AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

Paylaş
 

 cle.

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Clementine R. Williamson



Mesaj Sayısı : 2
Gerçek Adı : Aley.

cle. Empty
MesajKonu: cle.   cle. EmptyCuma Ağus. 08, 2014 5:52 pm


    [Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]

    Ad-Soyad: Clementine R. Williamson.
    Diğer karakterleriniz: Yok, seçmen amca.

    Karakteriniz


    1. Seçilmek istediğiniz bina(-lar): Ravenclaw ve Slytherin.
    2. Sınıf: VII.Sınıf
    3. Kan Durumu: Safkan
    4. Karakteriniz ve Geçmişi:
    Clementine'in doğumu ailesine gelen bir mucize gibidir. Babasının cesedinin bulunuşuyla aynı gün içinde doğan Clementine, annesi ve büyükannesi tarafından büyütülmüştür. Ailesi, Clementine'in babasını -Carter Williamson, Seherbaz- öldüren karanlık büyücüden kaçmak için bakanlıktan yardım almış ve sahip olduklar metemorfmagusluk özelliğinden yararlanarak yeni bir hayata başlamışlardır. Liverpool'dan kaçıp, Londra'da Highgate Mezarlığının 3-4 kilometre kuzeyindeki arazide mütevazi bir çiftlik evinde yaşamlarını sürdürmeye devam etmişlerdir. Annesi, -Lenobia Williamson, Şifacı- evlerinin alt katındaki boş bölmeyi bir seraya çevirmiş, orada St. Mungo'nun ihtiyaç duyduğu şifalı otların üretimine başlamıştır. Clementine'in çocukluğu elbette aileyi zorlamıştır. Küçük bir kız çocuğu, babasına ne olduğunu merak etmeden asla büyümezdi değil mi? Çocukluğunda annesinden çok büyükannesini gören genç cadının gelişim çağı da aile için oldukça zorlayıcı olmuştur. Sara krizlerini andıran krizler geçirdiğinde, büyükannesinin yetiştirdiği lavantalar sayesinde kendisine gelmesi sağlanmıştır. Tek çocuk olmanın bir faydası olarak ilgi, sürekli onun üzerinde olmuştur. Clementine henüz 5 yaşındayken, ailesinin kaçtığı kara büyücü -Seth Lucius, Kaçak- onların yaşadıkları yeri bulmuş ve Clementine'e küçük bir çocuğun yaşayabileceği en büyük acıyı yaşatmıştır. Küçük cadı rüyasında büyükannesi ile annesi arasında bir seçim yapmış, seçim sonucunda da tercih etmediği birey ölümle buluşmuştur. Genç cadı annesini seçtiği sırada büyükannesi rüyasında öldürülmüştür. Ancak uyanıp evin içinde gezindiğinde gördüklerinin aslında bir rüya değil, gerçek olduğunu öğrenmiştir.

    Yıllar sonra, Hogwarts'a geldiğinde gördüğü bir kabus daha olmuştur cadının. Bu sefer rüyasında annesinin öldürüldüğünü görmüştür. Bu kabus sonrasında, tıpkı rüyasında olduğu gibi pijamasının üstü kanlanmış ve saçlarında kar tanelerinin olduğunu fark etmiştir. Hemen sonrasında bir görücü tarafından İngiltere'de, babasının mezarının yanında duran melek heykeli önünde öldürüleceği söylenmiştir. Kehanetlerin önüne geçilemeyeceğini düşünen cadı, arkadaşlarına hiçbir şey anlatmadan Hogwarts'tan kaçmış ve İngiltere'ye gitmiştir. Evlerine döndüğündeyse, büyükannesinin cesedini bulduğu yerde annesinin ölü bedenini bulmuştur. Hayatı boyunca sevdiklerini yitiren Clementine, Seth'le yüzleşmesinin ardından Hogwarts'a geri geldiğinde dilini kaybetmiş, konuşma yetisini yitirmiş gibi hep sessiz kalmıştır. Hiçbir şey söylemeden her gün ders sonrası Kara Göl'ün karşısına gidip resim çizmektedir; yaşamının her karesinde hatırladığı anları çizmektedir.

    Zeki, hazır cevaplı, hızlı düşünen ve kitap okumayı seven. Seçmen Şapka'yı kafasına geçirdiğinde yaşadığı komik anları hala hatırlamakta olan cadı, aynı zamanda hafıza bakımından oldukça iyidir; hiçbir şeyi unutmaz. Masumdur, kolayca kandırılabilmesi onun için elbette bir dezavantajdır ancak yıllar boyunca aşamadığı problemlerinden biri de budur. Güven problemi olduğu söylenebilir. İnsanlara çok çabuk güvenir, ancak onlara verdiği güveni de bir o kadar çabuk geri alır.

    5. Güçlü: Pratik zekası, hazır cevaplılığı cesur oluşu, hafizasındaki kuvvetlilik.
    6. Zayıf: Güven problemi, kolay kandırılabilmesi.

    Örnek Roleplay
    Kötülüğün ne zaman geleceği bilinmez. Ne zaman yanınızda belireceği, ne zaman sizi inciteceği. Mary Jane gözlerini kırpıştırarak açtığında karanlık bir bodrum katında yapayalnızdı. Elleri, belinin arkasından kalın bir halatla sıkı bir şekilde bağlanmış, ağzı ise bir paçavra parçasıyla örtülmüştü. Ensesinde hissettiği ağrı bir yere odaklanmasını engelliyor, görüşü bulanıklaşıyordu. Korkusu yüzünden döktüğü yaşlar, göz kapaklarının ağırlaşmasına sebep oluyordu. Ciğerlerinde ve kalbindeki yorgunluk, ihtiyaç duyduğu oksijeni almasını engelliyordu. Başını hızla sağa sola çevirdi nerede olduğunu anlamak için. Görebildiği iki şey vardı; yağan yağmur suyunun kaldırımın yanında biriktiği yerde bodrum katının küçük bir camı vardı. Su oradan aşağıya, bir masanın üzerine damlıyordu. Diğeriyse karanlıktı. Kulaklarını iyice açtı genç kız. Damlayan suyun sesinin ardına gizlenen adım seslerini ve kıkırdamaları duyuyordu. Buraya nasıl geldiği ya da ne zamandan beri baygın olduğu hakkında bir bilgisi yoktu. Tek hatırladığı Scarlett'in peşinden koştuğu idi. Scarlett'in kan kırmızısı saçları gecenin karanlığında onu takip eden kişinin yanlış yola sapmasını önleyecek kadar dikkat çekiyordu. Mary Jane, Scarlett'in peşinden bir köşeyi dönüp çıkmaz bir sokağa girmişti. Karşısında gördüğü geniş omuzlu bir gölgeyi hatırlıyordu. Ona doğru yaklaşmaya başladığı sıradaysa ensesine aldığı darbe yüzünden bayılmıştı. Bunu ona kimin yaptığını bilmiyordu nerede olduğunu da. Üşüyordu. Ceketi üzerinde değildi, ince uzun kollu tişörtüyle kalmıştı ama soğuk havanın ciğerlerini kemirmesini engelleyemiyordu tişörtü. Adım sesleri sıklaşıp ona doğru yaklaştığında burnuna çalınan o parfüm kokusunu tanıdı. Bu Scarlett'in parfümü idi. Tam bir boyalı kadındı Scarlett. Tüm vücudunu kaplayan dövmeleri ve kızıl saçlarıyla sert görüntüsünü tamamlıyordu. Kullandığı parfümde sertliğini bozmayacak şekilde ağır ve ürkütücüydü. Londra'da bu parfümün aynısından kullanan bir kişi bile bulamazdınız. Karanlıktan yükselen kıkırdamalar ve adım sesleri, tahta kapının açılıp kapanmasının ardından yükselmeye başladı. Ayakkabıların topukları ahşap zeminde ses çıkarırken, yaklaşanlardan birini tanıdı; Scarlett. Kızıl saçlarını at kuyruğu yapmış ve üzerindekileri değiştirip siyahlara bürünmüştü. Arkasından gelense sokakta duran geniş omuzlu adamdan başkası olamazdı herhalde. Scarlett'in Mary Jane'e ihanet etmesi için mantıklı bir sebep yoktu. Öyleyse bunu neden yapmıştı? Para için? Esrar parasını karşılamak için olabilirdi ama neden Mary Jane? Mike, neredesin? Mary Jane kendini hiç olmadığı kadar korumasız hissediyordu. En iyi arkadaşı onu sırtından bıçaklamışken oturduğu yerden sadece izliyordu olanları. Scarlett, ağır adımlarıyla Mary Jane'e yaklaşırken konuşmaya başladı. Ayağa kalktığım an suratına öyle bir yumruk yapıştıracağım ki Scarlett, bir daha konuşamayacaksın. "Eminim neden burada olduğunu merak ediyorsun Mary Jane. Aaron birazdan her şeyi açıklayacak. Sakin ol o yüzden." Sözlerini göz kırparak bitiren Scarlett'e bakıyordu genç kız. İçinde biriktirdiği nefreti kusmak için fırsat kolluyordu adeta. Ağlamaktan kan çanağına dönen ve acıyan gözleriyle Scarlett'en ağzını açmasını istedi bakışlarıyla. Kullandıkları paçavra kurtulmak için yaptığı her harekette yanağına sürtünüp bir yeri tahriş ediyor ve canını yakıyordu. Scarlett onu anlamış gibi ince parmaklarını Mary Jane'in ağzına bağladığı paçavraya uzatıp konuşabileceği şekilde çekti. Mary Jane, artık konuşabilecek olmanın verdiği rahatlıkla yakınında duran Scarlett'in doğrudan gözlerine bakıp ilk önce derin bir nefesle oksijene muhtaç kalan ciğerlerini rahatlattı. Kendine gelince konuşabilecek gücü bulup, biriktirdiği sözcükleri ard arda bırakıverdi."Cehenneme git, s*rtük." Sözlerini bitirdiği anda Scarlett'in gözlerinde beliren öfke kıvılcımı ve Mary Jane'in suratına inen o sert tokat genç kızın beklediği tepkinin yarısıydı. Scarlett'i öfkelendirebilmiş olmanın verdiği hazzı yaşarken bir yandan da sızlayan yanağının ona yaşattığı acıyı belli etmemeye çalışıyordu. Dudaklarına yerleştirdiği arsız gülümsemeyle Scarlett'e bakıp yine konuştu. Onu kışkırtıyordu, öfkeden kudurtuyordu. "N'oldu Scarlett? Bütün yapabildiğin bu mu?" Sakinliğini koruyabilmesi onu da şaşırtırken arkasını dönüp ondan uzaklaşmaya başlayan Scarlett durdu ve geriye dönüp Mary Jane'e ölümcül bakışlarından birini yolladı. Mary Jane'se, kışkırtıcı tavrından ödün vermeyerek ona bakmaya devam ediyordu. Scarlett'in öfke kontrol sorunları olduğunu biliyordu. Öfkesini kontrol edemeyip yine ona vurmasından zevk almıyordu, acı çekmekten nefret ediyordu ama Scarlett'in sinirlenmesi, kontrolü kaybetmesi ve delice şeyler yapıp acı çekmesi onu tatmin edebilecek tek şeydi o an için. Boyalı ona yaklaşmaya başladığında karanlıkta onları izleyen silüetten yükselen boğuk, emreden ve Scarlett'in boğazına bağlı olan tasması çekilince duran bir köpek gibi olduğu yerde durmasını sağlayan sesin sahibini hala görememişti Mary Jane. "Yeter, Scarlett." Mary Jane'in kulaklarından içeri sızan sesin tınısı beyninde yankılanıyordu. Böyle güzel bir sesi hayatı boyunca sadece bir kişiden duymuştu; Mike. Ses benzerlikleri şaşırtıcıydı. Genç kız kendini kontrol etmeye çalışarak yutkundu ve hafiften öksürürken Scarlett istediğini alamayan sinirli bakışlarını yalancı çıkararak itaatkar ses tonunu kullandı. "Elbette." Adımlarını az öncekinin aksine geri geri gitmek için kullanan Scarlett gözlerini Mary Jane'den ayırmıyordu. Yabancı, karanlıktan ağır ağır çıkarken Mary Jane gördüklerini idrak edebilmek için bir kaç kez gözlerini kırpıştırmak zorunda kaldı. Geniş omuzları, kaslı kolları olan yabancının bedeninin her noktası birbiriyle uyumluydu. Mary Jane'e doğru yaklaşırken genç kız ona sadece hayran hayran baktı. Yabancının buğulu bakan mavi gözlerinin ardında gizlediği gerçekler, genç kızın anlayamayacağı kadar derindeydi o an için. Yabancı ağır adımlarla Mary Jane'e doğru yaklaştı ve aralarında kalan mesafeyi koruyacak bir noktada durup, kızın gözleriyle kuracağı temas için dizlerini kırıp yere doğru alçaldı. Sol dizini yere dayayıp destek alırken sağ dizine kolunu koydu ve Mary Jane'in gözlerine bakıp konuşmaya başladı. "Ne yazık, seni öldürmem gerekiyor. Oysa çok güzelsin." Ciğerlerine doldurduğu havayı içinde tuttu Mary Jane yabancı elini yanağını okşamak için uzatırken. Nefesini kesen dokunuşun soğukluyla titreyen ve kendinden geçmesine ramak kalan Mary Jane temas kesildiğinde ciğerinde tuttuğu havayı ıslık sesine benzer bir şekilde dışarı verirken tokat yemişçesine sarsılarak kendisine gelmeye başladı. Nefes alışı sıklaşırken gözlerini yabancıdan ayıramıyor, ne diyeceğini, ne olacağını bekliyordu. "Benim adım Aaron. En azından sen böyle bileceksin." Aaron'un gırtlağından yükselen pislik kahkaha bile Mary Jane'i büyülerken genç kız sakin kalmaya çalışırken bir an önce yokluğunun fark edilmesini istiyordu. Hala açık olan ağızını fark edince sözü ele alıp konuşmaya başladı. "Neredeyim ben? Benden ne istiyorsun?" Gözlerinde ki yaşam umudu sönüp, akan yaşlarıyla yere damlarken güçlü durmaya çalışıyordu genç kız. Mike'ın onu bulacağına dair umudu tamdı. Zamanında kurtulacağından emindi. Aaron'un kahkahası bodrum katını doldururken, yükselen sesin gücü Mary Jane'in ciğerlerini titretti. Genç kız yutkunurken Aaron önünde duran masadan sivri bir bıçağı alıp genç kızın yanına ağır ağır yaklaştı. İlk önce elinde tuttuğu bıçakla kaba bir şekilde kızın bileğine bağlanan halatları kesti. Yerde şaşkın bir şekilde oturan Mary Jane'in karşısına az önce ki pozisyonuyla çömeldi ve bıçağın sivri ucuyla genç kızın köprücük kemiklerinin üzerinden geçip kırmızı ince bir çizgi oluşturduktan sonra, bu işten zevk alan sadist bakışları arasında tahrik olmuşa benzeyen sesiyle konuştu. "Kalbini."

    Genç kızın derisinde hissettiği hafif acıyla donuklaşan bakışlarının aksine zihni neden kendisi olduğunu düşünüyordu. Neden bu sadistin eline düştüğünü. Aaron'un gözlerindeki derin denizde yüzerken Scarlett'in sesini duydu arkadan. "Vakit yaklaşıyor. Mike gelirse bu işi kolay bitiremezsin." Mary Jane'in bakışları Scarlett'e döndüğünde, Aaron'un dikkatsizliğinden faydalanarak ayağa kalkıp kaçmaya çalıştı ama Aaron bunu sezmişçesine Mary Jane ayağa kalkar kalkmaz kızı belinden sertçe kavrayıp kendisine doğru çekti ve elinde duran bıçağı kızın boynuna dayadı. Mary Jane, nefesi kesilirken olabildiğince hareketsiz kalmaya, ağlayıp onları tatmin etmemek için göz yaşlarını dizginlemeye çalışıyordu. Aaron, Scarlett'e seslenirken Mary Jane'in aklı Mike'taydı. Onun bu olayla ne ilgisi vardı? Scarlett'in getirdiği yeni, daha kalın bir iple Mary Jane'in bileklerini bağladılar. Scarlett'in kızıl saçları gözlerinin önüne geliyordu. İçinden kendisine, Scarlett'e ve Scarlett'le tanıştığı güne lanet ederken bedenini ele geçiren uyuşukluk kolunu bile kaldırmasını engelliyordu. Sanki biri ona yüksek dozda narkoz enjekte etmiş gibiydi. Yapabildiği tek şey ihtiyaç duyduğu oksijenin bedenine olan giriş çıkışını sağlamaktı. Görüşü, gözünde biriken göz yaşları yüzünden bulanıklaşırken Aaron'un sesini duyuyordu. "...anahtar görevini üstlenen bir insan var. Benim görevimse..." Aaron'un sesini bölen şey bir kadına ait olan tiz bir çığlıktı. Çığlıktan sonrası sessizlik. Ölüm sessizliği. Aaron'un mırıldandığını duyuyordu Mary Jane ama düşünceleri onu meşgul ediyordu. "Hadi, gel buraya seni aşağılık. Geç bile kaldın." Dışarıya olan giriş çıkışın sağlandığı tahta kapıya atılan bir tekme, kapının bir kağıt misali ortadan ikiye ayrılmasına neden olmuştu. Düşen kapının yarattığı toz bulutunun içinden çıkan ve kendi gözleriyle buluşan yeşil gözleri tanıdı Mary Jane. "Mike." Kalbinde gizlediği umut kırıntıları birleşip kocaman bir hal aldığında yaşayabileceği düşüncesiyle gülümserken mutluluk göz yaşları döken genç kızı kolundan yakalayıp boynuna az önce kullandığı bıçağı dayayan Aaron, Mary Jane'in umutlarını ateşe vermişti. Şömine de yanan kağıt parçaları gibi yavaş yavaş küle dönüşen umutlarının ardından kurtulmak için çırpınan Mary Jane'in yalvarışlarıyla birleşen çığlıkları ve ardından gelen göz yaşları Mike'ın canını yakarken Aaron sadist ruhunu tatmin ediyordu. Aaron'un yüzünü göremese de, Mike'ın bakışlarında ki sertlikten Aaron'un onu kızdırdığını anlamak pek de güç değildi. Boynuna dayalı duran bıçağın soğukluğunu teninde hissederken Aaron'un iğrenç sesi kulaklarında yankılanmaya başladı. "Onu istiyor musun Mike? Peki, neden sahip olduğun o lûtfu kullanıp onu almıyorsun? Yoksa ona anlatmadın mı?" Mike'ın yüzünde görebileceğiniz tek şey; intikam alma arzusuydu. Göz bebeklerinde öfkenin alevleri kol gezerken, yumruklarını sıkıp kendisini kontrol etmeye devam ediyordu. Mary Jane'in gözlerinden dökülen yaşlar yere damlamaya devam ediyordu. Bodrum katında sessizlik sürerken Mike daha fazla dayanamayıp konuştu. "Çeneni kapat ve onu bırak Aaron. Tekrar söylemeyeceğim." Aaron ve Mike arasında gerçekleşen ve kedi köpek dalaşını aratmayan üstü kapalı sözcüklerin kullanıldığı tartışmadan hiç haz etmeyen Mary Jane nasıl kurtulacağını düşünüyordu. Mike'ın onun için tereddüt etmeden canını verebileceğine emindi, aynısını o da Mike için yapabilirdi. Olan biteni hiçbir şey yapmadan sadece izlemek, şahit olmak berbattı. Aaron'un Mike'ın sözlerine attığı kahkahaysa Mike için bardağı taşıran son damla olmuştu. "Üzgünüm, Mary Jane." Mike'ın olduğu yerden yükselen beyaz bir ışıktan sonra Mike'ın silüeti ortadan kaybolmuştu. Yine Aaron ve Mary Jane kalmıştı. Aaron Mary Jane'in boynuna dayadığı bıçağı kalbine doğru ağır ağır indirirken konuşuyordu. "Anahtar olma vazifesi doğduğun anda senindi Mary Jane Witproud. Şimdi, vazifeni yerine getireceksin ve dört atlının dünyaya gelmesi için kullanacakları kapıyı açacaksın. Ben..." Aaron sözlerini tamamlayamadan arkasından gelen biri onu sertçe karşı duvara fırlatınca Mary Jane onu kaldıramayan bacakları yüzünden yere yığıldı. Doğrulduğu sırada bir çift el onu omuzlarından tutup kendisine çevirince çığlık atıp eline geçirdiği bir bıçağı batıracakmış gibi arkasına savurdu ama eli Mike'ın eli tarafından durduruldu. Nefes alıp verişi hızlandığında gözlerinden dökülen yaşlar ve dudaklarının kıvrılmasına karşılık veren Mike hemen asıl mevzuya geçti. "Mary Jane, ben sana seslendiğimde hemen buradan kaçmanı istiyorum tamam mı? Arkana bakmadan." Mary Jane kafasını sağa sola hızla sallıyordu onaylamadığını belirtmek istercesine. Konuşmak istiyordu ama yapamıyordu. Mike ona aynı şeyleri tekrarlayacağı sırada çağrıldığını duup Aaron'un çarpıp parçaladığı duvarın olduğu tarafa baktı genç kız. "Mary Jane, iyi izle." Aaron ilk önce öne doğru biraz eğildi gözlerini kapattı ve dişlerini sıkmaya başladı. Yükselen ses bir kumaşın yırtılma sesine aitti. Aaron'un üzerinde duran tişört tamamen paramparça olmuştu. Çıplak, kaslı gövdesinin ardında uzun ve geniş siyah kanatları vardı. Mary Jane gördüklerine inanamazken Aaron ağır adımlarla onlara yürümeye başladı. Aynı zamanda konuşuyordu da. "Evet, Mary Jane. Bir melektim. Kovuldum. Siyah kanatları olan kötülerden biriyim bende. Görevim, Mahşerin Dört Atlısının Dünya'ya girmesini sağlayacak anahtarı bulup, öldürmek. Anahtar sensin Mary Jane. Şimdi yapacağım şeyse seni öldürmek." Aaron üzerine atıldığı sırada Mike, Mary Jane arkasında duran duvara doğru sertçe fırlatıp az önce Aaron'un yaptığı hareketlerin benzerlerini yaptı tek farkları, Mike daha hızlıydı. Mike'ın sırtından çıkan kanatlar Aaron'unkilerin yanında daha ihtişamlıydı. Büyük ve bembeyaz. Masumiyetin simgesiydi adeta. İki melek Mary Jane'in önünde birbirleriyle dövüşürken genç kız sadece seyrediyordu. Aaron, Mike'tan daha güçlüydü. Karanlık çoğu zaman aydınlığı yenmiştir değil mi? Aaron, Mike'ı önüne çekip kanatlarını çekiştirmeye başladığında Mike çektiği acının göstergesi olarak bodrum katında yankılanacak bir çığlık kopardı. Kanatlarının derisinden ayrılmasına ramak kala Mary Jane yerden aldığı bıçağı Aaron'un kanatlarının arasına saplamak için savurdu ama hamlesi önceden tahmin edilmişti. Aaron Mary Jane'in bıçağı tutan kolunu öyle bir büktü ki, genç kız acılar içinde feryat ediyordu. Bu Aaron'u tatmin etmeye yetmemişti. Genç kızı duvara mıhlayıp bıçağı elinden aldı ve kalbinin üstüne doğru bastırdı. Mary Jane ne kadar çırpınırsa çırpınsın kurtulamıyordu. Bıçağın sivri ucunu tişörtünün altından hissedebiliyordu. Aaron'un gözlerinin içine baktı. O medeniyetten yoksun, ölüm makinesinin gözlerine baktı. İncecik bir çizgiye dönüşen göz bebeğinin ardında duran derin deniz yok olmuş, yerini çöl kumlarının sarılığıyla doldurulmuş bir boncuk almıştı. Donuk bakışlarıyla Mary Jane'e mırıldandı Aaron. "Bitti, Mary Jane." Genç kız, umut etmeyi bırakıp ölümün soğuk kollarına kendisini bırakmaya hazırlanırken Mike'ın sesini duydu. "Hayır Aaron, senin için bitti." Mike sadece sevgisi için yapabileceği en güç şeyi yapmıştı belki de. Aaron'un siyah kanatlarını yere bıraktığında, Mike koşarak Mary Jane'e sarıldı. Kızın yaşadığı şoktan ötürü ayakta duramayacağını biliyordu. İdrak edemeyeceği şeyler yaşayan Mary Jane için zor dönemler başlıyordu, başlamıştı bile. Bu kadar yorgunluğu, heyecanı kaldıramayan bedeni Mike'ın kollarına yığıldığında genç kız hayatının hiç bilmediği bir tarafını öğrenmişti. Neden kaçırıldığını açıklıyordu bu da. Mike onun koruyucusuydu. Görevini de tam olarak yerine getiriyordu.

    Mike onu kollarında evine getirip yatağına bırakmış, kendisi de yatağın karşısında duran sandalyede uykuya dalmıştı. Mary Jane yatağından sessizce kalkıp odasında duran aynanın karşısına doğru yavaş yavaş ilerledi. Evlerinin ahşap zeminine bastığında çıkan gıcırtı sesini en aza indirmek için parmak uçlarında ilerliyordu. Aynanın karşısına geçip, köprücük kemiğinin üzerindeki ince çizgiyi işaret parmağı boyunca takip etti. Mike'ın huzursuzca uyuyakaldığı sandalyede döndüğü sesini duyunca ürkerek arkasına döndü genç kız. Mike'ın uyandığını zannetmişti ama uyanmamıştı. Arkasında duran birinin varlığını hissederek ağır ağır geriye dönerken, birinin ensesine soluduğunu hissetti. Aynanın olduğu tarafa döndüğünde karşısında duran yabancı Aaron'dan başka biri değildi. Yaşadığı şokun etkisiyle büyük bir çığlık attı. "Mary Jane! Mary Jane! Sakin ol. Hey, hey. Uyan." Genç kız titreyerek uyuduğunun farkında bile değildi. Gözlerini büyük bir şokla açıp ona dokunan ellerden hızla uzaklaştı. O gece yaşadığı şoktan çıkması kolay değildi. Kolay olmayacaktı. Mike şaşkın bir şekilde Mary Jane'e bakarken genç kız kendini kontrol etmeyi bırakıp ağlamaya başladı. Gözlerinden dökülen yaşlar arasında bir kaç kelime söyleyebildi sadece. "Korkuyorum Mike. Çok korkuyorum." Genç kızın bedenini kollarıyla saran Mike sadece onun saçlarını okşayıp onu sakinleştirmeye çalışabildi. Bunların hiçbiri onun suçu değildi. O sadece onun için yazılan kaderi yaşıyordu, buna mecburdu. Genç kızın saçlarına bir öpücük kondurdu Mike ve aradığı gücü bulduğunda konuşmaya başladı. "Korkma Mary Jane. Yanındayım. Aaron artık yok, sana zarar veremez. Şimdi uyu, uyandığında burada olacağım." Genç kızın başını göğsüne yaslayıp uzanır pozisyona geçti Mike. Söylediklerinin gerçek olmadığını biliyordu. Aaron geri gelecekti. İstediğini alana kadar da durmayacaktı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Seçmen Şapka
Dungeon Master
Dungeon Master
Seçmen Şapka

RP Yaşı : Aranızda "Hogwarts: Bir Tarih" okuyan kimse yok mu?
Mesaj Sayısı : 152

cle. Empty
MesajKonu: Geri: cle.   cle. EmptyC.tesi Ağus. 09, 2014 8:53 am

Ravenclaw VI. Sınıf
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 

cle.

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: peron 9¾ :: Rütbe Başvurusu :: Seçmen Şapka-