AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

Paylaş
 

 Ceza Vakti

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Adrian Mikael Black
VII. Sınıf
VII. Sınıf
Adrian Mikael Black

RP Yaşı : 17
Mesaj Sayısı : 436
Gerçek Adı : Adrian
Yaş : 34

Çanta
Eşyalar:

Evcil Hayvan:

Ceza Vakti Empty
MesajKonu: Ceza Vakti   Ceza Vakti EmptyC.tesi Ara. 29, 2012 2:13 am



Adrian Mikael Black - Roxanne Delacroix
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Adrian Mikael Black
VII. Sınıf
VII. Sınıf
Adrian Mikael Black

RP Yaşı : 17
Mesaj Sayısı : 436
Gerçek Adı : Adrian
Yaş : 34

Çanta
Eşyalar:

Evcil Hayvan:

Ceza Vakti Empty
MesajKonu: Geri: Ceza Vakti   Ceza Vakti EmptyC.tesi Ara. 29, 2012 2:44 am

Dudaklarımız ayrıldığında, soluk soluğa bana sarıldı. Bende başımı geri doğru çektim.
"Ah Adrian. Çok harikasıııııın.." Tanrım!. Gerçekten salak kızlardan nefret ediyorum. Bir daha bu tür bir kızla çıkmayacağım!...
"Neyse benim gitmem gerek. Ceza saatim geldi.. Biliyorsun" diye ekledim. Oda bana üzgün gözlerle baktı.
"Başına bir şey gelmesinden çok kokuyorum. O Roxanne denen kıza güvenmiyorum....." Cümleler bir biri ardına uzayıp gidiyordu. Off! Neden bu kıza yazmıştım ki? Bitmek bilmeyen cümlelerin sonunda vedalaşmayı başardık. Ben sonrasında hızlı adımlarla, beni Okul Arazisine götürecek merdivenlere yöneldim. Tam on beş gün geçmişti Rox ile kavgamızın arasından. Ben bir hafta sonra taburcu olmuştum. Rox daha önce. İlk cezamızı üç gün önce beraber kupa salonu temizleyerek aradan çıkarmıştık. Aslında epey sessiz vede sakin bir şekilde geçmişti. Birbirimize tip tip bakmaları saymazsak..Tabi başımızda bir profesör vardı. Fakat temizlik beni öldürmüştü..

Fiziğim yavaş yavaş yerine gelmeye başlamıştı. Son haftalarda ki yarı ölü halimden eser kalmamıştı. Hakkımda ki dedikoduların bini bir para idi...Quiddittch'te kaybettiğim Vurucu mevkiimin yerine arayıcı olarak yer bulmuştum. Kilo almış, bir haftada iki kızla birden çıkmıştım. Tebessümümü bastıramadım. Birden yüzümde hissettiğim soğuk rüzgar kendime gelmemi sağlamıştı. Düşüncelere dalmış ilerlerken, okulun arazisine çıktığımı fark etmemiştim. Parkama sıkıca sarılıp, Hogwarts bekçisine ait, kulubetye doğru seri adımlarla ilerledim. Birkaç dakika yurudukten sonra, kulübeye varmıştım. Roxanne kapının önündeydi. Yavaşça yaklaşıp ona baktım. Bu kız gerçekten güzeldi...
"Ee" Dedim." İçeriden Sağ çıkabilecek miyiz?" diye sordum gülümseyerek.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Roxanne Delacroix
VII. Sınıf
VII. Sınıf
Roxanne Delacroix

RP Yaşı : 17.5
Mesaj Sayısı : 1679
Gerçek Adı : roxy foxy :)

Çanta
Eşyalar:

Evcil Hayvan:

Ceza Vakti Empty
MesajKonu: Geri: Ceza Vakti   Ceza Vakti EmptyÇarş. Ocak 09, 2013 5:06 pm

Bütün gün Miranda dahil diğer 4 kızla kaldığım odadaki yatağımın üzerinde sağa sola dönüp durmuştum. Miranda Tom'dan bir not getirdiğinde bile kalkmak istemedim. İlk kez bu kadar büyük bir ceza alıyor değildim, canımı sıkan bu değildi. Canımı sıkan Gossipy'de çıkan haberdi. Bir de bunun doğruluğunu benim bile bilmiyor oluşum... Doğal olarak Kath'in Adrian'ın hastane kanadından çıktıktan sonra tekrar binasının takımına girdiğini ve bir koridorun köşesinde kızın tekiyle 'takıldığını' söylemesiyle neşelenmiş sayılmazdım. Harika! Onun hayatı düzene girerken ben aptal bir can sıkıntısı yüzünden bütün gün yataktan kalkmayıp Tom'u bile geri çevirebiliyordum.

Yattığım yerde başımı sağımdaki komidine çevirip saate baktıktan hemen sonra yuvarlanarak yataktan kalktım. "İşkence gecesi." diye homurdandım. Beni dinleyen tek canlı, Kath'in yatağının başlığına tünemiş baykuşuydu ki kendisi tüylerini gagalamakla meşguldü. Kendime gelmek için hızlı bir duş alıp üzerime siyah bir deri pantolon, dar beyaz bir gömlek ve siyah topuksuz çizmelerimi geçirdim. Sinir oluyorum diye güzel görünmeyecek değildim ya? Saçlarımı asamın bir hareketiyle kuruttuktan sonra son olarak kışlık pelerinimi giydim.

Onu en son kupa salonunun altını üstüne getirirken görmüştüm. Muggle yöntemleriyle kupa temizlemek, amma yaratıcı bir ceza. Salonun öğrencilere açık olması ayrı bir dertti, neredeyse her birinin içine muhtemelen rakip binalar tarafından sakızlar yapıştırılmıştı. Onları kazımak... Ah, hatırlamak bile midemi kaldırmıştı işte. Giriş salonundan araziye çıkıp elimi karnımda gezdirirken okul başlamadan önce Balyumruktan aldığım çikolata kurbağalar dışında bir şey yememiş olsamda tok hissettiğimi farkettim. Belki de depresyona giriyordum ve yemek yeme ihtiyacımı yitiriyordum! Pelerinime sıkıca sarınıp olabildiğince uzun adımlarla yürürken önüme bile bakmıyordum. Serin hava yüzünden yanaklarımın ve burnumun şimdiden kızardığından emindim. Kulübenin önüne geldiğimde, üç basamağı çıkıp kapıya vurmak için elimi kaldırdım. Aynı anda da vazgeçtim. En azından Adrian gelene kadar bekleyecektim yoksa Ricimar o arada bana aptal hikayelerinden birini anlatırdı. "Ee... İçeriden Sağ çıkabilecek miyiz?" İti an... Bana yaklaşan çocuğun yüzüne bakmamak için büyük bir çaba harcayarak soğuk havayı ciğerlerime olabildiğince doldurdum.. "En azından ben sağ çıkacağım." Yakasına yakışıp kulübenin duvarına çarpsam, asamı boğazına dayasam nasıl olurdu? Sanki Bernstein için taşıdığım öfkeyi de Adrian'a duyduğum öfkeye katıyordum...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://vioreluna.deviantart.com/
Adrian Mikael Black
VII. Sınıf
VII. Sınıf
Adrian Mikael Black

RP Yaşı : 17
Mesaj Sayısı : 436
Gerçek Adı : Adrian
Yaş : 34

Çanta
Eşyalar:

Evcil Hayvan:

Ceza Vakti Empty
MesajKonu: Geri: Ceza Vakti   Ceza Vakti EmptyPerş. Ocak 10, 2013 1:32 am

"En azından ben sağ çıkacağım." Tiksinti dolu bir sesle verilen cevap. Dudak bükerek ona baktım. Aslında haklıydı. Her ne kadar nasıl yaptığımı anlamadıysam bile, zoraki bir şekilde onu yaralamıştım. İyi de o gün bana neden saldırmıştı?

İçeri girmeden önce kapının önünde durdum ve bu sorunun cevabını düşündüm. Tam beş yıl. Dolu dolu geçen beş yılın ardından Roxanne ile kavga etmiştik. Bu dediklerimden yakın arkadaş veya daha ötesi olduğumuzu sanmayın. Rox ile geçen beş yıl içinde konuştuğumuz bir zamanı, hiç hatırlamıyorum. Yada birbirimize selam verdiğimizi.Ondan bana veya benden ona yapılmış, herhangi bir iyilik ve kötülük yoktu. Şey aslında bir keresinde Clary'e hakaret etti diye ona saldırmıştım. Çevresi oldukça kalabalıktı vee... Hastane Kanadında geçen oldukça gereksiz bir gece. Neyse...

Ancak, Clary ile, yani beni yıkıp giden şu eski sevgilim ile düşmanlıkları vardı. Clary'i kertenkeleye çevirmişti. Gerçi o olaydan sonra başına gelen bir kaç olayda, parmağım olduğu söylenebilirdi amaaaa.. Bunlar geçmişte kaldı... Clary'e saldırmıştı. Hatta bir keresinde bir köprü başında Antonio yüzünden birbirlerine girmişlerdi. Rox'un, Clary'e baya baya düşman olduğunu biliyordum. Peki bunun benimle ne alakası var?

Ah. Bana duyduğunu iddia ettiğim hayranlık gerçek mi? Bence öyleydi. Buna inanıyordum. Acaba eski sevgilimle alakadar bir şey mi? Clary ile olmam, benden tiksinmesine mi yol açtı? Yada sadece bina farkı yüzünden mi?....

Bunlar ve bunlar gibi daha onlarca soru aklımda fır dönüyordu. Sonra cevap kendiliğinden belirdi. Rox gibi bir kızın, bana ilgi duymuş olma ihtimali vardı. Bu gerçek yadsınamazdı. Ayrıca eski sevgilim yüzünden benden tiksinmiş olması muhtemeldi. Tabi, benim, çöktüğüm sıralarda, beni, daha da küçük görmüş olabilirdi. Sanırım bunlar doğru cevabın başlangıcıydı.

Başımı onaylarcasına sallayıp, şu anda vardığım sonucu bir kenara bıraktım. Sonra başımı çevirip baktığımda, Rox'un beni şüpheci gözlerle izlediğini fark ettim. Ona gülümseyerek;
İçeri girelim mi? Dedim. Sonra ilk adımı atıp, kapıyı tıklattım ve elimle işaret edip;
Bayanlar önden'' dedim. Gözleri küçümseme ve tiksinti ile kısıldı. Bir kadın nasıl olur da, aynı anda bu kadar şeyi yansıtabilirdi? Kapı açıldı ve Ricimar içeriden olanca sesiyle bağırdı.
"İçeriii......"


--İki saat sonra...--

Temizlik bittikten sonra yavaşça dışarı doğru seyirttim. Aslında koku olmasa, oldukça eğlenceli bir gece sayılabilirdi. Ama koku olmasa, Rox'a bu kadar gülemezdim. Tabii, bunun karşılığında, sarışın güzel bol bol tıslamıştı bana. Daha öncede söylediğim gibi, bakışların öldürücü kuvveti olsa, benden geriye küçücük bir şekerleme kadar, kalmazdı.

Başımı kaldırıp gökyüzüne baktım. Temiz ve dondurucu havayı tekrar ciğerlerime doldurdum. Yıldızlara bakarken aklıma Clarissa geldi. Acaba o da beni düşünüyor muydu? Beni özl...Yeter!... Asla!... O artık geçmişte kaldı.. Derin bir soluk daha aldım ve dönüp arkama baktım. Rox yine gözlerini bana dikmişti. Ölüm kusuyordu. Bu sefer umursamadan önüme döndüm. Yavaş adımlarla Karanlık Orman'a doğru yürümeye başladım. Bulutsuz bir geceydi ve dolunay tam tepemizdeydi. Etraf o kadar karanlık olmayacaktı...

Karanlık Orman'ın kıyısına geldiğimizde birden nerden geldiği belli olmayan profesörler çıktı. İster istemez gerilmiştim. Karşımıza geçip görevimizi anlattılar.
"Bu ormanda, bilindiği üzere at adamlar var. Sizden onlara bir mektup götürmenizi isteyeceğim..." Sözlerinin devamı gelmedi.
"Bu saçmalık. Bunu başka yollarla da yapabil..."
"Sessiz ol!.." Dik dik bana bakan Prof. Martin Francisca, ilk defa bu kadar yüksek sesli konuşuyordu.
"Bunu okulu yerle bir etmeden önce düşünecektin Mr. Black. Şimdi. (elinde tuttuğu zarfı bize doğru uzattı.) Bunu alacak ve at adamlara götüreceksiniz. Sizi uyarıyorum. Bu ormandan sağ çıkmak için, birbirinize ihtiyacınız var. İlk olarak. Eğer at adamlardan herhangi biri, oraya sadece bir kişinin gittiğini söylerse, ikinizde kovulursunuz. Ya ikiniz beraber dönün, yada hiç dönmeyin. Umarım ki su gibi berraktım." Durup bize bakmaya devam etti.Sonra;
"Size görevinizde başarılar." dedi ve arkasını dönüp, Ricimar'ın kulübesine doğru yürümeye başladı. Prof. Francisca, bize doğru yaklaşıp, yaklaşık beş dakika boyunca ormanda karşılaşabileceğimiz tehlikelere karşı büyüler söyledi. Sonrasında konuşma bitti ve oda gitti. Ben, Rox ile elimde zarf, orada durdum. Zarfı katlayıp cebime koydum ve Karanlık Orman'a döndüm.
"Simurg'" diye seslendim ve hemen önümde bir ateş parlaması oldu. Eğer bir yere gideceksem oda benimle gelmeliydi. Anka Kuşum. İsmini Metehan'dan almıştım. Başka bir dilde yine Anka anlamına geliyormuş.

Gözlerimi alan parlamanın ardından Simurg, yavaş kanat çırpışları ile karşımda süzülüyordu. En son beş ay kadar önce yandığı için, şimdi oldukça yakışıklı görünüyordu. Kuşum geldi ve omzuma kondu. Elimle otomatik hareketlerle onu seviyordum. Oda usulca öttü ve kafamı muhabbetle gagaladı. Anka Kuşları insanı kendilerine bağlayan yaratıklardı..

Simurg usul usul ötüyordu. Teni çok sıcaktı. Sanki her tarafı yanıyormuş gibi görünüyordu ayrıca. Gece karanlığında güneş gibi parlıyordu. Yavaşça Rox'a döndüm ve onun şaşkınlıkla baka kaldığını gördüm. Buz gibi gece içimi sımsıcak eden Simurg'a baktım ve omzumu sallayarak "Hadi" dedim. Sonra elimi yavaşça Rox'a doğru uzattım. Simurg yine usulca öttü.


Spoiler:
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Roxanne Delacroix
VII. Sınıf
VII. Sınıf
Roxanne Delacroix

RP Yaşı : 17.5
Mesaj Sayısı : 1679
Gerçek Adı : roxy foxy :)

Çanta
Eşyalar:

Evcil Hayvan:

Ceza Vakti Empty
MesajKonu: Geri: Ceza Vakti   Ceza Vakti EmptyPerş. Ocak 10, 2013 2:29 am

Kendince benimle alay eden Adrian ve konuşurken tükürükler saçan Ricimar ile o kulübede geçirdiğim iki saat zihnime kazınacak, hatta kabuslarımın ana teması olacaktı. Bu ahmağın kaç yıldır yıkanmadığını kim bilebilirdi? Şu kitaplarda adı geçen eski bekçi Hagrid gittikten sonra olduğu gibi taşınmış olmalıydı kulübeye. O leş kokunun başka bir açıklaması yoktu.

2 saat sonra, kendimi kapıdan dışarıya istekle atıp temiz havayı derin derin soludum. Dışarı çıkma yasağı başladığında ve stresli olduğumda, giriş salonundan dışarıya süzülüp gölgelere saklanır ve bir sigara yakardım. Bu alışkanlığımda övünmesem de şuan ihtiyacım olan şey buydu. Hem Ricimar'ın, hem Adrian'ın yakınlarında olmak benim için zordu, başımın zonklamasına sebep oluyorlardı. Sabırsızca saçlarımla oynayarak gökyüzüne baktım; kocaman bir dolunay. Aman ne güzel. Söylendiği gibi, dönüşümünü ormanda geçirmeyi tercih eden, bakanlığa kayıtsız kurtadamlar varsa bu gece epey eğlenecektim. Gözlerimi devirerek Adrian'a baktığımda bir noktaya dalmış olduğunu farkettim. Neyi, daha doğrusu neyi düşündüğünü bildiğime bahse girebilirdim...

"Bu ormanda, bilindiği üzere at adamlar var. Sizden onlara bir mektup götürmenizi isteyeceğim..."

Nereden geldiklerini dahi görmediğim profesörlerden biri öne çıkıp bu iki cümleyi gayet ciddi bir tavırla sarfetmişti. İyi de bu bir şaka olmalıydı! Daha önce Yasak Orman cezası almıştım, çok sevdiğim Bernstein ile, ve tek yaptığımız Ricimar ile ormanı turlamaktı.

"Bu saçmalık. Bunu başka yollarla da yapabil..." İlk kez Adriana katılıyordum fakat sözü kesildi. "Sessiz ol!" Adrian eğer bu tepkiyi almamış olsa ben de şansımı deneyecektim ama bunun üzerine, pes etmiştim bile. Ne söylerlerse yapmak zorundaydık. "Bunu okulu yerle bir etmeden önce düşünecektin Mr. Black. Şimdi. Bunu alacak ve at adamlara götüreceksiniz. Sizi uyarıyorum. Bu ormandan sağ çıkmak için, birbirinize ihtiyacınız var. İlk olarak. Eğer at adamlardan herhangi biri, oraya sadece bir kişinin gittiğini söylerse, ikinizde kovulursunuz. Ya ikiniz beraber dönün, yada hiç dönmeyin. Umarım ki su gibi berraktım. Size görevinizde başarılar." Çok komik. Başarılarmış. Alaylı bir gülüşle kafamı iki yana salladım. Diğerleri Ricimar'ın kulübesine giderken Profesör Francisca, bu güne kadar hayran olduğum adamlardan biri, yanımıza yanaşıp hepsini ezbere biliyor olmamız gerekirmiş gibi bir sürü büyü sıraladı. Aslında bir şeyleri 'patlatan' ya da 'havaya uçuran' büyüleri biliyordum çünkü ilgi alanıma giriyorlardı. Büyüleri saymayı bitirdiğinde o da yanımızdan ayrıldı.

Adrian'ın da şaşkın ve kaygılı olduğunu görebiliyordum; benim gibi. Ne var ki ben bunu asla belli etmeyecektim; asla belli etmezdim. Aniden ormana döndüğünde yolculuğuma başlayacağımızı sandım ama öyle olmadı. "Simurg" Ne saçmaladığını soracakken Adrian'ın hemen önündeki parıltı gözlerimi kamaştırdı, kulaklarımı güçlü kanat çırpma sesleri doldurdu... Onun ne olduğunu anlayacak kadar ders çalışmıştım canım. Hatta buna bile gerek yoktu, her büyücü ondan bir tane isterdi; bir Anka Kuşu. Süzülerek Adrian'ın omzuna koyduğunda sessizce küfretmeye başladım. Birbirlerini gagayıp okşamalarını oflayıp puflayarak izledim ve yanıma bir paket almadığıma pişman oldum. Yanımızda kimse olmayacaktı nasıl olsa... Hatta izmaritlerden birini Adrian'ın aptal ankasının kanatlarında söndürsem fena olmazdı. "Hadi" Bana elini uzattığını farkettiğimde refleks olarak yüzümü buruşturdum. Aynı anda ise eğer uzattığı eli reddetmesem, şuan ki kaygılarımın yarıya ineceğini biliyordum. "O şeyi benden uzak tut." diye homurdanıp, bana uzattığı eline sertçe çarparak doğruca yanından geçtim. Yürümeye devam ederken derin nefesler alıyordum, pantolonumun arka cebindeki asamı çoktan kavramıştım. "Senin yüzünden başıma bir şey gelecek olursa, mesela tırnağım kırılırsa, omzundaki alev topuda sen de geberirsin. Küçük Clary'nin adını sayıklayarak hemde." diye tısladım arkama bile dönmeden. Arkamdan geldiğini duyabiliyordum ama ilerledikçe ortalık kararıyordu ve ürpermeden edemiyordum. Eğer o arkadaşım olsaydı, mesela Bastet, ve en azından sohbet etseydik endişelerimi biraz olsun unutabilirdim. Bu durumda ise konuşabilmemin tek yolu ona laf sokmaktı. Buna da uzun süre karşılık vereceğini sanmıyordum... Aniden adımlarımı yavaşlattım, ta ki Adrian ile aynı hizada yürümeye başlayana kadar. Şaşırdığını tahmin edebiliyordum ve ters ters bakmamak için kendimi zor tutuyordum. Bu yüzden, ondan başka her yere bakarak yürümeye devam ettim.

Dalların arasında bir baykuş öttüğünde, dikenli çalıların arasından kim bilir ne tür sürüngenler geçtiğinde irkilmemek için kendimi öyle kasmıştım ki şimdiden yorgun hissediyordum. Adrian'ın ne durumda olduğunu görmek için yan yan baktığımda bakışlarımız buluştu ve anında kafamı önüme çevirdim. "O şey işe yarasa iyi olur çünkü dikkat çekmekten başka bir işe yaramıyor." Söylediklerim iğneleyici olsa da sesim tuhaf bir şekilde yumuşak çıkmıştı. Dudaklarımın arasından adeta ciğerlerimin içinde sıkışıp kalan havayı üfledim ve dayanamayıp arka cebimdeki asayı çekip çıkardım. "Bu gece birbirimizi kolluyoruz, desene." Kendi kendime güldükten hemen sonra ekledim. "Sadece zorunda olduğumuz için"

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://vioreluna.deviantart.com/
Adrian Mikael Black
VII. Sınıf
VII. Sınıf
Adrian Mikael Black

RP Yaşı : 17
Mesaj Sayısı : 436
Gerçek Adı : Adrian
Yaş : 34

Çanta
Eşyalar:

Evcil Hayvan:

Ceza Vakti Empty
MesajKonu: Geri: Ceza Vakti   Ceza Vakti EmptyPerş. Ocak 31, 2013 8:20 pm

Elimi ona doğru uzattığımda Simurg, hafifçe ileri doğru zıpladı. Aslında beklediğim tepki; Şaşkınlık dolu bir 'an'dı. Ne bileyim! Nutku tutulur, konuşamaz falan diye düşündüm. Ciyaklayarak tehditler savurmasını değil!.. Üstelik Simurg için hoş olmayan ifadeler kullanması, beni çileden çıkardı. Nefret dolu bir ifade ile ona baktım. Gecenin ilerleyen saatlerinde, ikimizin birden geri dönme şansı, gerçekten yok denecek kadar azdı...
Asasını eline aldı ve yeri dövercesine attığı adımlarla fırtına gibi Karanlık Orman'a daldı. Görevi erkenden bitirmek istediği her halinden belli oluyordu. Bende peşi sıra seri adımlarla onu takibe başladım. Bir kaç dakika hiç konuşmadan ilerledik. Simurg, omzumda oturmuş, attığım adımlar yüzünden sarsılsa da dengesini kaybetmeden durmayı başarabiliyordu. Her ne kadar soğuk olursa olsun, hem yürüyüş hızı, hemde Simurg'un, sıcacık teni, beni daha ilk dakikadan terletmişti...En sonunda Rox, yavaşladı. Bu arada bir patikadan diğerine, kitap sayfası çevirir gibi geçmiştik. Açıkçası geri dönüp bakmamıştım bile. Rox'a yetişmek için, önüme bakmak zorundaydım. Tek bir anlık dikkat dağınıklığı, yarık bir kaşa sebep olabilirdi. Bu yüzden geldiğimiz yolu bulmak için, işaret bile koymamıştım. Gerçi, Simurg vardı. Her türlü zahmetsizce geri dönebilirdik.. Rox, birden daha da yavaşladı. Aynı hizaya geldiğimizde şaşkın bir halde ona bakıyordum. Bana bakmamakta ısrar ediyordu. Yürümeye devam ettik. Artık neredeyse adım atamayacak kadar, sıkı olan ağaçların bulunduğu bir alana geldiğimizde durduk.
Durduktan sonra Rox, yan gözlerle bana baktı. Bende ona bakınca;
"O şey işe yarasa iyi olur çünkü dikkat çekmekten başka bir işe yaramıyor." dedi. Aşağılama dolu bir ifade ile ona baktım. "Şey" kelimesi hiç hoşuma gitmemişti ve hiç hoş olmayan bir şekilde, homurdanmıştım.
"Bu gece birbirimizi kolluyoruz, desene. Sadece zorunda olduğumuz için" dedi. Ona bakmaya devam ettim. Oda dönüp tekrar bana baktı. Bir dakika kadar nerede olduğumuza aldırış etmeden birbirimize dik dik baktık. En sonunda konuştum.
"Senin sorunun ne biliyor musun? Kendini çok seviyorsun. Gerçi bende öyle ama senin kadar olduğumu sanmıyorum. Dünya senin etrafında dönmüyor, sarışınım. Etrafında, yaşayanlarında insan olduğunu unutma." dedim. Rox, alev alev bir bakışla ağzını açtı. Anlaşılan, hararetli bir tartışmaya girecekti. Ben onu savuşturmaya çalışmak için tekrar konuşmaya yeltendim.
Ancak o sırada Simurg, ötüp kanatlarını çırpmaya başladı. Dikkatimiz dağıldı ve elim yıldırım hızıyla asamı buldu. Gard almış bir şekilde bekliyordum.. Rox, ile sırt sırta verdik. İşte tam o anda gecenin sessizliğini yırtan, gırtlağıma ölüm korkusunun eriyik demir gibi yapışmasına sebep olan bir ses. Kurt uluması. Ve bu gece dolunay vardı!....
Öyle bir yerdeydik ki, ağaç dallarının sıkışıklığından ne dolunayı görebiliyorduk, nede hızla kaçabiliyorduk. Neyse ki, uluma biraz uzaktan gelmişti. Buraya bizi Rox getirmişti.
"O kadar hızlı yürüdün ki, nerede olduğumuza bakamadım bile. Umarım nerede olduğumuzu biliyorsundur?" diye sordum iğneleme dolu bir halde..
"Tam olarak emin değilim!" Simurg üzerine iddiaya varım ki, sesinde gizleyemediği duygu tınısı korkuydu. Neredeyse, kontrolsüzce güldüm ve bir soru daha yönelttim."Korkuyor musun?" sesimde ki heyecanı ben bile anlayamamıştım. Bir yandan korkarken, diğer yandan bu kadar heyecanlı olmam gerçekten şaşırtıcıydı. Arkamdan beklediğim gibi bir tıslama geldi. "Rüyanda görürsün, Black.." Elimde olmadan kıkırdadım ve duruşumu düzelttim. Az ilerimizde bir kurt adam olma ihtimali çok yüksekti ve ben istemsizce gülüyordum. Rox'a dönüp;"Eh madem gideceğin yolu bilmiyorsun.... Yol Göster.."Bir laf sokuşturmanın ardından asamı elimde yatay pozisyona getirip, büyü yaptım. Aslında oldukça basit ama zor bir büyüydü. Esas mesele, gitmek istediğin yeri tam olarak kafanda oturtmalıydın. Ben daha önce, at-adam inine hiç gitmediğim için, nasıl bir yer olduğunu bilmiyordum. Aslında at adam bile görmemiştim!.. Yani canlı olarak...
Asam döndü ve biraz solda geriye doğru bir noktamızı gösterdi. O tarafa doğru yöneldik ve yürümeye başladık. Omzumda duran Simurg'a "Bizi koru" dedim. Simurg, beni hafifçe sarsarak sıçradı ve kanatlarını çırparak gözden kayboldu.. Bu kadar sıkışık bir alanda bu kadar güzel uçmasına hayran kalmıştım. "Lumos" diye mırıldandım ve Rox'a bakıp "yola devam edelim" işareti yaptım.
Yarım kalmış bir tartışmamız vardı ve Rox'un bu tartışmayı bitirip bitirmek istemediğinden emin olamıyordum. Ağzımı açmıyor ve konuşmuyordum. Oda öyle. Az önce ki ulumadan ötürü daha dikkatli bir şekilde, Asamın, gösterdiği yöne doğru gidiyorduk. Benim asıl anlamadığım, göğüs kafesimi parçalayacak şekilde atan kalbimdi. Evet, korku vardı. Fakat heyecan? Neden bu kadar heyecanlanmış ve mutlu olmuştum? Cevabı düşünmeye başladım. Aylardan beri, Clary'nin gidişi için yas tutuyordum. Onu özlemekle o kadar meşguldüm ki, hiç bir şey yapmıyordum. Hiçbir şey!. İşte şimdi, uzun zamandan beri ilk defa, her ne kadar bir ceza da olsa, içimde hayat hissediyordum!. Ne kadar sadistçe bir an! Dikkatimi topladım ve Rox'un sorduğu soruyu terkrar etmesini istedim.
"Sağır mısın? Önüne bak. İkidir ağaç dalları gözünü sıyırıyor." Afallamış bir halde ona baktım. Sonra önüme döndüm. Verdiğim tek tepki HI-hı oldu. Aslında beni, düşünmesine oldukça şaşırmıştım. Hatta o kadar ki, Simurg'un uyarmak için, ortaya çıkmasını bile zor idrak ettim. Tıkır, tıkır tıkır tıkır. Toprakta yürüyen onlarca ayak sesi. Dönüp bakmaya bile fırsat bulamadan, bir darbeyle ileri doğru savruldum. O anda Rox'un çığlığını duydum.
"Systeim Aperio.. Reducto..Sersemlet.." Ardı ardına yaptığı büyüler hayatta kalmamı sağlamıştı. Yere yüz üstü düşer düşmez arkamı döndüm. Manzara insanın kanını donduran cinstendi. Rox elinde ki asayı ileri geri savuruyor büyüler yapıyor, kendi etrafında dönüyor, eğiliyor bükülüyor ve hayatta kalmaya çalışıyordu. Dev örümcekler etrafımızı sarıyor bize doğru geliyordu. Panik insan aklını karıştıran bir duyguydu. Korku ise insanı felç eden.. Çünkü o anda arkama bile bakmadan koşma isteğini engelleyen tek şey, tam iki saniye boyunca duyduğum derin korkuydu. Asamı salladım ve Rox'a atlamak üzere olan bir örümceği vurdum. Ancak yediğim darbe oldukça sertti ve canım çok acıdığı için hareket etmek zordu. Zorlukla olduğum yerde doğruldum. Ben ayağa kalkmak için mücadele verirken Rox ikimizi de koruyordu. Bir başka örümcek, kızın etrafından dolanıp neredeyse arkasına gelmişti ve havaya sıçradı. Asamı ileri uzatıp haykırdım"Protegresus" Güç dalgaları asamı sarsarak çıktı ve doğruca örümceğe doğru uçtu. Kırılan kemiklerin sesi tatmin edici olsa da, örümceğin iğrenç, iç kaldırıcı tiksindirici çığlığını duymak hiç hoş değildi.
Örümceklerin sayısı hızla artıyordu. Rox ve ben artık daha büyük bir tehlikedeydik. Bir kaç büyü atarak Rox'a yardımcı olmuştum. Ancak, hiç biri yeterli olacak gibi durmuyordu. Ayağa kalktım ve Rox'un savaşına katıldım. Her saniye hızla geliyorlardı. Sayıları gittikçe artan bir hızla çoğalıyordu. Rox adım adım geriliyordu. Bende ona ayak uyduruyordum.. Sırtım acımaya başladı ve nedenini bilmiyordum Acı her saniye artıyor. Yakıcı bir şekilde vücuduma yayıldığını hissediyordum. Ancak aldırış etmeden büyü savurmaya devam ettim.  Sadece kısa bir süre daha dayanabildik. Artık her an bize dokunabilecek kadar yakındılar. Elimi Rox'un beline doladığım gibi haykırdım."Carpe Portus" Nefes alamadan geçen kısa bir süre ve yüz üstü yere düşmemek elimi yere koymam gerekti. Rox'u tutan elim boşta kaldı ve başımın arkasında sert bir tokat."Bunu yaparken haber ver." Tıkır tıkır tıkır.. Fazla uzaklaşamıştık anlaşılan. Yaptığım büyü sadece boş bir alana gitmemize yardımcı olmuştu. Ayağa kalktım ve yeni bir acı dalgasıyla boğuşarak bağırdım. "KOŞ" Sanki bir şey söylememe gerek varmış gibi.
Arkamıza bile bakmadan koştuk. Ağaçların ve çalıların arasında uçar gibi geçtik gittik. Hemen üstümden gelen sesin Simurg'a ait olduğunu hayal meyal farkındaydım. Hızla koşuyorduk. Sağa sola, tekrar sağa ve sola. Sadece Rox'un yanımda olduğundan emin olduğum bir kaç nano saniyelik anda yavaşlıyordum.. Bir Düzlüğü koştuktan sonra kalbim duracak gibi oldu. İkimiz birden yavaşladık ve durduk. Çıkmaz sokak!. Üstelik sanki örümceklerin yuvasına gelmişiz gibi birçok yer örümcek ağıydı.

Üst üste duran büyük kayalar ve geniş bir yarım daire. Üstelik yarım dairenin ortasına doğru yaklaştıkça, yol aşağıya doğru meylediyordu.. Sanki kabul salonu gibi bir yerdi. Sırtım acımaya devam ederken arkamı döndüm. Asamı ileri uzattım ve haykırdım.
"LIGHTTINIO" Kör edici beyaz bir ışık ve hemen ardından çıkan yıldırımın kendine yol açarak ilerlediği yıkım dolu bir kaç saniye. Bileğimi yarım tur çevirip büyüyü sonlandırdım ve manzara karşısında hafifçe şaşırdım. Aslında böyle bir manzara ile karşılaşacağımı ummuyordum. Büyü kendine yakıp yıkarak yol açmıştı..

Karanlık Orman'da ağaçlar birbirine o kadar yakındır ki gökyüzü görünmezdi. Ancak şimdi, yaklaşık beş metre genişliğinde bir açıklık oluşmuştu. Ay ışığı bütün alana yayılmıştı. Her tarafta yarısı veya tamamı yanmış örümcek cesetleri. Kopmuş yıkılmış birkaç ağaç, Örümcekler, sayıları azalmış olsa da üzerimize doğru akın akın geliyorlardı. Ben ise formuna yeni kavuşmuş biri olarak daha yeni ısınıyordum.
"System Aperio.. Bombada Maxima.. Protegresus" En son büyüm yaklaşık iki metre boyunda bir örümceği vurduğunda, kırılan kemiklerin sesi oldukça tatmin edici idi. Örümceklerin sayısı her geçen dakika artıyordu. Rox ve ben yanımda her an bir örümcek haklayarak, dayanıyorduk. Tepemizde Simurg, şarkısını söylüyordu.
Aslında ilk başta örümceklerin yanımıza gelmesine engel olan onun sesiydi. Anka Kuşu şarkısı bize güç verirken onlara korku salıyordu. Daha öncede Simurg'un şarkı söylediğini duymuştum. Bir kez. Okulun çatısından aşağıya...

O sırada kötü bir şey oldu. Arkamızda duran, büyük kayaların üstünden bir örümcek doğrudan Simurg'a doğru gidiyordu. Nasıl olduğunu idrak edemeden geçirdiğim bir saniye boyunca bakakaldım. Eğer son anda havada ki ağı fark etmesem örümceğin bile uçtuğuna inanacaktım. Ay ışığı her nasılsa ağı gizliyorduİlkinin peşine bir tane daha hızlı bir şekilde Simurg’a doğru yol aldı.. İlk örümcek Saldırısını yaptı ve Simurg bu hamleden kolayca kaçtı ama arkasından gelen örümceğe yakalandı ve ikisi birden yere düştüler.

Kanın beynime hücum ettiği o kısacık an!.

"PROTEGRESUS. CARPE RECTATIUM" Büyünün çarptığı örümcekleri izlemedim bile. İkinci büyü sayesinde asamın ucundan çıkan kırbaçlar, doğruca tepemizde yürüyen örümceği yakaladı. Hayvan acıyla haykırdı ve iç gıcıklayan sesi tüm diğer örümceklerin durmasına sebep oldu. Öyle sıkıyordum ki hayvanı ikiye bölünmesine ramak kalmıştı. Rox bu arada Simurg'un kurtulmasına yardım etmişti. Simurg tekrar tepemizde uçuyordu. Şarkısını söylüyor, tepemizde çember çiziyordu. Rox ile girdiğimiz mücadele, her ne kadar eşit gibi görünse de kaybedeceğimiz gün gibi aşikardı. O sırada Rox birden geri döndü. Bir plan yaptığını düşünerek bir adım ileri çıktım ve onun yokluğunda daha seri büyüler yapmaya devam ettim..



Spoiler:
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 

Ceza Vakti

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: eğlence ekspresi :: Süpürge Dolabı :: Rp İçi :: 2. Sezon-