AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

Paylaş
 

 Biberli aşk iksiri

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Nicolas Joseph Bowie
VI. Sınıf
VI. Sınıf


RP Yaşı : 15
Mesaj Sayısı : 521
Gerçek Adı : Ollivander Bey
Yaş : 25

Çanta
Eşyalar:
Evcil Hayvan:

Biberli aşk iksiri Empty
MesajKonu: Biberli aşk iksiri   Biberli aşk iksiri EmptyÇarş. Mayıs 22, 2013 9:26 pm

Kişiler:

Aria Mysté - [Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]

Nicolas Joseph Bowie - [Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]


Zaman: 2007, ocağın yedisi.


Mekan: Diagon yolu.

Kar yavaş yavaş yağıyor, hava kararmaya başlamış...

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Aria Mysté

Aria Mysté

RP Yaşı : 15.
Mesaj Sayısı : 402
Gerçek Adı : Eda,edoş,edağ.
Yaş : 27

Biberli aşk iksiri Empty
MesajKonu: Geri: Biberli aşk iksiri   Biberli aşk iksiri EmptyÇarş. Mayıs 22, 2013 10:01 pm

    Gözlerim üzerine düşen kar tanelerinin verdiği acıyla açılmıştı. Dinlenmek için gölgesine sığındığım çınar ağacında uyuya kalmış olmalıydım. Son günlerde yaptığım sakarlıkları düşünürken diğer bir yandan üzerimdeki tozları çırpıyor etrafta bir şey unutmamak için üzerimdeki eşyaları kontrol ediyordum. Diagon Yolu'na gidip birkaç iksir almam gerekiyordu. Annem beşinci sınıfa geldiğim zaman almam gereken ve içindekilere çalışmam gereken iksirlerin bir listesini yapmıştı. Küçüktüm ancak annemin ve babamın bana söylediklerini hatırlayabilecek kadar bağlıydım onlara. Etrafta bana ait hiçbir şey olmadığını farkettiğimde yere eğilerek asamı alıp cebime koydum. Diagon Yolu'ndaki dükkanlar kapanmadan ya da karanlık ortaya çıkıp benim hevesimi kırmadan işlerimi halletmem gerekiyordu. Baş Ağrısını Geçirme İksiri bugünlük almam gereken tek iksirdi ancak listedeki diğer iksirleri alıp, yapılması gereken tüm işlerimi halletmiş olmayı uzun zamandır istiyordum. Hogwarts'da dersler başladığında bunlar için zamanım olmayacağından kafamı Kütüphane'nin tozlu raflarından çıkartamayacağımdan emindim. Bazen Ravenclaw'a değilde Hufflepuff'a ait olmayı, dünyayı toz pembe görmeyi istiyordum. -Hufflepuff'a karşı büyük bir önyargım olmalıydı-

    Nihayet Diagon Yoluna girdiğimde derin bir oh çekmiştim. Zamanın hızla ilerlemesi Aktar'a zamanında gidip gidemeyeceğim kuşkusunu yaratıyordu. Karın yağışında anormal bir hızlanma olmuş, dükkanların vitrinlerine bakmamı zorlaştırmaya başlamıştı. Aylak aylak dolaşmaktansa Büyük Büyücü Aktarına hemen gitmeye karar verdim. Biraz ileride olduğundan şüphem yoktu.. Sihirli Hayvan Evinin yanından geçerken mor kaplumbağalar ve kabuklarına mücevher takılmış devasa kaplumbağalar ilgimi çekmişti. Ne varki Sihirli hayvan evinin sahibesinin benim merakıma ortak olmaması moralimi bozmuş ve havanın soğukluğuyla koşa koşa Büyük Büyücü Aktarına girmiştim. Girişteki iksirlerin hiçbiri bildiğim iksirlere benzemiyordu. Biraz daha ilerleyerek içerideki çürük lahana kokusundan kurtulmak ve Baş Ağrısını Geçirme İksirini bulmam gerekiyordu. Ancak iksirin neye benzediğini tam olarak bilmediğimden ve burnuma gelen kokudan rahatsız olduğumdan çareyi dükkan sahibine sormakta bulmuştum. " Bakar mısınız, bir Baş Ağrısı Geçirme İksiri alabilir miyim acaba? " Yaşlı adamın beni baştan aşağıya süzmesi yirmi saniyesini almış canımı sıkmaya başlamışken, yaşlı adam bana arkasındaki rafların en altından tozlu bir iksir şişesi vermişti. Dükkandaki lahana kokusu midemi bulandırmaya başladığı için galleonları adamın eline doğru atıp dükkandan çıktım. Söylenmeye başlarken aynı zamanda gördüğüm kaplumbağaları tekrar görmek için Sihirli Hayvan Evine gidiyordum. Tam geldiğim yönün tersi istikamete yönelmiştim ki; sokağın karşı tarafında eski bir arkadaşımı gördüm. Nicolas'a benzetmiş olabileceğim fikri her ne kadar aklımı kurcalasa da arkasından sessizce yaklaşarak aklımın çocuksu yönüne yenik düştüm. O vitrindeki süpürgeleri incelerken ellerimle arkasından gözlerini kapattım ve sesimi biraz değiştirmeye çalışarak konuştum. Tanıyamazsa asamı gözlerinin içinden geçirip beyninden çıkarmayı planlıyordum.

    - Bil bakalım ben kimim?
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Nicolas Joseph Bowie
VI. Sınıf
VI. Sınıf


RP Yaşı : 15
Mesaj Sayısı : 521
Gerçek Adı : Ollivander Bey
Yaş : 25

Çanta
Eşyalar:
Evcil Hayvan:

Biberli aşk iksiri Empty
MesajKonu: Geri: Biberli aşk iksiri   Biberli aşk iksiri EmptyPerş. Mayıs 23, 2013 4:48 pm

....."Affedersiniz... Affedersiniz bayan..." Çatlak kazana az kalmıştı ama benim dayanacak sabrım kalmamıştı. Bu iğrenç muggle kalabalığından kurtulmak için ne gerekiyorsa yapardım. Güneş batarken gökyüzünü mükemmel bir renge bürümüştü. İnsanların buğulu nefesleri bir sis bulutu oluşturmuştu. Siyah cübbem yüzünden insanlar sanki hortlak görmüş gibi bakıyorlardı, sanırım ara sokaklardan gitmem çok daha iyi olacaktı. Benden birkaç yaş büyük olduğunu düşündüğüm birisini ittim ve kendimi ara sokağa attım. İnsanların sesli konuşmaları ve bağırışları yalnızca uğultular haline geliyordu. Adımlarımı hızlandırıp kalabalıktan gittikçe uzaklaştım. Sessizliğin ve yalnızlığın verdiği huzurla sokakları bir bir aştım. Londranın ara sokakları buram buram kaymak birası kokmaya başlamıştı artık, çatlak kazana birkaç adım kalmıştı. Kapıyı açtım ve birkaç tanıdığa gülümseyerek selam verip doğruca arka tarafa, geçidin olduğu yere gittim. Asamı çıkardım ve Diagon Yolunun geçidini açacak olan tuğlalara vurdum. Teker teker açılıyor, ilerliyor ve bir kemer oluşturuyorlardı. Hiç düşünmeden kendimi bir kaç kişinin dolandığı yola attım.

.....Vitrinlere bakarak yürüyordum, birkaç dakika sonra Quidditch malzemeleri satan bir dükkanın önünde durdum. Üst vitrindeki ateşokuna takılmıştım. Babam kırarım diye almamıştı, haklıydı da. Şimdiye kadar kaç süpürge kırdığımı hatırlayamıyordum bile. Fiyatı düşmüş mü diye bakarken iki yumuşak elin gözlerimi kapattığını ve aynı yumuşaklıkta bir sesin kulağıma doğru fısıldadığını duydum. "Bil bakalım ben kimim?" Daha ilk anda kim olduğunu anladığım bu kişi, şimdiden içimdeki heyecanı ortaya çıkarmıştı.

....."Jennifer? Yok yok, Jenna? Ah hayır, yanılıyor muyum? Julia mı yoksa?" Diye şakalaştım ama o bunu ciddiye almış da olabilirdi. Ellerini yavaşça çekti ve "Öyle mi bay Norman? Yoksa Nathan mıydı?" Diye o da benimle şakalaştı. Suratım istemsizce kocaman bir gülümsemeyle kaplanmıştı. Arkamı döndüm ve Aria'nın buruk gülümsemesiyle karşılaştım, söylediğimi ciddiye almış olmalıydı. Bu benim de somurtmama sebep oldu, onu üzen ben olmamalıydım.

....."Hadi ama Aria, sadece takılıyordum." Onun yüzüne biraz daha baktığımda onu nasıl da özlediğimi fark ettim ve kendime mani olamadan dengesizce sarıldım, bir yandan da üzerine sinmiş garip lahana kokusunu içime çekiyordum. En azından çalışıyordum. Öylesine hasta olmuştum ki... Bir an bunu düşündüm ve hemen ardından kendimi geri çektim. Onun da hasta olmasına sebep olmak istemiyordum. Gülümsemesinin burukluğu bir nebze olsun azalmış gibiydi. "Çok affedersin, fena halde hastayım ve sana bulaştırmak istemiyorum. Şey. Nasılsın? Yani. Diagon yoluna neden geldin?" Diye kekeledim. Konuşma yetimi mi kaybediyordum? Bir süre bekledim ve sonra yutkunup "Naber?" Diye düzelttim tüm söylediklerimi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Aria Mysté

Aria Mysté

RP Yaşı : 15.
Mesaj Sayısı : 402
Gerçek Adı : Eda,edoş,edağ.
Yaş : 27

Biberli aşk iksiri Empty
MesajKonu: Geri: Biberli aşk iksiri   Biberli aşk iksiri EmptyPerş. Mayıs 23, 2013 6:03 pm

    - Jennifer? Yok yok, Jenna? Ah hayır, yanılıyor muyum? Julia mı yoksa?

    Ah! Daha kaba olamazdı. Beni sinir etme yeteneğinden hiçbir şey kaybetmemiş olması hala formunda olduğunu gösteriyordu. Moralimi bozmak için böyle yaptığını biliyordum ancak içimdeki burukluğa engel olamamıştım. Çabuk kırılan bir yapım olması benim suçum olmamalıydı. Ellerimi yavaşta indirmiştim. Daha arkasını dönmeden, bana verdiği zararın aynısını ona da vermek istediğimi farkettirerek konuştum; "Öyle mi bay Norman? Yoksa Nathan mıydı? " Arkasını dönerken yüzümdeki buruk gülümsemeyi farketmiş koca gülüşü yerini somurtkanlığına bırakmıştı. Böyle şakalardan ne kadar çabuk etkilendiğimi biliyor olmalıydı. Bu kadar küçük bir şeyi büyütmeme isteğiyle kendimi düzelttim. Sadece beni gıcık etmek istediğini biliyordum. Hem kim yıllardır tanıdığı arkadaşının sesini kolayca unutabilirdi ki? Hemde bu yaşta. " Hadi ama Aria, sadece takılıyordum. " Tanrım... istesemde ona kırgın kalamadığım için kendime kırılmıştım. En azından gerçekten beni unutmadığını öğrenmiş olmanın etkisiyle gülümsemem yerine gelmişti. Dönerken rüzgârın etkisiyle uçusan sarı saçları ve morali bozukken bile insanı gülümseten yüz ifadesiyle hiç değişmemiş gibi duruyordu. Değişmemesi hoşuma gidiyordu. Küçüklüğümden beri yeterince kötü yönde değişen insan görmüştüm en azından Nicolas'ın onlar gibi kendini kaybetmemesi bana güç veriyordu. Zamanımın hepsini onunla geçirmek, eve gitmemek istiyor gibiydim. Onunda beni özlediğini ani sarılmasıyla anlamıştım ancak üzerime sinen lahana kokusunu almış olmalıydı. Bende ona sarıldığım anda kendini geri çekerek konuşmaya başladı. Sanırım bir daha lahana görmek istemiyordum. " Çok affedersin, fena halde hastayım ve sana bulaştırmak istemiyorum. Şey. Nasılsın? Yani. Diagon yoluna neden geldin? " Sesindeki heyecan ve yüzündeki o içtenlik lahana kokusunu çabuk atlattığının habercisiydi. Bir Ravenclaw olduğumu bildiği halde Diagon Yoluna neden geldiğimi sorması gülmeme sebep olmuştu. Sadece Büyük Büyücü Aktarı, Kitaplar ve Quidditch malzemeleri bile Diagon Yoluna gelmemin sebebi olabilirdi. Gülerken cevap veremediğim için kendimi suçlu hissediyordum. Ancak gülüşümün yeteri kadar içten görünmemesinin tek sebebi onun hasta olmasıydı. Kış aylarını yazdan daha çok seven ben; Nicolas'ın hasta olmasıyla bir anlığına mevsimi yaz'a çevirebilme yeteneğine sahip olma isteğiyle tutuşmuştum. " Naber? " Beni düşüncelerimle baş başa bırakmak istemiyordu belli ki. İyiydim ancak onu iyileştirecek bir iksir aldığım zaman aynı zamanda mutlu da olacaktım. " Senden daha iyiyim. Bir dakika bekler misin? Seni iyileştirecek bir Biberli İksir almam gerek. Böylece hasta olma ihtimalimi düşünmeden sana sarılabilirim. " Sesimdeki heyecanı saklayamamam bir yana yüzümdeki acı gülümsemeye de engel olamamıştım. Arkamı dönüp fazla geride kalmayan Aktar'a girmiştim. Biberli iksiri de Baş Ağrısını Geçirten iksir gibi bulamayacağımı düşünerek fazla zaman kaybetmeden yaşlı adama doğru gittim. Rafların yanından biran olsun ayrılamaz mıydı? " Tekrar merhaba... Biberli İksiriniz var mı acaba, biraz acil? " Sesimdeki heyecanı saklamış, onun yerine kelimelerimi kullanmıştım. Yaşlı Adam önceki kaba davranışımın aksine şimdi düzelmiş, kibar Aria'yı görünce yüzüne masumane bir gülümseme takınarak bana arkasındaki raflardan eliyle koymuş gibi bulduğu bir iksiri uzatmıştı. Bu kadar çabuk yerini bulabilmesine şaşırmıştım ancak iksire ihtiyacım olduğundan bu durumu sorgulayamayacaktım. Yaşlı adama iksirin parasını ödedikten sonra Aktar'dan hızlıca çıktım. Nicolası arayan gözlerim sevinçle parlıyordu. Sanırım yeşil renk Slytherin'in dışında birde benim gözlerime yakışıyor olmalıydı. Nicolası bulduğumda yanına gidip iksiri uzattım. Konuşurken sesimde beliren endişe sadece iksirin işe yaramasını umuyordu. Uzun zamandır görmediğim yakın bir arkadaşımı bir gribin etkisinde görmek istemiyor gibiydim.

    - Al bakalım. Dördüncü sınıfta Profesör gribe iyi gelen bir iksir olduğunu söylemişti.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Nicolas Joseph Bowie
VI. Sınıf
VI. Sınıf


RP Yaşı : 15
Mesaj Sayısı : 521
Gerçek Adı : Ollivander Bey
Yaş : 25

Çanta
Eşyalar:
Evcil Hayvan:

Biberli aşk iksiri Empty
MesajKonu: Geri: Biberli aşk iksiri   Biberli aşk iksiri EmptyCuma Mayıs 24, 2013 12:42 am


....."Senden daha iyiyim. Bir dakika bekler misin? Seni iyileştirecek bir Biberli İksir almam gerek. Böylece hasta olma ihtimalimi düşünmeden sana sarılabilirim." Söylediği şeyleri anlamam biraz zamanımı aldı, biberli iksir neden benim aklıma gelmemişti? Neden bir dakika bekleyeceğim? Bana sarılmak mı istiyordu? Büyük ihtimal düşündüklerim benim aklımdan uydurduğum hayallerdi. Belki de gerçekten o da beni benim onu sevdiğim gibi seviyordu. Sesindeki heyecan bu düşüncemi destekliyordu, yine de bunun imkansıza yakın bir şey olduğunu biliyordum. Onun beni, benim onu sevdiğim gibi sevmesi asla gerçekleşmeyecek bir hayalden başka bir şey değildi...

.....Aria sonunda arkasını döndü ve suratında acı bir gülümseme ile Büyük Büyücü Aktarına girdi. Arkasını dönerken kahverengi saçları havada uçuştu. Beni en yakın ve en eski arkadaşıma aşık etmek için evren sürekli çalışıyordu, başarmış sayılırdı da. Aktarın kapısı tekrar kapandığında kafamı iki yana sallayıp kendime gelmeye çalıştım, düpedüz başarısız oldum, onu bir şekilde zihnimden atmam gerekiyordu, belki bir iksir ya da büyü bunu sağlayabilirdi. Aktar kapısının kapanma sesi kimsesiz Diagon Yolunda yankılandı, bir saniye sonra Aria karşımdaydı. Elinde bir iksir şişesi, şişenin içinde de kırmızımsı bir sıvı vardı. Avucumu açıp uzattım, o da dik bir şekilde avucuma koydu. Tıpasından tutup yüzüme yaklaştırdım, garip bir iksir gibiydi, daha önce gördüğümü pek zannetmiyordum. Tıpasını açtım ve biraz kokladım, tıpkı Aria gibi kokuyordu, ıslak çimen kokusu gibi... Bu koku bile beni sarhoş etmeye yeterdi. Tam içecektim ki şiddetli bir şekilde hapşırdım ve Aria'ya doğru hapşırmamak için Quidditch malzemeleri dükkanının camını azıcık ıslattım, rezildim. Daha da kötüsü rezilliklerimi Arianın tam karşısında sergiliyordum. Daha fazla Aria'ya sarılmama, hapşırık ve öksürük istemediğim için bütün iksiri bir dikişte içtim. İksir ağzıma değdiği yerde tatlı bir sıcaklık bırakıyor ve yavaşça boğazıma akıyordu.

.....İksir tamamen bittiğinde damarlarımdaki kanın daha hızlı attığını hissettim. Daha hafif hissediyordum, bu hastalığımın geçtiğinin mi habercisiydi yoksa. Başımı iki yana salladım ve gözlerimi ovuşturdum. Az kalsın düşecektim, son anda Aria'ya tutundum ve düzelene kadar ona dayandım. Kendime geldiğimde ise sanki irademi kaybetmiş gibi hissediyordum. Bütün dünya silinmiş gibi, geriye bir tek kişi kalmış gibi. Aria... Gözlerimi fal taşı gibi açmış onun gözlerine bakıyordum, geri kalanlar saçma sapan zırvalar gibi geliyordu. Kokusunu daha fazla içime çekmek için bir süre daha düşecekmişim gibi ondan yardım alıyormuş gibi yaptım. Karşısında dikleştim ve ona boş gözlerle bakmaya başladım. Konuşamayacak gibi hissediyordum kendimi, sadece onunla olmak istiyordum, ona yakın olabildiğim kadar yakın olmak... "Çok güzelsin," dedim istemsizce. Bunu söylemek istememiştim ama doğruydu. Yanakları soğuktan mı yoksa son söylediğimden mi kızarmıştı bilmiyorum ama kızarmıştı bir kere.

.....Omuzlarından hafifçe tuttum ve kendime doğru çektim. Geri çekilmesine fırsat bile vermeden yanaklarından öyle bir öptüm ki, kızarıklık daha da arttı. Umurumda değildi, bu sefer diğer yanağını aynı şekilde öpünce hafifçe itildiğimi hissettim. Bu da umurumda değildi, az önceki gibi tekrar sarıldım, bir yerlerinin kırılmasından korkuyordum ama kendime karşı koyamıyordum. Resmen bir kuklaya dönüşmüştüm, tekrar itilince dikleştim ve dik dik gözlerine baktım. "Seni seviyorum." Dedim, içimden kendime kaç küfür ettiğimi bilmiyordum ama bunları dile getirmek bana iyi geliyordu, her ne kadar bunları istemsiz yapsam da bunlar benim gerçek duygularımdı, içimde sakladığım duygularım. Bunları düşününce neden kendimi tutmak için bu kadar uğraştığıma bir anlam veremedim ve biraz akışına bırakmanın kimseye zararı olmayacağına karar verdim. Dudaklarımı bir anda Aria'nın dudaklarında bulunca da bu düşüncelerim değişmedi. En başından beridir yapmam gereken buydu zaten. Peki ya onun yapması gereken neydi? Onun duyguları neydi? Dudaklarımız ayrıldığında ise alnımı onunkine dayadım ve söyleyebileceğim tek şeyi söyledim;
"Sana aşığım..."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Aria Mysté

Aria Mysté

RP Yaşı : 15.
Mesaj Sayısı : 402
Gerçek Adı : Eda,edoş,edağ.
Yaş : 27

Biberli aşk iksiri Empty
MesajKonu: Geri: Biberli aşk iksiri   Biberli aşk iksiri EmptyCuma Mayıs 24, 2013 1:51 am

    İksiri bir dikişte içmişti. Midesine dokunmasından ya da boğazını yakmasından korkmuştum. Gözlerini ovuşturuyor başını sallıyordu, düşecek gibi olmuş bana tutunmuştu. Biberli iksirin böyle yapmaması gerekiyordu bundan emindim. Kendine yavaş yavaş gelmeye başladığında göz bebeklerinin büyüdüğünü görebiliyordum. Yakın arkadaşımı ben mi böyle sarsmıştım yoksa aldığım iksirde bir sorun mu vardı? Dünya onun için daha hızlı dönüyor gibiydi. Eğer iksirde bir sorun varsa kesinlikle o Aktar'a bir daha gitmeyecektim. Gözlerimin içine bakıyordu. Kendine geldiğini hissedebildiğim hâlde hala bana tutunuyor, açıkçası bırakmak istemiyor gibiydi. Bir süre sonra karşımda dikleşmiş belli ki kendine geldiğini kabul etmişti. Ancak hiçbir şey söylemeden sadece bana bakması ve bir anda olan sendelemeleri oldukça tuhafıma gitmişti. Karşımda her zamankinden farklı bakan gözler ve yerinde duramayan bir Nicolas vardı. Konuşmasını bekliyordum, nasıl hissettiğini merak ediyordum. Neredeyse her kış bir defa içtiğim biberli iksir beni hiçbir zaman bu hâle getirmemişti ve bünyemin Nicolas'ınkinden daha zayıf olduğuna Bozulmaz Yemin edebilirdim. " Çok güzelsin, " Yok, hayır. Bunu söylemiş olamazdı. Onun göz bebeklerine eşlik ederek benimde büyüyen yeşil gözlerim bu anı görmek istemiyordu. Yanaklarım duyduğu sözlere tepki olarak al al olmaya başlamıştı. Tuhaf bir sıcaklık hissedebiliyordum. Aklım çok karışmıştı, bir şeyler ters gidiyor olmalıydı. Bir anda oluşan bu değişimin mantıklı bir nedeni olmalıydı. Nicolas'ın her zaman garip davranışları, ani susuşları ya da ani hareketlenişine çok kez şahit olmuştum ama asla böyle konuşmaz asla yakınlaşmazdı. Bir şeyler... bir şeyler gerçekten değişmişti.

    Omuzlarıma değen sıcak elleri hissedebiliyordum. Soğuk tenim utançla ısınmaya başlamıştı. Neden beni kendine çekiyordu? Geri çekilmeliydim ancak yapamıyordum yanaklarımdan öpmüştü. Yanaklarım... daha fazla kızardıklarını hissedebiliyordum. Bir aptal gibi görünmeliydim. Az daha ağlayacaktım, neler olduğunu anlamam gerekirdi ancak kafam çalışamayan soğuktan dönmüş bir Muggle makinesi gibiydi. Diğer yanağımdan da öpüyordu. Aynı şekilde! Tanrım, gerçekten neler oluyordu? Onu itiyordum. İksirlerde bir karışıklık olmuş olmalıydı. Yaşlı Adam bir daha benden galleon kazanamayacaktı. Tekrar sarılmıştı. Bu kez daha kuvvetliydi. Bu kadar güçlü sarılabildiğini bilmiyordum. İtiyordum, yapmak istemediği şeyleri yapıyordu belkide. Tekrar ittim, tüm gücümü kullanmak beni daha şimdiden yormaya başlamıştı. Geri çekiliyordu... belkide iksir fazla etkili değildi ve o kendine geliyordu? " Seni seviyorum. " Aman Tanrım. Böyle kendine geliyor olamazdı. Dakikalar içinde yaşadığı bu değişim bir Gryffindormuşcasına kazandığı bu cesaret beni çileden çıkartıyordu. Ona engel olmak istiyordum ancak çok şaşırmıştım ve sanki dilim tutulmuşcasına konuşamıyordum. Her şey ben konuşmaya başlayamadan oluveriyordu. Ne düşündüğünü ve gerçekte ne yapmak istediğini merak ediyordum.

    Yaklaşıyordu, peki ama neden? Yeniden mi sarılacaktı yoksa kulaklarıma özür dilediğini falan mı fısıldayacaktı? Dolan gözlerim her an taşacakmış, Diagon Yolunda hüngür hüngür ağlamaya başlayacakmışım gibi hissediyordum. Ben bir anlık dalgınlığımla hiç hareket edemezken, dudaklarını dudaklarımda hissetmiştim. Kendimi yalnızlığıma, kitaplarıma ve pratik yaparken hasar veren zor büyülere adamış, aşktan ve sevgiden kaçarken en iyi arkadaşım tarafından öpülüyordum. Dudakları dudaklarıma değdiği anda göz yaşlarımın yanaklarımdan akıp gittiğini hissettim. Belli ki iksirin etkisindeydi, bu kadar güçsüz olmamalıydım. Dudaklarını geri çektiğinde hareketsiz, afallamış ve kendini kaybetmişcesine Diagon Yolunun ortasında duruyordum. Dükkana hemen gidebilmek için kendime gelmem gerekirdi. Her zaman ondan hoşlanmıştım ancak bunu içime atmam gerektiğinin her zaman farkındaydım. Araya görüşmediğimiz uzun bir zaman girdikten sonra neden her şey kopacağına daha da birleşmişti ki? Kader. Asla inanmak istemediğim bir gerçekti belkide. Alnını alnıma dayamış konuşmaya başlarken ağzından çıkan o iki kelimeyi şimdi bir iksirin etkisindeyken duymamak için neler vermezdim...

    - Sana aşığım...

    Gözümden yanağıma akan yaşları cebimden çıkarttığım mendilimle sildim. Havaya bakıp gözlerimi kırptıktan sonra ağlamayacağımdan emindim. Biranda onu hemen ellerinden tutup Aktar'a doğru yürümeye başladım. Gelmek istemese bile sürükleye sürükleye ya da büyü zoruyla götürecektim. Bir iki adım sonra durdum, başım dönmüştü. Bu kadar hızlı gitmemeliydim. Ona döndüm, şaşkın şaşkın ellerimden tutmuş bana bakarken hâlinden çok mutlu gibi görünüyordu. Onu seviyordum, gerçekten seviyordum ancak bir iksirin etkisiyle değil. Bir elimle elini tutarken diğer elimle yanağına dokundum ve konuştum; " Söylediklerini ciddiye almayacağım ve... yaptıklarını. Çünkü biliyorumki sen böyle davranmazsın. Sen... neyse, bir iksirin etkisinde olmalısın. Verdiğim iksir... Tanrım o yaşlı adamı öldüreceğim, iksirleri karıştırmış olmalı! Çok... çok özür dilerim Nick. " Kendimi çok kötü hissediyorum, sildiğim yaşlar yerini yeni göz yaşlarına bırakmıştı. Nicolas'ı asla bir iksirin etkisine sokup bana hissetmediği duyguları göstermesi için zorlamak istememiştim. Az önce sebepsiz yere akan yaşlarımın artık daha hızlı akmaları için bir sebebi vardı; suçluluk duygusu. Elini daha sıkı tutarak hemen Aktar'a doğru peşimden sürükledim. Bir şeyler söylemesine yada yapmasına izin veremezdim.

    Aktar kapalıydı! Yağan kar, akan gözyaşları, Nicolas'ın etkisine girdiği büyüleyici iksir ve kararan gökyüzü beni deliye çevirmişti. Düşüncelerim, davranışlarım her şeyin karıştığını, her şeyin birbirine girdiğini hissedebiliyordum. Aktarın kapalı olması bana biraz ürpertici olsa da işe yarayacak tek seçenek bırakmıştı. Tanrım, Diagon Yolu neden hava kararır kararmaz sanki saldırı düzenlenecekmişcesine apar topar kapanırdı ki?! Nicolas'ın gözlerinin içine baktım. " Knockturn yoluna gitmeliyiz. Israr etme. Başka seçeneğimiz yok, sadece lütfen... başka bir iksir içene kadar bu konu hakkında konuşmayalım yeter. Bunu düzelteceğim, biliyorum aslında bunlar hissettiklerin değil, özür dilerim. " Her konuştuğumda özür dilemekten bıkmıştım. Asla yaptığım bir şey değildi. Normalde bu kadar çok konuşmazken şimdi konuşmam, hiç susmamam için bir ton sebebim vardı. Knockturn yoluna geçen sokağa yürürken Nicolas'ın bana iksirin etkisinden çıktıktan sonra ne kadar kızacağını düşünüyordum. Onu kızgın hâliyle sadece bir kere görmüştüm ve o hâlini bana karşı kullanmasını istemiyordum. Suratı kıp kırmızı oluyor, karşısındakini öldürmek istercesine bağırıyordu. Ona içirdiğim iksir ve bu hâle gelmesine sebep olduğum için bana ne yapsa haklıydı ancak, yakın arkadaşımı -hoşlandığım yakın arkadaşımı...- bana karşı sert mizacıyla görmek; istediğim son şeydi. Knockturn Yolundan hızlıca geçerken bir çok Karanlık Büyücü'nün göz hapsine girmiştim. Herkesin aklından geçenleri tahmin edebiliyordum ancak; biran duraksar ya da güvensiz görünürsem çokta karanlık bir büyücü olmadığımı farkettirebilir, sorun yaratabilirdim. Yeni bir soruna ihtiyacım olmadığının bilincindeydim. Tek ihtiyacım olan aşk iksirinin etkisi geçirebilecek türden bir iksirdi ve zamanın giderek daraldığının, karanlık büyücülerin saatine yaklaştığının farkındaydım. Tanrım. Bir taraf seçmiş olsaydım her şey daha kesin olabilirdi. Vitrininde iksir şişelerine benzettiğim şişelerin olduğu bir dükkana girmiştim. Dükkan tamamen basık bir havaya sahipti. Yerdeki ahşap döşemelerin çıkarttığı sesler sinirimi bozmuş, Nicolas'ın ellerini bırakıp tezgah'a hızla gitmeme sebep olmuştu. Raflarda göremediğim iksiri adamdan kendinden emin ve kaba bir sesle istemiştim. Karanlık Büyücülerin nasıl davrandığını bilmesemde bir Slytherin'in Hogwarts'da nasıl davrandığını biliyordum. Adam hiç yadırgamadan iksiri vermiş ve parasını hemen almıştı. Mavi, yuvasından fırlayacakmış gibi bakan buğulu gözlerinden gözlerimi kaçırıyor Nicolas'a iksiri veriyordum. O elleriyle iksiri yavaş yavaş içerken sanki iksiri hiç içmek istemezmiş gibi görünsede ben bunun yalnızca benim saçma kuruntum olduğunu düşünüyordum. Dükkan Sahibinin anlamsız soru sorarcasına bakışlarına kafamla selam verdikten sonra dükkandan içimden bir oh çekerek Nicolas'ıda alıp çıkmıştım. Herkes sanki bir anda içeriye girmiş gibiydi. Sokak boş, bazı dükkanlar kapalı bazı dükkanlarıysa ışıkları hâlâ yanıyordu. Sokaktan çıkmadan önce Nicolasın ne hâlde olduğunu merak ediyordum. Elimin hâlâ ellerinde olduğunu fark ettiğimde ellerimi geri çekerek, utanç dolu ve kısık bir sesle sordum; -kalbim hızlı hızlı atıyordu, gözlerimdeki heyecan ve yanağımdaki kızarıklığın hâlâ geçmediğine yemin edebilirdim, Tanrım ben neye sebep olmuştum?!-

    - Nasıl hissediyorsun? Şey... düzeldin mi?
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Nicolas Joseph Bowie
VI. Sınıf
VI. Sınıf


RP Yaşı : 15
Mesaj Sayısı : 521
Gerçek Adı : Ollivander Bey
Yaş : 25

Çanta
Eşyalar:
Evcil Hayvan:

Biberli aşk iksiri Empty
MesajKonu: Geri: Biberli aşk iksiri   Biberli aşk iksiri EmptyCuma Mayıs 24, 2013 4:40 am



.....Her şeyi bekleyebilirdim şu an, bir tokadı bile. Ama ağlaması, bu dayanılmazdı. Onu ağlarken görmek, hem de benim yüzümden. Aklında nelerin olduğunu, beni sevip sevmediğini veya biraz sonra bir tokat yeyip yemeyeceğimi. Gerçi sonuncusu pek umurumda değildi, şu an kendime mani olamadığım için tokat atsa da pek fark etmeyecekti. Bir iki saniye sonra elinin sıcaklığını elimde hissettim. Kızaran yanakları acaba onun da bana aşık olduğunu mu gösteriyordu? Yoksa beni sevmediğini mi? Ben kesinlikle ilk seçeneğin olmasını istiyordum, bu yüzden suratıma kocaman, neşe ve heyecan dolu bir gülümseme yerleştirdim. İlk seçeneği güçlendiren bir başka hareket daha yaptı, bir eli elimi tutarken diğeriyle de yanağıma dokundu. Yumuşacık tenini tenimde hissetmek, şu an istediğim tek şeydi. Konuşmaya başladığında aklımda sadece bana olan aşkını itiraf etmesi vardı, tabii ki bu saplantılı hayalim gerçekleşmedi. "Söylediklerini ciddiye almayacağım ve... yaptıklarını. Çünkü biliyorum ki sen böyle davranmazsın. Sen... neyse, bir iksirin etkisinde olmalısın. Verdiğim iksir... Tanrım o yaşlı adamı öldüreceğim, iksirleri karıştırmış olmalı! Çok... çok özür dilerim Nick." Beynim uyarı sinyalleri gönderiyordu, daha fazla ileriye gitme... Ama nafile, bu iksir beni iflah olmaz bir iyimser haline getirmişti. Defalarca beni sevmediğini söyleyip tokatlasa bile, yine onu sevecektim. Belki ölsem bile onu sevmeye devam ederdim... Bu duyguların sadece iksirin etkisi olmasını dilerdim ama değildi, iksirler gerçek aşka sebep olamazlardı. Az önce cebinden mendil çıkarıp yaşlarını sildiği gözleri tekrar sulanmaya başlamıştı. Elimden çekiştirerek iksiri aldığı aktarın önüne sürükledi beni. Ben ise dua ediyordum, bu iksirin bir panzehiri varsa içmek istemiyordum. Eğer içersem kendi duygularımı da alır götürür diye korkuyordum, bunları bir daha söyleyecek cesareti bulamamaktan korkuyordum...

.....Aktarın kapalı olması kaderin bir oyunu değildi açıkça. Hava kararmıştı ve Diagon Yolu artık yalnızca sıradan bir yola dönüşmüştü. Ve bu ıssız yolda ikimizden başkası yoktu. Gözlerimi Aria'dan ayıramıyordum, yağan kar durmuş ve gökyüzündeki bulutlar çekilmeye başlamıştı. Her yeri aydınlatan artık ayın ışığıydı. Aria'yı tekrar öpmekten kendimi alıkoyma fikri beni ne kadar yıpratsa da, mecburdum. Aria da benim gözlerimin içine baktı ve "Knockturn yoluna gitmeliyiz. Israr etme. Başka seçeneğimiz yok, sadece lütfen... başka bir iksir içene kadar bu konu hakkında konuşmayalım yeter. Bunu düzelteceğim, biliyorum aslında bunlar hissettiklerin değil, özür dilerim." Bu parlak fikri bir Ravenclaw'dan duymak beni açıkça üzmüştü. Sürekli özür dilemesi de üzmüştü beni. Bunu bilerek yapmadığına kesinlikle emindim, hiçbir şüphem yoktu. Tek sorun Knockturn yoluydu. Korkunç, ürpertici ve küf kokulu yer. Hayatımda yalnızca bir kez gitmiştim, o da geçen sene kaybolduğumda... Zaten oraya ya kaybolanlar ya da kara cadı, büyücüler giderdi.

.....Kahretsin ki Knockturn'a yakın bir yerdeydik. İki üç kısa, kimsesiz sokaktan geçtik. Daha doğrusu o geçiyor ve beni sürüklüyordu. Bereket ki kimse yoktu, yoksa büyük bir rezillik olurdu. Gerçi rezilliğe alıştım sayılır ama yine de bir kız tarafından çekiştirilerek Knockturn'a götürülmek pek hoş bir manzara olmasa gerek. Sonunda paslanmış, kahverengi ve kırık dökük bir tabelanın üzerindeki 'Knockturn Alley' yazan tabelayı gördüm. Tabii üzerindeki yazıyı okumak için gözlerimi Ariadan ayırmak zorunda kalmıştım, bu bile beni rahatsız etmişti. Yüzü donuktu, ifadesinden ne düşündüğünü anlamam imkansız gibiydi. Ya çok karmaşık şeyleri düşünüyor ya da hiçbir şey düşünmüyordu sanırım. İğrenç küf kokusu ve pas kokusu birleşmişti, hala koku almakta zorlanan burnuma şükrettim. Kaderin var olduğuna inanmıştım artık. Daha fazla kanıta gerek yoktu. Karşılaşmamız, hasta olmam, aktarcının yanlış ilacı vermesi ve benim, duygularımı ifade etmem. Tamam, kader vardı. Peki ya benim kaderim? İyi mi yazılmıştı yoksa kötü mü? Kafamın içindeki saçma sapan soruları kovalamaya çalışırken bile gözlerimi Aria'dan ayırmıyordum. Bu güzelliğe bakmamak, doğaya yapılmış bir hakaret gibi geliyordu.

.....Vitrinlerinde çeşit çeşit, içi renk renk sıvılarla dolu bir sürü iksir şişesi bulunan bir dükkana girmiştik. İçerisi çok ürkütücü ve boğuktu, nefes almakta artık çok zorlanıyordum. Her adımımızda yerden gelen gıcırtılarla beraber Aria hafifçe irkiliyordu. Satıcının tam karşısına geldiğinde ise ben ilk defa onun önüne, aralarına girmiştim. Knockturn'da kimseye güvenilmeyeceğini biliyordum. Aria'ya bakarken bir anda içinden bir Slytherrin'in çıktığını gördüm resmen. Eski Aria'dan eser yoktu, kaba ve sertti. Bunun bir şeyi değiştireceğini hiç ummamıştım zaten, hala ona bütünüyle aşıktım. Aria'nın bu beklenmedik patlamasından sonra satıcı adam cübbesinin altındaki nasırlı elleri ile arkadaki raftan bir iksir aldı. Aria'ya uzatıp kaç galleon olduğunu söyledi, Aria'nın da bizim gibi zengin olduğunu bildiğim için ödenen büyük mevlaya pek aldırmadım. Yine de alamamasını tercih ederdim, bu iksirin etkisinin sonsuza dek sürmesini. Çünkü bu sözde aşk iksiri bana aşk değil, aşkımı dile getirme cesaretini vermişti. Her ne kadar istemesem de önümde bana iksir şişesini uzatmış olan Aria'ya hayır diyemezdim. Onun bugün üzülmesinin, ağlamasının tek sebebi bendim. Bir daha üzülmeyecekti. Eğer o da bana aşık değilse yalnızca arkadaş kalırdık. Arkadaş olmak istemiyorsa bile anlardım, kim benimle zaman geçirmek ister ki? Kendimi kandırmaktan başka hiçbir iş yapmıyordum. Bana uzattığı iksiri aldım, tuhaf ama bana biberli iksir almaya gittiği zamanki acı gülümsemesini şu an ben takınmıştım. İstemeye istemeye iksiri ağzıma götürdüm ve bunu da diğeri gibi tek dikişte bitirdim. Bunun diğerine karşın genzimi yakan bir tadı vardı.

.....İksir bittiğinde kalbimin atışı git gide yavaşladı, kanımın akışı da. Beynimin berraklaştığını hissedebiliyordum. Satıcının bakışlarını hissedebiliyordum, bence iksirinin işe yaramadığını düşünüyordu çünkü ben gözümü Aria'dan hala alamıyordum. Aria ise bunun farkında değilmiş gibiydi. Beni tekrar elimden tuttu ve sürükleyerek dükkanın dışına çıkardı. İçeri girerken Aria'ya bakmaktan göremediğim Knockturn yoluna baktım. Çoğu dükkan kapanmıştı, buranın da Diagon yolu gibi olduğunu hiç tahmin etmezdim. Hiç konuşmadan hatta birbirimize bile bakmadan yola koyulduk, elinin yumuşaklığını ve ısısını elimde hissedebildiğim kadar hissetmeye çalıştım. Çünkü Aria'yı haddimden fazla tanıyordum, fark ettiğinde elini geri çekecekti. Ve çekti... Tam yeniden tutmak için davranacaktım ki konuşmasıyla beraber durdum. Ne denli heyecanlı olduğunu anlamam için yüzüne bakmama gerek yoktu, ses tonu her şeyini ele veriyordu. "Nasıl hissediyorsun? Şey... Düzeldin mi?" Diye sordu.

.....Cevap vermem iki dakikamı aldı, bu sırada Knockturn'dan çıkmış Çatlak Kazan'a doğru yürüyorduk. "Ah, evet. Kendimi normal hissediyorum. Sorduğun için sağ ol." Dedim eski monoton sesimle. Hatta bu monoton sesi Aria'ya karşı ilk defa kullanıyordum. Her şeyi söylemeli miydim? Yoksa akışına mı bırakmalıydım? Onun beni sevdiğine dair kendimce kanıtlar üretmiştim ama hiçbirinin yeterli olmadığını ben de biliyordum. En önemlisinin kendisinin itiraf etmesi olduğunu biliyordum. Son kararım ise ona duygularımı- gerçek duygularımı itiraf etmekti. Çatlak Kazanın kapısının önüne gelmiştik. Az sonra ayrılmamız gerekecekti. Şimdi söylemeliydim, bir daha bu cesareti bulamazdım. Tam kemerden geçiyorduk ki, elinden sıkıca yakaladım. "Seninle konuşmam lazım." Dedim, sesimden heyecan fışkırıyordu. Başıyla onaylayana kadar bekledim. Sonra devam ettim. "Ben, Aria... Öncelikle şimdi söyleyeceklerimin iksirle hiçbir alakasının olmadığını bilmelisin," derin bir nefes aldım ve yutkundum "Ben. Ben seni, gerçekten..." Sesim gittikçe azalıyordu. Konuşmakla uğraşmanın gerçekten ne kadar gereksiz olduğunu düşündüm bir an ve tıpkı yarım saat önceki gibi onu kendime doğru çektim. Yüzünü iki elimin arasın aldım ve ellerimi yavaşça omuzlarına indirdim. Dudaklarım onun dudaklarını bulmadan hemen önce söyleyebildiğim tek şey "Seni gerçekten seviyorum." Oldu. Dudaklarımı geri çekene kadar karşı koymadığı, itmediği, tokat atmadığı veya asasını çıkartıp bana lanetler yağdırmadığı için sevinecektim. Yani sevinmeme ramak kalmışken geri geri birkaç adım atmasa. Gözleri dolmuştu, her şeye ağlamak zorunda mıydı sanki? Kemerden geçmeden hemen önce "Hogwarts'ta görüşürüz." Dedi ve hızlı adımlarla gidip, gözden kayboldu. Ben ise o akşamı Çatlak Kazanda geçirdim...



Son...

Very Happy :
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 

Biberli aşk iksiri

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

 Similar topics

-
» Aşk İksiri

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: eğlence ekspresi :: Süpürge Dolabı :: Rp İçi :: 2. Sezon-