Aria Mysté
RP Yaşı : 15. Mesaj Sayısı : 402 Gerçek Adı : Eda,edoş,edağ. Yaş : 27
| Konu: Aria Mysté. Paz Mayıs 19, 2013 6:33 pm | |
| Ad-Soyad: Aria Mysté. Diğer Karakterleriniz: - Karakteriniz 1. Seçilmek istediğiniz bina(-lar): Ravenclaw, Slytherin. 2. Sınıf: Fark etmez ama 4. sınıf istiyorum. (Nedeni, 8 yıl gibi uzun bir Rpg geçmişine sahip olsam da iyi bir Rpg nasıl yazılır unutmuş olmamdır, yaklaşık 2 yıl ara verdim.) 3. Kan Durumu: Safkan. 4. Karakteriniz ve Geçmişi: Birinci ağızdan; İngiltere de doğdum. Lakin kendimi hiçbir yere ait hissedemiyorum. Ailemden uzakta yaşıyorum, nerede olduklarına dair bir fikrim bile yok. Terk edilmedim, böyle bir şeye inanmak zor. Yalnızca cansız bedenlerini gördüm, birlikte yattıkları bir mezar ve mezarlığın etrafında uçuşan kuşlar. Terk edilmişlik hissi yok içimde. Daha çok bir başına bırakılmışlık hissiyle kaplıyım. Resimli kitapları seviyorum. Herkes sever. Ancak uzun yazıların olduğu kitapları okumaya zorsunduğumu da söyleyemezsiniz. Teyzemlerin yanında yaşıyorum, asla yalnız olduğumu hissettirmediler. O zaman fark ettim, yalnızlığın dışarıda değil kendi içimizde olduğunu. Dışarıda henüz tanımadığım birçok insan keşfetmediğim birçok sokak var. Sokakların arasında gezinmeyi, sırf korkularımı yenmek için kaybolmayı seviyorum. Lakin, en az sevdiğim şey kadar bile güvenmiyorum insanlara. İnsanları sevdiğiniz zaman onlardan nefret edebilme ihtimalinizi de göz önüne almanız gerekir. Nefretimin büyük olacağından ve içimdeki belirsiz merhametin önüne geçeceğinden eminim. Kendim için ve ailemin hatırı için güvenmiyorum insanlara. Ama hayvanlar ve kitaplar her zaman yanımda olmasını istediğim şeyler. Sevdiğim bir kedim var. Teyzemin evde beslememe izin verdiği tek hayvan. Ah tabi gözleri büyük ve çok sevimli Baykuşum dışında! Safkan bir ailede doğmanızın en iyi yanı, mucizeler içinde doğmuş olmanızdır. Dışarıda koca tanımadığınız bir dünya vardır ama sizin bilmediğiniz, size anlatılmamış bir evren yoktur. Oysa acıyorum.. Muggle’lar için durum bu kadar açık değil. Güvende değiller. Ancak onları koruma gibi bir isteğim hiç yok güçsüz kalmak benim en büyük korkularımdan birisi. Ah birde karanlık! İnsan sevdiği şeylerden nasıl korkar? Karanlıkta güvende hissediyorum, üzerime hiç istemediğim bir şey döküldüğünde dışarıdan fark edilemeyecek nasılsa. Ama bir yandan hiç güvende değilim, nerede olduğumu ve atacağım adımda yere çakılıp çakılmayacağımın cevabı bende mevcut değil. Kocaman güzel bir gülümsemem ve gülümserken yüzümde beliren gamzelere rağmen beni hayatta güldüren pek fazla bir şeyle karşılaşmadım. İçteki güvensizliğim yüzünden dışımda her zaman soğuk, muhalefet bir maske taşısam da asla savunmasız bir cadı olamadım ve yaptığım işleri yarım bırakmadım. Yalnızlığıma bakıp üzülmeyi sevmiyorum açıkcası. Yalnızsam bana bir şey olmazmış gibi geliyor. Babamın yanında olmanın güvenini hiç tatmadığım ve tadamayacağım için kendi güven duygumu kendi içimde buldum. İnsan kendi kendisinin aynasıymış. Ben her aynaya baktığımda güçlü ve kitap dostu büyücü ve her zaman uzun konuşmalar yapmaya hazır bir kız çocuğu görüyorum. Dünya düşmanlarınızla kolayca karşılaşabileceğiniz kadar küçükse, her zaman çetin bir düelloya hazır olmanız gerekir. Zannedersem hayatımda eksik olan tek şey, iyi bir arkadaş ve kendimi evimde hissedeceğim bir yuva. Üçüncü ağızdan; Hayat gerçeği her zaman üzeri kapalı göstermez. Bazen aşikardır. (Tamamen ortadadır apaçık.) ...Ama fark etmeyiz. Çok uzaklarda ararız gerçeği, burnumuzun dibinde olsa da. O kadar alışmışızdırki zor sorulara, kolaylarını çözemez oluruz. Zaman bizim yeteneklerimizi tozlu raflara kaldırır. Raf sallanır ve işte o deprem anı fark ederiz olanı biteni. Geç mi peki? Çok mu geç kalmışızdır? Yeni bir sayfa açmak için, en azından bir özür için geç değildir. Umut, kalbin ve duygunun olduğu her yerdedir. Taştan da olsa herkesin vardır bir, can parçası. Kalbi. Aria, Kolay taviz vermez. İnsanlarla arasında güven sorunu yoktur ama çabuk aldanan bir kız değildir. İnsanlarla konuşurken genelde kibar ve samimi bir lugatı vardır. Onun için basit şeylerde zor şeylerde önemlidir. Her ne kadar zorla uğraşmayı sevse de -ki zor onun yaşam felsefesi'dir.- Kolay denilen şeyler ona göre zor şeylere gebedirler. Özgürlüğünün kısıtlanması hoşuna gitmez. Sınırlar onun için, yoktur ve olmayacaktır. Hakimiyetin kendi ellerinde olması onun için mükemmeldir. Kitaplar en büyük tutkuları arasındadır. Kütüphanelerden hoşlanır. Tozlu raflar arasında yaşanan aşkların hikayelerini okumak, insanların yazdığı o süslü kelimelerin ardındaki anlamı hiç araştırmadan gözleriyle okuyarak anlamak ona büyük bir huzur verir. Güçlü bir büyücüdür. Mantığına oldukça güvenir, duygusal sayılabilir gene de. Duygularıyla hareket etmemesi gerektiğinin farkındadır. Düşler ve hayaller... Rüyalarınızın gerçekleşmesini istiyorsanız, önce uyanmalısınız. Elmas bile üzerindeki tozlar silinmeden, parlamaz. O göz kamaştıran zümrütler bir çok deney altında kalmıştır. Sonra özündeki parlaklığı, ortaya çıkmıştır. Siz kılınızı kıpırdatmadan ' olsun ' derseniz, sadece kendinizi kandırırsınız. Ya eğlenmek için hayal kuracaksınız, ya da gerçekleştirmek için. Örnek Role playÖrnek olacağı için kısa ve pek kurgusu bulunmayan bir Rpg koyuyorum umarım yeterlidir. - Spoiler:
" Hey Aria! Seni küçük yaramaz, çabuk gel buraya! "
Duymuyordum. Teyzem Maria’nın söyledikleri şuan için duymak istediğim son şeydi. Tahta, siyaha boyanmış merdivenlerden koşa koşa iniyordum… İsteğim bu evden çıkmak, biraz yalnız kalmak hatta tamamen yalnız kalmaktı. Salonda, o yuvarlak ihtişamlı masanın üzerinde duran ve yıpranmışlığından bana ait olduğu aşikâr olan kitabımı almış, evin kapısını büyük bir hiddetle kapatmış evden uzaklaşıyordum. Uzun zamandır dışarıya çıkmamıştım, on bir yaşındaki genç bir kız çocuğunun hafızasını göz önünde bulundurursak bu karanlıkta nereye gidebileceğimi seçebilecek kadar kararlı değildim. Yine de yaşıma göre büyük bir kararlılıkla içimden Park’a dedim. Oyundan çok oturulmak için yapılmış, ağaçlarının altına oturabileceğiniz ya da tozunun rüzgârlar tarafından alındığı banklara sahip olan o büyük parka. Gitmek, içinde kaybolmak yahut yalnızca elimdeki Romanı okumak istiyordum. Arkamda sarhoş ve belli ki buram buram içki kokan adamlar vardı. Öyle ki; biri yanındakine bir şey söylemeye çalışıyor ama en düzgün kurabildiği cümle dâhi ağzından bin bir zorlukla çıkıyordu. Daha fazla onlara takılmadan, kendi gecemin sükûneti için parka doğru hızlıca koştum. Bir süre koşuyor, koşmaya alışık olmadığım için yavaşlıyor nefes nefese kalıyor sonra yılmadan devam ediyordum. Sonunda parka geldiğimde ve içerisinde biraz ilerlediğimde kendimi büyük çınar ağacının köklerine bıraktım. Küçük bedenim karanlıkta rengi iyice koyulaşmış çimlerin üzerinde yorgunluktan cansız bir beden gibi yatıyordu. Yalnızlığımdan dolayı biraz sesli düşünmenin kimseye bir zararı olmayacağının kanaatindeydim. Kitabımı başımın altına koymuş onu başka bir amaç için kullanabilmenin mutluluğunu yaşıyordum. “ Off! “ Kurabileceğim en güzel sözde cümleyi kurmuştum. Ofluyordum; tüm yorgunluğuma, tüm yalnızlığıma ve kaçışıma. Kafamın altındaki kitabın içinde yaratılmış olan dünyayı düşledim. Muggle’ların dünyasını. Onları küçümsemiyordum ama –ya da küçümsüyordum- onlarınki kadar basit bir hayatım olsaydı, belki elimdekilerin kıymetini bilirdim. Yahut annem ve babamı büyü gücümle takas edebilseydim? Ah hayır… Hayatta her zaman olması gerekenler oluyordu ve her ne kadar parçaları olsam da asla tanımadığım insanlar için –kusura bakmasınlar- büyü gücümü takas edemezdim. Etmezdim. Olması gerekenler olmuş, hayattan birileri ayrılmış ve ben dünyaya gelmiştim. Uzun, belki güzel beklide çalkantılı bir ömür geçirmek için. Gözlerim kapanmış, ağacın ay ışığını kapatan yapraklarının altında tam uykuya dalmak üzereyken omzuma değen bir el ile irkildim. Gözlerimi açmakta zorlanmıştım, uyku beni en savunmasız anımda yakalamıştı. Gözlerimi açtığımda karşımda benden beklide en fazla 1-2 yaş büyük birisi vardı. Sarı saçları karanlıkta bile parlaklığını yitirmemişti, yeşil gözleri ve beyaz teni önyargı kıvılcımları yaratıyor, içimi ürpertiyordu. Yerimde doğrularak saçlarımı düzelttim. Çimlerin bir iki parçası saçlarımın arasına kaçmıştı. Ben kendime geliyor ve ne olduğunu anlamaya çalışıyorken karşımda bana hiç güven vermeyen çocuk konuşmaya başlamıştı; “ Öldüğünü sandım. Korkuttuysam kusura bakma. “ İyi niyetli ama kibarlıktan birazda olsa uzak bir cümleydi kulağıma gelen. Öldüğümü sanmış… Tuhaf hissediyordum. Birilerinin beni merak etmesi ve davranışları hakkında ne düşüneceğimi önemsemesi. Yine de hiçbir şey bana kendi duygularım kadar güven vermiyordu. Dışarıdaki koca dünyaya ördüğüm bu kalın duvar, beni ne kadar dünyevî duygulardan, zevklerden uzak tutarsa tutsun, kendi karanlığımın dışındaki bir karanlığa ve gözlerimi acıtan bir aydınlığa karşı elimde kalan son şeydi. Üstelik tanımadığım ve önyargılarımın kafesinde kalan bir çocuk. “ Gördüğünüz gibi iyiyim. “ Tanımadığı insanlarla konuşmayan tiplerden değildim elbette. Sadece ağzımdan gecenin birinde dökülecek olan kelimeleri iyi seçmeye gayret ediyordum. Korkumdan değil yalnızca üşengeçliğimden bir sorun yaratmak istemiyordum. Üstelik parka sohbet etmeye değil biraz kendimle baş başa kalmaya gelmiştim ve açıkçası rahatım bozulmuştu. Çocuğa belki de kimsenin bakmadığı kadar detaycı bir şekilde bakıyordum. İnsanları süzme alışkanlığım, onları tanıma hevesimdendi. “ [color:#6c7b8b]Haklısın gördüğüm gibi iyisin ve oldukça savunmasızsın. Gecenin bu saatinde en fazla 15’indeki bir kızı ne gibi bir duygu bu parka getirmiş olabilir?[/color] “ Benim için söylemesi basit yaşanması bir hayli uzun süren bir cevaptı. Sorması kolay soruların ve verilmesi kolay cevapların insanlar üzerinde nasıl böyle derin bir etki bıraktığını anlayamıyordum. Kendimi bildim bileli bu parka gelmeyi, o evden kaçmayı ve elime aldığım kitaplara sığınmayı kendime görev edinmiştim. Bir ağabey ya da bir baba ancak benim daha bebekken güven duygumun temelini atabilirdi. Ancak öyle bir şansa hiç sahip olamamıştım, ve dışarıya karşı bir duvar örmüş yalnız kendime güvenmiş ve yalnız kendi dünyamı güçlendirmeye çalışmıştım. Sarışın, yeşil gözlü çocuğun zararsız olduğunu hissettikten sonra yavaşça üzerimi çırptım, kitabımı aldım ve yaşlı ağaca yaslandım. O da kim bilir kaç cadının lanetini çekmiş, sinirini atmasına oyuncak olmuştu? Kim bilir, belki de ona karşı zararsız olan ilk büyücüydüm. Uzun bir gece ve kurulacak bir çok cümle beni bekliyor gibiydi. Yutkundum, nefesim kuracağım her uzun cümleye yetmeliydi. Belli ki kaçışımın sebebiyle beraber tanımadığım bir insana anlatacak çok fazla yaşanmışlığım vardı.
“ Kaçma arzusu. “
|
|
| Konu: Geri: Aria Mysté. Paz Mayıs 19, 2013 6:49 pm | |
| Iıımm.. Oldukça kararlı bir şapka olmama rağmen şuan öyle kararsızım ki! Iıımm.. Ait olduğun yeeer.. Hayır, hayır. Senin mantığın ve amaçların olmadan Ravenclaw düşünemiyorum!
Ravenclaw III. Sınıf!
|
|