AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

Paylaş
 

 Audrey P.

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Audrey P. Eleusis

Audrey P. Eleusis

RP Yaşı : 15
Mesaj Sayısı : 229
Gerçek Adı : Oylum

Audrey P.  Empty
MesajKonu: Audrey P.    Audrey P.  EmptyÇarş. Mayıs 30, 2012 8:10 pm

Ad-Soyad: Audrey Proserpina Eleusis.

Karakteriniz

Seçilmek istediğiniz bina(-lar): Slytherin
Sınıf: V. Sınıf
Kan Durumu: Safkan
Karakteriniz ve Geçmişi: Merhaba. Ben Audrey Proserpina Eleusis. Beni muhtemelen tanıyorsunuz, çünkü güzelliğim ve zekamla beni tanımayan biri olduğunu düşünmem. Evet, kendimi beğenmişim ve şımarığım. Öyle olmam gerekiyor, bunu hak ediyorum ve böyle büyütüldüm. Hiçbir zaman pısırık ve pasif olmadım. Ancak her zaman ailemden gelen asilliğimi ve nazikliğimi korurum. Kimseye kolay kolay güvenmem, kimseyle de kolay kolay iyi anlaşmam. Çok iyi bir arkadaşım olmak için, uzun süre beraberlik gerekir. Hatta bazen bu bile yeterli olmayabiliyor. Çünkü herkes bir gün ölebilir ardından ağlayacağım birileri olmasını istemem çünkü şimdiye kadar hiç ağlamadım. Gülmeyi seviyorum. Belki biraz alkoliğim. Bu asilliğimi bozuyor olabilir, ancak yaşıtlarımla içtiğim için genelde problem olmuyor. Ve merhaba, ben Audrey, iğrenç bir ailem var. Annemden hep nefret ettim ve sanırım burada ağlamamız gerekiyor, annemin evli olduğu adam benim babam değil. Evet bebeğim!
Annem sürtüğü, sevgilisinden çocuk yapmış ve babama söylememiş. Her neyse, dedim ya ondan nefret ediyorum zaten. Hogwarts'a geldiğim için mutluyum çünkü bütün bu dramalardan uzağım. Güçlü biriyim ve hırslıyım, istediğimi çoğu zaman elde edebilirim. Muggle'ları küçümsemeyi severim. Her zaman birileri üstündür çocuklar, hadi ama.


Örnek Roleplay

Seçtiğiniz durum: 1
Rp:

“Ah tanrım, bu kadar korkak olma Kath! Yalnızca ufacık bir kaymak birası şişesi!”
Katherine’in korkaklığı beni öldürüyordu. Nasıl Slytherin’e seçildiği konusunda şaşkındım, onu nasıl arkadaşım diye yanımda taşıdığım konusunda da. Aslına bakarsanız, onunla ilk tanıştığımda, şu an gördüğüm surat ifadesini takınmış olsaydı yanıma bir metre dahi yaklaştırmazdım. Tanrım, beni deli ediyordu!
“Neler olacağını tahmin edemiyor musun Audrey? Lütfen vazgeçelim.”
Yüzünde, yakalanma korkusundan kaynaklandığını düşündüğüm; kaşları kalkık, göz bebekleri büyümüş bir muggle’ın –evet tıpkı bir muggle gibi aciz görünüyordu- çirkinliği vardı. Ondan bir an için öyle bir tiksindim ki, biramı içmek için onu yanıma çağırdığıma bin pişman oldum. Yakalanacağımız falan yoktu, yalnızca Hogwarts’ta, gecenin bir saatinde, kaçak biramız ile kuytu bir köşede oturmuş içmeye hazırlanıyorduk. Ben sırtımı duvara yaslamış oturuyordum, Kath ise ayaklanmış, bana bilmişlik taslıyordu ve kuralları ihlal etmenin başımıza ne dertler açacağı konusunda laflar ediyordu. Fakat söylediği şeylerin neredeyse hepsi, bir kulağımdan girip diğerinden çıkıyor, çünkü yakalansak, alacağımız ceza olan olası bütün ihtimaller bana eğlenceli geliyor; maceraperestliğimi okşayan birkaç olaydan ibaret kalıyordu. Sakin olmaya çalışıp derin bir nefes aldım, onu bir süre içimde tuttum ve geri verdim. Koyu kahve gözlerimle, bıkmış bir ifadeyle Kath’e bakarak konuştum.
“Lütfen, şuraya otur ve artık keyfimize bakalım. Yakalanacağımız falan yok! Lanet olsun, çeneni kapatacak bir büyü yapmak üzereyim.”
Şaşırtıcı bir şekilde bana boyun eğip, yanıma oturdu. Az da olsa içimde rahatlık hissi vardı. Camdan şişeyi dudaklarıma götürüp, birkaç yudum içtim. Uzun süredir alkol almadığım için, alışılmadık bir tat oluştu ağzımda. Fakat yine de, birkaç yudum sonra alışıp daha hızlı ve daha çok içmeye başladım. Arada bir, şişeyi Kath’e de veriyor, biraz olsun rahatlamasını sağlıyordum. Ah, birilerini sorumluluğun altına almak ne büyük işti! Ama yine de onu yanıma zorla getirmiş değildim, benim bir şeyler karıştığımı anlamış ve bana katılmak istemişti. Bu onun hatasıydı ve her şey onun iradesiyleydi. Yalnız başımayken de gayet eğlenebilirdim. Hatta, daha çok eğlenebilirdim. Bir kez daha Kath’i yanımda getirdiğime pişman oldum.
Katherine, Hogwarts’a ilk geldiğimde tanıştığım birkaç kişiden biriydi. Aslında çok benziyorduk, ancak o, -sarhoş olmadığı zamanlarda- aslında korkak ve maceralardan kaçan biriydi. Sarhoş olduğu zamanlarda ne olduğunuysa az sonra öğrenecektim.
Gözlerimi bir süre kapattım, başım dönmeye başlamıştı çoktan. Çok fazla yorgun hissediyordum ama aynı zamanda enerjiyle doluydum da. Kafamı doğrultup yavaşla gözlerimi açtım ve önümdeki duvarların hareket ettiğini zannettim, başım dönmeye devam ediyordu fakat bu hissi seviyordum. Sol tarafımdaki Kath’e döndüm, o da gözlerini bir yere sabitlemiş, bir şeyler düşünüyor gibiydi. Birkaç dakikadır birbirimizle konuşmuyor, yalnızca içiyorduk. Zaten şişenin dibinde çok az kaymak birası kalmıştı. Ne zamandır burada olduğumuzu hatırlayamıyordum, ancak sarhoş kafayla düşünmeye çalıştım. Birilerinin gelme ihtimali çoktu. Oturuyordum, fakat düşündüğüm şey ayağa kalkıp kalkamayacağım, Kath’in kalkıp kalkamayacağı, yataklarımıza gidip gidemeyeceğimizdi. Yalnızca buradan bir an önce gitmemiz gerektiğini düşünüyordum, çünkü Hogwarts’ta bir hareketlilik olduğunu hissediyordum. En sonunda kalkabileceğime karar verip, yanımdaki duvara tutunarak yavaşça doğruldum. Kath’e dönerek “Artık gitmemiz gerekiyor” dedim. Bana aptal aptal bakıyordu, bir an için ne dediğimi anlamadığını düşündüm fakat sonra o da ayağa kalkmaya çalıştı. Kolunu tutsam mı diye düşünürken, rahatça karşımda durduğunu fark ettim. Ben alkole alışık sayılırdım fakat Kath için ne diyeceğimi bilemiyordum. O an, Kath ile hiç sarhoş olmadığımı hatırladım.
Saklandığımız duvardan kafamı uzattım, etrafı kolaçan ettim. Hogwarts hala kafamda dönen bir oyuncaktı, ancak yürüyebileceğimi düşünüyordum. Etrafta kimsenin olmadığını görünce Kath’e gelmesini ifade eden bir el işareti yaptım ve yürümeye başladık. Kath, -en nefret ettiğim şekilde- koluma girmiş, bana dayanarak zorlukla yürüyordu. O düşerse yakalanacağımızdan çekindiğim için buna izin veriyordum.
Bir süre yürüdükten sonra, yatakhaneye giden koridorun sonuna gelmiştik. Şimdiye kadar hiç kimseyle karşılaşmamış, hiçbir şeye çarpmamış, gayet düzgün bir şekilde buraya kadar gelebilmiştik. Ancak biz durakladığımızda arkamdan hala ayak seslerinin geldiğini fark ettiğimde, kalbimden ağzıma doğru bir şeyin yolculuk yaptığını fark ettim. Gözlerim kocaman açıldı ve arkamı dönmeye korktum. Kath ise biraz daha iyice olmuştu, tek başına ayakta durabiliyordu. Onun da sesleri duyup duymadığını merak ettim. En sonunda, Hogwarts bekçisi Ricimar’ın sesini duydum. “Sizi gidi küçük, alkolik yaramazlar!”
Ah tanrım, bizi bu şekilde küçümsemesinden nefret ediyordum. Hızla arkamı dönüp, ona küçümser bir şekilde baktım. Aslında küçümsenecek hiçbir yanı yoktu, çünkü cezamız onun ellerinden olacaktı. Bizi, -özellikle beni- yakalamanın verdiği şeytani hazla oluştuğunu düşündüğüm, dudağının kenarında ufacık bir tebessüm fark ettim ve çürümüş dişlerinin arasından nihayet cezamızı duyabildik. “Bakalım Yasak Orman’da, benim hikayelerimi dinlerken dahi bu kadar rahat ve kibirli olabilecek misiniz?”
Yasak Orman’ın ceza olacağını tahmin edebiliyordum aslında, ancak gecenin bu saatinde Ricimar’ın bizi koruyamayacağını da biliyordum. Kimseye fark ettirmeden belimdeki asanın yerini kontrol ettim ve orada olduğunu anlayınca rahatladım. Ricimar, bu sefer daha düz bir ses tonuyla “Düşün peşime” dedi ve arkasından geleceğimizi bilerek arkasını dönüp, yürümeye başladı. Kath’e baktım ve dudaklarını “Söylemiştim” diye oynattığını gördüm. Gözlerimi devirerek önüme baktım ve Kath’in lanet okumalarına kulak asmamaya çalışarak, yürümeye devam ettim. Yaşayacağımız adrenalin beni heyecanlandırıyor, bir yandan mutlu oluyordum. Hogwarts’taki monotonluktan kurtulmak için mükemmel bir cezaydı açıkçası. Gerçi yanımızda Ricimar ile ne kadar eğlenceli olurdu, onu da bilemiyordum.
Uzun bir süre yürüdük, engebeli yollardan, büyük çalılıkların arasından geçtik ve en sonunda Yasak Orman’a vardık. Ricimar, bize dehşet verici hikayeler anlatacağını, bu hikayelerin hepsinin gerçek olduğunu ve bizim de başımıza geleceğini söyleyerek bizi korkutmaya çalışıyordu. Bense yalnızca tebessüm ediyor, bu bebekçe korku hikayelerinden nasıl kurtulacağımı düşünüyordum.
Yasak Orman’a ürkütücü bir sis çökmüştü, etraftan kurtadam ulumaları geliyordu ve ağaçların arasından hışırtılar duyuluyordu. Ancak bunların hiçbiri beni korkutup kaçırmaya yetmezdi.
En sonunda Yasak Orman’ın ortasında, büyük boşluk bir alan bulduk ve oraya oturduk. Ricimar yeniden konuştu.
“Cezanız, birkaç saat burada benimle oturup anlattığım hikayeleri dinlemek. Korkmayın, sonra gideceğiz.”
Gözlerimi devirip Yasak Orman’ı seyretmeye başladım. Kath çoktan gözlerini Ricimar’a dikmiş, anlatmaya başladığı hikayeyi dinliyordu. Onun saçmalıklarına kulak asacak değildim. Ben yalnızca etrafımdaki ağaçlara bakmayı tercih etmiştim. Ricimar’ı dinlemektense, bu daha eğlenceli ve huzurlu geliyordu.
Bir süre sonra, Ricimar gözlerini bize dikip üzerimizdeki ince kıyafetlere baktı. Hava soğumaya başlamıştı ve tüylerimiz diken diken olmuştu, gerçekten üşümeye başladığımı fark ettim. Neredeyse içimi okumuş gibi Ricimar, bize pelerin getireceğini söyledi ve ekledi. “Sakın bir yere ayrılmayın! Bak sakın diyorum, beni burada bekleyin. Aptal aptal maceralara kalkışmayın, sonunuz çok kötü olur! Hemen geleceğim.”
Bir süre Ricimar’a, ve suratındaki o tedirgin ifadeye baktım. Daha sonra yeniden kafamı çevirdim ve bu sefer Kath’e baktım. Sinsi bir şekilde gülümsüyordu, bu hoşuma gitmişti. Ricimar ise bayağı bir ilerlemiş, neredeyse gözden kaybolmuştu. Yasak Orman’da Kath ile ben, yalnız kalmıştık. Hayır! Aslında hiç de yalnız değildik. Etrafımızda birçok korkutucu fantastik yaratıklar, hatta belki de… Belki de O vardı! Aman tanrım! İçimden çığlıklar atmak geliyordu, nefesimi daraltan adrenalin bunu istiyordu çünkü.
Ricimar artık gittiğinde, Kath yine ayaklandı ve heyecanlı bir şekilde konuşmaya başladı. “Haydi şu Yasak Orman’dan korkulacak ne varmış, görelim!” dedi. Onun bu haline şaşırmıştım, normal kafadaki Kath olsa, buradan ayrılmamamızı, nefes dahi almamamızı söyler, sıkıcı şeyler anlatmaya başlardı çoktan. Onun bu halini sevmiştim. Ona bakıp gülümsedim ve ben tam ayağa kalkacakken o, aptalca koşmaya başladı. Tanrım, bu kız nerede ne yapılacağını gerçekten bilmiyordu. Ondan gerçekten utanıyordum. Arkasından yavaşça yürümeye başlamıştım. Herhangi bir ses çıkarıp, bağırıp, etraftakilerin ilgisini çekmek istemiyordum. Zaten ben daha ona yetişemeden, o gözden kayboldu. Aptalın başına bir şeyler gelecekti, haberi yoktu sanırım. Etrafıma dikkatlice bakındım, görebildiğim hiçbir şey yoktu ama duyduğum çok şey vardı. Tuhaf adım sesleri, ulumalar, ancak bir yaratıktan çıkabilecek sesler. Kath için endişelenmeye başlamıştım. Ricimar’ın gittiği yöne baktım, görünürde hiçbir büyücü silüeti yoktu. Bu sefer Kath’in koşarak gittiği yoldan yürümeye devam ettim. Gerçekten ürkütücü olmaya başlamıştı, bir an için kendimden dahi utandım. Bu kadar adrenalin, belki de bana göre bile fazlaydı.
Ben kararlılıkla yürürken, beni durduran şey tiz bir çığlık oldu. Kath’in sesi olduğunu fark edemeden, daha büyük bir hışırtı duydum ve bir şeyin bana doğru yaklaştığını fark ettim. Derken, kapkaranlık çalıların arasından mavi, ışıltılı ancak garip yapılı bir gözle karşı karşıya geldim. Bu “şey” vücudunu daha fazla ortaya çıkarınca, ayın ışığı sayesinde onun ne olduğunu nihayet anlayabildim. Dört nal üstünde duran, korkutucu bir at adam ile karşı karşıya olduğumu fark ettiğim an çığlık atmamak için kendimi zor tuttum. Kafasıyla, arkasındaki Kath’i gösterdi. Kath yerinden kıpırdayamıyor, ürkmüş gözlerle bana bakıyordu. İçinden bana binlerce lanet olduğunu tahmin edebiliyordum. At adam, gırtlaktan gelen, karanlık, derin bir sesle konuşmaya başladı. “Anlaşmayı bozdunuz!”
Ardından korkunç bir hırıltı duyuldu ve konuşmasına devam etti. “Yasak Orman’a asla gelmemeliydiniz sizi küçük aptallar! Seni de yakalayacağım ve sonra neler olacağını kendin göreceksin”
Kahkahaya benzer bir şey işittim. At adam gülüyor olmalıydı. İçimdeki sinir, korku ve alkol ne yapacağımı düşünmemi zorlaştırıyordu. Beni de etkisi almadan buradan uzaklaşmalıydım. Onunla savaşıp savaşmamayı düşündüm, fakat bunu nasıl yapacağım aklıma gelmedi. Aldığım içki yüzünden olmalıydı.
Ani bir hareketle asamı elime aldım ve at adama doğru tuttum. At adam, yine o korkutucu kahkahasıyla beni küçümser gibi güldü ve yine konuşmaya başladı. “Ne yaptığını zannediyorsun küçük büyücü? Beni alt edebileceğini mi düşünüyorsun gerçekten?” Yeniden kahkahasını attığında asamı daha da yukarı savurdum fakat aklıma hiçbir büyü cümlesi gelmiyordu. Sesimi olduğu kadar yükselterek konuştum “Bizi rahat bırak! Yoksa çekeceğin işkenceleri tahmin bile edemezsin!”
Bir ara asayı, at adama saplamayı bile düşündüm fakat tam o anda Kath’in gözlerinin arkama doğru kilitlendiğini gördüm. Orada bir şey olmalıydı, fakat bizi kurtaracak bir şey mi, yoksa daha da dibe batıracak bir şey mi olduğunu bilmiyordum. Arkamı dönsem tam dibimde duran at adam bana karşı hamlede bulunabilirdi, bu yüzden olacakları bekledim. Birden at adam da omzumun üstünden bir yerlerde kilitli kaldı ve gözbebeklerini kocaman açtı. Bu alaycı yaratığın bir anda oldukça ciddi bir hal aldığını görünce, biraz olsun içim rahatlamıştı. Bir şeylerin bizi kurtarmaya geldiğini düşünmüştüm. Sihirli sözcüklere benzer bir şeyler işittim ve bir anda bir ışık, at adam’a doğru fırlayıp onu içine aldı ve at adam, gözlerimin önünde kayboldu. Hemen arkama baktım ancak hiçbir şey göremedim. Yasak Orman, az önce gördüğüm gibi her zamanki halindeydi ve orada bir şey olduğuna dair ufacık bir ipucu yoktu. Şaşkın bir ifadeyle Kath’e doğru baktım ve hareket edebildiğine emin olduktan sonra “Koş! Hemen buradan gitmeliyiz! Kuş beyinli Ricimar nerede acaba? Tanrım, başımıza gelen şeylere bak!” deyip alabildiğine hızla koşmaya başladım. Arkamdan Kath’in de koştuğunu işitiyordum fakat tek kelime dahi etmiyordu Kath.
Yasak Orman’dan çıktığımızda birazcık dinlenmek için duraksadım ve yere oturdum. Kath de yanıma oturdu ve inlediğini fark ettim. Ağlamaya başlamıştı! Onu dürttüm ve “Hey!” dedim.
“Neler oluyor Kath? Orada bizi kurtaran şey neydi? Neden ağzını açmıyorsun ah, delireceğim!”
Kath yine cevap vermedi, ağlamaya devam etti, yüzüme dahi bakmadı. “Lanet olsun, bana cevap ver! Dilini mi yuttun!”
Söylediğimin gerçek olduğunu düşünecektim ki, Kath ağlamanın etkisiyle tizleşmiş ve dengesizleşmiş sesiyle konuştu. “Audrey…”
Bıkkın bir şekilde “Söyle!” diye bağırdım.
“Hatırlamıyorum” dedi ve suratıma üzgün bir şekilde bakmaya devam etti. Nasıl hatırlamıyordu? Ne demek istemişti?
Tam ağzımı açmış bir şeyler diyecekken, yeniden ayak sesleri duydum. Kafamı seslerin geldiği yöne çevirince Ricimar’ı gördüm. Ah, iyi ki hemen geliyordu!
Şaşkın bir şekilde bize baktı ve koşmaya başladı. Yanımıza vardığında azarlayıcı bir bakış attı ve “Burada ne işiniz var? Yasak Orman’dan nasıl çıktınız? Tanrım! Kath?!”
Kath’in suratındaki ufak sürtünme yaralarına baktı ve neler olduğunu sordu. At adam’ın bizi yakaladığı yere kadar her şeyi anlattım. Ricimar şaşkın bir şekilde, “Peki ya sizi ne kurtardı? Kath?”
Kath yeniden ağlamaklı sesiyle konuştu. Bu dramadan nefret ediyordum. Kurtulmuştuk! Önemli olan buydu! Hemen Hogwarts’a gidip, yatağımda mışıl mışıl uyumak istiyordum.
“Hatırlamıyorum Rici. Lanet olsun, hatırlayamıyorum! Yalnızca at adamın gözlerimizin önünde yok olduğunu hatırlıyorum, o kadar! Bunu kimin yaptığıysa aklımdan tamamen silinmiş durumda!”
Olanlardan bıkmış bir ifadeyle ayağa kalktım ve her zamanki kibirli sesimi takınıp “Ah tamam, hafızasından silinmiş işte! Buradayız, iyiyiz, daha önemlisi var mı? Yok, diyeceksiniz sanırım! Gidelim artık! Tanrım, o kadar yoruldum ki!”
Ricimar ve Kath onaylar şekilde kafasını salladı fakat yine de suratlarındaki şaşkın ifadeyi atamadılar. Ricimar, biz Hogwarts’a yaklaşmışken “Bunlardan kimseye bahsetmeyeceğiz çocuklar! Açıklamaya kalksam bunları açıklayamam, suçlu ben olurum. Bu yüzden Yasak Orman’ı unutun. Sizi yakaladığımı unutun. Zaten kimse görmedi! Ah, yaptığınız yanınıza kaldı gibi oldu ama sanırım orada yaşadıklarınız yeter.”
Kafamızı onaylar şekilde salladık. En sonunda Hogwarts’a vardığımızda, etraflarda hala kimsenin olmadığını fark ettik ve hepimiz daha da rahatladık. İçimdeki nefis yorgunluk ve kurtulma hissiyle sessizce odama doğru çıktım, kimseyi uyandırmamaya çalışarak üzerimi değiştirdim ve yatağıma yattım. Derin bir nefes verip gözlerimi kapattım.
Bugünden sonra Kath’in suratına bakmayı düşünmüyordum, böylesine pısırık birinin yanımda işi yoktu. Bugünü tekrar kafamda canlandırarak, derin bir uykuya daldım.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Seçmen Şapka
Dungeon Master
Dungeon Master
Seçmen Şapka

RP Yaşı : Aranızda "Hogwarts: Bir Tarih" okuyan kimse yok mu?
Mesaj Sayısı : 152

Audrey P.  Empty
MesajKonu: Geri: Audrey P.    Audrey P.  EmptyPerş. Mayıs 31, 2012 3:18 pm


    V. Sınıf Slytherin!
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 

Audrey P.

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

 Similar topics

-
» Aphrodis Audrey Phyllis
» Audrey.
» Audrey Proserpina
» Audrey Proserpina-
» Audrey Proserpina Eleusis

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: eğlence ekspresi :: Süpürge Dolabı :: Rp Dışı :: ...-