AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

Paylaş
 

 Kaçırılma

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek 
Sayfaya git : 1, 2  Sonraki
YazarMesaj
Edgard Davin
Iron Mask Solisti
Iron Mask Solisti
Edgard Davin

RP Yaşı : 25
Mesaj Sayısı : 545
Gerçek Adı : Kurt
Yaş : 30

Çanta
Eşyalar:

Evcil Hayvan:

Kaçırılma Empty
MesajKonu: Kaçırılma   Kaçırılma EmptyÇarş. Tem. 20, 2011 6:15 pm

Kaçırılma Shou-icon----alice-nine-265963_100_100Kaçırılma Maimi_yajima17

Mineta Yashiro - Shou Hiroshi


En son Shou Hiroshi tarafından Çarş. Tem. 20, 2011 7:22 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Mineta Yashiro

Mineta Yashiro

RP Yaşı : 23
Mesaj Sayısı : 128
Gerçek Adı : Aylin. 002.
Yaş : 28

Kaçırılma Empty
MesajKonu: Geri: Kaçırılma   Kaçırılma EmptyÇarş. Tem. 20, 2011 6:46 pm

Havalar ısınmaya başlamıştı artık. İnsanlar da hareketlenmeye… Bu dönemlerde konserler de büyük bir hızla artış göstermeye başlardı, hele yaz kendini kapıdan gösterirse hiç boş vakit kalmazdı bize. Bu yüzden yaz demek bizim için tatilden çok iş demekti. Ama aynı zamanda da işimiz tatildi. İnsanların adına iş dedikleri şey benim zevk olarak andığım şeydi. Gitar çalmak ve şarkı söylemek en büyük zevklerimdendi hep. Ayrıca her konser başka şehir, her konser lüks oteller… Yediğimiz önümüzde, yemediğimiz ardımızda. Bu pek de yorucu bir iş değildi benim için.

Yine böyle bir konser için buradaydık, New York’da. Amerika en sık uğradığımız duraklardan bir tanesiydi. En azılı gençler, en çılgın hayranlar buradaydı. En yorucu konserlerimiz de burada oluyordu. Açıkçası sahneye çıkmak biraz da olsun beni korkutuyordu. Konser bittiğinde biz de bitmiş oluyorduk. Kıpırdayacak halim bile kalmıyordu bazenleri.

Korkulu düşüncelerimi sakin bakışlarıma gizleyerek oturuyordum rahat bir koltukta. Koltuk tek kişilik diye geçiyordu fakat biraz sıkışsak tüm grup sığabilirdik ona. Romantik bir tasarımı vardı, uçuk bejin üzerine minik pembe gülerin serpiştirildiği bir kumaşı, eskitilmiş ahşaptan işlemeleri vardı. Oldukça yumuşak ve gösterişliydi. Yatağımın daha yumuşak olduğundan emin olmasam orada uyuyabilirdim bile. Yüz altmış dört santimetre boyunda zayıf biri olarak oraya rahatça sığabileceğimden emindim.

Kaldığımız otellerde odalarımız gayet lüks oluyordu. Hepimizin özel birer kocaman odası ve tüm odaların kapılarının açıldığı ortak bir salonu olurdu. Genelde salonda takılırdık, çünkü grup olarak ayrıca birbirimizin en yakın arkadaşlarıydık da. Ve hepimiz de eğlenmekten oldukça zevk alıyorduk.

Ama bu sefer salon oldukça boştu, sadece ben vardım içeride. Herkesin bir yapacak bir şeyleri olması ve benim boş oturmam beni gerçekten rahatsız ediyordu. Boş boş oturmak çoğu zaman zevkli olabilir ama beni oldukça sıkar. Bir şeylerle ilgilenmek beni mutlu eder hep. Sıkıntılı gözlerle kocaman olan salonu incelemeye başladım. Esasında göz gezdirmek hatta dağınık bulduğumu toparlamak benim bir nevi refleksimdi. Çoğu insan beni anlamıyordu, bir şeyleri düzenlemekten hoşlandığımı çok az kişi sindirebiliyordu.

Gözlerimi salon içerisinde dolaştırırken bir kapı sesi duyarak kafamı hızla o yöne çevirdim. Shou… Tüm grup arkadaşlarımın en yakın arkadaşım olduğunu biliyorum fakat Shou ile her şey çok farklı. Onu gördüğümde farklı hissediyordum, olmaması gereken bir şeyler vardı sanki ortada ters giden bir şeyler. Düşüncelerimi zihnimde gerilere doğru attırarak onu incelemeye başladım. O da benim gibi oldukça sıkılmışa benziyordu. Yavaşça gelip koltuklardan birine kendini bıraktı. Aslında bazen nedensiz yere anlaşılmaz bir biçimde çok utangaç olsam da o gün üstümde değildi pek utangaçlığım. "Çok sıkıcı değil mi? Ve herkesin de bir işi var. Boş boş oturmak, bu beni öldürüyor. Dışarı çıkalım mı?"
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Edgard Davin
Iron Mask Solisti
Iron Mask Solisti
Edgard Davin

RP Yaşı : 25
Mesaj Sayısı : 545
Gerçek Adı : Kurt
Yaş : 30

Çanta
Eşyalar:

Evcil Hayvan:

Kaçırılma Empty
MesajKonu: Geri: Kaçırılma   Kaçırılma EmptyÇarş. Tem. 20, 2011 7:19 pm

New York. Amerikanın müthiş şehirlerinden biri. Bir kaç haftalığına burada kalacak olmamız güzeldi çünkü gezilecek çok yer vardı burada. Aslında dünyanın çoğu şehrini gezmiş olmamıza rağmen görülmesi gerekenlerden sadece bir kaç tanesini görmüştüm. Bazen uçakla üstünden geçmiştik bazen de arabayla yakınlarından... Sokaklarda rahatça gezinememek kötüydü. Aslında normal hayranlar belli bir süre sonra seni rahat bırakıyordu. Ama bazıları... Senden bir parça almak isteyenler oluyordu. Bir kalabalığın içinden geçmişsem büyük ihtimalle bir şeyleri hep kaybetmişimdir.

Derin bir nefes alıp odamdaki camdan manzarayı seyrettim bir süre. Kişisel bir piyanom yoktu burada. Bu yüzden sadece şarkı mırıldanabiliyordum. Tabi konser ve çalışmalar dışında şarkı söylemiyordum. Çünkü ne kadar çok söylersem o kadar kolay sesim kısılıyordu. Özellikle iki gün sonra konseri olan biri olarak çok konuşmasam da iyi olacaktı. Saçlarımı karıştırdım ve geçip aynaya baktım. Aşağıya inmeden önce düzgün görünüp görünmediğimi kontrol etmeliydim. Siyah dar kesimli bir pantolon, belimde bir zincir, üzerimde kot bir yelek ve üstünde büyük harflerle 'USA' yazan gövdesi beyaz kolları siyah bir tişört. Kolumda her zamanki gibi grubumuzun simgesi olan bir bileklik vardı. Ben bileklik olarak takıyordum ama kimi kolye olarak kimi de dövme yaptırarak taşıyordu üzerinde. Bir müddet kendime baktım ve sıkıldım. Yavaş adımlarla yürüdüm ve odamdan çıktım.

Ortak salona geçtim. Diğerlerinin işi vardı anlaşılan çünkü derin bir sessizlik hakimdi çevreye. Dün akşam ise çevreyi yıkıyorduk. Ensemi ovuştururken Mineta'yı gördüm. Bir koltukta oturmuş çevreye bakıyordu. Yanına doğru gittim tembel adımlarla. Sonra da kendimi bıraktım bir yere. "Çok sıkıcı değil mi? Ve herkesin de bir işi var. Boş boş oturmak, bu beni öldürüyor. Dışarı çıkalım mı?" Birden konuşması beni şaşırtmıştı. Utangaç ve pek ses çıkarmayan bir üyeydi. Tabi eğlenceliydi de. Onunla otelde beraber kalmıştık aynı odada aynı yatakta. Uzunca bir zaman inmemiştik baş sayfalardan. Tabi bir şey olmadığını anlatmıştık gruptakilere. Bu yüzden bir karmaşa çıkmamıştı. Saçımı karıştırdım ve ona baktım.

"Bilmiyorum. Dışarı çıkmak güzel olurdu ama çıkabilir miyiz?" Bu sözümle bir korku değil daha çok bıkkınlık belli ediyordum. Bu otelde kaldığımızı öğrenen hayranlar kapıda duruyordu hala. Neden kapının önünde yattıkları hiç bir zaman anlayamayacaktım sanırım. Sonuçta biz de sıradan... Tamam sıradan değiliz. Muggle olanların aksine büyü yapabiliyoruz ama bu yine de bir şey değiştirmiyordu. Bizim grup simgemizi sırtına dövme yaptıranlar, üzerinde resmimiz olan tişörtler giyenler... Aslında bunlar önemsizdi. Asıl rahatsız edici olan gelen hayran mektuplarıydı. Nerdeyse tamamı aşık olduklarını ve evlenmek istediklerini yazıyordu. Hepsi harika oluşumuzdan bahsediyordu. Bir tanesi gerçekten tanımak istemiyordu aslında bizi. Sadece popülerlik ve para oluyordu istedikleri.

Sıkıntıyla nefes aldım. Dışarı çıkmak gerçekten de güzel olurdu. Kararsız bir şekilde Mineta'ya döndüm. Tabi onun güzelliği bir kez daha gözümü kamaştırırken yanlış düşüncelere kapılmamam gerektiğini kendime hatırlattım bir kez daha. Sonra da ayağa kalktım. Elimi ona uzattım ve gülümsedim. "Kimin umrunda! Hadi gidelim. Gerekirse arka kapıdan çıkarız." Bu söylediklerimde ciddiydim. Yan tarafa gidip güneş gözlüğümü aldım ve tişörtümün yakasına taktım. Dışarı çıkınca gözlük gibi eşyalar gözlerden gizliyordu bazen bizi. Hiç yoktan iyiydi sonuçta. Diğerlerini çağırmak geçti aklımdan ama bateristimiz hala uyuyordu -ki onun kadar uykucusu yoktur- diğerleri de ya yemek yiyorlardır ya da kendilerine eş bulmaya gitmişlerdir. Tekrar Mineta'ya döndüm.

Spoiler:

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Mineta Yashiro

Mineta Yashiro

RP Yaşı : 23
Mesaj Sayısı : 128
Gerçek Adı : Aylin. 002.
Yaş : 28

Kaçırılma Empty
MesajKonu: Geri: Kaçırılma   Kaçırılma EmptyÇarş. Tem. 20, 2011 8:33 pm

"Bilmiyorum. Dışarı çıkmak güzel olurdu ama çıkabilir miyiz?" Doğru, çıkabilir miydik? Korumamız olmadan otelde gezinmemiz bile imkansızdı. Şu hayran bozuntuları… Esasında onlara sinir olsam da sadece bizi sevdikleri için azıttıklarını düşündüğüm için sakinleşebiliyordum. Aslında tüm hayranlıkları çıkara dayalıydı, yine de onlara pek bir şey diyemiyordum. Gruptaki en sessiz kişi belki bendim. Hayır, bu gizemli takıldığımdan filan değildi, belki bir parça utangaç bir parça da çekingendim. Bazıları çok sıcakkanlı olur, öyle değilim galiba. İnsanlara alışmam biraz uzun sürebilir fakat alıştığım zaman oldukça sıcakkanlı olabilirim. Benim çekingenliğimin kullanılmasından nefret ederim. Şöyle çok geveze ve bol bol özgüveni olan birisi olmak isterdim aslında. Ama galiba hiç olamayacağım.

"Kimin umrunda! Hadi gidelim. Gerekirse arka kapıdan çıkarız." Gözlerimi şaşkınlıkla kırpıştırarak Shou’ya baktım. Düşünmeye başladığımda tamamen kendimi kaptırabilen birisiyim, iyice düşüncelere daldığım zaman çevremi duymaz, hatta görmez oluyorum. Ki bu bana oldukça sorun yaratıyor. Shou ayağa kalkmıştı, elini bana doğru uzatmıştı. Heyecanlanmam oldukça saçmaydı, heyecanlanmamalıydım. Ama kalbimi durdurabilmek mümkün değildi. Derin bir nefes alıp elimi ona büyük memnuniyetimi belli etmeden uzattım. Eğer isteklerimi bastıramıyorsam belli etmemeliydim. Arkadaşımın beni yanlış anlaması çok utanç verici olurdu herhalde. Beni ayağa kaldırıp güneş gözlüğünü aldı. Etrafına bakınması beni kuşkuya düşürmüştü. Başka birilerini mi çağıracaktı? Ki bu kuşkuya düşmem de oldukça endişelendirmişti. Diğerleri de benim arkadaşımdı. Onları niye istemiyordum? Neden böyle hissetmek zorundaydım? Oysa arkadaşlarımı birbirlerinden ayırt etmediğim hakkında övünürdüm kendi kendime her zaman.

Çoğunlukla yaptığım gibi düşüncelerimi savuşturdum. Bunu yapmamam gerektiğinin bilincindeyim fakat kendi sorunlarımla baş etmek pek bana göre değil. Oysa insanlar yardım için hep bana gelir. Yüzüme neşeli bir ifade vererek Shou’ya baktım. Bu sefer çantamı da yanıma almayı unutmayarak Shou’nun yanında dışarıya çıktım odadan. Uzunca ve süslü bir hol vardı önümüzde, ilerideki işlenmiş camlı büyük beyaz kapıdan gaçtikten sonra suitimizden çıkmış olacaktık. Galiba bunu habersiz yapmamız yasaktı, fakat ne kadar ünümüzden dolayı tedbirli olmamız gerekse de gençtik biz. Eğlenmeyi seviyorduk. Ailesi tarafından evden çıkması yasaklanmış gençler gibi sessizce kaçıyorduk odamızdan. Gizli işler yapmanın bu kadar tatmin edici olduğunu bilmezdim. İçimdeki duyguları dışarı yansıtsaydım kahkaha atıyor olarak bulurdum kendimi.

Holdeki büyük aynada son kez göz gezdirdim kendime. Sahnede ne kadar takıp takıştırsam da oldukça sadeydi benim günlük tarzım. Kırık beyaz dantel işlemeli bir elbisem vardı, dirseklerime kadar uzanan kolları da danteldendi. Oldukça klasik ve şirin bir kesimi vardı. Saçlarımı basitçe serbest bir şekilde örmüştüm. Beyaz bilekten bağlamalı topuklu ayakkabılarım boyumu uzatmak için bana yardımcıydı. Her ne kadar ülkemde çok kısa olsam da Amerika’da yüz altmış dört santimetre çok da uzun sayılmazdı. Kendimden iki kat uzun kızlar gördükçe şaşırıyordum açıkçası. Oldukça şaşırtıcı insanlar vardı burada, herkes birbirinden farklıydı. Bu farklılıksa oldukça hoşuma gidiyordu açıkçası. Aynada kendime son bir bakış attım. Beyaz, boncuklu çantamı görmek beni rahatlatmıştı. Geçen sefer onu unuttuğumuzda başımıza gelenler pek de iç açıcı değildi. Bileğimde kahverengi bir bileklik, boynumdaysa zarif bir kolye vardı sadece takı olarak. Kolyemde de grubumuzun simgesi vardı, onu taşımak benim için çok büyük bir gurur ve ayrıcalıktı.

Hazır olduğumu hissederek Shou ile birlikte kapıdan çıktım. Pek de zor olmayan bir şekilde otelden çıkmayı başardık. Dışarısı oldukça gürültülüydü. Ama bu şehir sesleri beni rahatlatıyordu. Gülümseyerek Shou’ya döndüm. "Teşekkür ederim."

Spoiler:
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Edgard Davin
Iron Mask Solisti
Iron Mask Solisti
Edgard Davin

RP Yaşı : 25
Mesaj Sayısı : 545
Gerçek Adı : Kurt
Yaş : 30

Çanta
Eşyalar:

Evcil Hayvan:

Kaçırılma Empty
MesajKonu: Geri: Kaçırılma   Kaçırılma EmptyÇarş. Tem. 20, 2011 9:07 pm

Ben ona elimi uzatınca tuttu ve ayağa kalktı. Biraz para aldım yanıma. Yavaşça yürüdük ve sessizce kapıdan çıktık. Korumalara ve menejere görünmeden kaçmayı amaçlıyorduk. Menejerin edeceği bir ton lafı duymak istemiyordum. İşlemeli koridordan ilerledik ve sanki bir ajanmışım gibi sırtımı duvara yaslayıp köşeden gideceğimiz tarafa baktım. Kimse yoktu. Zaten olamazdı da sonuçta tüm kat ayrılmıştı bize. Neredeyse parmak ucumuzda yürüdük ve asansöre bindik. En alt katın bir üzerinde inip merdivenleri kullanarak dışarı süzüldük. Arka kapıda bekleyen biri yoktu. Tabi kokuşmuş bu sokaktan çıkmak daha iyi olacaktı bizim için.

"Teşekkür ederim." Bu sesi duyunca ona döndüm. Gülümseyerek bana bakıyordu. Bir an kendimi kanıtlama ihtiyacı duydum ona. Onun için her şeyi yapabileceğimi bilmesini istedim. Sonra düşüncelerimden rahatsız olup ben de ona gülümsedim. Tişörtüme takılı gözlüğü aldım ve taktım. Artık daha rahattım tabi. "Asıl ben teşekkür etmeliyim. Sen olmasan bir kenarda oturmuş can sıkıntısından ölüyor olacaktım." Bu doğruydu. Ya yemek yerdim ya da hala uyuyan bateristimiz gibi ben de uyurdum. Tembel bir gün yerine dışarda dolaşmak daha eğlenceliydi. Yürümeye başladım yavaş adımlarla.

Otelin yanından yürüyüp köşe başına gelince durdum çünkü otelin önüne gelmiştik ve hayranlarla beraber gazetecilerd oradaydı. Aynı şekilde geri döndüm ve Mineta'yı kolundan yakalayop kibarca ters yöne götürdüm. Bu sefer arka kısmına geçtik ve oradan da karşıya. Arabaları takmadan yürümeye başladık sokağın bir kenarından. Çevreyi inceliyordum. Bu çok nadir yaptığım bir şeydi. Ellerim cebimde, başım gökyüzüne çevrilmiş şekilde ilerliyordum. İnsanlara baktım bir müddet. Neşeli bir enerjiklerdi. Yanlarından geçenlerin kim olduğunu bilmeden ne kadar güzellerdi. Bir grup kız geçti yanımızdan. Onlara baktım kısa bir an. Ne kadar mutlulardı. Çevrelerine yaydıkları güzelliğin farkında değillerdi.

Uzun zamandır hatta neredeyse yıllardır insan içinde gezmemiştim. Yaklaşık bir yedi yıl kadar oluyor. Ama ben müzik grubu kurmamış olsam da zengin biriydim. Babamın kendi şirketleri vardı. Elbet bir gün başına geçmemi isteyecekti fakat bunun için kız kardeşimi öne sürecektim. Ortak yönetecektik onunla ve böylece ben de müziğe zaman ayırabilecektim. Zaten tek çocuk olsam babam hayatta izin vermezdi. Tek oğul ama tek çocuk değil. Bu konuda şanslıydım. Kız kardeşimde iyi biriydi. Hatta harikaydı. Uzunca zaman ikimizde şirket yönetimi konusunda eğitildik. O sıkıcı dersler sadece birbirimiz sayesinde güzel oluyordu.

Burnuma dolan çörek kokusunu neşeyle içime çektim ve Mineta'ya döndüm. Gülümsedim rahatça ve "Ne yapmak istiyorum biliyor musun? Metroya binmek. Hayatımda hiç binmedim ve nasıl bir şey olduğunu merak ediyorum. Ne dersin?" Evet binmemiştim. Ülkedeki tüm metro sistemini alacak kadar param vardı ama bir kez bile binmemiştim. Limuzinler kadar rahat değil diye duymuştum bir keresinde. Kendim gibi zenginlerin gittiği bir okulda gitmiştim ve onlarda bu konuda en az benim kadar cahildi. Gülümsedim o okulda yaşadıklarımı anımsayınca. Saçımı karıştırdım ve yanımdan geçen yaşlı bir teyzeye gülümsedim. Karşılığını alacağımı düşünmüştüm ama aksine şaşkın bir bakışla ödüllendirildim. Ben yine de gülümsedim ve Mineta'ya döndüm.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Mineta Yashiro

Mineta Yashiro

RP Yaşı : 23
Mesaj Sayısı : 128
Gerçek Adı : Aylin. 002.
Yaş : 28

Kaçırılma Empty
MesajKonu: Geri: Kaçırılma   Kaçırılma EmptyÇarş. Tem. 20, 2011 10:07 pm

Bakışmamız kısa sürdü, ikimiz de hemen toparlanmıştık. "Asıl ben teşekkür etmeliyim. Sen olmasan bir kenarda oturmuş can sıkıntısından ölüyor olacaktım." Shou için bir şeyler yapmak, onu mutlu etmek beni oldukça sevindirmişti. Ne isterse yapabilecek güçteymişim gibi hissediyordum. İstediği her şeyi elde edebilecekmişim gibi, imkansız olsa da gerçekleştirmek zorundaymışım gibi… Onu mutlu etmek benim görevimmiş gibi hissettim. Görevler pek hoşuma gitmez, ama rahatsız edecek biçimde koşullandırmıştım kendimi. Shou’nun gülümsemesi ben de gülümsüyorum demekti. Mutlu olduğu sürece mutluydum. Üzgün olduğu süreceyse onu mutlu etmeye koşullandırılmıştım adeta. Bu duygu beni oldukça ürpertti. Daha önce hissetmediğim bir şeydi. Sebebini bilmiyordum ama bana çok uzak olduğunu hissediyordum. Olmaması gereken bir şeyler vardı ortada.

Otelden çıkışımız oldukça rahat olmuştu, oldukça paspal bir sokaktaydık şimdi. Köşe başına ilerleyince oldukça sevimsiz bir manzara Shou’yu hemen geri döndürdü: Gazeteciler ve hayranlar. Shou kolumdan tutup ters yöne döndürdü beni, oldukça mantıklı bir davranıştı. Shou ile birbirimizi yönlendirmek artık adetimiz olmuştu. Sırasıyla birbirimizi sürüklüyorduk birbirimizin ardı sıra. Fakat bu seferki yönlendirme içlerindeki en kibarıydı. Bu yönlendirmeler beni sinir eder sanıyordum fakat Shou’nun elini kolumda hissedince tam tersi duygulara kapılıyordum. Bu hoşuma gidiyordu.

New York… Kalabalıktı, gürültülüydü ve çok karışıktı. Saçma sapan bir istekle yanıp tutuştum orada, tüm insanları durdurup onları düzene sokma isteği geçti içimden. Karmaşa hoşuma gitmiyordu, aklımı karıştırıyordu. Gördüğüm tüm karmaşıklıkta beynim çalışmaya başlıyordu. ‘Şunu şuraya koysam, onu alıp şuraya yerleştirsem…’ Nasıl düzene sokabileceğimi düşünüp dururdum saçma bir zevkle. Hava daha kararmamıştı. Hafif bir kızıllık çökmüştü o güzelim maviliğine. İş çıkış vaktiydi tam, belki de sokaklar bundan dolayı çok kalabalıktı. Etrafımdaki insanları, onların yanımdan geçip gittiklerini hissedebiliyordum. Bazıları neşeliydi, yanındakilere gülerek bir şeyler anlatıyordu. Bazılarıysa endişeli endişeli koşturuyordu. Bazısının avucunda şaşkınlıkla işaret parmağını kaldırmış çocuklarının eli, bazısının da bir parça utanç bir parça sevgiyle burkulmuş gülümseyen sevgilisinin eli vardı. İnsanlar farklı farklıydı, hepsi birbirinden ilginçti. Onları incelemek, nereye gittikleri, birbirlerinin neleri olduklarında fikir yürütmek hakkındaki minik oyunumu oynamak hoşuma gidiyordu.

Kalabalıktan kimse yüzünü kaldırıp bana bakmıyordu, çok normal hissetmiştim. O anda ne ünlüydüm ne de cadı. Sevgilisiyle dolaşan bir Muggle olarak gördüklerini düşündüm beni. Shou benim sevgilim değildi, bu çok saçma bir fikirdi, asla olmayacak bir fikir… Kendi oyunum aklımı karıştırmıştı. İnsanlar hakkında yorum yapıyordum ama onların benim hakkındaki düşünceleri ilk defa aklımı karıştırıyordu. Karışıklığı gerçekten sevmiyordum.

"Ne yapmak istiyorum biliyor musun? Metroya binmek. Hayatımda hiç binmedim ve nasıl bir şey olduğunu merak ediyorum. Ne dersin?" Beni düşüncelerimden koparıp rahatlatan Shou olmuştu. Bunu yapmasaydı kendi kuruntumla ölebilirdim. Metro mu demişti o? Merak ettiği şey bu muydu yani? Gülümsedim. Benim ailem zengin bir aileydi, yeni şirketler peşi sıra açılıyordu, paralar yığın oluşturuyor, harcanacak yer bulunamıyordu. Fakat çok uzun yıllar önce iflasın eşiğinden dönmüştük. İşte bu dönemlerde o şirketlerin hepsi nasıl açıldılarsa kapandı ardı ardına. Zenginliğe çok alışmış biri olarak bana çok zor gelmişti bütün bunlar. Önce alışamamıştım fakat üç yıl boyunca sıradan bir insan gibi yaşamıştım. Metroyu çok iyi biliyordum bu dönemden kalan izlerimden dolayı. Eğer Shou böyle bir şey istiyorsa neden olmasın diye düşündüm. Hâlâ kalabalığın ve etrafındaki yabancı insanların şaşkınlığını üstünden atamamış olan Shou döndüm ve koluna girdim. Düşüncelerimi dile getirerek "Neden olmasın?" dedim.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Edgard Davin
Iron Mask Solisti
Iron Mask Solisti
Edgard Davin

RP Yaşı : 25
Mesaj Sayısı : 545
Gerçek Adı : Kurt
Yaş : 30

Çanta
Eşyalar:

Evcil Hayvan:

Kaçırılma Empty
MesajKonu: Geri: Kaçırılma   Kaçırılma EmptyÇarş. Tem. 20, 2011 10:48 pm

"Neden olmasın?" Bu sözünden sonra durup koluma girdi. Neşeyle gülümsedim. Yürümeye başladık bu kalabalık sokakta. Hava kararmaya yüz tutmuştu. Rüzgar hafifçe esiyor ve ceketimi hafifçe uçuruyordu. Gözlüğümü düzelttim ve insanları incelemeye devam ettim. Metro göreceğim için pek sevinçliydim açıkçası. Acaba limuzinim kadar büyük müydü? Bu saçma bir şey gibi gelebilir ama gerçekten de uzun bir limuzinim vardı. Ama onları kullanmıyordum. Konserden konsere koşarken diğer araçları kullanmak daha kolay oluyordu.

Sokakta ilerlerken bazı posterler gördüm. Afişler vb şeyler yapıştırılmıştı duvarlara. Çoğunluğu bizimdi çünkü burada en yakın zamanda konser verecek grup bizdik. Başımı hafifçe öne eğdim ve ilerlemeye devam ettim. Biraz daha yürüdükten sonra bir tatlıcının önünden geçtiğimizi gördüm. Merakla camdan bakarken Mineta'ya bir dakika beklemesini söyledim ve içeri girdim. Sadece döşenmişti içerisi. Krem rengi ile uyumlu tonlar ortamı açmışa benziyordu. Hemen gittim ve tatlılara baktım. Hepsi birbirinden güzel görünüyordu. Bir müddet seçemedim ama oradaki kızların yardımıyla sonunda alabilmiştim bir kaç şeyler. Cebimdeki paralardan bir kağıt seçtim ve bıraktım oraya. Onlar paraya bakarken üstünün kalabileceğini söyleyip çıktım. Tabi orada yüz dolar bıraktığımı ve aldıklarımla arasında büyük bir fark olduğunu farketmemiştim.

Mineta'ya yanaştım ve uzattım elimdeki torbayı ona. Sırıtırken bir yandan 'donut' dedikleri şeyden bir tane aldım ve ısırdım. Çikolatalıydı ve daha çok yüzüme bulaştırmıştım ama umursamadan bir yandan yürüyüp bir yandan yemeyi başardım. Kendimi alkışlayabilirdim. Tabi insanlar artık bize hiç bakmaz olmuşlardı. Yolun ortasında çikolatasını yüzüne saça saça donut yiyen birinin zengin olmasını kim beklerdi ki? Halimden gayet memnun elimdekini bitirdim ve yan tarafında baş harfim işlenmiş olan mendil ile yüzümü temizledim. Bir yandan hala yürüyorduk.

Daha sonra garip bir yere geldik. İnsanlar bir kenarda durmuş bekliyorlardı. Orada beklerken heyecandan neredeyse yerimde duramayacaktım. Neşeyle turlardım ortamı bir kez. Yaşlı bir teyze kenarda durmuş soluklanıyordu. Onu görünce öğlen gülümsediğim kadın olduğunu gördüm. Tanrım bu şehir ne kadar küçük! Sanki uzun yıllardır tanıyormuşum gibi selam verdim. Yine bana şaşkınca baktı. Ben umursamadan Mineta'nın yanına döndüm. Sonra ses duyuldu ve beklenen şey geldi. Uzun ve güzel. Ben şaşkınca incelerken millet içine doluştu bile. İlerledik ve girdik içine. Fazla kalabalık değildi. Bu yüzden koltuklara ve her yere baktım. Gözlüğümü düzeltirken bazılarının bakışlarımdan rahatsız olduğunu gördüm ve önüme döndüm. Sıkıntılı bir şekilde bir kenara yaslandım tutunmadan.

İlerledik ilerledik. Tabi sonra birden ani bir duruş yaşandı ve ben tutunmadığım ve dışarıyı seyredaldığım için boş bulundum. İleri doğru sendeledim. Gözlük gözümden fırladı yere düştü. Millet dönüp bu metroda sallanan gence baktı. En azından son anda direğe tutunmuştum da Mineta'nın üzerine devrilmekten kurtulmuştum. Ben toparlanana kadar kapılar yeniden kapandı ve bir çığlık duyuldu. Başımı öne eğmiştim ama... İnsanlar çevremizi sarmışlardı bile. Aslında herkes dememeliyim. O yaşlı teyze hala uzaktan bakıyordu. Daha çok gençlerdi gelenler. Yaslandığım yere iyice yapıştım. Kendi sakarlığım yüzünden Mineta'da eziliyordu. Onu kurtarmam gerektiğini hissettim ve elinden tuttuğum gibi açılan kapılardan fırlayıp çıktım. Nereye gittiğimi bilmeden onu çekiştirmeye başladım. O insanlar hala geliyorlar mıydı? "Üzgünüm." Koşarken tek dediğim bu olmuştu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Mineta Yashiro

Mineta Yashiro

RP Yaşı : 23
Mesaj Sayısı : 128
Gerçek Adı : Aylin. 002.
Yaş : 28

Kaçırılma Empty
MesajKonu: Geri: Kaçırılma   Kaçırılma EmptyÇarş. Tem. 20, 2011 11:36 pm

Etrafımızdakiler bizi sevgili olarak mı görüyordu acaba? Tüm kuruntularım sessizlikle beraber canlanmıştı ve eskisinden daha belirgin şekilde dolaşıyorlardı beynimde bir tilki misali. Bu fikir beni rahatsız etmişti, doğru olan kısım buydu fakat düşüncelerimdeki rahatsızlık verici bir kısım bir parçamın bu fikirden hoşlanmış olmasıydı. Bunu düşünmek beni hem mutlu ediyordu hem de kendime kızıp böyle bir şeyi düşünebildiğim için utanıyordum kendimden. "Shou benim arkadaşım." İçten içe bunu fısıldıyordum kendi kendime, fısıltılarım zamanla çoğalan keskin bir çığlığa sonraysa iniltiye dönüştü. Kendi içimde binlerce zıtlık yaşayıp etrafıma belli etmeyen birisiydim. Bu fikirleri Shou’ya belli etmek zaten isteyeceğim son şeydi. Ama son zamanlarda aklıma en sık gelen isimdi, kendimden bile sık…

İlerlediğimiz sokak sakinleşmeye ve durulmaya başlamıştı. Bizi yutmaya çalışan dalgalarmışçasına üzerimize gelen insanlar yoktu. Daha çok durgun ölü bir deniz gibiydi insanlar bizi tanımadıklarında. İçlerinde binlerce kıpraşıp duran balık barındırıyorlardı fakat bunu onların içinde yüzen insanlara belli etmiyorlardı. Tüm karmaşa kendi içlerindeydi, bizde değil. Hayranlarımı gördüğümde hissettiğim stres yoktu üzerimde, hatta bu kuru gürültülü aceleli fakat durgun kalabalık beni rahatlatıyordu.

Kendini afişlerde görmek ilk önceleri çok garip ve olağanüstü geliyordu, nasıl çıktığına bakmaksızın mutlu ediyordu insanı. Fakat kendimi sokaklarda, televizyonlarda, internette görmek beni şaşırtmıyor. Eskiden adımı arattırıp her şeye bakardım, "benim hakkımda ne düşünüyorlar?" fikri ile beraber. Ama artık pek önemsemiyorum, artık sadece resimlerdeki gözlerime bakıyorum. Gözlerime dalıyorum, hiçbir şey hissetmiyorum. Daha çok alışıldık bir dostla tekrar tekrar selamlaşır gibi hissediyorum.

Sokağın sonlarına doğru Shou’yu durduran şey basit bir dükkan oldu. Tatlı dükkanıydı, içeride sevimli kızlar çalışıyordu. Sürekli gülümsüyorlardı, oldukça insanı çeken karmaşık bir duyguydu bu. Fakat Shou’yu içeriye çeken bu hislerden çok tatlılardı. Yemeyi oldukça seven birisiydi. Uzun senelik arkadaşlığımın minik bir gözlemi bu. Shou ile kısa bir süre takılsan bile bunu basitçe anlarsın, yemek dediğin zaman akan sular adeta onun için durur. Gerçekten de elinde koca bir torbayla çıktı dışarıya. Elinde donut denilen bir çeşit çörek vardı. Japonya’da da donut satılırdı fakat bu çöreği anavatanında yemek daha keyifli olacağını düşünüyordum. En azından Shou bundan keyif alıyordu. Yüzünün her tarafını çikolata içerisinde bırakan bir ısırık daha aldı ve bir çocuk edasında gülümseyerek bana baktı. İçimin ısındığını hissettim. Ben de bir tane donut aldım ve daha kibar bir biçimde ısırdım. Tadı oldukça hoştu. Şimdi sıradan insanlar gibi bir dükkana girmiş ve bir şeyler almıştık. Ve onu yiyorduk da. Normalde kontrolden geçmeden böyle şeyler alıp yiyemezdik gördüğümüz sıradan bir dükkandan. Ama o çörekler o kadar lezzetli gelmişti ki, hiç pişman değildim. Ki zaten bugün bizim kuralları yıkma günümüz değil miydi? Gülümseyerek bir ısırık daha aldım donutumdan.

Sonunda metroya ulaşmıştık. Aslında nereye gideceğimizi bilmiyorduk ama ilk gelen metro bana oldukça uygun görünmüştü. Sonra tekrar geri dönerdik nasıl olsa başka bir metroyla, geldiğimiz yolu iyice hafızama kazımıştım çünkü. Başka bir kayboluş istemiyordum. Aslında kaybolduğumuz gün pek de kötü değildi, hatta hayatımın en güzel anılarından biriydi benim için.

Mutluluğum o sırada yüzümden okunabilirdi sanırsam fakat ani bir fren beni bu seferki uyandıran şey oldu düşüncelerimden. Shou bir eliyle ortadaki direğe tutunuyordu, diğer eliyse benim belimdeydi. Neredeyse birlikte yere düşecektik, Shou tutunmamış olsaydı. Biz toparlanırken tüm bakışlar üzerimizdeydi, bunun sebebini düşmek üzere olan kişiler olan kişiler olduğumuza yormuştum önce fakat Shou’nun gözlüğünün gözünden düştüğünü anlayınca tüm düşüncelerim değişti. İnsanlar bizi keşfetmişti, kim olduğumuzu biliyorlardı, hem de çok iyi biliyorlardı. Hızla kapanan kapılar bizim çıkmamıza izin vermedi. Hepsi kızlardan oluşan genç bir topluluk azgın bir dalga gibi üzerimize yağıyordu. Shou köşeye sıkışmıştı, ona aşık bir ifadeyle bakıyorlardı, banaysa anlam veremediğim bir kızgınlıkla bakıyorlardı. Sanki ben kendimi onlara teslim etsem diri diri yiyeceklermiş gibi görünüyordu beni. Oldukça korkmuştum. Camın soğukluğunu sırtımda hissetim. Yolun sonuna gelmiştim. Bu sırada Shou harekete geçti ve elimden tutup yine beni ardına katarak koşmaya başladı. Bu sefer ben de tehlikeyi anlayıp canla başla koşmaya başladım. Açılan kapıdan adeta dışarı fırladık. Dışarıdaki insanların şaşkın bakışları arsında deli gibi koşuyorduk. Ve maalesef kovalanıyorduk da.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Edgard Davin
Iron Mask Solisti
Iron Mask Solisti
Edgard Davin

RP Yaşı : 25
Mesaj Sayısı : 545
Gerçek Adı : Kurt
Yaş : 30

Çanta
Eşyalar:

Evcil Hayvan:

Kaçırılma Empty
MesajKonu: Geri: Kaçırılma   Kaçırılma EmptyPerş. Tem. 21, 2011 12:16 am

Nefes nefese kalana kadar koştuk. Tabi metrodakilerden kurtulmuştuk ama bu sefer yoldakiler bizi görmüştü. Koşmaktan bitap düşene kadar ilerledik. Yine de dayanamadık. Bir köşeyi döndük ve sırtımı duvara yaslayıp nefesimi düzene koymaya çalıştım. Nereden çıktığı belli olmayan gazeteciler bize seslenerek ilerliyorlardı. Neredeyse ciğerlerim yerinden çıkacaktı. Çevreye bakındım soluk alırken. Ara sokaktaydık. Yerdeki su birikintisinden ayırdım gözümü ve sesleri dinledim. Baızları hala koşuyordu sanırım. Gazetecilerin bizi bulmamasını umdum. Tanrım! Yorulmuştum. Mineta'ya baktım. Tüm bu olanlar benim dikkatsizliğim yüzünden olmuştu. Özür dilercesine gülümsedim ona.

Aynı anda bir flash aldı gözümü. Korkuyla bakındım ama gazeteciler değildi. Sadece sayıları az bir hayran grubuydu. İkimizinde çevresini sardılar. İmzalamam için uzattıkları defter, kağıt, dergileri aklıma başka bir şey gelmediği için imzalamaya koyuldum. Kimi fotoğraf çektirmek istedi kimi ise sarılmak. Bu kalabalığın içinde yakınımda bile olsa Mineta'yı göremiyordum. Endişe ile bakınırken sarışın bir kız yanaştı ve sarıldı bana. Karşılık verdim kibarca. Çekip gitmesini beklerken o kulağıma beni buradan kurtarabileceğini söyledi. Şaşkınca yüzüne baktım. Gülümsedi bana ve geri çekildi. Mineta'yı aradı gözlerim hemen. Onunda bir şeyleri imzaladığını görünce yavaşça yanaştım resim çektirirken.

Hala kalabalıkla uğraşırken bir ses duydum. Ne dediğini tam anlamamıştım ama sanırım para kaybetmeyle ilgiliydi. Herkes bir an arkasını dönüp o tarafa baktı. Birinin koluma girip beni çektiğini hissettiğimde elimi Mineta'nın eline attım ve onu da peşimden sürükledim. O sarışın kız yan taraftaki arabayı gösterdi ve hemen içine geçtik. Araba kalabalık yetişemeden ileri atıldı. Onları geride bırakırken arka koltuktan kıza gülümsedim ve teşekkür ettim. Böyle iyi insanlar bulunmuyordu. Mineta'ya döndüm sonra da. "İyi misin?" Bu olanlardan sonra nasıl iyi olabilirdi ki? Araba hızlıca ilerlerken "Tüm olanlar benim yüzümden. Üzgünüm Mita." Bana kızsa da anlayış gösterecektim. Endişe ile ona bakarken havanın kararmış olduğunu gördüm. Bu sırada araba yavaşlayıp durdu.

İndim ve Mineta'nın da inmesine yardım ettim. Kız bize evine kadar yol gösterdi ve hayranım olduğunu ve bize bir şeyler ikram edeceğini bu sırada da arkadaşlarımızı arayıp konuşabileceğimizi söyledi. Ona teşekkür ettim Lüx evine girerken. Tamam benimki kadar büyük değildi ama bu da güzeldi. Işıkları açtı ve mutfağa geçti direk. Oturma odasında oturabilirdik ama ben onun peşine mutfağa geçtim. Yemek yapanları seyretmek harika idi. Sarışın kız fazla yemek bilmediğini bu yüzden makarna yapacağını söylerken midem kazınmış durumdaydı. "İstediğini yapabilirsin. Ama adın ne?" Kısa bir kibarlık konuşması yaptı ve adını söyledi. "Barbara?" Mırıldandım adını. Değişik gelmişti bana. Tabi birden duyulan kırılma sesi ile şaşkınca bakakaldım.

Anlaşılan bardak kırmıştı. Ayağa kalkıp yanına gittim. Parmağı kanamıştı ama önemli bir şeye benzemiyordu. Sanki anlarmış gibi elini tutup baktım. Suyun altına tutturdum yardım etmek istercesine. Eğer canı acıyorsa yemekten vazgeçebileceğini söyledim. O ise devam etti. Bir kenara çekilip cep telefonuma sarıldım. Ama baktığımda şarjı bitmişti. "Mita!" diye seslendim. "Benimkinin şarjı bitmiş. Sen ne durumdasın?" Benim kadar şansız bir insanın başına elbette bu tarz bir şeyler gelirdi. Güzel kokular yükselirken bize gösterdiği yere gidip elimi yüzümü yıkadım. Sade döşenmiş güzel bir banyoydu burası. Zaten tüm ev böyleydi. Bu sırada kapı çaldı ve kendini Virginia olarak tanıtan bir kız geldi. Yemekler kurulurken ben sadece Mita'ya bakıyordum.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Mineta Yashiro

Mineta Yashiro

RP Yaşı : 23
Mesaj Sayısı : 128
Gerçek Adı : Aylin. 002.
Yaş : 28

Kaçırılma Empty
MesajKonu: Geri: Kaçırılma   Kaçırılma EmptyPerş. Tem. 21, 2011 1:09 am

Etrafımdaki sesler tamamen kesilmiş gibiydi. Kulağım sadece rüzgarı ve zar zor aldığım nefesi duyabiliyordu. Etrafımdaki renkler iyice birbirine karışmıştı, her şey oldukça bulanıktı. Başım dönüyordu. Ama yine de koşuyordum, deli gibi koşuyordum. Shou ile birlikteyken sakin bir gün geçiremeyecek miydim hiç? İlla koşmamız mı gerekiyordu? Artık bu beni yormuştu, kaçmak beni yormuştu. Tüm bunların bizim başımıza geldiğine inanamıyordum. Gözümün yandığını hissediyordum, birkaç damla önce yanaklarıma düşüyor oradan da rüzgarla savruluyordu. Ağlamak bana acizlikmiş gibi gelirdi hep ama dişimi sıkamıyordum. Canım acıyordu artık. Ağlamak da pek umrumda değildi o sırada açıkçası. Sadece Shou’nun görmesini istemiyordum bu manzarayı. Zaten suçlu hissediyora benziyordu, ona daha fazla acı çektirmek istemezdim.

Bir ara sokak bulduk kendimize saklanmak ve soluklanmak için. Düşmemek için duvara yaslandım. Yine de dizlerim bedenimi taşıyamadı bir an. Hafifçe kaydım duyardan. Düşmeme ramak kalmışken toparlandır zar zor. Ellerimi hafif bükülü dizlerime koydum. Sanki yeterince hava yokmuş gibi zorlanıyordum nefes alırken. Akciğerlerim acıyordu, kaburgalarım da öyle. Dişlerimi sıkıyordum, tüm vücudum acı içinde kasılmıştı.

O haldeyken duymayı en son istediğim bir ses duydum ve ardından kocaman bir beyazlık kapladı gözlerimi. Gazeteciler mi gelmişti buraya? Gözlerimi açtım büyük bir çabayla. Hayır, karşımda küçük bir grup genç kız duruyordu. Yaşları benden küçük gibiydi ama hepsi benden uzundu. Vahşi bir ifadeleri vardı yüzlerinde. Kendimi daha pişmemiş bir yemek gibi hissettim. Sanki fırının başında bekleyen aç bir sürüydüler. Fırının ışıı söndüğü an üzerime üşüşeceklerdi. Ve saldırmaya da başladılar. Çatal bıçakları yoktu ama kalemleri, afişleri, fotoğrafları ve flaşı gözümü acıtan fotoğraf makineleri vardı. Tüm bunlarla saldırdılar bize. Kendimi kurtarmak için elime tutuşturulan kalemlerle elimin alışık olduğu şekli çiziktiriyordum sürekli. Shou ne durumdaydı bilmiyorum ama benden feci olduğuna emindim, ne de olsa genç kızlar arasında daha popüler o. Onu kurtarmak istiyordum ama çaresizdim. Etrafım ona ulaşamayacağım çitlerle sarılmıştı adeta. Ama o bana ulaşabilmişti. Ne olduğunu anlamasam da küçük bir dikkat dağınıklığından yararlanarak tekrar eli elimle buluşmuştu. Ayaklarım bu buluşmanın verdiği refleksle koşmaya başladı Shou’nun ardı sıra.

Bir arabaya binmiştik. Ne olduğuna dair hiçbir anlam veremiyordum. "İyi misin?" Shou’nun endişeli sesini duydum. Ona cevap vermek istedim ama sesimi yönetemiyordum, ağzımı açsam da tek kelime edemedim. "Tüm olanlar benim yüzümden. Üzgünüm Mita." Başımı sallamaya çalıştım hafifçe. Sesim hala bana geri dönmemişti. Bu sırada araba yavaşça durdu. Hava şimdi simsiyahtı, vakit oldukça gecikmişti. Yıldızlar yine gökyüzünden göz kırpıyordu bize fakat bu sefer daha bir endişeliydiler. Ki bu büyük ihtimalle benim ruh halimden dolayı böyle geliyordu bana. Şimdi neredeydik? Hiçbir şey söylemedim fakat hâlâ Shou kadar çabuk güvenemiyordum insanlara. İçimdeki kötü his pek hayra alamet değildi.

Ev oldukça hoştu. Normal insanlar için oldukça lükstü hatta. Kendimi geniş bir mutfakta buldum. Beyaz tonlarında döşenmiş oldukça modern bir mutfaktı. Şaşkınlıkla Shou’ya bakıyordum hala. Neden olduğunu bilmiyorum fakat gözlerimi ondan alamıyordum. Endişemi anlatamıyordum ama gözlerimden anlasın istiyordum. Fakat Shou o kadar iyi yürekliydi ki insanların kötü düşündüklerini asla anlayamazdı.

"İstediğini yapabilirsin. Ama adın ne?" Shou’nun sesi neşeliydi, hiçbir kuşkusu yoktu anlaşılan. "Ah kusuruma bakma, kendimi bile tanıtmadım sana. Adım Barbara." Diye fazlasıyla nazik bir şekilde cevap verdi bir kız sesi daha da mutlu. Bu sefer bakışlarım ona kaydı. Oldukça uzun bir kızdı. Düzgün bir vücudu, sarı renkli dalgalı ve parlak saçları vardı omzuna dokunan. Garip bir hisle karnım kasıldı. Bu kıskançlıktı. Kendime inanamadım bir an, fakat kızın önümde dikilip yemek yapması ve benim elimi bile kıpırdatmamam canımı yakıyordu. Shou’ya yemek yapmasını kıskandım. Makarna yapıyordu, Shou’ya ben de makarna yapmıştım. Shou’ya makarna yapan tek kişi olmak istedim o an. Bu kadar kıskanç olacağımı bilmezdim. Hem de bu kadar saçma bir nedenle.

Kırılma sesi beni ürpertmişti. Barbara denen şu güzel yüzlü kız bir bardak kırmıştı. Mutfakta fazla zaman geçirmediği her halinden belliydi. Elinden yere, kırık bardak parçalarına doğru minik bir kan damlası süzüldü. Bunu gören sadece ben değildim, Shou hemen kıza doğru koşmuştu. Kızın elleri Shou’nun avucu içindeydi. Bu görüntünün her anını yavaşlatılmış gibi hissediyordum. Gözümün önünde birbirlerine bakıp gülümsüyorlardı. Göz yaşlarımı hissettim ama onları tuttum. Böyle bir şey yapmamalıydım. Hem ikisinin birlikte olmaları bile beni ilgilendirmezdi ki. Ben kimdim? Barbara çok güzeldi, arkadaşlar böyle şeyleri desteklemeliydi. Saçma duygularım yüzünden kötü hissediyordum kesin. Bize yardım etmişti o, yemek de yapıyordu, iyi biriydi kesin. Yoksa bunları neden yapsın?

"Mita!" Bana seslenildiğini duyunca şaşkın bakışlarımı Shou’ya çevirdim. Bana bakmıyordu, elindeki telefondaydı gözleri. "Benimkinin şarjı bitmiş. Sen ne durumdasın?" Telefonumu kolaçan etmek için çantamı açtım. Şarjı tamdı, bitmesi imkansızdı. Çantamın içinde telefonu aramaya başladım fakat bulamadım. Tekrar tekrar aradım, ama yoktu. Oysa metrodayken ona baktığımı hatırlıyorum. Acaba orada mı düşürmüştüm. Sonra birden aklıma geldi "Kahretsin! Metroda düşürdüm. Fren yapınca..." Aklım neredeydi benim? Koca bir umutsuzluk bedenimde dört dönüyordu. Kötü his peşimi bırakmıyordu. Oysa metroya binene kadar o kadar mutluydum ki… Düşüncelerim arasında zil çaldı. İçeriye Barbara’dan birazcık daha kısa fakat çok güzel bir kız girdi. Beyaz bir teni, açık kahverengi saçları vardı, Barbara’nınkinden daha uzun ama daha düzdü. Kendini Virginia olarak tanıştırdı. İki tane güzel kızla nerede bile olduğumu bilmeden bir masada oturmak beni oldukça huzursuz ediyordu. Shou’nun yüzündeyse koca bir gülümseme vardı. Derin bir iç çektim, bir yandan da her şeyin iyi gideceğini mırıldanıyordum kendime. O kadar da şanssız olamazdık.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Edgard Davin
Iron Mask Solisti
Iron Mask Solisti
Edgard Davin

RP Yaşı : 25
Mesaj Sayısı : 545
Gerçek Adı : Kurt
Yaş : 30

Çanta
Eşyalar:

Evcil Hayvan:

Kaçırılma Empty
MesajKonu: Geri: Kaçırılma   Kaçırılma EmptyPerş. Tem. 21, 2011 2:04 am

Virginia da en azından Barbara kadar iyi bir kızdı. Çok rahat bir şekilde yemekleri hazırladılar. Bu sırada Mita telefonunu bulamadığını söyleyince ne yapmamız gerektiğini düşündüm. Numaraların hiç biri ezberimde değildi. Peki ulaşmak için ne yapacaktık? Telefon defterine mi baksaydık? Benim her zamanki gibi asam yanımda yoktu. Bu kadar hayran varken sürekli koşmamız gerekiyordu ve bu kaçma işlemleri sırasında asanın kırılma olasılığı yüksekti. Bu yüzden yanımda değildi. Sıkıntıyla saçlarımı karıştırdım. Bu sırada Virginia "E? Menejerinizle görüşebildiniz mi? Geliyorlar mı?" dedi. Bense masaya otururken başımı olumsuz anlamda salladım. Barbara içecek bir şeyler getirdi ve güzelim makarnalarla masaya oturduk. ''İtadakimasu.'' Bu sözüm üzerine bir an bana baktıklarını farkettim. Sonra da gülümsedik yemeklere gömüldük. İçeceğimi kafaya dikince çenem açılmış gibi konuşmaya başladım.

"Benim telefonun şarjı bitmiş. Mita'nınki de kayıp. Bizimkilere ulaşamadık. Ama kesin bizi arıyorlardır. Çünkü çıkarken de haber vermemiştik." Kısa bir an sessizlik oldu. Ben yemeğe devam ederken halimden gayet memnundum. "Peki onlara ulaşmak için aklında bir yol var mı? Bu gece burada kalabilirsiniz." Gülümsedim ve teşekkür ettim kibarca. Sonra da buna gerek olmadığını ve bizi metroya bıraktıkları takdirde geri gidebileceğimizi açıkladım. Tabağımdakiler bitirince halimden memnun bir şekilde gerindim. Yorulmuştum epeyce. Saçlarımı karıştırırken Barbara'nın içecek bir şeyler uzattığını gördüm. Kibarca alıp başıma diktim. Bir yandan da Mita'ya bakıyordum. Sanki canı sıkkın gibiydi. Neden üzüldüğünü anlayamadım.

Bu sırada kızlar tabakları topladıklar. Yardım etmeyi teklif ettim. Tabi yerine koymam için uzattıkları tabak yere yuvarlanınca özür diledim ama onlar gülüp geçtiler sadece. İtekleyerek oturma odasına götürdüler ve geri çıktılar. Kendimi o büyük ve rahat koyu renkli koltuklara bırakıp, çevreyi inceledim. Perdelere, yerdeki halıya, kocaman televizyona... Hepsi güzeldi ve bir uyum içindeydi. Çiçekler ise ortamı çok canlandırıyordu. Esnedim yumuşak koltuklara gömülmüş bir halde dururken. Anlaşılan epey yorulmuştum yoksa bu kadar esnemezdim. Mita'ya bakındım. "Mita?" Ayağa kalktım ve odayı turladım. Bu kız daha demin yanımda değil miydi? Mutfağa doğru ilerledim ama kimse yoktu. Saçımı karıştırırken oturma odasına geri döndüm.

Orada öylece duruyorlardı. Şaşkınca bir kaç adım attım ama tuhaf bir şekilde kulaklarım uğuldamaya başlamıştı. Çok mu içmiştim? Ama sadece bir kaç bardak ve bunun beni böyle yapmaması gerekiyordu. Barbara'nın gülme sesini duyunca konuştum. Ama kendi sesim bile tuhaf geliyor kulağıma. "Mita nerede?" Uğuldama çoğalıyordu. Dengemi sağlamak için bir kaç adım attım ama birileri tarafından tutulduğumu hissettim. Ayrıca kulaklarımda ziller çalıyordu. Yoksa kapı mı çalıyordu? Neler olduğunu anlayamamıştım ama zihnimde dönüp duran tek bir şey vardı. Mita! O iyi miydi? Yine olanlar benim suçum muydu? Artık hata yapmaktan sıkılmıştım. Ama belli ki her şey benim hatamdı. Yine. Yeniden.

Kollarımdan tutulduğunu hissettim. O kadar uğulduyordu ki kulaklarım ne yaptığımı bilemiyordum. Çevreyi yarı yarıya görmüyordum bile. Hafif bir rüzgar vardı yüzümde. Sanırım bir yere gidiyordum bilmeden. Ama nereye? Mita neredeydi? Tüm yaşantım boyunca ilk defa içime bir korku düşmüştü. Ya ona bir şey olursa? O zaman ben... Kesinlikle yaşayamazdım. Çevreye bakmaya çalıştım onu görebilme umuduyla. Fakat tek farkettiğim yere doğru düştüğümdü. Sonrası benim için karanlıktı sadece. Anlaşılan, sanırım, bayılmışım... Mineta?
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Mineta Yashiro

Mineta Yashiro

RP Yaşı : 23
Mesaj Sayısı : 128
Gerçek Adı : Aylin. 002.
Yaş : 28

Kaçırılma Empty
MesajKonu: Geri: Kaçırılma   Kaçırılma EmptyPerş. Tem. 21, 2011 3:07 am

''İtadakimasu.'' Masadakilerin garip bakışlarını aldırmadan Shou’nun ardından ben de tekrarladım bu sözcüğü. Bu benim kültürümdü ve ben ona çok bağlıydım. En çok ilgimi çekense çay seremonileri olmuştu hep. Çok küçük yaştayken bile çay seremonisi yapan herkes beni oldukça etkilemiştir. Onların sessizliği, asil duruşları ve sakin tavırları… Tüm kararlılıkla ağır ağır yapılan tüm o çay içme merasimi benim küçük yaşta çanoyu ustası olmamın asıl nedenidir.

Önüme konulan makarnayı inceledim. Tadına bakmadan bile kötü olduğunu söyleyebilirdim. Bu benim yemekteki ustalığımdan çok önyargılarımdan kaynaklanıyordu. Çatalımı yemeğime doğru uzattım ve bir parça alarak ağzıma götürdüm. Shou’nun aksine yavaş yavaş yedim yemeğimi. Japonya’da tabağındakileri tamamen bitirmek yemeği lezzetli bulduğunun göstergesidir, fakat daha çok görgüsüzlük olarak anılıyor buralarda. Anlamamalarına rağmen büyük bölümünü tabağımda bıraktım yemeğimin.

Yemeğim bıraksam da içeceğimi içtim. O kadar kovalamaca beni oldukça susatmıştı. Shou’nun da benden aşağı kalır yanı yoktu. Gerçekten de yemek dendiği zaman Shou bir başka oluyordu. Ben daha çok ihtiyacım olduğu için yemek yerim, zevk içinse yaparım. Shou ise zevk için yiyordu yemekleri hem de büyük bir haz ile. Düşünceler içerisinde bir yudum daha aldım içecekten. Açıkçası içecek hoşuma gitmişti. Oldukça içmiş olmalıyız, susuzluğumuz dinene kadar.

"Benim telefonun şarjı bitmiş. Mita'nınki de kayıp. Bizimkilere ulaşamadık. Ama kesin bizi arıyorlardır. Çünkü çıkarken de haber vermemiştik." Bu çocuk ne zamandır bu kadar geveze olmuştu? Peki neden başımı tutmakta zorlanıyordum. Galiba çok yorulmuştum. Evet bu yüzden olmalıydı. Göz kapaklarım ağır ağır kapanmaya başlamıştı. Onları açık tutmak benim için çok büyük bir sorundu. Etraftaki konuşmalar koca bir uğuldama gibi geliyordu bana. Sesleri iyi kötü seçebiliyordum, ama ne dendiğini anlayamıyordum. Başımı artık tutamadığımı hissettim ve yavaşça kendimi bıraktım. Başım masanın üzerine düştü, alnım acımıştı, hissetmişti. Zihnim bomboştu, endişelenemeyecek kadar boşlukta yüzüyordu. Shou’nun sesini duydum belli belirsiz çok uzaklardan. Adımı söylüyordu sorarcasına. Beni niye soruyordu ki? Görmüyor muydu? Sorularla beynimi daha fazla yoramazdım. Süngerleşmiş beyim daha fazla düşünce kabul etmeyerek kendini berrak bir boşluğa mutlulukla saldı. Güçlü bir kolu bedenimde hissettim ama hiç sorgulamadım, oysa çok kuşkucu biriyimdir. Ol beni tek hamlede kaldırdı ve karanlık bir holden geçirerek bir odaya getirdi. Işıkları açtığında gözlerimi zar zor aralayıp pembe duvarlar gördüm. Kol beni bir yatağa yatırdı, beyaz danteller görüyordum. Kendimi zorlayarak kafamı kolun sahibine çevirdim. Daha önce hiç görmediğim biriydi. Samimi birisi gibiydi, ona gülümsemiş olabilirim. Ama bedenimi kendim kontrol etmiyordum, o sıralarda sadece bulutların üzerinde gezinmekle meşguldüm. Bulutların ardından Shou’yu arıyordum. O nerdeydi? Ona ihtiyacım vardı.

Bulutların ardından Shou çıkmadı. Koca bir karanlık beni yavaş yavaş içine çekti ve hiçbir şey düşünemez oldum. Derin bir uyku gibiydi adeta. Aklım son bir çabayla olanlara anlam vermeye çalışırken boşluk duygusu bedenimi kapladı. Karanlık beni tamamen alıp götürmeden ufak bir düşünceyi hissettim son kez, galiba bayılmıştım. Ağzımı kontrol edemiyordum, udaklarımın kıpırdadığını hissettim. Kulaklarıma son kez boğuk sesim geldi. "Shou." Ve karanlık tamamen beni ele geçirdi.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Edgard Davin
Iron Mask Solisti
Iron Mask Solisti
Edgard Davin

RP Yaşı : 25
Mesaj Sayısı : 545
Gerçek Adı : Kurt
Yaş : 30

Çanta
Eşyalar:

Evcil Hayvan:

Kaçırılma Empty
MesajKonu: Geri: Kaçırılma   Kaçırılma EmptyPerş. Tem. 21, 2011 2:00 pm

Tuhaf sesler geliyordu kulağıma. Gözlerimi açmaya çalıştım ama sanki ağırlık vardı üzerlerinde. Nefes aldım kendime gelebilmek için. Fakat garip bir parfüm kokusu dışında bir şeye ulaşamadım. Garip kıkırtılar kulağıma geldi. Ne oluyordu? Sonunda tüm enerjimi toplayıp gözlerimi araladım. Sanki gözlerimi araladığımı farketmişlerdi. Biri "Uyanıyor." dedi sakince. Bu sırada benim ışıktan gözlerim yanıyordu. Sonra ışık azaldı ve ben cennette acı çektiğimi düşünmekten alıkoydu. Başımı kaldırdım ve sesin sahibine baktım. "Barbara?" Yan tarafta da Virginia duruyordu. Odaya bakındım. Sanırım bodrum katına indirilmiştim. Çünkü camların boyutuna ve bulunduğu konum sadece bodrum katları için geçerliydi. Ve tabi demir parmaklıklar...

Gözlerim iki kız arasında gidip gelirken mırıldandım yorgunlukla "Mineta nerde?" Barbara yanıma geldi ve yüzünü yüzüme yaklaştırıp o kızdan bir daha bahsetmemem gerektiğini bana söyledi. Huzursuz olmuştum. Mita'ya bir şey mi yapmışlardı? Yine hepsi benim hatamdı. Utançla kımıldamaya çalıştım fakat bağlanmıştım. Hem de çok sıkı. Bileklerim ipin sertliğile acıyınca bağlandığım sandalyeye baktım. Bu çok can sıkıcı bir şeydi. "Neden bağlıyım?" Birden gülmeye başladılar. Barbara bir eliyle saçımı karıştırdı. Bende başımı önüme eğdim usulca. Ama onlar gülmeye devam ettiler. "Sen cidden saf birisin." Bu konuda sıkıntılarım vardı evet. Yine de...

Kızmaya başlamıştım. Neden böyle bir şey yaptıklarını açıklamalarını istedim. Yeniden güldüler. Fakat anlattılar da planlarını. Bunun sadece ünlü olabilmek için bir basamak olduğunu, bizim adımızın popüler olduğunu ve beraber çıkabilecek bir haberin kendisine ne tür tekliflerin kapılarını açabileceğini hayal bile edemediğini anlattı. Ama anladığım kadarıyla ikisinin farklı planları vardı çünkü Barbara bunu heyecanla anlatırken Virginia ona küçümseyen bakışlar atmıştı. Ona baktığımı görünce yine eski mimiksiz haline döndü. Bileklerimi hareket ettirmeye kalktım. Lakin biraz daha oynatırsam kanamaya başlayacaklardı. Kımıldamdan durdum bu yüzden. Aklımda sadece Mita vardı. Acaba o iyi miydi? İyi olmalıydı. Çünkü ona bir şey yaparlarsa tek gidecekleri yer hapis olurdu. Değil mi?

Barbara yanıma geldi ve bir sandalye çekip tam karşıma oturdu. Onun bana yanaşmasını istemiyordum aslında. Yine de bağlı biri olarak pek bir seçim şansım yoktu maalesef. Oturdu karşıma ve en az sarı saçları kadar parlak bir gülümseme yolladı bana. O hiç de kötü birine benzemiyordu. Tabi o kadar şey yapmamış olsaydı buna hala inanıyor olacaktım. Huzursuzca ona baktım. Bakışımı anlamış olacak ki bir kahkaha attı. Dizlerimiz birbirine değecek kadar yakındık birbirimize. Eğildi bana doğru ve konuşmaya başladı. "Bir kaç fotoğraf çeksek kızmazsın değil mi?" Anlamsızca ona baktım. Fotoğraf mı? Kıkırdayarak ayağa kalktı ve ileri doğru gidip bu az eşyalı bodrum katında, eline bir fotoğraf makinesi aldı. Anlaşılan burada Virginia devreye giriyordu. Yanıma geldi ve hafifçe gülümsedi bana. Bense ikisine birden şaşkınca bakıyordum.

Buradan nasıl kurtulacaktım acaba? Ben kadınlara vuramazdım bile. İkisine doğru bakınmaya devam ederken bir flash gözümü aldı. Normal fotoğraf makinelerinin de flashları olduğunu anımsadım birden. Bu sırada Virginia arkama geçmişti ne yapacağını bilemiyordum. Ayrıca buradan kurtulsak bile bu fotoğraflar ele geçebilirdi. O zaman ne olacaktı? Kötü sonuçlar doğurabilirdi tüm bu olanlar ve ben bunu gruba yapamazdım. Acaba Mineta ne durumdaydı? "Mineta, sadece uyuyor. Ona bir şey yaptığımız yok. Sakince dur şimdi. " Endişem o kadar belli miydi? Kımıldamayı kestim bunun üzerine. En azından Mineta iyiydi. Bir flash daha gözümü aldı. Sonra Barbara elindeki makineyi bıraktı. Bu sırada Virginia kameranın yanına geçerken Barbara yanıma geldi ve tişörtümü çekiştirmeye başladı. Çıplak poz? Bu fotoğraflarla beni bile hapse yollayabilirlerdi. Dehşet içinde kımıldamaya çalıştım fakat sadece güldü. Güldü güldü güldü.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Mineta Yashiro

Mineta Yashiro

RP Yaşı : 23
Mesaj Sayısı : 128
Gerçek Adı : Aylin. 002.
Yaş : 28

Kaçırılma Empty
MesajKonu: Geri: Kaçırılma   Kaçırılma EmptyPerş. Tem. 21, 2011 4:17 pm

Başımın zonkladığını hissettim sadece. Başka hiçbir şey yoktu, ne bir düşünce ne de bir his. Sadece hafif tınılı bir zonklama sesi beynimde dönüp duruyordu. Yavaş yavaş anılar geri gelmeye başladı zihnime. Hissettiklerimin açıklamasını yapabilecek kadar anı beynime geri döndüğünde tüm vücudumu bir endişe kapladı. Bir an önce kalkmalıydım. Shou iyi miydi? Bu kızların amacı tam olarak neydi? Göz kapaklarımın aralanmasını sağlayacak hücreyi bulmaya çabaladım hızla. Ona ulaştığımda zor zahmet gözlerimi açabildim. Gözlerimin ilk gördüğü şey bir flaş ışığıydı. Işığın güçlülüğü gözlerimi tekrar yummama neden oldu. Karanlıkta rengarenk ışıklar oynaşıyordu şimdi göz kapaklarım ardında. Bir fotoğraf makinesi miydi o? Peki neden? Bunu anlayabilmek için tekrar gözlerimi aralamaya çabaladım, başardığımda bulanık bir biçimde görüyordum etrafı. Pembe boyalı duvarlar gördüm, sanki duvarlar kıpırdıyormuş gibi hissediyordum. Kusacak gibiydim. Görüntü daha da netleştikçe bulantı hisse de yatışmaya başlamıştı. Ayrıntıları daha iyi seçebilmeye başlamıştım. Şimdi gözümün önünde toz pembe bir şifonyer duruyordu. Üzeri tüller, danteller ve boncuklarla süslenmişti. Başımı hafifçe kaldırınca temiz aynada kendimi görebiliyordum. Dantel süslü oldukça geniş bir yatak üzerinde yatıyordum. Gözlerim ellerime kaydı, bağlıydılar. Bu beni oldukça rahatsız etmişti. Kıpırdamaya çalıştım, ayaklarım da bağlanmıştı. İyice debelenmeye başlamıştım. Her hareketimde ip bileklerimi daha çok acıtıyordu. Ne olursa olsun buradan kurtulmalı ve bir an önce Shou’yu bulmalıydım.

"Şşş. Sakin ol bebeğim." Bir erkek sesiydi duyduğum ama bu sesi daha önce işittiğimi hatırlamıyordum. Başımı hızla sağ tarafıma çevirince hemen yanıma uzanmış yanık tenli sarışın bir adam gördüm. Oldukça iriydi ama daha gençti, hatta benden gençti. Günün büyük bir kısmını spor salonunda geçiriyora benziyordu. Karnımın üzerinde dolaşan ellerini hissettim. Benden ne istiyordu? Elindeki fotoğraf makinesiyle ne yapıyordu?

Yabancının elinin yanlış yerlere doğru gideceğini hissedince tüm gücümle bir çığlık attım. Çığlığım hassas boğazımı acıtarak çıkmıştı ve odanın sessizliğini yararak dışarı çıkmıştı. Evin yanındaki ihtişamlı gövdeleri olan ağaçlara konmuş tüm kuşların uçuştuğunu hissettim. Böyle bir tepki beklemiyordu herhalde, elleriyle önce kulaklarını sonra ağzımı kapatmıştı. "Kahrolası çeneni kapat." Ağzım üzerindeki eli çığlığımın bir inilti olarak çıkmasını sağlıyordu. Tüm gücümle çırpındım, canım yanıyordu ama buna devam ettim. Yabancının elini tüm gücümle ısırdığımda adam da can acısıyla bir inilti koyuverdi. Bundan yararlanarak debelenemeye başladım, adama tekme atmaya filan çalışmış da olabilirim. Fakat yaptıklarım sadece yataktan düşmeme neden oldu. Tüm bedenim acımıştı, göz yaşlarımın yanaklarımdan aktığını hissedebiliyordum. Keskin bir çığlık daha boğazımı delercesine çıkıp gitti. Yerde sürünmeye çalışıyordum kapıya doğru, kapı hafif aralıktı. Aralıktan dışarıya başımı atınca Upuzun bir hol çıktı karşıma, buradan sürünerek kaçmam imkansızdı ayrıca yabancının ellerini tekrar hissetmiştim, bu sefer daha sinirli ve gergindi. Acele ve sert hareketler yapıyordu. Olan gücümle bağırdım tekrardan. "Shou!" Ardından inleyerek bir kaç çığlık daha attım.

Tekrar Shou’ya seslenirken adamın elini hissettim tekrar ağzımda. Hemen teslim olmayacaktım, o beni yerde sürüklemeye başlamıştı. Bir yandan da sinirli sinirli konuşuyordu benimle. "Bu kadar yaygara çıkaracağını beklemezdim. Oysa ne kadar da uysal ve güzel görünüyordum." Bu sırada yabancı beni kucaklamış ve ellerini yüzümde gezindirmeye başlamıştı. Tüm debelenmem olumlu bir sonuç vermişti o anda, ayağımdaki ipin gevşediğini hissettim. Biraz daha uğraştım, yabancı daha farkına varmamıştı. Ayaklarımın serbest kaldığını hissedince ona doğru olan gücümle tekme atmaya başlamıştım. Beklemediği anda gelen bu hareket onu şaşırtmıştı, beni yere düşürdü. Adam oldukça uzundu ve onun kollarından yere düşmek oldukça canımı yakmıştı. Tüm bedenimin kısa süre içerisinde morarmaya başlayacağını hissetmiştim.

Bedenimdeki olağanüstü acıya rağmen çevik hareketlerle ayağa kalktım. Tüm kemiklerimin vücuduma battığını hissediyordum. Üzerine düştüğüm sol kolumda kesin bir acı vardı. Kolumu kıpırdatamıyordum. Kolumu kırmış olmamı umursamadan yabancıdan kaçmaya çalıştım. Aralık kapıdan geniş hole çıktığımda deli gibi koşuyordum. Merdivenler boyunca kırmızı bir halı serilmişti. Basamaklar kıvrılıp geniş bir salona iniyordu. Burası bana tanıdık gelmişti eve ilk girerken geçmiştik buradan, ileride çıkış kapısını görebiliyordum. Yabancının ayak seslerini duyunca hızla merdivenlerden inmeye başladım. Ayağımda hala topuklu ayakkabılarım vardı, titreyen ayaklarım yere sağlam basamıyordu bu yüzden. Bir anda bileğim burkuldu ve merdivenden yuvarlanmaya başladım. Kafamı basamaklardan birine çarpmıştım, alnımdan gelen sıcak bir sıvı sol gözümü kaplamaya başlamıştı. Kırmızı renk adeta ele geçirmişti gözümü.

Oracıkta öleceğimi hissediyordum. Çaresizce kendimi bırakamazdım. Tekrar ayağa kalktım ve kanımı elbisemin koluyla hızlı bir hareketle sildim. Geldiğim kapıya doğru koşmaya başlamıştım ki aklıma Shou geldi. Hızlı bir manevrayla odanın içinde dönmeye başladım. Avcısından kaçan bir tavşan gibi hissediyordum. Tavşanın yapamayacağı bir şey yaptım ama, tüm acıya rağmen bağlı bileklerimi olabildiğince birbirinden ayırıp elime masanın üzerinde gördüğüm değerli bir şeye benzeyen vazoyu alıp avcıma doğru savurdum. Böyle bir hareketi beklemiyor olacaktı ki vazoyu yüzüne yemeden önce şaşkınlıkla çarpıldı yüzü. Vazonun içindeki çiçekler etrafa saçılmıştı, vazo oldukça sertti. Altın, gümüş ve pırlanta kaplamaları ışıl ışıl parlıyordu. Tok bir ses duyuldu vazo yabancının kafasına çarpınca. Küçük bir iniltiyle yere yığıldı. Zafer mutluluğumu yaşayamadan ben de yere yığıldığımı hissettim.

Alnımdan akan kan çenemden damlamaya başlamıştı. Göz yaşlarım da kana karışmıştı. Tüm bedenim büyük bir acı içerisindeydi. Vücudum isyan ediyordu bana, onu çok zorlamıştım. Peki Shou ne durumdaydı? Onu düşününce bedenimdeki tüm acı kayboldu, hızla ayağa kalktım ve mantıklı düşünmeye zorladım kendimi. Yabancının baygınlığının uzun sürmeyeceğinden emindim. Koşarak mutfağa gittim ve çekmecelerden büyük bir bıçak kapıp bileklerimdeki kalın ipi kestim. Ellerim morarmıştı. İp izleri bileklerimde koca bir yarık oluşturuyordu. Sol bileğimi kırmış olmalıydım, her kıpırdatışımda büyük bir acı tüm bedenimi ele geçiriyordu. Tüm bedenim can çekişiyordu, beni öldüreceğini düşündüğüm bir acıyla yüzleşiyordum. Acımı bir kenara bırakıp hızlı bir şekilde düşüncelere yoğunlaştırdım kendimi. Shou nerde olabilirdi?

Zihnimde adeta bir aydınlanma hissettim, bakacağım ilk yeri biliyordum. Evin içinde gezinmeye başladım, aşağıya inen bir merdiven arıyordum. Topuklu ayakkabılarımı hızla çıkardım ve daha rahat adımlarla evi aramaya başladım. Kısa sürede aşağıya inen merdivenler keşfettim. Kapı sessizce açılınca ona minnettar kaldım. Parmak uçlarımda karanlığa doğru indim. Karanlık beni tamamen kapladığında bir flaş ışığı yanıp söndü aniden, oraya doğru yaklaşmaya başladım. Hafif bir aydınlık belirdi gözlerim önünde, hafif aralık bir kapı vardı önümde. Kapıdan sessizce içeri girdiğimde Shou karşımdaydı yarı çıplak. Bu görüntüye kendimi alıştırmaya başlamalıydım artık. Sarışın kızın dudakları Shou'nun çıplak vücudunda geziniyordu. Bu görüntü göz yaşlarımı hızlandırmaya yetmişti. İki kız beni fark etmemişti daha, gülüşüyorlardı kendi aralarında. Ama Shou beni görmüştü. Dudaklarımda bir gülümseme, yüzümdeyse sol gözümü kaplayan ve yavaş yavaş elbiseme damlayan kan ve gözyaşı karışımıyla baktım ona, hareketlerimi artık kontrol edemiyordum. Adını mırıldanırken yerin bana doğru yaklaştığını hissettim. Alıştığım karanlık hissi tekrar bedenimi kaplamıştı, kulaklarım bedenimin yere çarpış sesimi duyunca ikinci kez bayıldığımı anladım.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Edgard Davin
Iron Mask Solisti
Iron Mask Solisti
Edgard Davin

RP Yaşı : 25
Mesaj Sayısı : 545
Gerçek Adı : Kurt
Yaş : 30

Çanta
Eşyalar:

Evcil Hayvan:

Kaçırılma Empty
MesajKonu: Geri: Kaçırılma   Kaçırılma EmptyPerş. Tem. 21, 2011 4:57 pm

Flashlar gözümü alıyordu. Tanrım burada olmak istemiyordum. Mineta'yı alıp gitmek istiyordum uzaklara. Kendi düşüncelerime bile şaşırdım. Mineta'yı alıp gitmek mi? Tekrar bir flash patladı. Ben diğerlerine nasıl hesap verecektim? Bu fotoğraflar diğer hayranlara nasıl açıklanacaktı? Ya menejere? Çaresizlik içinde kımıldandım. Bileklerim kanamaya başlamıştı. Aslında uzun zamandır uğraşıyordum fakat bir ara açma derecesine çok yaklaşmıştım. O sırada da Barbara arkama geçmiş ve ne yaptığımı görmüştü. Kahretsin! Tekrar sıkı sıkıya bağlanmıştım. Barbara beni dava edebilecek kadar kötü pozisyonlarda resmimi çekiyordu. Asla kanıtlayamazdım masum olduğumu. Özellikle de dudaklarını tenimin üzerinde gezdirdiği sırada ellerimin bağlı olduğunu nasıl anlatırdım?

Bir ara gözüm kapıya doğru kaydı. Mineta'yı gördüğümde şaşırdım. Başından kan akıyordu ve üstü başı dağılmıştı. Anlaşılan üst katta biri daha vardı. Onu benim kurtarmam gerekirdi. Şimdi ise o... Ben ona bakarken Mita gülümsedi ve yere yıkıldı. Gürültüsüne Barbara ve Virginia dönüp baktılar. Ben bağırırken Mineta'nın adını onlar ona doğru ilerlediler. Barbara ölüp ölmediğini kontrol ederken Virginia ona üst kata çıkıp diğerine bakmasını önerdi. O da gitti. Ben de ayağa kalkmaya çabaladım. Olmadı. Lanet olsun! Endişeli gözlerle ona ne yapacaklarına bakıyordum. Elimden bir şey gelmemesi çok kötü bir durumdu. Tabi Virginia bana doğru yaklaştı ve arkama geçti. Ne yapacağını beklerken ayaklarımın ve ellerimin çözüldüğünü hissettim.

Virginia tekrar Mita'ya ilerledi ve onu sırtüstü çevirdi. Şaşkınca iplerden kurtulup onlara doğru ilerledim. Virginia bana onun ölmediğini sadece bayıldığını söyledi. "Neden bize yardım ediyorsun?" dedim. Hala şaşkındım. O ise bu durumun artık kontrolden çıktığını ve sonunun hapis olmasını istemediğini söyledi. Başımı eğip teşekkür ettim ona ve Mineta'yı duvara yasladım. Bu sırada ayak seslerinden iki kişinin geldiği belli oluyordu. Virginia geri çekilip eline bir sopa aldı. Barbara peşinde bir erkekle içeri girdiğinde adamın başında da kan vardı. Onlar ne olduğunu anlamadan adamın suratına bir yumruk attım. Demek Mita'ya olanlar bu adamın suçuydu. Adam boş bulunup sendeledi. Hızlı bir dönüşle tekme attım ve adam duvara çarpıp zaten bayılma eşiğind olduğu için kendinden geçti.

Barbara bu sırada çığlık atmış ve üzerime doğru atılmıştı. Ben kadınlara vuramazdım ama. Onun ellerini tuttum. Fakat delirmiş bir kadını tutmak çok zordu. Bana doğru hırsla atılırken Virginia ona vurdu ve yere serdi. Derin bir soluk aldım ve adamı bağladım iplerle. Beni bağladıkları iplerle. Sıkı sıkı. Barbara'yı bir kenar da bıraktık. Mineta'ya yanaşıp onu kucağıma aldım. Üst kata çıkardım ve bir koltuğa oturttum. Bu sırada Virginia ilk yardım malzemeleri getirmişti. Yüzünü temizlerken Mita'nın endişeli bir şekilde odayı turladım. Bu nasıl bir gündü böyle? Sabah otelden çıkarken bunların olacağını bilseydim hayatta çıkmazdım. Mineta'yı öyle baygın görünce gidip aşağıya o adamı öldüresiye dövesim geldi. Çok nadir olsa da ben de öfkelenirdim. Sıkıntıyla odayı gezerken cep telefonumu gördüm bir kenarda. Açtım. bana bir kaç dakika konuşacak kadar dayanabilecek durumda geldi.

Virginia'dan adresi aldım. O da bir yandan Mita'ya bakıyordu. Açtım ve aradım telefonla bizimkileri. Seslerinden endişelendikleri belliydi. Adresi verdim hiç bir şey demeden. Ama hepsini söyleyemeden telefon kapandı. Sadece sokağa kadar söyleyebilmiştim. Hangi ev olduğunu kendileri bulmak zorundaydı. Sıkıntıyla odayı turladım yeniden. Mineta'nın yanına gittim. Çıplak ensemi ovuşturdum. Baya bir hırpalanmıştı Mita. Peki ona olanların hepsi benim suçum değil miydi? Tekrar turlarken odayı ne yapacağımı bilemiyordum. Ambulansı aramak geldi içimden ama Virginia basının da buraya geleceğini ve o zaman da Barbara'nın istediğinin olacağını söyledi. Haklıydı. Sesimi kestim bu yüzden.

Saatin tik takları ilerlerken Virginia'ya teşekkür ettim yardımları için. Hala vicdan azabı duyduğunu söyledi bana. Sarıldım ona önemli olmadığını anlatmak istercesine. Bu sırada bir çığlık duyduk aynı anda. Barbara elinde bir bıçakla dikiliyordu karşımızda. Tanrım onun cidden gözü dönmüştü. Sadece ünlü olmak için bunu yapmak... Ürkütücü derecede rahatsızdı. Virginia'ya hain olduğunu bağırdı. Ona doğru atıldı o bize saldırmadan. Bileklerinden tuttum. Bıçak yere düşünceye kadar da sıktım. Sonra da yere düşmüş bıçağa bir tekme atıp uzağa gönderdim onu. Barbara ağlamaya başladı. Tanrım. Duruma bak. Yere yıkılacaktı tutmasam. Kucağıma alıp koltuklardan birine bıraktım onu. Ama hala ağlıyordu. Uzaklarda bir polis sireni duyuldu. Sokağı aramaya başlıyorlardı anlaşılan. Yine de bizi bulmaları uzun sürecekti. Bu sırada Barbara hala ağlıyordu. Virginia ise odanın bir ucundan garip garip bakıyordu sadece. Benimse aklımdan tek bir şey geçiyordu. Mineta'yı buradan nasıl götürecektim?
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 

Kaçırılma

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 2 sayfasıSayfaya git : 1, 2  Sonraki

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: eğlence ekspresi :: Süpürge Dolabı :: Rp İçi :: 1. Sezon :: New York-