A. Edward Souen
RP Yaşı : 13 Mesaj Sayısı : 27 Gerçek Adı : Tolga Yaş : 31
| Konu: Edward Souen Çarş. Mayıs 29, 2013 2:21 pm | |
| Ad-Soyad: A. Edward SouenKarakteriniz1. Seçilmek istediğiniz bina(-lar): Slytherin2. Sınıf: III.Sınıf3. Kan Durumu: Safkan4. Karakteriniz ve Geçmişi: Soylu bir ailenin ikiz çocuklarından biri olarak Birleşik Krallık'ta dünyaya geldi. İçindeki karanlığın, düşüncelerindeki kibirle iş birliği içerisinde olmasından gayet memnun. Kendini var olan herşeyden üstün görüyor, tek dostu her zaman yanında olan sevgili kardeşi.5. Güçlü: KSKS6. Zayıf: İÖrnek Roleplay- Spoiler:
Güneşin yakıcı ışığı, öğlen saatinde Harad semalarının tepelerine ulaştığı vakit, sarayın kubbesini en az kendisi kadar parlak bir hale getirmişti. Kavurucu sıcağın altında nöbet tutan muhafızların yüzündeki yorgun ifade, büyük balkondan etrafı izleyen Galin'nin gözüne çarpıyordu. Dışarıda boğuk ve kuru bir hava vardı. Nefes almayı güçleştiren bu nemsizliğin sebebi uzun zamandır yağmur yağmıyor oluşuydu. Neyse ki halkına yetecek kadar tahıl stoklanmıştı. Galin, tahta geçtiği ilk günden itibaren üretime ağırlık veren bir kraldı. Harad halkından düzenli bir ordu kurmaya çalıştığı kadar, hayatta kalmaları için çeşitli yollar da sunuyordu. Bunlardan en önemlileri de tarımdı. Geçmişte avlanarak hayatını devam ettiren insanların, kısa süre içerisinde üretime geçmesi, yaşayış şekillerini değiştirmiş bir süre sonra yerleşik hayata geçmelerini kolaylaştırmıştı. Yavaş yavaş kurulmaya başlayan şehrin ilk yapıları, bu geri kalmış toplumun ileriye dönük büyük işler yapacağının göstergesiydi kral için. Kimilerine göre bir köle efendisiydi Galin, kimilerine göreyse sadece bir vali. Ancak, her şeyin ötesinde engin kum tepelerinin ardında ezilmiş insanların yeni temsilcisiydi O. Kibirliydi, kendini var olan her şeyden üstün görmesinin sebebi de buydu belki, ancak düşündüğü sadece kendi idealleri değildi. Yaptığı şeylerin verdiği sonuçlar, onu her şeyden çok memnun ediyordu. Kendi kazancı halkını da onurlandırıyordu, zira daha önce hiç kimse onlar için doğru olanı yapmamıştı.
Karanlığın bir ışık demeti gibi kırılarak yayıldığı gözlerinde, derin ve korku dolu ifadeler vardı Galin'nin. Savaş yakındı, ancak asıl yakın olan ölümdü. Ölümden korkmuyordu gerçi, esir olmaktan korktuğu kadar. Kaybetmekten de korkmuyordu aslında, kazanmaktan korktuğu kadar. Kazandıkça büyüyordu çünkü içerisindeki karanlık. Karanlık büyüdükçe üzerindeki yük ağır geliyordu artık. Onun güçlü bedeni bile kimi zaman o korkunç düşüncelerin esiri oluyor, hatta yerlerde sürünüyordu. Bir kral olmak kolaydı belki, ama iyi bir kral olmak her şeyden zordu. Doğru kararlar alabilmek için gerçek bir bilge olmak gerekiyordu.
Derin bir nefes aldı Büyük Kral, toprağının kokusunu içerisine çekerken, sinüslerindeki ağrıyı hissediyordu. Gözleri kapalı, ellerini geniş balkonun korkuluklarına dayamıştı. Başı dimdikti, üzerinde kırmızı bir cübbe vardı. Boynuna taktığı mücevher, gün ışığında olabildiğince parlıyordu. Kulaklarından altın zincirler sarkıyor, esen rüzgârın hiddetiyle savruluyordu. Saçları ensesinden sıkıca bağlıydı. Gözlerine siyah bir sürme çekilmişti. Koyu teninin üzerinde kendini az çok belli eden beyaz lekeler vardı. Bu onun güneşe olan hassasiyetinin belirtisiydi. Bileklerinde yine altından kelepçeler bulunuyordu. Çıplak ayağı, beyaz soğuk mermer zemine temas ediyordu. Gözlerini tekrar araladığında, balkonun açık renkli duvarından soğrulan güneşin ışığı canını yakmıştı. Sert bir hamleyle arkasını döndü ve kapıya doğru yöneldi Kral. Büyük salona açılan balkon kapısından geçerken onu selamlayan muhafızlarına bakmadan ilerlemişti. Gün geçtikçe huzursuzlaşıyordu Kral... Üzerindeki bu huzursuzluk, etrafındakilerin de dikkatini çekmiş olacaktı ki herkes olduğundan daha temkinliydi Galin'e karşı.
Gün içerisinde mevcut havadisleri almak için saray eşrafından birilerini görevlendirdi Galin. Halkın arasına karışıp bilgi toplayan adamlarını her gün öğlen saatinde dinlerdi. Bu sayede olası çıkabilecek sorunlardan haberdar oluyor ve gerekli önlemleri alıyordu. Her ne kadar bağlılık yeminlerinden şüphe etmese de, dizginlemez bir halk olduğu aşikârdı Haradlıların. Ülke içerisinde oluşabilecek her sorun, özellikle bu önemli günlerde Galin'nin başını ağrıtabilirdi. Bu yüzden her şeye karşı oldukça temkinli yaklaşıyordu.
Galin, büyük salonun içerisindeki görkemli tahtına doğru ilerlerken attığı sert adımlar bir davul çalınıyormuşçasına sesler çıkarıyordu. Hiddetli bir şekilde oturduğunda, kapı muhafızlar tarafından açılmıştı. İçeriye seçtiği habercilerinden biri girdi ve kapının önünde eğildikten sonra yavaşça Galin'e yaklaştı. Orta boylu, güçlü bir adamdı. Üzerinde dikilmemiş kumaşlardan oluşan bir peştamal bulunuyordu. Yüzünde peçesi ve başında sarığı bulunan haberci Galin'nin tahtının önünde durdu ve ardından dizlerinin üzerine çökerek konuşmaya başladı.
"Yüce Kral'ımız Galin! Sizleri selamlıyorum"
Genç adam selamının ardından Galin'nin konuşması için ona vereceği izni beklemeye koyulmuştu. Yüzünde korku dolu bir ifade vardı, malum böylesine heybetli bir adamı kızdırmayı kimse istemezdi. Henüz alışmakta zorluk çektikleri görgü kurallarına bağlı kalmak onlara göre değildi. Ancak kendilerini zorlamaktan başka çareleri yoktu. Galin, elini tahtının kolluğundan kaldırdı ve habercisine doğrulttu. Bu, askerine konuşması için verdiği bir iznin göstergesiydi. Genç asker, başını, izni onaylar bir şekilde eğdikten sonra konuşmaya devam etti.
"Emriniz üzere Prens Hannad'ın yanlarında bir süvari taburu ile Harondor Krallığı'na ulaştığının haberini aldık efendim. Ve yine isteğiniz üzere kullarınıza stokladığımız erzakların dağıtımı başlamıştır. Savaş hazırlıkları için, ordu kuruluyor. Gerekli mühimmatlar toplanıyor, paralı asker arayışlarımız aynı şekilde devam ediyor."
Muhafız, sözlerinin bitiminde yeniden duraksamıştı. Yüzünde ilginç bir ifade belirirken, dudaklarının arasından çıkan kelimeleri krala sunmaya devam etti.
"Kralım, sabah saatlerinde sınırlarımız içerisinde yaşlı bir gezgin görüldü. Sizinle görüşmek için Harad Sarayı'na teşrif ettiler. Onu buraya getirenler, onun bir sihirbaz olduğunu düşünüyorlar."
Galin'nin gözleri bir anda olabildiğince açılmıştı. İçerisinde bir merak duygusu belirmişti. Aynı zamanda, düşüncelerinde garip bir değişim oluşuyordu. Gelen kişinin akıbetini öğrenmek için, onu huzuruna davet etmesi iyi bir fikir olabilirdi. Başını kaldırıp çekingen tavırlarla, kralın vereceği emri bekleyen muhafıza karanlık gözlerle baktıktan sonra konuşmaya başladı.
"Kimmiş bu gezgin? Madem, topraklarıma kadar benimle görüşmek için gelmiş, huzuruma getirin öyleyse!"
Arkasını dönmeden eğilerek kapıdan çıkan muhafız, Galin'nin huzuruna davet ettiği adamı bulmaya giderken, büyük kralın aklının derinliklerinde derin düşünceler oluşmaya başlamıştı. Geçmişte bu tarz kişilerin çöllerde gezip bereket dağıttığını duymuştu. Fakat O, hurafelere inanan bir adam değildi. İşin aslı, ancak bu yaşlı bilgeyi huzurunda gördüğünde anlaşılacaktı...
|
|