| | |
Yazar | Mesaj |
---|
Celia MarlowHogwarts Müdiresi
RP Yaşı : 49 Mesaj Sayısı : 1287 Gerçek Adı : Celia Monique Marlow Yaş : 30 ÇantaEşyalar: Evcil Hayvan:
| Konu: Cadı/Büyücü Paz Mayıs 19, 2013 6:33 pm | |
| [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] İstediğiniz konumun dolu olup olmadığını kontrol etmeden başvuruda bulunmayınız! x Cadı/Büyücü rütbesine sahip olmak için aşağıdaki formu eksiksiz olarak doldurup göndermelisiniz.
Karakterinizin Adı: Yaşı: İstediğiniz Rütbe: Mezun Olduğu Okul: Güçlü: Biçim Değiştirme (B) / İksir (İ) / Karanlık Sanatlara Karşı Savunma (S) / Tılsım (T) (Yalnızca birini seçiniz.) Zayıf: Biçim Değiştirme (B) / İksir (İ) / Karanlık Sanatlara Karşı Savunma (S) / Tılsım (T) (Yalnızca birini seçiniz.) Örnek Rp:
x Yeni bir mekan açmak için;
Dükkan Adı: Dükkan Açıklaması: Dükkanın Yeri:
*Yetişkinlerin sadece asa alışverişi yapma zorunluluğu vardır. Alışveriş için [Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] tıklayın.
En son Celia Marlow tarafından C.tesi Ekim 26, 2013 2:02 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi |
| | | Nathan Britton
RP Yaşı : 19 Mesaj Sayısı : 56 Gerçek Adı : sanem
| Konu: Geri: Cadı/Büyücü Paz Mayıs 19, 2013 8:51 pm | |
| Karakterinizin Adı: Nathan Britton selös'ün bir karakteriyle aynı olmuş yannışlıkla soyadım. ehem. soyadımı Britton yaparsanız sevaba girersiniz :') bi' daha başvuru yapıp uğraştırmayayım dedim. hep sizi düşünmekteyim. Yaşı: 19 İstediğiniz Rütbe: Kütüphane Görevlisi Mezun Olduğu Okul: Hogwarts - Ravenclaw Güçlü: İ Zayıf: B Örnek Rp: sanem ben:) ) :9):9:9) ))) ps: 150 kez editledim ya allam allam.
En son Nathan Thompson tarafından Paz Mayıs 19, 2013 9:13 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 5 kere değiştirildi |
| | | Alexis Antoinette
RP Yaşı : 26 Mesaj Sayısı : 44 Gerçek Adı : Ceren. Yaş : 29
| Konu: Geri: Cadı/Büyücü Paz Mayıs 19, 2013 8:58 pm | |
| Karakterinizin Adı: Alexis Antoinette Yaşı:25 İstediğiniz Rütbe: Cadı. Mezun Olduğu Okul: Hufflepuff Mezunu. Hihi. Güçlü: Biçim Değiştirme (B) / İksir (İ) / Karanlık Sanatlara Karşı Savunma (S) / Tılsım (T) (Yalnızca birini seçiniz.) İksir (i) Zayıf: Biçim Değiştirme (B) / İksir (İ) / Karanlık Sanatlara Karşı Savunma (S) / Tılsım (T) (Yalnızca birini seçiniz.) Karanlık Sanatlara Karşı Savunma (S) Örnek Rp: Ben Ceren. kalp. |
| | | Bryan Rokesmith
RP Yaşı : 37 Mesaj Sayısı : 35 Gerçek Adı : Didem
| Konu: Geri: Cadı/Büyücü Paz Mayıs 19, 2013 9:09 pm | |
|
Karakterinizin Adı: Bryan Rokesmith Yaşı:37 İstediğiniz Rütbe: Tarihi Eser Kaçakçısı Mezun Olduğu Okul: Slytherin Mezunu Güçlü: İ Zayıf: B Örnek Rp: Referans Roy Platts.
Not: Ben kurtadamımım. Selin ekle dedi, nereye ekleyeceğimi anlamadım, bir kere daha da soramadım.. |
| | | Celia MarlowHogwarts Müdiresi
RP Yaşı : 49 Mesaj Sayısı : 1287 Gerçek Adı : Celia Monique Marlow Yaş : 30 ÇantaEşyalar: Evcil Hayvan:
| Konu: Geri: Cadı/Büyücü Paz Mayıs 19, 2013 11:44 pm | |
| Rütbeleriniz verildi. |
| | | Persephone Majevski
RP Yaşı : 25 Mesaj Sayısı : 27 Gerçek Adı : Eda. Yaş : 28
| Konu: Geri: Cadı/Büyücü Ptsi Mayıs 20, 2013 4:03 pm | |
| Karakterinizin Adı: Persephone Majevski. Yaşı: 21 İstediğiniz Rütbe: Seherbaz bürosu, Seherbaz. Mezun Olduğu Okul: Hogwarts, Ravenclaw. Güçlü: S. Zayıf: T. Örnek Rp: Diğer üyeliğim Aria Mysté. Ancak ondaki Rol Oyunu'nu koyarsam Seherbazlığa yeterli olacağını sanmıyorum Seçmen Şapka için birazcık acele yazmıştım, bıraktım geldimler falan. Başka bir tane koyuyorum onun yerine umarım yeterlidir. - Spoiler:
Rpg'nin devamı yok online yapıyordum ve arkadaş malum siteden ayrılınca devam edilemedi.* " Gönüller birdir, insanlar ayrı olsada, yaşananlar güzeldir mazide kalsada, umrumda degil dünyalar yıkılsada biz dostuz unutmayız uzakta olsada... " Kitabın Pembe kapağını açtı ve Bir Ağacın altına oturup Beyaz Sayfalardaki Mor Yazıları okumaya başladı. Sessizce süzülüyordu yaşlar gözlerinden ve yanaklarındaki derin çizgilerde kayboluyordu. Etrafındakilere belli etmemeye çalışıyordu. Herkesin üzüntüsünü ifadesi başkaydı tabi ama o biliyorduki bu acı onun acısıydı ve etrafındakilerin bunu anlamasını bekleyemezdi. Kim teselli edebilirdi ki yüreğindeki acıyı, teselli etmeleride gerekmiyordu. O bu acıyı da yaşamalıydı dostluğu yaşadığı gibi. Kaybettiği 50 yıllık dostuydu. İyi gün, kötü gün, bir ömürdü paylaşılanlar. Bir sürü yaşanmışlık gizlenmişti gözyaşlarına… Mutluluklarını paylaştığı anları anımsadı birden ve mutluluk gözyaşlarını... Huzursuz Bakışlar... Yaşamda denge vardı ve şimdi acının gözyaşlarıydı akanlar. Olsun buda yaşanmalıydı. Öyle kıymetliydiki kaybettiği dostu, herşey değerdi ona.. Bu acıda ona aitti.. Yaşamalıydı... Cenaze katılımcılarıyla yavaş yavaş ilerlemekteydi. Onu görebileceği bir mesafeden izliyordu ve onunda onu izlediğini biliyordu. Ölüm var mıydı? Nereye gidiyordu sevgili dostu!.. Yaşarkende çok severdi seyahat etmeyi, işte buda bir başka seyahat değilmiydi. Zihni onunla ilgili anılarla dolup taşıyordu, hangisi önceydi, hangisi sonraydı. Ne çok anısı vardı hatırlanacak ve ne çok an varmış yaşanmışlığın ardında zihinde kalan. Sevinç duydu birden, ne mutluyduki onca anı ile onu hep içinde yaşatacaktı. Onun seyahate çıktığını düşünecek ve onu beklemeyecekti. Öyle ya bazen dostlar ayrılır ve tekrar karşılaştıklarında bıraktıkları yerden yeniden devam etmezlermiydi.. Bunu da öyle bir şey gibi düşündü ve belki artık bu yaşamda değil ama bir başka yaşamda yeniden bıraktıkları yerden başlayabilirlerdi. Kimbilir? Onu nerede olsa tanırdı !!!! Ya onu hiç tanımasaydı , ya hiç hayatında olmasaydı. İşte o an acının yerini büyük bir hüsran ve kaybetmişlik duygusu sardı. Gerçekten kaybetmek buydu, hiç tanımamak. Oysa ki o onunla tam 50 yıl paylaşmıştı. Dolu dolu bir hayatta her şeyiyle.. İnsanın her ne yaşarsa yaşasın yaşadıklarını özgürce birisiyle paylaşabilmesi ne hafifletici bir duyguydu, Kalbinde bir kıpırtı oldu. eleştirilmeyeceğini bilmek, her haliyle, doğrusuyla yanlışıyla, iyisiyle kötüsüyle her haliyle kabul görmek. Ve hep sevildiğini hissetmek! Sır kalmaz aranızda, maskeler yoktur, duyguların en derinine inersiniz ve sizi dinler, dinler… İşte böyle biriydi o onun için... Gecenin bir yarısı ihtiyacı olduğunda, uykunun ortasında bile o sımsıcacık sesini duyardı… ne kadındı ne erkek.. Siz neyseniz oda o olurdu. Kocaman sevgi dolu bir yüreği vardı , aklından evvel gelirdi duyguları ve hissettikleri. Acıysa acıyı, sevinçse sevinci coşkuyla yaşardı benliğinde ve yansıtırdı cömertçe…. Peki bunca paylaşılmışlığın, yaşanmışlığın içinde o ona sevgisini belli edebilmişmiydi? Hepimiz yaşamın hızı ve karmaşasında, zihnimizdeki önceliklerimiz, yaşamdaki önem verdiklerimiz derken zamana sıkışmış anlarımızda sevgiye yer verebiliyormuyuz? Yoksa herşeyi ertelediğimiz gibi bir kaç sevgi sözcüğünü, bir sıcak kucaklaşmayı, ten temasını, sesin büyüsünü unutuyormuyuz? Hiçmi vaktimiz yok o değerli anlar için… Düşündüğünde tüm bunları; dostuyla her anı dolu dolu yaşadığını ve onun varlığını hep hissettiğini ve ona da hissettirdiğini anımsadı. Bazen sevgi sözcükleri aynı anda çıkardı dudaklarından… Dostluk; dost kalabilmek ve dostluğu yaşatabilmek yaşamdaki paha biçilmez en önemli erdemlerden biriydi onlar için … Tören bitmek üzereydi , dostunu; “İyiki vardın sevgili dostum! İyiki vardın. Seni seviyorum ” sözleriyle uğurladı son yolculuğunda... Kitabı heyecanla okurken aklından geçenler oldukça karmaşıktı, oysa hisleri büsbütün yeni bir Dostluk Arayışındaydı. Soğuk ve Keskin bir hava, içinde yaşanılan ve insan soluğu ile hayat bulan yapı Hogwarts... Bulunduğu Mekanı ve Saati umursamadan eline aldığı kitap... Sayfaları çevirirken çıkarttığı ses, Kesik Kesik hikayeler ve kararsız bir kız. Verdiği kararla bir sayfada durmuş ve okumakta. Sokakları oluştururken adlandırıp, o sokaklarda yaşayanlar insanlar. Sokaklar bütün bunlardan habersiz, yaşayanlarıyla iç içe, yaşananlar arasında varlıklarını sürdürüyor. Huzur Sokak, bunlardan yalnızca biri… Kentte kaç huzur sokak olduğunu bilmiyorum. Adı huzur olan, cadde ya da sokakların huzurlu olup olmadığı konusunda yeterli bilgim de yok. Yeterli olması için onları tanımam gerekiyor. Ancak, genel bilgilerden yola çıkarak, çoğunun günler geçtikçe huzurlu olmaktan uzaklaştığını düşünebiliyorum. Düşünebilmemin nedeni yaşananlardır, doğal olarak. Bu düşünce, yine de eksik ya da fazla olmaktan izler taşıyabilir. Çünkü söz konusu olan sokak bile olsa, tek örnek ve örneklerden yola çıkıp genelleme yapmak, genel olarak yanıltabilir, yapanı. İnsanlar benzeri, sokaklar da farklıdır. İnsanlarla iç içe, yaşamlarını sürdüren sokaklar. İnsanlar benzeri, sokakların da ilk bakıştaki benzerlikleri yanıltıcı olabilir. Söz konusu olan somut, biçimsel özellikler değil, soyut özellikler olunca yanılma payı da artar, doğal olarak. Çünkü soyut olan, bakan kadar bakış açısı, yorumlayan kadar yorum sayısına neden olabilir, yapısı gereği ve yaklaşımlara bağlı olarak. Ama bir Huzur Sokak var ki, artık yakından tanıyorum… Sokağa adını verenler, şakacı insanlar olmalı! Ya da adını koydukları günlerde, bu günleri düşünememişlerdi. Belki de; insanların bugünlerdeki yaygın huzursuzluklarını, o uzak günlerde öngörmüşlerdi. Görmüşlerdi de, bir türlü anlatamamışlardı gördüklerini… Onlar da farklı bir anlatım biçimini yeğlemişlerdi… Ya da çok düşünmeden konmuştu sokağın adı. O günlerdeki huzur anlayışına uygun bir sokak olduğunu düşünmüş de olabilirlerdi, kim bilir… Bunu en iyi o insanlar bilir. Ama ara ki bulasın, kırk beş-elli yıl önce yaşamış, tanımadığın insanları. Mahalledeki yaşıtları bile tanımazken, o insanları bulmak boş bir arayış olarak görünüyor. Hoş bazılarına ulaşabiliyorsunuz! Çoğu, bir sokak aşağıdaki mezarlıkta. Huzur içinde yatsınlar. Kalabalık caddeye dikey bağlanan binlerce, belki de yüz binlerce sokaktan biriydi. Yer yer kaldırımlı, yer yer de kaldırımsız, ilk bakışta sıradan bir sokak. Apartmanların sınırlarını belirleyen duvarların, ya da kaldırımların sona erdiği yerlerin hemen dibinde sıralanmış, her marka ve türden motorlu araçlarla bir açık hava otoparkını andırıyordu artık. Bu görünümüyle, iki aracın karşılıklı geçemeyeceği, iki yönlü, büyük bölümü kaldırımsız sokakta, yayalar ortasından yürümek zorunda kalırken; karşı yönden gelen araçla karşılaşanlar en küçük boşluğu değerlendirip, birbirlerini geçmeye çalışıyordu. Bazen, “önce ben girdim sokağa, sen caddeye daha yakınsın, yol ver” diyen sürücüler; önce tartışmaya başlıyor, zaman zaman ağız dalaşına giriyordu. Havada uçuşan küfürleşmeler, sık sık kavgalara neden oluyordu. Dört-beş katlı bahçeli apartmanların yerine, sekiz-on katlı apartmanlar yapılırken büyükler kadar çocuk sayısı da artmıştı ve artıyordu. Sokak boyu farklı oyunların ardından koşturmaların ve iç içe maçların gürültüsü yankılanıyordu artık, gün boyu. Gecelerin kendine özgü yankılanmaları da ekleniyordu gündüzlere. Çok geçmeden farklı maç kadrolarındaki çocukların tartışmaları kavgalara dönüşmeye başladı. Çocuğuna sahip çıkma adına büyükler de eklendikçe kavgalar büyümeye başladı; eski komşuların anlamaya çalışan şaşkın bakışları arasında. Bazılarının şaşkınlıklarının artmasının nedeni de kendi çocuklarıydı. Oyun oynamak isteyen çocuklar birbirlerinden uzak durmuyor, çoğu kez bir araya geliyorlardı. Bir araya gelişler, en küçük farklı düşünce tartışmalara, hatta kavgalara dönüşüyordu. Bu kez çocukları adına, eski komşular da uzak kalamıyordu, kavgalara uzayan tartışmalardan. Yıllar önce park olarak ayrılmış geniş yeşil alanın apartmanlarla dolması, çoğunu ilgilendirmemiş, birkaç sokak sakininin uğraşısı da yeterli olmamıştı. O insanların çoğu da kentin farklı sokaklarında yaşıyordu artık. Hafif rüzgârlarla küçüklü-büyüklü, farklı renk ve biçimlerdeki poşetler, ambalajlar, kimileri buruşturulmadan atılmış sigara paketleri uçuşuyordu sokak boyu. Bahçeler de payını alıyordu uçuşanlardan, gizlice atılan çöpler ve benzerlerinden; sokak boyu apartmanların önünde konteynerler sıralanmışken. Sokakta iki ve daha çok bölünmeler olmadı, görünürde. Ama yaşamlar bölünmüştü bir kez. Karşı çıkanların çabaları da yeterli olmuyordu. Hemen her konudaki tartışmalar uzadıkça uzuyor, başladığı konuların uzaklarında; “biz buraya nereden geldik?” şaşkınlıklarına karışıyordu. Sokağın yeni sakinleri arasında, “hepsini biz mi yapıyoruz?” diyerek, karşı çıkanlar da vardı. Karşı çıkışlara, karşı çıkanlar, onlara da “üzüm üzüme baka baka kararır” ve benzeri sözleri sıralayanlar ekleniyordu. Üzüm insanlarla ilgilenmeyip üzümlüğünü sürdürürken, insanlar bu kez de yaptıklarından üzümü sorumlu tutuyordu bir anlamda. Üzümle insan birbirine karışıyordu, yaptıkları ve yapmadıklarıyla. Kararma akıllara sayısız örnekleri getirirken, aydınlanma, ayrılmaz bir bütünün diğer yanı unutulmuş görünüyordu; sonu gelmez haklılık tartışmalarında. Uzun çağların bazı insanları getirdiği yer burası, sorumlusu üzüm ya da nice benzerleriydi. Nedense? Haklı olmak her insan için önemliyken; haklının hakkını teslim etmek, her anlamda koşulsuz teslim olarak düşünülüyordu, belki de! Kim bilir? Herkes çok haklıydı! Kimse haklarından vazgeçmeyi düşünmüyor, bazı karşılaşmalar olmamış gibi davranılırken, “komşuluk kalmadı” şikâyetleri duyuluyordu karşılıklı. Ancak nedense, aynı şikâyetler karşılıklı değil, arkada konuşuluyordu çoğu kez. Yaşam sürüp giderken, yaşananlar bunlarla da sınırlı kalmadı. Ne de olsa sokağın huzuru kaçmıştı bir kez. Kaçan huzur, tüm aramalara rağmen bulunup, geri getirilemiyordu. Huzursuzluk nedenleriyle ilgili bir görüş birliği de sağlanamıyordu. Derken bir gün, bazı sakinlere göre otuz, hatta kırk yıl sonra, sokakta ilk kez polisler göründü. Gürültücü yeni komşularla, onlardan şikâyet edenleri, “komşuluk hatırına yapmayın” diyerek, barıştırmaya çalışan polisler doldurdu, ana caddeye paralel, iki bina uzak Huzur Sokağı. Huzur arıyordu insanlar, kısacık yaşamlarında. Bu arayışı başarabilmek istiyordu, her şeyi topraktan başlayarak biçimlendiren, amaç doğrultusunda insanlığın hizmetine sunan insanlığın temsilcileri. Çevresinden başlayarak dünyayı biçimlendiren insan, yaşadığı gezegenin en zeki canlısıydı. Yaşadığı gezegenin dışına çıkıp tablo benzeri izleyebilecek düzeye gelmiş insanlığın temsilcileri, bir sokağın huzursuzluklarıyla mı başa çıkamayacaktı? Üstelik yapan da insan, bozan da insanken başa çıkabilir, bir çözüm bulabilirdi elbette. “Onu mu, yoksa bunu mu yapalım?” tartışmaları uzun sürmedi. Sonunda sokağı değiştiremeyeceğini düşünen sakinleri, adını değiştirmeye karar verip, belediyeye başvurdular. Çok geçmeden belediyeye, etkin yeni taşınanların da ısrarıyla -ki komşularıyla aralarını düzeltmek istiyorlardı- başvuruyu kabul ettirdiler. Karşı çıkanlar da oldu, ama azınlıktaydılar. Ayrıca gerçek ortadaydı, huzur bir türlü sokağa geri getirilemiyordu. Sokağın adı bile huzuru barındıramamış, artık Yeni Sokak adıyla; her yeniliğin yaşama yansıyan sonuçlarına açıktı. Sokak, bir yanda “yeni yerlere yeni adlar gerekir” diyenlerle, diğer yanda “sokak yeni değil” diyenlerden habersizken; yeni kavramı da, tartışılmaz biçimde çoğunluğun hoşuna gitmişti.Böylece adı, Yeni Sokak oldu. Huzur adının huzurundan da vazgeçemediler. Mezarlığın kuzeyinden uzanıp sokağı batı yönünde kesen, çoğu insanın zorunlu olmadıkça uzak durduğu sakin sokağa verdiler adını. Svetlana Yakınla Uzak Arasında Keskin ve Huzursuzluğu belirten Ayak Sesleri duymaya başlamış, ama Hikaye'nin sonuna geldiği için okumaya devam etmişti. Sokak huzurlu günlerini geride bırakırken, huzur bulamaz olmuştu eski ve yeni yaşayanlarınca. Ancak Huzur adı, yeni yerinde huzur bulmuş görünüyordu. Yaklaşık on yıldır, güneyinde mezarlık duvarı uzayıp giderken, kuzeyinde evlerin arka bahçeleriyle komşu sokakta, tek bir huzursuzluk ne duyuldu, ne de yaşandı. Yeni Sokak huzuru kovalarken yine huzursuz; eski sokak görece huzurla iç içe, sessiz, ama yaşamsız… Duyduğu sesler Merakını Canlandırmış ve ellerinin saçına gidip birkaç saniye içerisinde geri gelmesine neden olmuştu. " Afedersin! acaba bir sakıncası yoksa yanına oturabilirmiyim? " Duyduğu sesle şaşırmış ve merakını gidermişti. Dönüp Slytherin Öğrencisini süzdüğünde Tebessüm etmeyen suratı sinirli gözüküyordu. Svetana ise aksine mutluydu, böyle bir Akedemi'de Gece yanına gelecek ve Dost olabileceği kaç kişi bulabilirdi ki? " Elbette, Tapulu Malım Değil ya. " Gülümsedi ve Onar adım uzaklıkta oldukları göle baktı etraf Karanlık olmasına rağmen Tıpkı Svetlana'nın gözleri gibi parlıyordu. Hadi, canım! Sevgiler vardır hani hiç bitmeyen, yaşandıkça arkası gelen. Mutluluğun ta kendisidir hani, hiç eksilmeyen. Bir narin çiçek gibidir her gün yeniden yeşeren. Bilir misin bir de hani ulaşılamayan sevgiler vardır, hiç sulanmadan, hiç güneş yüzü görmeden büyüyen çiçeklere benzerler. Dilin varmaz hani bu büyük aşkı içinden atıp haykırmaya, ellerin varmaz hani gidip onun elinden tutmaya. Sadece gözlerin vardır senin bu aşkını anlatan, bir yalan söylemeyen onlardır, yada derdini gizleyemeyen. Elinden kurtulup uçan bir kuşa benzer aşk, bazense elinde çok tutup öldürdüğün bir kuşa. Ötüşü mutlu eder seni günün her saati, neşe sacar senin yaşamına. En yorgun oldugun bazı sabahlar bile uyandırır belki seni. Ama ne hoştur onunla uyanmak, ne hoştur ona yakın olmak. Belki de uçup kaçırmaktan korkuyorsun ona aşkını söyleyince, o güzelliği biraz daha seyredeyim istiyorsun onu uçurmadan. Ama bir sabah olur ki uyanamamışsındır onun sesiyle, pencereye çıkıp puslu gözlerle aramışsındır. Biraz sonra gelirdi nasılsa önemli değil. Beklemeler devam eder pencere önünde, ama hava artık kararmıştır. Onu görmeden gelen bir gece ne kadar da hüzünlüymüş meğer. Ertesi sabah yine bir hüzünle uyanırsın, yoksa seni terk mi etmişti, hem de onca aşkına rağmen. Şimdi ondan ne bir haber kalmıştır ne de bir başka iz, kalakalmışsındır ondaki o büyük aşkla. Halbuki tam onun gittiği gün tüm cesaretini toplayıp onu sevdiğini söylemeyecek, Ona olan aşkını yüzüne haykırmayacak mıydın? Günlerden bir gün o kuşa yine denk gelirsin. Ama her zamanki cıvıl cıvıl öten kuş değildir artık O. Ağlamak istersin hani ağlayamaz, dokunmak istersin hani dokunamazsın. Tüm ateşini atarsın içine, onca sevgini hapsetmeye çalışırsın bedenine. Ama artık aşkını Ona anlatmanın da faydası yoktur, Ona delice yanmanın da. Çünkü o kuş artık başkalarının elinde, başkalarının kafesindedir, ve bir daha da senin olmayacaktır. Bumuydu o çok meşhur aşk? Ne kadar güzel, aşık değilmiş meğersem Uriel in hislerindeki gizem... Buna ne mutluydu nede mutsuz anı yaşamak için hayattaydı. O sıralarda yanındaki Öğrenciyi hatırladı. Onu tamamen unutmuştu, aslında buna unutmaktan ziyade dalmak denilebilirdi. Bunu kendi heyecanına verdi. " Şu lanet kitaplardan nefret ediyorum. " Boğuk gelen bir ses; Belliki bir homurdanmaydı. Döndü ve Yanındakine baktı; Yan yan bakmayı kesmişti heralde? Gözleri'nin yeşil olduğunu farketmişti. O sivri gözlerdeki bakışları farkedince içinde bir kıpırdanma - korku - olmuştu. Hemen armasına gitti gözleri Slytherin! Kendi binasından sonra o bina içinde büyük hisleri vardı. Sadece Zekası yönlendirmişti, Uriel'i bu binaya. Biran kitap okurken yanındakini sıkmış olabileceği geldi aklına, bunu az önce heyecanına vermişti fakar bunda biraz'da onun suçu vardı. Kitabını kapattı, ve birdaha açmamak üzere çantasına koydu. Kara Büyülerle ilgili bir kitap parlamıştı çantasında eline bile deymesine izin vermeden çantasının fermuarını çekip Yanındakine döndü. Artık sohpet vakti gelmişti. " Üzgünüm, kitapları biraz fazla kaale alıyorum. Ben Svetlana, ama Dostlarım Uriel demeyi severler. Uriel; Kurtarıcı Archangel; güneşin kral naibi; Tartarusların başıdır. Yani bana öyle söylediler. Suriel'de diyebilirsin hatta ben en çok Suriel'i seviyorum. Ölümün yardımsever meleği, ilham perilerinin eğitmeni, huzurun prensesidir. Neyse; şu zeka gösterişi gibi duran konuşmaları pek sevmezsin sanırım. Bende... Marshall değilmi? " Kahverengi gözlerini birkaç kez kırpıştırdı ve az önce çıkan rüzgardan gözüne giren tozların gitmesini sağladı. Elini Marshall'a uzattı ve tatlı gülümseyişini sergiledi. İyi bir Dost olma umudu saklıydı, her ikisininde bakışlarında ve kalbinde.
|
| | | | Konu: Geri: Cadı/Büyücü Ptsi Mayıs 20, 2013 4:15 pm | |
| Seviyeleriniz Selin gelince verilecek. İyi rol oyunları. |
| | | Olric Romanov
RP Yaşı : 35 Mesaj Sayısı : 349 Gerçek Adı : Ceren Yaş : 29
| Konu: Geri: Cadı/Büyücü Salı Mayıs 21, 2013 11:42 pm | |
| Karakterinizin Adı: Olric Romanov Yaşı: 35 İstediğiniz Rütbe: Esrar dairesi başkanı Mezun Olduğu Okul: Slytherin Mezunu. Güçlü: Biçim Değiştirme (B) / İksir (İ) / Karanlık Sanatlara Karşı Savunma (S) / Tılsım (T) KSKS (S) Zayıf: Biçim Değiştirme (B) / İksir (İ) / Karanlık Sanatlara Karşı Savunma (S) / Tılsım (T) Biçim Değiştirme Örnek Rp: ben ceren.s.s.s |
| | | Roxanne DelacroixVII. Sınıf
RP Yaşı : 17.5 Mesaj Sayısı : 1679 Gerçek Adı : roxy foxy :) ÇantaEşyalar: Evcil Hayvan:
| | | | Vera Dantes
RP Yaşı : 27 Mesaj Sayısı : 452 Gerçek Adı : Didem
| Konu: Geri: Cadı/Büyücü Çarş. Mayıs 22, 2013 9:25 pm | |
| Karakterinizin Adı: Vera Dantes Yaşı:27 İstediğiniz Rütbe: Sihirli Afetler Dairesi Başkanı Mezun Olduğu Okul: Hogwarts, Ravenclaw Güçlü: B Zayıf: İ Örnek Rp: - Spoiler:
Sanat veya sanatçıyı değil de, galerilerde tanışmanın hayalini kurdukları kendilerine denk kitlenin hayalini kuran onlarca insanın arasında, Çığlık portresine benzeyen resmin önünde durdular dakikalarca. Ressam, portrenin Çığlık’la benzerliği olmadığını her konuğa ayrı ayrı anlatmaya çalışsa da, oldukça sorun olan ve galerinin saygınlığını düşüren resmi sergi sonrası yakacaktı. Resim yanacaktı, önünde yaşananlar unutulacak mıydı? Bir yıl boyunca hiçbir haber vermeden ve haber almadan Sibirya’da inzivaya çekilen Bryan affedilebilir miydi? Yeryüzünde yaşayan tüm dinlerin kitaplarında eziyetin tanrı katındaki yeri nefretlerle anlatılır. İsa’nın zulmedenlerin yanında olmayacağı, Muhammed’in onları ümmetine kabul etmeyeceği yazılır. Bryan inanmadığı dinlere karşı gelirken, ahlak yasaları onun için işliyor muydu? Ona eroin kadar bağımlı Alexis’i yapayalnız bıraktığında, yüzme öğreteceğine söz verdiği küçük bir kızı havuza can yeleksiz atmış kadar olmuş muydu? Ya da, yeryüzüne inen bütün peygamberler onun üzerine düşeni yaptığını mı söylerdi? Bir konsey toplansa Bryan yardıma ihtiyacı olan Alexis’e yardım ettiği için kahraman mı ilan edilir? Bağlanmak suç mudur ve Alexis Bryan’a tüm benliğiyle bağlanarak yeryüzündeki büyük suçlardan hangisini işlemiştir? Alexis’in çaresiz bakışlarını diktiği yorgun Bryan’ın çehresine baktığında görülen pişmanlık –elinde olmadığı halde yaşananların sorumluluğu- yüzünden okunabilirdi. Sunday’le kavuştuğu neşesi, tekrar solmuştu. Onu görmeye bile katlanamadığı tahmin ettiği Alexis’in Cosby’nin koluna başına gömmesi ve gözyaşlarını saklaması… İşte bu beklediği bir şey değildi. Kendinden böylesine uzaklaştığını görmeyi tahmin etmiyordu. “Gitmek istiyorum… Evime gidelim.” Kimi zaman tek bir harf onlarca şeyi anlatır ya, işte öyleydi. Bryan’ın kayıp listesine bir yenisi daha eklenmişti: evi. O evde ona yer kalmış mıydı? Zaten bir sıfır yenik başlayan Bryan’ın bu maçı alabilmesinin bir yolu yeryüzünde mevcut muydu? Çünkü eğer mevcutsa tüm şartları zorlayıp o yolu bulurdu. Aslında aklından bu cesaretlendirici sözler ve teskin edici gelecek kehanetleri geçse de, Alexis’e baktığında hiç de umutları yeşermiyordu. Genç kadın yüzüne bakmıyordu. Bryan’ı görmek onu memnun etmemişti hatta içinden gerçekten ölmüş olmasını diliyor bile olabilirdi. Bu durumda Bryan ne yapabilirdi? “Evimden git benimle yaşamak istemiyorsan diyebilir miydi?” Hayır. Buna hakkı olmadığının öylesine farkındaydı ki, lanet olası Yezid’e, kendisine bulaştığı için okkalı bir küfür savurdu belki milyonuncu kez. Mutlu olmuş, aşka böylesine yaklaşmışken kaybetmek zorunda mıydı? Hiç yaşamamalıydı. Bu yüzden korkuyordu bağlanmaktan. Onu kaybetmekten korkuyordu ve bu bir zaaftı. “E-eve gidelim mi? Ama gelmek istemiyorsanız sorun değil. Gerçekten…” Bu sefer Alexis’in konuştuğu kişinin kendisi olduğunu bilmek yüzüne belli belirsiz bir gülümseme kondurması için yeterli oldu. Umut vardı. Ölmüş olmasını dilemiyordu. Yalnızca Bryan’ın hatasını düzeltmesini ve eskiye dönmeyi istiyordu. Eğer onu tanıyorsa, doyasıya konuşmayı ve huzurla uyumayı istiyordu. Bir de sevilmeyi. O kadar... Eve gitmeyi memnuniyetle kabul etti, Cosby’e Sunday’i almasını ve çok soru sormamasını söyledi ve eve gittiklerinde etrafına özlemle bakındı. Özenle aldığı portrelere, Alexis ilk kez geldiğinde oturduğu kanepeye, şöminenin önündeki minderlere ve Statham’ın kırmızı eskimiş terliklerine uzun uzun baktı. Bir yıl kaçırmıştı. Cosby, Statham, Amélie ve -Bryan o zamanlar itiraf edemese de- en önemlisi de Alexis olmadan geçirilen bir yıl yaşamıştı. Kayıp bir yıl. Ah hayır, böyle söylememek için kendisine söz vermişti. O bir yıl ona Sunday’i katmıştı.
Dışarıdan gelen sokak lambalarının ışığında, ilk gece olduğu gibi dikildiler karşılıklı. Bryan hareket etmeye cesaret bulamıyor, her an suratında patlaması muhtemel bir tokadı, bir sinir krizini ya da bağırışları bekliyordu. Kendini en kötüsüne, bir lanete maruz kalmaya dahi hazırlamışken, üzerinde bir ağırlık hissetti. Olması gerektiğinden çok daha hafif, kuş gibi, rahatlatan, tanıdık bir dokunuş… Alexis’in kollarını boynunda, başını boynunda ve ellerini saçlarında hissettiğinde evinde olduğu hissini gerçek anlamda yaşadı. Alexis’i kaybetmemişti. Belki büyük hasarlara yol açmış bir ayrılık yaşamışlardı; fakat kesinlikle kopmamışlardı. Bryan Alexis’e hiç olmadığı kadar sıkı sarılıp şampuanının beynindeki koksunu ve saçlarının dudaklarındaki yumuşaklığının verdiği hissi belleğindekilerle karşılaştırırken, ona dair her şeyin hatırındakinden daha güzel olduğunu fark etti. Burnundan kokusu gitmişti, oysa taze vanilya yaprağı kokuyordu. Saçları dokununca yumuşaktı; fakat dudaklarıyla hissedince daha yumuşak… Bedeni incelmişti. Dokunduğunda kırılganlığını son raddeye kadar hissettirir olmuştu. Kaç günde bir yemek yiyordu? Uyuyor muydu? İnsancıl herhangi bir faaliyette en son ne zaman bulunmuştu? Özlemiş miydi? “Sizi çok özledim… Gitmeyin lütfen. Beni bırakmayın, beni bırakmanızı istemiyorum. Yasak olmalı bu… Çünkü çok acıyor.”Başını kaldırıp Bryan’a yaşlı gözlerle baktı. Hıçkırıklar nefesini tüketmişti, ayakta durabilecek gibi görünmüyordu ve loş ışık altında dahi zaten beyaz olan teninin iyice açıldığı ve galeriden bu yana toparlanamadığı görülüyordu. Ona bunca acı çektirmiş miydi gerçekten? Bunu yapabilmiş miydi? “Düşmek istemiyorum... Sizi seviyorum.” Gür sesle başlayan cümle bir fısıltıya dönüşürken, Bryan ilk kez duyduğu ve şaşkınlıkla karşıladığı kelimelere mi; yoksa Alexis’in su gibi akan bedenine mi odaklanması gerektiğini bilemedi. Sonucunda, belki de hayatında ilk kez bencillik yapmayarak kendi mutluluğuna değil, Alexis’in iyiliğine karar verdi. Kendini salıvermiş vücudunu kolları arasına aldı ve koltuğa yatırıp, yanına oturdu. Gözleri kapalıydı, saçları yüzüne geliyordu, ellerini Bryan’ın ellerinden çekmiyordu. Gitmeyeceğinden emin olamıyordu. Bryan’a olan güveni kırılmıştı. Ya da, Bryan öyle hissediyordu. Eğilip dudaklarını bir kez öptü ve öpücüklerini yanaklarında gezdirdi. Onu sevdiğini söylemişti. İlk kez. İlk kez Bryan’a biri onu sevdiğini söylemişti. Yani, Bryan’ın da duymak isteyeceği şekilde. Alexis tarafından sevilmek isterdi; çünkü Alexis’in gitmesini istemiyordu. Alexis’in daima hayatında olmasını istiyordu, bu yüzden aşk gibi bağlayıcı bir duygu işini kolaylaştırırdı. Kendi karışık duygularını çözümlemeyi ise sonra düşünecekti. O anda, zamanın tadını çıkardı, kadının yanına uzandı. Küçük koltukta, sarmaş dolaş olmuşlardı. Alexis’in yüzü, hemen karşısındaydı. “Sibirya’da geçirdiğim her günde, keşke Alexis de yanımda olsaydı” dedim.Bir daha gitmeyeceğini ve zaten gitmeyi kendisinin istemediğini de içinden ekledi. “Döndüğümde beni unutmamış olman için çok dua ettim. Statham duası.” Ah, evet bu bencilliği gerçekten yapmıştı. Eridiğini gördüğünde onca üzüldüğü Alexis’in, ölümünden pek de etkilenmediğini görmek istememişti. Biraz olsun üzülmesini istemişti. Çünkü o üzgündü. Alexis’in yaşadığını bildiği halde yanında olamadığı için üzgündü. Unutulma korkusu bu yüzdendi. Alexis’i tanısa dahi, uzaklarda yaşayanların hep yaşadığı o korku… Cümlesine biraz ironi katıp gülmeye çalışsa da, başaramadı. Garip sesler çıktı şen kahkahaları yerine. Alexis’e sarıldı onun yerine. Tüm hatalar onunlayken affediliyordu. Peygamberler artık Bryan’ı da haklı bulabilirdi.
|
| | | Kathleen HartVI. Sınıf
RP Yaşı : 15 Mesaj Sayısı : 331 Gerçek Adı : katkat
Çanta Eşyalar: Evcil Hayvan: | Konu: Geri: Cadı/Büyücü Çarş. Mayıs 22, 2013 9:31 pm | |
| Rütbeniz verildi. İyi Rp'ler dileriiz. |
| | | Felix A. Lancelot
RP Yaşı : 19 Mesaj Sayısı : 50 Gerçek Adı : Damla
| Konu: Geri: Cadı/Büyücü Perş. Mayıs 23, 2013 10:11 am | |
| Karakterinizin Adı: Felix A. Lancelot Yaşı: 19 İstediğiniz Rütbe: Canavar, Yaratık ve Hayalet Büroları / Büro Çalışanı Mezun Olduğu Okul: Hogwarts / Ravenclaw Güçlü: Biçim Değiştirme (B) Zayıf: İksir (İ) Örnek Rp: Efenim fazla üşendim; "Ben Damla" desem, hani o berbat rp'lerimden falan fikir edinirsiniz di' mi?
|
| | | Celia MarlowHogwarts Müdiresi
RP Yaşı : 49 Mesaj Sayısı : 1287 Gerçek Adı : Celia Monique Marlow Yaş : 30 ÇantaEşyalar: Evcil Hayvan:
| | | | Francis FlaniganHogwarts Müdür Yardımcısı & Trio Profesörü
RP Yaşı : 43 Mesaj Sayısı : 121 Gerçek Adı : Francis Flanigan Yaş : 27 ÇantaEşyalar: Evcil Hayvan:
| Konu: Geri: Cadı/Büyücü Perş. Mayıs 23, 2013 7:05 pm | |
| Karakterinizin Adı: Francis Flanigan Yaşı: 29 İstediğiniz Rütbe: Büyüceşura Baş Hakimi Mezun Olduğu Okul: Hogwarts - Ravenclaw Güçlü:Karanlık Sanatlara Karşı Savunma (S) Zayıf: Tılsım (T) Örnek Rp: Ben Cihan... Antonije filan filan... |
| | | | Konu: Geri: Cadı/Büyücü Cuma Mayıs 24, 2013 12:52 am | |
| Rütbeniz verildi. Keyifli rol oyunları dileriz. |
| | | |
Similar topics | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |