Elimi ona doğru uzattığımda Simurg, hafifçe ileri doğru zıpladı. Aslında beklediğim tepki; Şaşkınlık dolu bir 'an'dı. Ne bileyim! Nutku tutulur, konuşamaz falan diye düşündüm. Ciyaklayarak tehditler savurmasını değil!.. Üstelik Simurg için hoş olmayan ifadeler kullanması, beni çileden çıkardı. Nefret dolu bir ifade ile ona baktım. Gecenin ilerleyen saatlerinde, ikimizin birden geri dönme şansı, gerçekten yok denecek kadar azdı...
Asasını eline aldı ve yeri dövercesine attığı adımlarla fırtına gibi Karanlık Orman'a daldı. Görevi erkenden bitirmek istediği her halinden belli oluyordu. Bende peşi sıra seri adımlarla onu takibe başladım. Bir kaç dakika hiç konuşmadan ilerledik. Simurg, omzumda oturmuş, attığım adımlar yüzünden sarsılsa da dengesini kaybetmeden durmayı başarabiliyordu. Her ne kadar soğuk olursa olsun, hem yürüyüş hızı, hemde Simurg'un, sıcacık teni, beni daha ilk dakikadan terletmişti...En sonunda Rox, yavaşladı. Bu arada bir patikadan diğerine, kitap sayfası çevirir gibi geçmiştik. Açıkçası geri dönüp bakmamıştım bile. Rox'a yetişmek için, önüme bakmak zorundaydım. Tek bir anlık dikkat dağınıklığı, yarık bir kaşa sebep olabilirdi. Bu yüzden geldiğimiz yolu bulmak için, işaret bile koymamıştım. Gerçi, Simurg vardı. Her türlü zahmetsizce geri dönebilirdik.. Rox, birden daha da yavaşladı. Aynı hizaya geldiğimizde şaşkın bir halde ona bakıyordum. Bana bakmamakta ısrar ediyordu. Yürümeye devam ettik. Artık neredeyse adım atamayacak kadar, sıkı olan ağaçların bulunduğu bir alana geldiğimizde durduk.
Durduktan sonra Rox, yan gözlerle bana baktı. Bende ona bakınca;
"O şey işe yarasa iyi olur çünkü dikkat çekmekten başka bir işe yaramıyor." dedi. Aşağılama dolu bir ifade ile ona baktım. "Şey" kelimesi hiç hoşuma gitmemişti ve hiç hoş olmayan bir şekilde, homurdanmıştım.
"Bu gece birbirimizi kolluyoruz, desene. Sadece zorunda olduğumuz için" dedi. Ona bakmaya devam ettim. Oda dönüp tekrar bana baktı. Bir dakika kadar nerede olduğumuza aldırış etmeden birbirimize dik dik baktık. En sonunda konuştum.
"Senin sorunun ne biliyor musun? Kendini çok seviyorsun. Gerçi bende öyle ama senin kadar olduğumu sanmıyorum. Dünya senin etrafında dönmüyor, sarışınım. Etrafında, yaşayanlarında insan olduğunu unutma." dedim. Rox, alev alev bir bakışla ağzını açtı. Anlaşılan, hararetli bir tartışmaya girecekti. Ben onu savuşturmaya çalışmak için tekrar konuşmaya yeltendim.
Ancak o sırada Simurg, ötüp kanatlarını çırpmaya başladı. Dikkatimiz dağıldı ve elim yıldırım hızıyla asamı buldu. Gard almış bir şekilde bekliyordum.. Rox, ile sırt sırta verdik. İşte tam o anda gecenin sessizliğini yırtan, gırtlağıma ölüm korkusunun eriyik demir gibi yapışmasına sebep olan bir ses. Kurt uluması. Ve bu gece dolunay vardı!....
Öyle bir yerdeydik ki, ağaç dallarının sıkışıklığından ne dolunayı görebiliyorduk, nede hızla kaçabiliyorduk. Neyse ki, uluma biraz uzaktan gelmişti. Buraya bizi Rox getirmişti.
"O kadar hızlı yürüdün ki, nerede olduğumuza bakamadım bile. Umarım nerede olduğumuzu biliyorsundur?" diye sordum iğneleme dolu bir halde..
"Tam olarak emin değilim!" Simurg üzerine iddiaya varım ki, sesinde gizleyemediği duygu tınısı korkuydu. Neredeyse, kontrolsüzce güldüm ve bir soru daha yönelttim.
"Korkuyor musun?" sesimde ki heyecanı ben bile anlayamamıştım. Bir yandan korkarken, diğer yandan bu kadar heyecanlı olmam gerçekten şaşırtıcıydı. Arkamdan beklediğim gibi bir tıslama geldi.
"Rüyanda görürsün, Black.." Elimde olmadan kıkırdadım ve duruşumu düzelttim. Az ilerimizde bir kurt adam olma ihtimali çok yüksekti ve ben istemsizce gülüyordum. Rox'a dönüp;
"Eh madem gideceğin yolu bilmiyorsun.... Yol Göster.."Bir laf sokuşturmanın ardından asamı elimde yatay pozisyona getirip, büyü yaptım. Aslında oldukça basit ama zor bir büyüydü. Esas mesele, gitmek istediğin yeri tam olarak kafanda oturtmalıydın. Ben daha önce, at-adam inine hiç gitmediğim için, nasıl bir yer olduğunu bilmiyordum. Aslında at adam bile görmemiştim!.. Yani canlı olarak...
Asam döndü ve biraz solda geriye doğru bir noktamızı gösterdi. O tarafa doğru yöneldik ve yürümeye başladık. Omzumda duran Simurg'a
"Bizi koru" dedim. Simurg, beni hafifçe sarsarak sıçradı ve kanatlarını çırparak gözden kayboldu.. Bu kadar sıkışık bir alanda bu kadar güzel uçmasına hayran kalmıştım.
"Lumos" diye mırıldandım ve Rox'a bakıp
"yola devam edelim" işareti yaptım.
Yarım kalmış bir tartışmamız vardı ve Rox'un bu tartışmayı bitirip bitirmek istemediğinden emin olamıyordum. Ağzımı açmıyor ve konuşmuyordum. Oda öyle. Az önce ki ulumadan ötürü daha dikkatli bir şekilde, Asamın, gösterdiği yöne doğru gidiyorduk. Benim asıl anlamadığım, göğüs kafesimi parçalayacak şekilde atan kalbimdi. Evet, korku vardı. Fakat heyecan? Neden bu kadar heyecanlanmış ve mutlu olmuştum? Cevabı düşünmeye başladım. Aylardan beri, Clary'nin gidişi için yas tutuyordum. Onu özlemekle o kadar meşguldüm ki, hiç bir şey yapmıyordum. Hiçbir şey!. İşte şimdi, uzun zamandan beri ilk defa, her ne kadar bir ceza da olsa, içimde hayat hissediyordum!. Ne kadar sadistçe bir an! Dikkatimi topladım ve Rox'un sorduğu soruyu terkrar etmesini istedim.
"Sağır mısın? Önüne bak. İkidir ağaç dalları gözünü sıyırıyor." Afallamış bir halde ona baktım. Sonra önüme döndüm. Verdiğim tek tepki
HI-hı oldu. Aslında beni, düşünmesine oldukça şaşırmıştım. Hatta o kadar ki, Simurg'un uyarmak için, ortaya çıkmasını bile zor idrak ettim. Tıkır, tıkır tıkır tıkır. Toprakta yürüyen onlarca ayak sesi. Dönüp bakmaya bile fırsat bulamadan, bir darbeyle ileri doğru savruldum. O anda Rox'un çığlığını duydum.
"Systeim Aperio.. Reducto..Sersemlet.." Ardı ardına yaptığı büyüler hayatta kalmamı sağlamıştı. Yere yüz üstü düşer düşmez arkamı döndüm. Manzara insanın kanını donduran cinstendi. Rox elinde ki asayı ileri geri savuruyor büyüler yapıyor, kendi etrafında dönüyor, eğiliyor bükülüyor ve hayatta kalmaya çalışıyordu. Dev örümcekler etrafımızı sarıyor bize doğru geliyordu. Panik insan aklını karıştıran bir duyguydu. Korku ise insanı felç eden.. Çünkü o anda arkama bile bakmadan koşma isteğini engelleyen tek şey, tam iki saniye boyunca duyduğum derin korkuydu. Asamı salladım ve Rox'a atlamak üzere olan bir örümceği vurdum. Ancak yediğim darbe oldukça sertti ve canım çok acıdığı için hareket etmek zordu. Zorlukla olduğum yerde doğruldum. Ben ayağa kalkmak için mücadele verirken Rox ikimizi de koruyordu. Bir başka örümcek, kızın etrafından dolanıp neredeyse arkasına gelmişti ve havaya sıçradı. Asamı ileri uzatıp haykırdım
"Protegresus" Güç dalgaları asamı sarsarak çıktı ve doğruca örümceğe doğru uçtu. Kırılan kemiklerin sesi tatmin edici olsa da, örümceğin iğrenç, iç kaldırıcı tiksindirici çığlığını duymak hiç hoş değildi.
Örümceklerin sayısı hızla artıyordu. Rox ve ben artık daha büyük bir tehlikedeydik. Bir kaç büyü atarak Rox'a yardımcı olmuştum. Ancak, hiç biri yeterli olacak gibi durmuyordu. Ayağa kalktım ve Rox'un savaşına katıldım. Her saniye hızla geliyorlardı. Sayıları gittikçe artan bir hızla çoğalıyordu. Rox adım adım geriliyordu. Bende ona ayak uyduruyordum.. Sırtım acımaya başladı ve nedenini bilmiyordum Acı her saniye artıyor. Yakıcı bir şekilde vücuduma yayıldığını hissediyordum. Ancak aldırış etmeden büyü savurmaya devam ettim. Sadece kısa bir süre daha dayanabildik. Artık her an bize dokunabilecek kadar yakındılar. Elimi Rox'un beline doladığım gibi haykırdım.
"Carpe Portus" Nefes alamadan geçen kısa bir süre ve yüz üstü yere düşmemek elimi yere koymam gerekti. Rox'u tutan elim boşta kaldı ve başımın arkasında sert bir tokat.
"Bunu yaparken haber ver." Tıkır tıkır tıkır.. Fazla uzaklaşamıştık anlaşılan. Yaptığım büyü sadece boş bir alana gitmemize yardımcı olmuştu. Ayağa kalktım ve yeni bir acı dalgasıyla boğuşarak bağırdım.
"KOŞ" Sanki bir şey söylememe gerek varmış gibi.
Arkamıza bile bakmadan koştuk. Ağaçların ve çalıların arasında uçar gibi geçtik gittik. Hemen üstümden gelen sesin Simurg'a ait olduğunu hayal meyal farkındaydım. Hızla koşuyorduk. Sağa sola, tekrar sağa ve sola. Sadece Rox'un yanımda olduğundan emin olduğum bir kaç nano saniyelik anda yavaşlıyordum.. Bir Düzlüğü koştuktan sonra kalbim duracak gibi oldu. İkimiz birden yavaşladık ve durduk. Çıkmaz sokak!. Üstelik sanki örümceklerin yuvasına gelmişiz gibi birçok yer örümcek ağıydı.
Üst üste duran büyük kayalar ve geniş bir yarım daire. Üstelik yarım dairenin ortasına doğru yaklaştıkça, yol aşağıya doğru meylediyordu.. Sanki kabul salonu gibi bir yerdi. Sırtım acımaya devam ederken arkamı döndüm. Asamı ileri uzattım ve haykırdım.
"LIGHTTINIO" Kör edici beyaz bir ışık ve hemen ardından çıkan yıldırımın kendine yol açarak ilerlediği yıkım dolu bir kaç saniye. Bileğimi yarım tur çevirip büyüyü sonlandırdım ve manzara karşısında hafifçe şaşırdım. Aslında böyle bir manzara ile karşılaşacağımı ummuyordum. Büyü kendine yakıp yıkarak yol açmıştı..
Karanlık Orman'da ağaçlar birbirine o kadar yakındır ki gökyüzü görünmezdi. Ancak şimdi, yaklaşık beş metre genişliğinde bir açıklık oluşmuştu. Ay ışığı bütün alana yayılmıştı. Her tarafta yarısı veya tamamı yanmış örümcek cesetleri. Kopmuş yıkılmış birkaç ağaç, Örümcekler, sayıları azalmış olsa da üzerimize doğru akın akın geliyorlardı. Ben ise formuna yeni kavuşmuş biri olarak daha yeni ısınıyordum.
"System Aperio.. Bombada Maxima.. Protegresus" En son büyüm yaklaşık iki metre boyunda bir örümceği vurduğunda, kırılan kemiklerin sesi oldukça tatmin edici idi. Örümceklerin sayısı her geçen dakika artıyordu. Rox ve ben yanımda her an bir örümcek haklayarak, dayanıyorduk. Tepemizde Simurg, şarkısını söylüyordu.
Aslında ilk başta örümceklerin yanımıza gelmesine engel olan onun sesiydi. Anka Kuşu şarkısı bize güç verirken onlara korku salıyordu. Daha öncede Simurg'un şarkı söylediğini duymuştum. Bir kez. Okulun çatısından aşağıya...
O sırada kötü bir şey oldu. Arkamızda duran, büyük kayaların üstünden bir örümcek doğrudan Simurg'a doğru gidiyordu. Nasıl olduğunu idrak edemeden geçirdiğim bir saniye boyunca bakakaldım. Eğer son anda havada ki ağı fark etmesem örümceğin bile uçtuğuna inanacaktım. Ay ışığı her nasılsa ağı gizliyorduİlkinin peşine bir tane daha hızlı bir şekilde Simurg’a doğru yol aldı.. İlk örümcek Saldırısını yaptı ve Simurg bu hamleden kolayca kaçtı ama arkasından gelen örümceğe yakalandı ve ikisi birden yere düştüler.
Kanın beynime hücum ettiği o kısacık an!.
"PROTEGRESUS. CARPE RECTATIUM" Büyünün çarptığı örümcekleri izlemedim bile. İkinci büyü sayesinde asamın ucundan çıkan kırbaçlar, doğruca tepemizde yürüyen örümceği yakaladı. Hayvan acıyla haykırdı ve iç gıcıklayan sesi tüm diğer örümceklerin durmasına sebep oldu. Öyle sıkıyordum ki hayvanı ikiye bölünmesine ramak kalmıştı. Rox bu arada Simurg'un kurtulmasına yardım etmişti. Simurg tekrar tepemizde uçuyordu. Şarkısını söylüyor, tepemizde çember çiziyordu. Rox ile girdiğimiz mücadele, her ne kadar eşit gibi görünse de kaybedeceğimiz gün gibi aşikardı. O sırada Rox birden geri döndü. Bir plan yaptığını düşünerek bir adım ileri çıktım ve onun yokluğunda daha seri büyüler yapmaya devam ettim..
- Spoiler:
Adrian Sonunda maceraya katılır. Kocaman harflerle
ÖZÜR DİLERİM!..Geç yazdığım için.