| Konu: II. Sezon Genel Kurgu [Bitti] Perş. Nis. 05, 2012 9:48 pm | |
| - Son Dakikalar.:
Görkemli masasında otururken, başına geleceklerden habersiz görünüyordu. Ancak bir aptal böyle olduğunu düşünürdü. Çünkü yılların verdiği deneyim onun sezgilerini güçlendirmişti ve şimdi felaketin yaklaştığını hissediyordu. Yine de sandalyesinde oturmaya devam ediyor ve balkabağı suyundan belli aralıklarla büyük yudumlar alıyordu. Düşünceleri bir girdap gibi zihninde dönüp dururken, kapısı yavaşça açıldı. İçeriye giren kişinin geleceğini biliyordu ve böyle şeylerin olmasına alışıktı. Yine de şaşırmadan edemiyordu. “Buraya yaklaş. Geç, otur şöyle karşıma da konuşalım.” Ses tonu her zamanki neşeli ve deli dolu Piotr’u andırıyordu, ancak içinde, derinlerinde bir yerlerde karşısındaki için büyük bir hüzün duyuyordu. Karanlık ruhunu hapsetmiş ve onu içten içe tüketiyordu. Piotr bunun farkındaydı.
Gülümseyen yüzü ile masasının önündeki sandalyelerden birine oturdu. Piotr, onu süzüyordu ve bunu nasıl yapacağını tahmin etmeye çalışıyordu. Gittikçe bu işe kafa yormak zorlaşmaya başlamıştı. Çünkü kahrolasıca uykusu onu bir türlü rahat bırakmıyordu. Son zamanlarda fazlasıyla yorgun düşmüştü. Asası ile yaptığı bir hareketle misafirine de bir kadeh balkabağı suyu ikram etti. Düşünceli ve sakin görünüyordu, ancak Piotr onun içinde kopan fırtınadan haberdardı. Onu uzun süredir izliyor ve bugünün geleceğini biliyordu. “Umarım fazla yorulmuyorsundur. Balkabağı suyunu iç sana iyi gelecektir.” Kadehini kafasına diken Piotr misafirine deli gülümsemelerinden birini gönderip tekrardan konuştu. “İşte bu harikaydı. Aa, sen balkabağı suyuna dokunmamışsın bile.” Misafiri yapmacık bir şekilde gülümsedi ve küçük bir yudum aldı. Kadehi sertçe masaya koyduktan sonra Piotr’a dikti gözlerini. “Oyun oynama, yaşlı adam. Neden burada olduğumu biliyorsun. Bildiğini, biliyorum.” Piotr, bilge bir adamdı, ancak bazen bilge bir adam bile konuşamazdı. Söyleyebileceği o kadar çok şey vardı ki hangisinden başlayacağını bilemiyordu. “Bunu yapmak zorunda değilsin. Karanlık’ın aklına girmesine izin verme…” Sözlerini bitiremeden misafiri hızla ayağı kalktı ve öfkeli gözlerini ona çevirdi. Bir eli asasındaydı ve çekmeye hazırdı. Piotr ise usulca sandalyesinde oturmaya ve balkabağı suyunu içmeye devam ediyordu. Yüzündeki sırıtış yerini karşısındakine duyduğu acıma, anlayış ve şefkat karışımı bir ifadeye bıraktı. “Hah! Karanlık’ın aklıma girmesine izin vermeyecekmişim. Güldürme beni, ihtiyar.” Karşısında duran kişinin yüzü birçok şeyi anlatıyordu. Öfke, korku, tiksinti ve intikam alma isteği. Piotr’da yavaşça ayağa kalkınca misafiri asasını çekti ve ona doğrulttu. “Sakin ol, ufaklık! Ne zamandan beri bir katil gibi insanları öldürmeye başladın.” Karşısındakinin öfkesi gözle görülür derecede artıyordu. Anlaşılan ona ufaklık denmesinden hoşlanmamıştı. Piotr’a göre herkes ufaklık sayılırdı. O çoğu kişiden yaşlıydı ve 50 yaşında biri bile onun için ufaklık sayılırdı. Düşmana dönüşen misafiri konuştuğunda öfkeden sesi titriyordu. “Şu andan ve senden başlayabiliriz mesela, ihtiyar. Yaptıklarının, yaptıklarınızın bedelini ödeyeceksiniz. Teker teker hepinizden intikamımı alacağım ve sonunda tüm Dünya bulanıklardan ve hainlerden arınmış olacak.” Piotr bu sözlerin ağırlığının odaya çöktüğünü hissediyordu. Ne zamandan beri böyle hastalıklı düşüncelere sahip olmuştu. Amacı sadece kendisini öldürmek değildi anlaşılan. Başka şeylerde planlıyordu. “Yalnız değilsin anlaşılan. Büyük sözler ediyorsun, ancak bu dediklerini başarabilecek misin?” Düşman, asasından bir ışık huzmesini yakınında duran bir vazoya yolladı. Bu yaşlı adamın gözünü korkutabileceğini düşünüyorsa, gerçekten öfke gözünü kör etmiş demekti. Ölmek onun için sorun değildi. Öbür tarafta balkabağı suyu varsa, onun için hiçbir şey sorun değildi. “Tek başıma da istediklerimi gerçekleştirebilirim. Beni fazla küçük görüyorsun, ihtiyar. Ne yazık ki yaptıklarımı görecek kadar uzun yaşamayacaksın. Senin öldürüldüğünü bile anlayacaklarını sanmıyorum. Beni asla yakalayamazlar.” Piotr, sonun geldiğini anlamıştı ve ölmeden önce balkabağı suyunu başına dikti ve karşısındakine bilgece gülümsedi. “Kibir, insanları mahveder. Ancak şunu da unutma, ufaklık; hakikat elbet ortaya çıkacaktır.” Sözlerinin ardından gelen yeşil ışık huzmesi göğsüne isabet etti. Dünyevi hayatının böyle son bulacağını tahmin etmemişti, ancak öldüğü için üzülmüyordu da. Yapacaklarını yapmış ve söyleyeceklerini söylemişti. Asıl endişelendiği geride bıraktıklarıydı.
Yıl: 2006-2007 Büyücü halkınca tanınan ve sevilen eski bakanlık çalışanı Steven Michael Black -öyle ki sihir bakanı olması için kampanya başlatan bir cadı/büyücü ordusu vardı- 2005 yılında Hogwarts'da profesörlüğe başladığında her şey değişti. O sene, okulda bir hain olduğuna dair söylentiler çıkmıştı. Bu söylentilerin gerçekliğinin kanıtlanması uzun sürmedi. Steven Michael Black bir dersi sırasında Esther Bourque isimli Muggle doğumlu bir Hufflepuff öğrencisini öldürdükten sonra ortadan kayboldu. Aynı zamanda Yasak Orman'da asırlardır süren barış bozulmuş, fantastik yaratıklar arasında büyük bir savaş çıkmıştı ve tüm bunların sebebi yaratıkların bir kısmını arkasına almak isteyen Black'ti. Black'in arkasında zamanla Karanlığın Askerleri denilen bir topluluk oluştu, toplulukta en çok öne çıkan isimlerden biri eski gazeteci Edmond Dantes'ti. Dantes söylentiler çıkar çıkmaz Azkaban'a kapatıldıktan sonra isimleri bilinmeyen bir grup vampir tarafından Azkaban'dan kaçırılmıştı.
Karanlığın Askerleri, bakanlığı ve Hogwarts yönetimini kötülemek için basını kullanmayı seçti. Bakanlığın ve Hogwarts yönetiminin büyücü halkını yeterince koruyamadığını iddia ediyorlardı. Bakanlık büyük bir toplantı yaparak Lychinus Partem adında bir topluluk oluşturup topluluğa en güçlü cadıları ve büyücüleri topladı ve bir bağlılık yemini imzalattı. Lychinus Partem'ın yoğun çalışmaları sonucu, uzunca bir süre saklanan Black ve Dantes'le beraber Karanlığın Askerleri adındaki topluluğun büyük bir kısmı yakalandı ve Büyüceşura Yüksek Mahkemesi önünde yargılandı. Black ömür boyu Azkabana mahkûm edildi; Karanlığın Askerleri'nin büyük bir kısmı da öyle. Fakat topluluktan bir kaç cadı, büyücü ve Edmond Dantes tüm bu süre boyunca İmperius lanetinin etkisi altında olduklarını iddia ederek aklandı.
Sihir Dünyasının en büyük felaketlerine yol açan büyücüler Gellert Grindelwald ve Lord Voldemort'tan sonra Steven Michael Black'in Azkaban'a kapatılması büyücü halkını güvende hissettirmeye başlamıştı, ta ki Hogwarts Müdürü Piotr Radwańska odasında ölü bulunana kadar... Ölümü tüm Sihir Dünyasında şok etkisi yarattı. Güvenilen bir büyücünün ölmesi insanları üzdüğü kadar korkutmuştu da. Etrafta bir katilin olduğu söylentileri güçlenirken diğer yandan da efsanevi bir nesnenin varlığından söz edilmeye başlandı. Müdür Piotr’un ölümünü fırsat bilen Karanlık, kimsenin haberi olmadan bu efsanevi nesneyi ele geçirme planları yapmaya başlayınca bir süre için huzur bulan Sihir Dünyası tekrardan taraflara ayrılmak zorunda kaldı. Tarafınızı belirleyin. Yeni dönem de; kan, ölüm, ihanet, intikam ve cevap bulmayı bekleyen sorular sizleri bekliyor. |
|