı. Gölün kenarında belirdiğinde durdu. Suyun üzerindeki yansımasına baktı. "Benim olacaksın Lana. Eşitliği sen bozacaksın." Sadece yansımasına baktı genç cadı. Beyninin içinde yankılanan ses, acımasız ve güçlüydü. "Korkularınla yüzleşme vakti tatlım ." O sırada derince bir nefes aldı. Kendini çimdikledi ve rüya olduğunu anladı. Üstüne baktığında gerçekten de yaşamış olduğunu anladı. Dolabından eline geçen kıyafetleri giydi. Kot ve beyaz, bol bir kazak. Üzerine giydiği Slytherin cübbesi ile hızla odasından çıktı. Bu da ne demeketi şimdi? İlk defa bu kadar ilginç bir rüya görüyordu. Eğer bu rüyayı gördüyse, göle doğru gitmeli ve ne olduğunu anlamaya çalışmalıydı. Belki temiz hava iyi gelirdi.

Rüzgarı teninde hissetmesi hoşuna gitmişti. Kabarık olan saçlarının dalgalanması her zaman hoşuna gitmişti .Bahçeye vardığında, okulda kaybettiği zamanın telafisi için hızla koşmaya başladı. Göle doğru ilerliyordu. Belki çok meraklı olmasaydı hala yatağında uyuyor olabilirdi. Ama, Lana gerçekten de meraklı biriydi. Aniden duraksadı duyduğu sesle. Birinin şarkı söylediğini duyuyordu. Ve mükemmeldi. İşte o an her şeyi unuttu ve sesi dinlemeye başladı. Kendini rahatlatan bir sesti. Kim söylüyorsa, onu hemen bulmalıydı. Nefesini tuttu ve sesin geldiği yönü anlamaya çalıştı. Göl kenarından mı geliyordu yani? Biraz tedirgin biraz da kendine cesaret amacıyla hızlı yürüyordu. Ses gittikçe derinleşiyordu. Her ne kadar sesini duyabilse de onu daha da derine çekiyordu bu ses. Gölün içinde biri gördü. Hızla oraya koştuğunda, ortadan hemen kaybolduğunu gördü. Fakat ses gölün içinden geliyordu. Kaybolan her neyse, ses ondan geliyordu. Büyülenmişcesine göle doğru girmeye başlamıştı. Ayak parmaklarında hissettiği su, ürpermesine nedendi. Hızla yükselen su konu tedirgin ediyordu. Su bileklerine vardığında, derince nefes almak istiyordu. Omuzları dikleşmiş, başı dikti ve gözleri karşıya bakarak su içinde hızla ilerliyordu. Su beline kadar geldiğinde, çığlık atmak istedi ama yapamadı. Sessizce bekliyordu sadece. Tek istemediği ölüm, boğulmak ve yanmaktı. Ve sanırım birazdan boğularak ölecekti. Su yavaş yavaş yüzüne yaklaşırken ayaklarının yere basmamaya başladığını fark ettiğinde paniklemeye başladı. Her ne kadar parmak ucunda olsa da, bu ona korku veriyordu doğal olarak. Sakin ol. Bir şey olmayacak Gözlerini kapatarak söylediği bu sözlerden güç olamak istercesine sıktı kendine. Su yüzünü tamamen kaplamak üzereyken, çığlık attı. Bu sefer sesi çıkmıştı. Suyun altına batmaya başlarken çırpınmaya başladı. Fakat hareketleri hala kısıtlıydı. Dipe çekiliyordu ve tek yapabildiği şey çırpınmaktı. Ah, lütfen bırak beni lanet olası şey. Nefesi gittikçe tükeniyordu. Kendini zorluyordu. Diyafram çalışmalarının burada işe yaracağını kim bilebilirdi ki? Kalbi hızlı atıyordu. Elinden geldiğince hızlı çırpınıyordu Nefesi onu zorluyordu. Nefessiz kaldığında, biraz nefes alma düşüncesi ile dudaklarını araladı. Fakat dudaklarını fazla aralamış olmalıydı ki, su yutmaya başladı. Ve buna karşı koyamadan, bilincinin kaybolduğunu hissetti. Gözlerinin yavaşça kapanıyordu. Ölüyorsun Roselinda. Aynı ailen gibi kayboluyorsun. Gözleri yavaş yavaş kapanırken bileğinde bir ağırlık hissetti. Ve karşısında birini gördü.

Kapkaranlıktı. Gördüğü tek şey annesi idi. Bağırdı. "Anne beni bırakma. " Kadının arkasından koştu küçük kız. Ve annesinin bacaklarına tutundu. Genç kadının gözlerinin içine baktı. "Anne, lütfen." Genç kadın, kızını kucağına almış yanaklarında kuruyan göz yaşlarını silmişti. "Meleğim, senin için bir gün döneceğim." derken yanaklarına birer öpücük indirmişti. Asla geri dönmedin anne. Senden nefret ediyorum. Aynı zaman da bir parçam olmanı da seviyorum.


En son Roselinda Sumner tarafından Salı Ocak 29, 2013 1:04 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Lucy Rice



Mesaj Sayısı : 267
Yaş : 30

Sana Borçluyum. Empty
MesajKonu: Geri: Sana Borçluyum.   Sana Borçluyum. EmptySalı Ocak 29, 2013 12:49 am

***


En son Lucy Rice tarafından Cuma Şub. 15, 2013 7:36 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 3 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Dominic Theos

Dominic Theos

Mesaj Sayısı : 205
Gerçek Adı : Melissa

Sana Borçluyum. Empty
MesajKonu: Geri: Sana Borçluyum.   Sana Borçluyum. EmptySalı Ocak 29, 2013 3:20 pm

    “Bu gece seni öyle düşledim ki
    Dışında kaldım aklımın
    Nefesim
    İçimdeki düğümlere takıldı
    Aramak yerine yalnızlığını
    Arkanda bıraktığın
    Gölgene takıldım
    Ve ben her soluğuma
    Geç kaldım
    Nefesimi yitirdim
    Her adımında…”


    Dizelerini karaladı tüy kalemi ile dedesinden kalma deri, saman kağıdından yapılmış defterine. Gece ona diğer hayatında asla buluşamadığı, deli gibi aşık olduğu kadını her seferinde hatırlatıyordu. Şimdi ise genç büyücünün kalbi o kadının ruhu ile şekil almıştı sanki. Her seferinde bir cadı yanına yaklaşsa sorguluyordu cadının gözlerinin derinliklerini, dudaklarının biçimini, imalı sözlerini. Kahverengi gözleri cadının görüntüsünü yansıtıyordu, kalbini karanlık hücrede esir eden iblislere. Bir gün doğru kişiyi bulduğunda salıverecekler, bilincini kazandığından beri tutsak olan kalbini. Dominic o günün gelmesini o kadar çok istiyordu ki. Lanetlenmiş kalbindeki düş kanamasının durması için her gün tanrıya dua ediyordu. Belki tanrı duymasa bile onu Aziz Valentine duyabilirdi. Geçmişte kalan parçasını ona geri getirebilir, hiç tanışmadığı fakat aşık olduğu kadını onun kollarına verebilirdi.

    Gözlerini sararmış sayfalara çevirdiğinde birbirinden farklı cümleler yazdığını gördü. Dominic kendini aciz kalbine o kadar kaptırmıştı ki ne yazdığının farkında bile değildi. Dikkatini çeken tek şey yazdığı son sözler olmuştu. “Ve kum saati gibi tek bir yöne akacağım hep, ters çevrildiğimde yeniden yalnızlığa...” Diğerlerine göre daha fazla arkadaşı, onu her zaman sevecek bir aileye sahipti. Bu Dominic’i hiçbir zaman memnun etmiyordu. Bir yerlerde dans eden belki şarkı söyleyen belki de şuanda ölümle karşılaşan kadını yanında yoktu. Ölüm. Daha kaç kez yaşaması gerekiyordu bu gözlerinde sakladığı korkuyu. Bir sonraki hayatına kadar bekleyemezdi büyücü. Yorgun düşmeye başlamış, esir kalbini avutmaktan sıkılmıştı. Bunun bir sonu olmalıydı durmadan ona asla yaşamadığı anıları hatırlatan gece gibi. Sorsaydı eğer sonunu, kahinler akıllarını yitirirlerdi.

    Bir kızın sahip olabileceği narin, ince parmakları ile defterini yavaşça kapattı. Bu gece hiç bitmeyecek, dolunay hiç gözlerinin önünden gitmeyecek gibiydi. Defterini yatağının altına itinayla sakladı. Üzerine kalın ceketini ve atkısını geçirerek onu düşüncelerinden arındıran –tıpkı uzak doğuda yakılan tütsüler gibi- göle doğru harekete geçti. Sessiz ve hızlı adımları ile bir hayalet gibi süzüldü koridorlardan. Bahçeye ulaştığında keskin soğuk bir tokat gibi çarpıştı yüzüne genç büyücünün. Daha şimdiden kanı çekilmiş gibi dudakları morarmaya başlamıştı. Soğuk, bedenini ele geçirirken düşüncelerinden yavaş yavaş sıyrılıyordu. Yeşil çimenlerin üzerinde erimeyen, buz tutmaya başlamış kar kütleleri adımlarını engelliyordu. Görüş alanını genişleterek ileri doğru baktığında gecenin rahat bırakmadığı birinin daha olduğunu fark etti. Gördüğü cadı göl kenarında bir müddet bekliyordu. Kıyıdan esen rüzgar pelerininin başlığının düşmesine neden olmuştu. Dalgalanan kahverengi saçları ve yan profili ay ışığında ayırt edilebiliyordu. Dudakları ayrık bir şekilde nefes alıyor, gölün büyüsüne kapılıyordu. Hiç düşünmeden göle doğru ilerlemeye başladı. Cadı transa geçmişçesine sadece ileri doğru bakıyordu. Dominic önce fısıldadı adını “Lana”. Bu Lana’ydı. “Ben yüzemem. Uzun bir hikayesi var elbette. Dinlemek istersen eğer…” Genç cadının sözleri Dominic’in kulaklarında yankılandı. Lana yüzme bilmiyorsa gölde ne işi vardı. Ona biraz daha yaklaşmaya karar kıldı. Yoksa cadı daha önce söylediklerini uydurmuş muydu ?

    Su, cehennemin en sadık günahkarını yavaşça içine çekiyordu. Lana her üç adımında biraz daha kayboluyordu. Bakışları ise hala ilerideydi. Dominic o an anladı bir şeylerin ters gittiğini. Biri kızı ele geçirmeye çalışıyordu. En büyük korkusu olan suya çekiyordu genç cadıyı. Dominic atkısını ve ceketini yere fırlattı. Ayakkabılarını da çıkararak hızla göle girmeye başladı. Minik çakıl taşları ayak tabanını parçalıyordu. Her adımında arkasında kan lekeleri bırakıyordu. Dövmelerle kaplı elleri asasını sıkı bir şekilde kavrıyordu. “Lana, bekle…”. Dominic’in sesi karanlıkta kısa sürede yayıldı. Ve sanki başkaları tarafından duyulmaması için kayboldu.

    Suyun soğukluğu büyücünün irkilmesine, tüylerinin diken diken olmasına neden olmuştu. Endişeli bir o kadar meraklı ruh hali ile gölde cadıya doğru ilerliyordu. Saniyeler içinde cadı suyun içinde kaybolmuştu. Dominic yürümekten vazgeçerek yüzmeye başladı. Uzun kulaçları suyu yarıp hızla ilerlemesini sağlıyordu. Cadının suyun derinliklerine gömüldüğü yere geldiğinde derin bir nefes aldı. Ciğerlerini havayla doldurduktan sonra Lana gibi suyun derinliklerine daldı. Karanlık gölün dibinde cadıyı görmek imkansızdı. Dolunay ise sadece yüzeyi aydınlatıyordu. Dominic yüzeye çıkarak bir derin nefes daha aldı. Bu kez hızlı bir dalış yaptı. Genç cadı yakınında olmalıydı. Çünkü minik hava kabarcıkları büyücünün bedenini gıdıklıyordu. Ellerine değen saç telleri bunu kesin kılıyordu. Bir an önce sudan çıkmayı düşünerek kavradığı saçları yukarı doğru çekiyordu. Cadı sanki yukarı çıkmamak için ona meydan okuyordu. İkiside su yüzüne çıkınca Dominic hızla nefes almaya başladı. Yüzme biliyordu elbette fakat suyun içinde en fazla bir dakika kalabilirdi. Kız yaşıyordu. Demek ki bir şekilde nefesini tutmuştu. Kızı kendine doğru çevirirken sözleri askıda kaldı: “Lana sen ne halt…”. Karşısında bambaşka biri vardı. Bu kızda kimdi ? Karşısındaki kız gözlerini kaçırmadan Dominic’ e bakıyordu. İçini bir korku kapladı büyücünün. Az önce yukarı çektiği bu kız ise Lana neredeyi ? Gözlerini kızdan kaçırarak bir kez daha derin bir nefes aldı. Şimdi Lana’yı sonsuzlukta arıyor gibiydi. Bir el Dominic’in dizine yapıştı. El suyun dibinde geliyordu. Dominic dizine yapışan eli tutarak kendine doğru çekti. Net göremese de karşısındaki kızın boynuna dokundu. Eğer bu Lana ise annesinin ona verdiği, asla çıkarmadığı kolyeyi takıyor olmalıydı. Parmaklarına gümüş zincirin değmesi ile Dominic kızı elinden tutup yukarıya doğru çekmeye başladı. Sonunda onu bulmuştu. Suyun yüzeyine çıktıklarında Lana bilincini kaybetmişti. Dominic ne yapacağını bilmiyordu. En iyi fikir onu gölden çıkarmaktı. Kıyıya doğru Lana’yı da sürükleyerek yüzmeye başlamıştı ki az önceki kız büyücünün omuzların yapıştı. Onu geriye doğru çekiyordu. İçini büyük bir korku kaplamıştı. Bu kızın yapacaklarından değildi, ya Lana için çok geç olursa... Cadı onun en sevdiği arkadaşıydı. Aralarından su sızmazdı. –belki de bu deyim duruma pek iyi olmadı- Arkasına döndü ve kıza baktı. Kız yine gözlerini kırpmadan Dominic’e odaklanmıştı. Bu durumdan oldukça sıkılan genç büyücü sol elini yukarı doğru kaldırdı ve büyülü sözleri fısıldadı. “Sersemlet”


Spoiler:
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Lucy Rice



Mesaj Sayısı : 267
Yaş : 30

Sana Borçluyum. Empty
MesajKonu: Geri: Sana Borçluyum.   Sana Borçluyum. EmptyÇarş. Ocak 30, 2013 1:18 am

***
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 

Sana Borçluyum.

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

 Similar topics

-
» Sana Gerek Kalmadı :D
» "Sana anlatmadığım bir şey var Antonije."
» öpücem öpücem dedim sana.

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: eğlence ekspresi :: Süpürge Dolabı :: Rp İçi-