"Magdalene." Yaşamımın bittiği ve kalbimin atmayı bıraktığı onca yıl boyunca hiç kimseye acımamıştım. Onların damarlarındaki kanla bir ziyafet çekmek için sabırsızlanırken dehşet dolu gözlerini bana doğrudan çevirmeye dahi korkan kurbanlarım olmuştu; içimde en ufak bir kıpırtı oluşturmayan kurbanlar. Peki bir adamın yalnızca ismimi söylenmesi nasıl oluyordu da tüm bedenime elektrik verilmiş gibi hissetmemi sağlıyordu? İçimi acıtsa da onun çekim alanından bir an önce çıkmak, buradan olabildiğince uzaklaşmak istiyordum... Şimdiden yarısına kadar küle dönüşen sigaramdan kocaman bir nefes daha çektiğim sırada elini omzumda hissettim. Benim buz gibi, ölü tenimden ne kadar da sıcak, ne kadar hayranlık verici. Delici mavi gözlerini benimkilere doğrulttuğunda buna ihtiyacım bile olmadığını unutarak, yutkundum. "Dediklerim için canın sıkıldıysa hiç umursama. İçkiler yüzünden. Sen iste konuşmam bile bir daha yanında." Daha iyi olabilir miydi? O böyle küçük şeyleri dert ederken, gerçek bir canavarın gönlünü almaya çalıştığını bilmiyordu. Gitmeliyim. Gitmeliyim... Benim gece siyahı gözlerim onun bir yaz sabahını hatırlatan gözlerinden ayrılamazken, aramızdaki farkın işte bu kadar açık olduğunu farkettim. Ne var ki elimin, omzumdaki eline uzandığı an farkında olduğum hiçbir şey beni durduramayacak gibiydi. "Hayır. Sorun bu değil." Elini tutarken, benim ne kadar soğuk olduğumu hissedip hissetmediğini yüzünden anlamaya çalıştım ama en ufak bir değişiklik yakalayamadım. Kalbi ne kadar da hızlı atıyordu. İstemeden de olsa, paslanmış ciğerlerime dolan koku aklımı başımdan almıştı. Ona doğru uzanırken ne düşündüğünü bilmiyordum. Onu öpeceğimi mi? Sarılacağımı mı? Yüzlerimizin arasında neredeyse hiç mesafe kalmamışken, sıcacık nefesi yüzüme çarpıyor, durumumu olabildiğince güçleştiriyordu. "Sorun bu, Edgard." Dişlerimi boynuna gömdüğüm anda dilimde hissettiğim tatla daha önce hiç karşılaşmadığımı düşünmemin sebebi hissettiklerim miydi yoksa gerçekten öyle miydi bir türlü karar veremedim. Saniyeler geçerken, az önce omzumda olan elinin parmakları benimkilerle kenetlendi ve sigaram yere düştü. Karşı koymaması, dudaklarının arasından acısını belli eden hiçbir sesin çıkmamış olması hala dikkatimi çekmemişti. Aslında parmaklarımın onunkileri nası sıktığının dahi farkında değildim. Bu bir vampir için birlikte olmaktan daha özel, daha baş döndürücüydü. O göz kamaştıran parıltının içinde kendimi bulup geriye çekildiğimde çok geç olabileceğinden korktum. Eli hala elimde, gözleri rüyada gibi bakıyordu. Dudaklarıma bulaşmış kanın görüntüsünün ve biraz önce yaşadıklarının onun üzerinde yarattığı etki hakkında tahmin bile yürütemiyordum. "Üzgünüm." Sesim öyle cılız çıkmıştı ki, birazdan ağlamaya başlamaktan korktum. Bu onun için daha korkunç bir görüntü olurdu; kanla karışmış, kırmızıya yakın göz yaşlarım... Benden tiksinmesini istemiyordum.