Yanyana yürümeye başladıklarında Roxanne, genç seherbazın tedirginliğini sezebiliyordu. Bu bir yetenek sayılmazdı, yeni tanıştığı insanlar alaycı tavrı yüzünden çoğunlukla tedirginlikten başka bir şey hissetmezlerdi. Eğer beyni sıcaktan erimemiş olsaydı tedirginliğini arttıracak, rahatsız edici sorular sorabilirdi ama şu an eğlenecek halde değildi.
"Ben kendimi tanıttım ama sizin adınızı duyamadım sanırım." Rox, Benjamin'in kendisine döndüğünü farkettiği gibi hemen önündeki direğide gördüğünden eğlenen bir sırıtışla ve suskunluğunu koruyarak yürümeye devam etti. Neyse ki bu sefer müthiş yetenekli -ve laf aramızda, yakışıklı- seherbaz direği görmeyi başarabilmişti. Ne çeşit bir Seherbaz sürekli direklere çarpıp dururdu ki? Bakanlık önüne geleni işe alıyor muydu, yoksa sadece görüntüye mi bakıyorlardı...
"Duyamadınız çünkü söylemedim." dedi Roxanne ikinci direği atlattıktan hemen sonra. İçten içe onunla konuşmak istiyordu aslında. Benjamin Carter'ı Hogwarts'da gördüğünü hatırladığından beri hangi binada olduğunu anımsamaya çalışıyordu. Carter ailesine özel bir şey bilmiyordu, çok yaygın bir soyaddı. Dolayısıyla onunla ilgili hiçbir ipucu yoktu.
Konuşmak istese de geç olmuş sayılırdı zaten çünkü Çatlak Kazan'a epey yaklaşmışlardı. Gerçi Roxanne için geç sayılmazdı. Tek ayak üzerinde kırk yalan uydurabilmek ve bu yalanları ilgi çekmek için kullanmak gibi yetenekleri vardı. Artık ikisinin de adımları yavaşlamıştı. Roxanne kendisine dönen genç Seherbaza ismini bahşetmek üzereyken gözleri adamın kafasının yanından vızıldayarak geçen büyüye kilitlendi. Daha onun nereden geldiğini anlayamadan, Benjamin tüm torbaları Roxanne'in eline tutuşturdu. Genç kız atraksiyonu severdi ama kendi kontrolünde olması tercihiydi. Sağa doğru bir adım atarak şimdi Benjamin'in dönmüş olduğu yöne baktı. Aceleyle asa sallayan tiplerden biri, az önce vızıldayan büyünün sahibi olmalıydı.
"Engorgio." Kafasını zorlayıp biçim değiştirme dersinde öğrendikleri bu büyüyü hatırlamasaydı bile, aniden kocaman bir kayaya dönüşen taşı gözden kaçırmak imkansızdı. Karşıdaki karaltıların fırlattığı büyüler taşı saniyeler içinde parçalarına ayırmıştı gerçi. İster istemez kalp atışları hızlanmıştı. Bir Seherbaza saldırdıklarına göre kara büyücülerdi bunlar, ha? Gerçi hiçbir zaman hangi türden kara büyücüler olduklarını bilemezdiniz. Bazıları bir amacı olmaksızın millete saldırır dururken
bazılarının amaçları vardı.
Aniden kolunu sıkan parmakları hissettikten bir saniye kadar sonrasında, yan sokakta buldu kendini. Benjamin'in yüzü toz içinde kalmış olmasına rağmen, kendininkilere dikilmiş mavi gözleri adeta parıldıyordu.
"Cisimlenerek kurtulabiliriz ama onları yakalamam lazım. Yani sen git. Ben onları oyalarım." Cisimlenerek mi... gitmesini istiyordu? Roxanne henüz 17 yaşına girmişti, artık okul dışında büyü yapması serbest demekti bu fakat cisimlenme sınavına bu sene girecekti. Konu üzerinde çalıştığı ise pek söylenemezdi. Bir seçenekte yürümekti tabi ki ama ufak savaş, Diagon Yolundan Çatlak Kazan'a geçişin sağlandığı noktada yapılıyordu. Ne yapacağını bilemez halde, kollarının arasında bir sürü eşyayla sokakta bir kaç adım geriledi. Benjamin'i sokağın ucundan görebildiğini o an farketti. Büyülerin vızıltılarını duyar gibi oldu. Aynı anda Benjamin'in sesini de duydu.
"Fianto Duri!" Asasının ucundan çıkıp hemen önünde ulaşan kalkana çarpan büyüleri gördüğünde, kulaklarının kendisini yanıltmadığını anladı. Bu kez Benjamin'e doğru yürümeye başladı. Açıkçası yanında bir Seherbaz varken, ne kadar sakar da olsa, ve okul dışında büyü yapması artık serbestken çokta korkmadığını fark etti. Korkudan çok heyecan duygusuydu bu ve en büyük sebebinin
hangisi olduğundan emin değildi.
"Neden gitmedin?" Hogwarts cezaları dışında bu kadar adrenalin dolu bir tecrübesi olmamıştı. Tabi ki gitmeyecekti! Eşyaları bir kenara bırakıp asasını çıkarmayı planlarken Benjamin başka bir büyü adı haykırdığı gibi yanına koşup elini tutmuş ve hiç durmadan koşmaya devam etmişti. Roxanne'i de peşinden sürükleyerek. Artık tek kolunda dengelediği eşyalar, hızlarına dayanamayıp etrafa saçılıyordu ama umrunda değildi. Eğer nefes nefese olmasa kahkaha bile atardı.
Onlar koşmaya devam ettikçe, ardlarından yine aynı büyü vızıltıları ve patlama sesleri gelmeye devam ediyordu. Sesler uzaklaşmak bir yana, yaklaşıyor gibi gelmişti Rox'a. Sonunda Benjamin'in adımlarının yavaşladığını farketti ve tam o anda, kendini bir binanın içinde buldu. Knucktorn yoluna falan mı gelmişlerdi? İçerisi küf kokuyordu. Tam olarak ne olduğunu anlayamadığı ahşap bir şeyin arkasına sürüklendi ve kafasını aşağı eğdi. Artık neler olduğunu sormalı mıydı diye düşünürken sevgili yakışıklı Seherbaz sakarlığını bir kez daha gösterdi ve kafasına aldığı darbe sonucu yere yığıldı. Tamam, yanında bilinci yerinde bir Seherbaz varken olay korkutucu olmaktan çok heyecanlıydı ama şimdi...
"Hey! Bay Carter." Eğilmiş omuzlarından sarsarak onu uyandırmaya çalışırken bir yandan da aralık kapıya kafasını uzatıp dışarıyı görmeye çalışıyordu. Seslerin iyice yakınlaştığından emindi.
"Uyansana! Geliyorlar!" Tepki yoktu. Sakin kalması gerektiğini bilerek, dudaklarının arasından derin nefesler alıp verirken bir kenara fırlattığı eşyalar gözüne takıldı.
"A-ha!" Şaka dükkanını boşaltmış olmasının böyle bir durumda işe yarayabileceğini hiç düşünmezdi. Hala baygın olan Benjamin'i geriye doğru sürüklemeyi denedi ama başaramadı. Heyecan yüzünden bunu hangi büyüyle yapabileceğini de unutmuştu. Hızlıca eşyaların arasına daldı ve elinde üç beş minik keseyle ayağa kalkıp göğsünden fırlayacakmış gibi atan kalbini görmezden gelerek kapıya yöneldi. Sesler artık yakın olmaktan öteydi. Bir elinde keseler, diğer elinde asası vardı. Kafasını dışarı uzattığında onları gördü. Elindeki minik keselerin hepsini aynı anda onların üzerine, havaya fırlattı ve anında asasını havadaki keselere yöneltti.
"Bombarda!" Keseler patlayıp sokağı karanlığa gömer gömmez içeri girip ağır kapıyı olabildiğinde ittirdi ve Benjamin'in yanında diz çöktü. Bu kez asasını onun yakışıklı, ehm, kirler içindeki yüzüne doğrultu.
"Aguamenti." Adamın yüzüne buz gibi su akarken var etme büyülerini bu kadar iyi öğrendiği için epey kendinden memnundu. Ama çok vakitlerinin olduğunu sanmıyordu. Peru Anında Karanlık Tozu onları geçici süreliğine kör olmuş gibi etkileyecekti -aslında sokağa giren herkesi-, sürenin geçici olduğunu bilerek bulabildiği tüm keseleri onlar üzerinde kullanmıştı ama 2-3 dakikadan fazla sürmeyeceğini biliyordu. Suyun ani bir etkisi olmadığını fark edince sabırsızlıkla yanaklarını şişirdi ve yüzüne indirmek üzere elini havaya kaldırdı...
- hey there:
3 yıl sonra devam eden rp yapmışlar