Gömleğini askıya astı. Sonra dönüp Dolabın kapağını tekrar açtı. Düzgün bir şekilde kancasından taktı. Eliyle, gömleğin katlanan yerlerini düzeltti ve dolabın kapağını kapattı. Arkasını dönüp baktığında, yerleştiremediği çok az eşyası kaldığını fark etti. Normalde asasını sallayarak, çok daha kısa zamanda halledebilirdi. Ama bu şekilde yaparak biraz zaman geçirmek istemişti. Özel hayatında yapacak hiç bir şeyi yoktu artık. Yalnızdı. Kendine uygun, kafasını dağıtacak meşgale de bulamıyordu. Son on yılını kendi araştırmalarına vermiş olmasına rağmen, artık yalnızlık onu çıldırtacak seviyeye gelmişti. Hayatında özel birisi olmasını istemiyordu. Ama bir şeylerin değişmesini bekliyor, umuyordu. İçi boş bavulunu katladı ve dolabın sürgülü alt raflarından birine yerleştirdi.
Tekrar odasına göz gezdirdi. Yıllar önce öğrenci olduğu bu okula, yeniden dönmek.. Üstelik profesör olarak. Daha önce hiç, toplu bir guruba konuşma yapmamıştı. Acaba nasıl bir öğretici olacaktı? Peki bu işi hakkıyla yapabilecek miydi? Daha önce kendi arkadaşlarına öğretmenlik yaptığı olmuştu. Parasının bitmediği dönemlerde yanına aldığı asistanlarına bile bir çok şey öğretmişti. Peki bunu koca bir sınıfın, hatta okulun önünde yapabilecek miydi? Neden başka bir meslek seçmemişti ki?
Bakanlıkta çalışabilirdi. Kesinlikle daha iyi bir maaş alırdı. Seherbaz olabilirdi. Ama bu fikir, önünde ki yıllarını suçluları yakalamak için harcayacağını fark etmesine sebep oldu. Bütün hayatını tanımadığı kimselerin arkasından, işlediği suçların cezasını verebilmek için harcayacaktı. Bu ona göre değildi. O bilgisini paylaşmak, yeni şeyler öğrenmek ve öğretmek istiyordu. Bu yüzden en iyi iş şu anda kabul ettiği Biçim Değiştirme Profesörlüğüydü. Hem sıfırı tükettiği için, paraya ihtiyacı vardı ve hiç bir masraf yapmadan kazançlarını olduğu gibi araştırmaları için harcayabileceği bir işti profesörlük.
Odasına son kez baktığında, eşyalarının hepsini yerleştirdiğini gördü ve tatmin oldu. Son bir kaç düzeltme yaptıktan sonra, cüzdanını aldı ve odasından çıktı. Sakin adımlarla Giriş Salonuna geldiç Buraya girmek, gençlik yıllarının hatıralarına dönmesine sebep oldu. Okulda ki arkadaşlarını ve daha fazlasını hatırlayıp, hatıralarına gömüldü. Okulların açılmasına daha bir kaç gün vardı ve o, sıkılıyordu. Hogsmade köyüne içecek bir şeyler almaya gitti. Aslında orada oturup biraz vakit geçirmek istiyordu. Sakin ama emin adımlarla yürümeye devam etti. Hogsmade sınırları içerisine girdiğinde etrafına baktı. Buranın en popüler yeri, Üçsüpürgeydi. Eğer sahibi değişmemişse onunla konuşmak oldukça eğlenceli olacaktı. Yürümeye devam etti ve bir kaç dakika içerisinde, Üç Süpürge'nin önüne gelmişti. içeri girdi ve o tanıdık, çın sesini duydu. Yavaş adımlarla barın iç kısımlarında doğru yürüdü ve tezgahın önünde ki yüksek taburelerden birine oturdu. Bir kaymak birası söyledi. Kaymak Birası içmeyeli oldukça uzun zaman olmuştu. Ayrıca barın sahibinin değiştiğini fark etti. Fakat pek üzerinde durmadı. Bir dakika kadar bekledikten sonra siparişi önüne yumaşak bir tavır ile konuldu. Ardından yanına bir tane daha.. Başını kaldırıp, ikinci bardağı koyan kişiye baktı. Oldukça hoş bir bayan kendisine bakıyordu.
"İkincisi müessesemizin ikramıdır," dedi. Martin hiç tepki veremeden kıza bakmaya başladı. Buraya gelirken aklında böyle bir şey yoktu. Kıza dikkatle bakmaya başladı. Onu inceliyordu aslında. Hoş bir kızdı. Görüntüsü oldukça çileden çıkarıcıydı. Kendisinin aksine yırtık bir tipe benziyordu. Benim tam zıttım yani.. Gözlerini kızdan ayırmadan, elini bardağına uzattı. Sonra da;
"İkramınız için teşekkür ederim hanımefendi." dedi. Başka bir şey demeden gözlerini bardağına çevirdi. Bardağı sıkıca tuttu ve dudaklarına götürüp bir yudum aldı. Onaylarcasına bir, hmm dedi. Bu tadı özlediğini fark etti. Hatırladığından daha güzeldi.. Sonra kendi içine gömüldü. Kızı hoş bulmuştu. Ama yeni geldiği bir yerde, çapkınlık yapmamasının daha iyi olacağına karar verdi ve herhangi bir şey yapmadı..