Antonio, tahmin ettiğim gibi, sevgilisine destek vermesi gerekirken eğlencemi yarıda kesmişti. Clary denen gerizekalıda ne bulduğunu keşke anlayabilseydim. Yani, ondan arkadaş olmazdı ki. Antonio bana bir kez daha ihanet ederek masaya ittirdiğinde içine iksiri kattığım için tuhaf bir kıvama gelen balkabağısuyu üzerime döküldü. Bu yaptığına inanamıyor, anlam veremiyordum. O kız için bana zarar vermeyi göze almış mıydı? Bu durumda beraber olmamızın ne anlamı vardı? Öfke dolu zihnim patlayacak gibi hissettiğim anda, Profesör Marlow öfkeli bir şekilde yanımızda belirdi. Bir bu eksikti! Hem paniklemiş hem daha çok sinirlenmiştim şimdi. Yakalanıp ceza alabileceğim gerçeğini zaten düşünmüştüm ama bu kadar çabuk olmasını beklemiyordum. En azından küçük sürüngeni biraz kavanozda tutup onunla dalga geçecek vaktim olsaydı keşke. Ve Antonio ile bu durumu çözecek... Aslında, o hayatımda en çok değer verdiğim insanlar listesinde ailemden bile önce gelmişken, kızmam gereken bu duruma çözebiliriz diyerek yaklaşmam normaldi. Profesör Marlow SYB dersinde öldürülen öğrenciyle ilgili bir şeyleri bağırarak söylerken elleri eteklerini kaldırmış, kaşları çatılmıştı. İtiraf etmek istemesemde Gryffindor'un sorumlusu olan bu Profesöre saygı duyuyordum ama bu durumda kendimi haklı çıkarmak için ne kadar terslenmem gerekiyorsa terslenecektim. Profesör şaşkınlıkla elimdeki kavanoza bakarken ve ben ne yapmam gerektiğini bulmak için deli gibi düşünürken farkında olmadan Clary'i elimden kapıverdi. Cebinden çıkardığı minik cam şişeden birkaç damlayı kavanoza damlatıp Clary'i masanın üzerine koydu. Yoksa onu eski haline mi çeviriyordu? İyide Profesör yanında daima çok özlü iksirin etkisini tersine çevirecek bir iksir mi taşıyordu? Şaşkınlıktan hareket bile edememiş, Antonio beni ittirdiği için masaya yaslanmış şekilde kıpırdamadan duruyordum. Ve bu şaşkınlık halinin bedelini fena ödeyecektim. Antonio ihanetine devam etti; Clary'e yardım etmek için ona doğru uzandı. Ama Clary'nin gözü benden başka hiçbir şeyi görmüyor olmalıydı.
"Everte Statum!"
Clary'nin adeta çığlık atarak söylediği büyülü sözcüklerden sonra ne olduğunu anlamadan havada dönmeye başladım. Dönmekten çok takla atmak desem daha doğru olurdu. Midemin ağzıma geldiğini hissettim. Lanet olsun, lanet, lanet, lanet...
"Seni şeytan! Bunun hesabını daha da kötü ödeyeceksin,"
Ben deliler gibi havada taklalar atarken Clary'nin sesi aniden kesilmişti. Ceza alacaksam, yanlız olmayacağım diye düşündüm. Kederimi bir parça azaltmıştı bu fikir.
Büyük bir gürültüyle Gryffindor masasının yanındaki oturağın üzerine düştüm. Clary dua etmeliydi çünkü başım bir yere çarpmamıştı. Sırtımın üzerine düşerken omuzlarıma kadar ulaşan derin bir acı hissettim. Hatta gözlerimi açtığımda bir an için her şey bulanıklaştı ve tüm dünya çevremde dönmeye devam etti. Düşüşümle kendime gelmem arasında geçen sürede elimi alnıma bastırmış, alt dudağımı kanatacak kadar ısırmıştım. Biraz daha iyi hissettiğimde masaya tutunarak doğruldum. Nefret dolu gözlerim hem Antonio hem Clary'nin üzerindeydi.
"Siz, ikiniz, birbirinizi hakediyorsunuz! Lanet olasıca sümsükler -ah"
Sırtıma saplanan acı yüzünden cümlelerime bir ara vermek zorunda kalmıştım. Aniden, Profesör Marlow'u hatırladım. Bir elim omzumu ovarken bakışlarımı, hafif ürkerek ona çevirdim.
"Profesör Marlow, gördüğünüz gibi burada tek suçlu ben değilim. Kafamı çarpabilir ve ciddi bir yara alabilirdim! Almadığımda söylenemez, değil mi Clary?"
Bakışlarımı Profesörden ayırmadan, acımı açıkça ifade eden surat ifademle orada dikilmeye devam ettim.