AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

Paylaş
 

 Beklenmeyen itiraf

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Nicolas Joseph Bowie
VI. Sınıf
VI. Sınıf


RP Yaşı : 15
Mesaj Sayısı : 521
Gerçek Adı : Ollivander Bey
Yaş : 25

Çanta
Eşyalar:
Evcil Hayvan:

Beklenmeyen itiraf Empty
MesajKonu: Beklenmeyen itiraf   Beklenmeyen itiraf EmptyCuma Mayıs 24, 2013 8:10 pm

Aria Mysté - [Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Tarih: 2007, Şubatın dokuzunu onuna bağlayan gece.



Mekan: Ravenclaw ortak salonu.
 
Nicolas Joseph Bowie - [Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]

Kış ayları yavaş yavaş geride kalıyor.


aşk bütün kalpleri ısıtmaya yeter...


En son Nicolas Joseph Bowie tarafından C.tesi Haz. 29, 2013 8:57 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Aria Mysté

Aria Mysté

RP Yaşı : 15.
Mesaj Sayısı : 402
Gerçek Adı : Eda,edoş,edağ.
Yaş : 27

Beklenmeyen itiraf Empty
MesajKonu: Geri: Beklenmeyen itiraf   Beklenmeyen itiraf EmptyC.tesi Mayıs 25, 2013 11:26 am


    Dudaklarımda hâlâ onun dudaklarının izlerini taşıyordum. Diagon ve Knockturn yolunda yaşananlar, Çatlak Kazanın önünde söyledikleri ve yaptığım hata aklımdan hiçbir şekilde çıkmayarak; kafamın hep dolu olmasını sağlamıştı. Aklım ve kalbim onunla bu kadar meşgulken ve içimde hâlâ söylenmemiş bir şeyler kalmışken ne kadar kendimde olabilirdim, bilmiyordum. Kendime gelmenin tek yoluysa ona gidip neler hissetiğimi söylemekti. Yarım kalmış bir işimin olması hiç hoşuma gitmezken peki ya yarım kalmış, tam yaşanamamış hislerimin olması? Tanrım, düşüncelerim haddini aşıyordu ve hazır bu kadar her şeyin farkındayken geç kalmışta olsam onu bulmalıydım. Ravenclaw Ortak Salonu daha önce hiç bu kadar sesli gelmemişti, sanki herkes bir şeyleri konuşmak için büyülenmişti. Onların her zamanki hâllerine dönüp kitap okumaları ya da diğer binalarla yarışıyor olmaları gerekirdi. Biraz sessizliğe ihtiyacım vardı ama ne yazıkki tek ihtiyacım sadece bu değildi. İlk defa etraftaki sesleri duymamayı seçemiyordum; sanki beynimin içinde konuşuyorlarmışcasına başımı ağrıtmayı başarıyorlardı. Uçuş Dersinin üzerimde bıraktığı yorgunluk hissiyle baş edemeyeceğimi anladığımda ikili mavi koltuğa oturmayı seçmiştim. İnsanlar yavaş yavaş gitmeye başladığında gökyüzü biçiminde büyülenmiş tavan beni evimde hissettiriyordu. Sessizlik... Tanrım bunu özlemiştim ve gürültüden çok buna ihtiyacım vardı. Nicolas'a aynı hisleri benimde duyduğumu söylemenin ne kadar doğru olduğunu bilmiyordum ancak beni son derece zorlayacağından emindim. Derslerini etkilemek istemiyordum ancak bunun sadece bir bahane olabileceğinin bende farkındaydım. Tüm ay boyunca onu düşünmüş ders kitaplarımın arasını onun ismiyle doldurmuştum. Gözlerimi onu görme isteğiyle açtığımda ortak salonda kimse kalmamış gibiydi. Kafamı biraz kaldırdığımda ve etrafa baktığımda Nicolas'ın bana bakan gözleriyle karşılaştım. Dileğim kabul olmuştu ancak nasıl yanına gideceğimi ve nasıl davranacağımı bilmiyordum. Yanına gidip konuşma konusunda oldukça tereddütlüydüm, hislerimi açığa vurmak istiyordum ancak onun hislerinin bir ay gibi bir zaman zarfında değişmiş olabileceği ihtimali yiyip bitiriyordu içimi. Sağ tarafta duran büyük piyanodan gelen müzik, kalbimin ritminin yavaşlamasına neden olurken benimde biraz olsun sakinleşmeme yardımcı olmuştu. Gözlerimi bir iki kez kırpıp, saçlarımı ellerimle geriye attıktan sonra; Şöminenin karşısındaki üçlü koltuğa, Nicolas'ın yanına gittim. Anlamsız, boş bakan gözlerle onun gözlerine bakıyordum onunsa aklı karışmış bir aydır yanına gelmiyor olmamdan bana kırılmış gibi bir hâli vardı. Daha fazla beklemek istemiyordum, yanına oturmuştum ve bir şeyleri açıklayan bir konuşma yapmam gerekiyordu ne varki dilim tutulmuş gibiydi. Nereden başlayıp ne söylemem gerektiğini ve ne zaman durmam gerektiğini bilmiyordum. İlk defa bir planım olmadan sadece konuşmaya başladım. Ne yaptığımı biliyor gibi görünmediğimden emindim. Artık onunda benim hislerimi öğrenmesinin zamanı gelmişti ve bunları daha fazla saklayabilecek kadar güçlü değildim. " Biliyorum, daha erken gelmeliydim ama... " Cümlenin devamını kendisi biaz daha düşünerek tamamlayabilirdi, gelememiştim. Kafamın karışık olduğu her hâlimden belli olurken, biraz daha zorlarsam konuşamadan dudaklarına yapışacaktım ve her şeyi öyle açıklığa kavuşturacaktım. Aslında neden öyle yapmıyordum? Bunları hissetmek zaten beni bu kadar zorlarken neden iki tarafında işini kolaylaştırmıyor, birazda Nicolas'ın taşıdığı bu yükü hafifletmiyordum? Ona o kadar çok yaklaşmıştım ki, göz bebeklerinden kendi gözlerimi görebiliyordum. Dudakları nihayet dudaklarıma değdiğinde, onu bu kez öpenin ben olması sanırım her şeyi açıklar nitelikteydi. Bir iki dakika hiç konuşmadan ve hiç düşünmeden onu öptükten sonra geri çekildim. Ne düşünüyor olması bilememek bir yana bir tahminde bile bulunamıyordum. Gerçekten, ne düşünüyor olabilirdi? Gözlerim başka yöne bakmak için yalvarıyordu ancak tek görmek istediğim ve duymak istediğim o ve onun sözleriydi. " Seni hep seviyordum. " Sesim kısılmıştı, fısıldarcasına söylediğim sözleri duymamasını ve son dakikaların hafızasından silinmesini umuyordum. Bir şeylerin, birini sevdiğimizin farkına varmadan önce hayat daha basitti. Ne söyleyeceği, ne yapacağı umurumda değildi; isterse kalkıp gidebilir, isterse kalıp o hislerinin bir anlık bir hevesten ibaret olduğunu ve arkadaştan başka bir şey olamayacağımızı söyleyebilirdi. İçim kuşkuyla dolmuştu, tüm ihtimaller bir yana ben hâlâ onun hislerinin hiç değişmemiş olmasını umuyordum. Kalbimin ilk defa birisi için attığını hissederken; ellerim onun ellerini tutuyordu. Biranda sarılmıştım, neye uğradığını şaşırmış olmalıydı. Havanın soğuk olmasına rağmen onun her zaman sıcacık olan teni beni bir şeylere aitmişim gibi hissettiriyor, bana güven veriyordu. O beni itmezse sarılmaktan hiç vazgeçmeyecek gibiydim. İçimden bir an bile bırakmak gelmiyordu bıraktığım an kollarımdan kaçıp gidebilirdi. Kendimi aptal durumuna düşürmüştüm, neden olaylar sıcağı sıcağına yaşandığı anda hislerimi açığa vurmamıştım ki?
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Nicolas Joseph Bowie
VI. Sınıf
VI. Sınıf


RP Yaşı : 15
Mesaj Sayısı : 521
Gerçek Adı : Ollivander Bey
Yaş : 25

Çanta
Eşyalar:
Evcil Hayvan:

Beklenmeyen itiraf Empty
MesajKonu: Geri: Beklenmeyen itiraf   Beklenmeyen itiraf EmptyC.tesi Mayıs 25, 2013 8:35 pm


    .....Son bir ayım en korkunç zamanlarımdan bile daha kötüydü. Hayatım boyunca en kötü zamanımı III. sınıftayken Quidditch dersinde düştüğüm zamanlar sanırdım. Herkes dalga geçmiş, beceriksiz isem oynamamam gerektiğini söylemişti. Bense her yerim kırık halde hastane kanadında kalmıştım. O günlerden sonra Durmstrang'a gitmememin tek sebebi Aria olmuştu. Ondan ayrı, onunla konuşamadan geçirdiğim saatleri sayarken nasıl başka okula giderdim? Şimdi ise bunu ben istemiştim, bir aydır benimle konuşmuyor, gözlerini kaçırıyordu. O mavi, dünya güzeli gözler... Ben kaşınmış, onu kendimden ben uzaklaştırmıştım. Şimdi ise hatamın bedelini en zor, en acılı şekilde çekiyordum; ondan ayrı kalarak. Onun beni gerçekten sevdiğini bilsem Azkabana bile katlanabilirdim.

    .....Şimdi ise onunla aramızda yalnızca iki adım var, Ravenclaw ortak salonundayız. Ben de tek başıma, onun gibi şöminenin önündeki gri desenli mavi koltukta oturmuş Aria'ya bakıyordum. Dalmış olmalıydım ki salonda ikimizin kaldığını koltuktan kaydığımda fark ettim. Düşmeden önce son anda kurtulmuştum. Derin bir nefes aldım ve sesli sesli verdim. Tekrar eski şekilde oturup Aria'nın saçlarına bakmaya başladım, şöminenin ışığında aydınlanmış güzel dalgalı saçları yüzünden kendimden geçmiş olmalıydım. Başımı iki yana salladım, kendime gelmem gerekiyordu. Bir aydır neredeyse aralıksız Aria'ya bakmak ve rüyalarımda da(daha çok kabusa dönüşüyordu, çünkü o elindeki boyutları büyümüş bir asayı gözüme sokmaya çalışıyordu) onu görmek beni kötü etkileyebilirdi. O anda da rüya gördüğümü düşündüm bir an, çünkü Aria da bana bakıyordu. Gözlerimin içine... Orada bir şey görmüş gibi ayağa kalktı ve bana doğru yürümeye başladı, az kalsın kalbim göğüs kafesimi kırıp Aria'nın ellerine düşecekti. Zaten mecazi olarak onun ellerindeydi, sıksa kanlar çıkaracak, patlayacaktı. Şu anda tam onu yapacak gibi görünüyordu. Bana, beni arkadaşı olarak sevdiğini, hatta sevmediğini bile söyleyebilirdi. Kendimi bu cevaplara hazırlamak istiyordum ama hazırlayamazdım, bana buna hazırlanmam için bir ay değil, bir yıl verseler yine de o bunu yüzüme karşı söylediğinde kendimi öldürmem kaçınılmaz olurdu.

    .....Bir ihtimal daha vardı, beni sevdiğini, bana aşık olduğunu söyleyebilirdi. Bunları düşünürken kafam çok kötü karışmıştı. Hangisini söyleyecekti? O gün onu öptüğüm için bana tokat mı atacaktı? Bu yaşıma kadar bir şekilde kızların naz yapmayı, erkekleri delirtmeyi sevdiğini öğrenmiştim. Ama bir ay boyunca... Bu dayanılmazdı... "Biliyorum, daha erken gelmeliydim ama..." Cümlesinin devamını getirmedi, gerek de yoktu. Anlamıştım, bunu anlayabilecek kadar Ravenclaw'dım. Gelmek istememişti, gelememişti ve beni daha fazla üzmek. Belki de umudumun zaman geçtikçe kırılacağını biliyordu, zaten umutsuzken beni sevmediğini söylemek daha kolay olur diye düşünmüş olabilirdi. Hayır! Hayır, bunları ben hayal ediyordum. Yüzünü gittikçe bana yaklaştırıyordu, nefes almıyordu ama alsaydı, bunu hissedecek kadar yakınlaşmıştık. Dudaklarımız arasında bir santim kalmıştı ki onu sevdiğimi bir daha söyleme ihtiyacı duydum, ağzımı açacağım sırada dudaklarımda onun dudaklarını hissettim ve her şey karardı. Yalnızca o vardı, başka hiçbir şey, hiç kimse yoktu ve bu yeterdi zaten, başka bir şeye gerek yoktu. Bana birkaç saniye gibi gelen iki-üç dakikadan sonra dudaklarını geri çekti, dudaklarım sıcağa o kadar alışmıştı ki o dudaklarını çektiğinde soğukluğu daha fazla hissettim. Neden çekmişti ki? Bundan daha önemli bir sordu vardı sadece; Neden öpmüştü? Seviyor muydu? Neden daha önce söylememişti? Neden? Benim, bu saçma ve karışmış düşüncelerimden kendimi almama sebep olan onun sesiydi. "Seni hep seviyordum." Hayır, hayır bunu yapma. Arkamda çalması için büyülenmiş piyano Mozart'ın 23. senfonisini çalıyordu. Bunu iyi biliyordum, annem ben küçükken bana bunu çalardı. Çünkü ben hep çok sinirlenip babama büyü yapmaya çalışırdım, gitmesinin sebebi iş gezileriydi. Bunu biliyordum, kızdığım şey bu değildi beni ve annemi yalnız bırakmasıydı... Şimdi ise o günlerden daha sinirliydim. Kalbim öncekinden daha hızlı atıyordu, mutluydum ama kızgındım. Hem de çok...

    .....O an aklıma gelen ilk soruyu sordum; "Neden?" Bunu o kadar sesli söylemiştim ki erkekler ya da kızlar yatakhanesinden birisi uyanabilirdi. Resmen bağırmıştım, umurumda değildi ne yazık ki. Hiddetle ayağa kalktım ve başımı iki elimin arasına aldım, bunlar normalde beni sakinleştirirdi. Suratımın kırmızı olduğunu hissediyordum, derin derin nefes alıyordum, bağırmamak için kendimi zor tutuyordum, Aria'yı onun beni öptüğünün iki katı daha fazla öpmemek için ise daha fazla uğraşmam gerekiyordu. Şöminenin önünde birkaç kere gidip geldikten sonra dayanamadım, titriyordum. Sakinleşmem gerekiyordu, neden sinirlendiğimi düşündüm. Çünkü bana bunu daha önce söylememişti, son bir ayımı ölü gibi geçirmiştim, derslerim düşmüştü (bu pek önemli gibi durmuyordur belki ama ben bir Ravenclaw'ım), geceleri uyuyamıyordum, gelip selam verenleri terslemeye başlamıştım. Kısaca son bir ayım tam bir felaketti, bir yandan da mutlu olmamın sebebini düşünmüştüm; az önceki öpücük, onun beni sevmesi, bu kadar bekleyişimin boşa olmadığı. Sanırım sinirli olmaktan fazla mutluydum. Bana garip, ne anlama geldiğini bilmediğim bakışlar atan Aria'nın yanına oturdum ve derin bir nefes aldım. Yapmak istediğim onunla beraber olmaktı, peki neden buna şimdi başlamıyor, her şeyi bu kadar zorlaştırıyor, onu da kendimi de üzüyordum. Asamı çıkardım ve hala çalan piyanoya doğru salladım, sessizlik... Biraz daha Aria'ya doğru yaklaştım. Onu öpecektim, bunu planlıyordum. Yüzümü onun güzel yüzüne yaklaştırdım, tam dudaklarımız buluşacakken durdum. "Neden son bir ay boyunca bunu söylemedin? Neden bana bunu yaptın ki? Ben de seni seviyorum, ama bunu. Bunu yaşamak istemiyorum... Bir daha bana bunu yaşatma." Artık dudaklarımız birleşmişti. Kollarım önce kararsızca ileri geri hareket etti, sonra Aria'yı sardı. Sarmakla kalmamıştım, kendime doğru çekiyordum. Ne kadar süre öptüm bilmiyorum ama sonunda kendimi geri çekmek zorunda kaldım, biraz daha öpüşmemiz biraz daha uzun sürseydi nefessizlikten ölebilirdim.

    .....Bu soğuk havada terlemiştim, terden saçlarım alnıma yapışmıştı. Elimi saçlarımın arasında gezdirip eskisi gibi yana doğru ittim. Sonra da Aria'nın saçları ile uğraşmaya başladım, elimi saçlarının arasında gezdiriyor, bazen yaklaşıp kokluyordum. İlkbahar gibi kokuyordu, gül kokuyordu. Çekebildiğim kadar çektim ve sonra da yanağına oldukça kısa bir buse kondurdum. Kendimi geri çektim ve gözlerine bakmaya başladım. Konuşamayacak kadar mutluydum, kalbim daha yavaş atıyordu, suratımda tatlılık akan bir gülümseme vardı. Aria ise ne olduğunu bir türlü anlayamadığım düşüncelere ve duygulara dalmış gibiydi. "Ne düşünüyorsun?" Diye sordum. Bu güzel anı bozmak istememiştim ama merak her şeyden üstün gelirdi her zaman...


    :


En son Nicolas Joseph Bowie tarafından Ptsi Mayıs 27, 2013 11:45 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Aria Mysté

Aria Mysté

RP Yaşı : 15.
Mesaj Sayısı : 402
Gerçek Adı : Eda,edoş,edağ.
Yaş : 27

Beklenmeyen itiraf Empty
MesajKonu: Geri: Beklenmeyen itiraf   Beklenmeyen itiraf EmptyC.tesi Mayıs 25, 2013 9:47 pm

    Hala beni sevmesini umarak onu öpmüş, ona sarılmış ve ona hislerimi açmıştım. Oysa sanki istemediği şeyleri söylemişim gibi bana sinirleniyordu. Gözleri deliye dönmüş gibi bana bakarken bir yandan da sanki mutluymuş gibi hissediyordum. İlk defa kafam bu kadar karışmıyordu ancak kalbimin de endişe duyduğunu hissediyordum. " Neden? " diye bağırdığı zaman düşüncelerimin yerini keskin boşluklar almıştı. Hiçbir şey düşünemiyor ve hiçbir şeye anlam veremiyordum. Bir an için sesi kulaklarımda çınlamıştı. Yüzüme tokat gibi çarpan bu soru bana Nicolas'ın sinirlenince nasıl kızgın göründüğünü ve kırıcı davrandığını hatırlatmıştı. Beni kırmak istemediğini biliyordum. -Öyle olmasını umuyordum- Hissettiği duyguları ve boşa geçirdiği zamanı hatırladığım da bende her şeyi başında söylemediğime pişman olmuştum. Sırf tam olarak haklı olamadığım için ona kızamıyor, ona darılamıyordum. Açıkçası içimde ufak bir kırgınlık bile oluşmuyordu ona karşı. Gene de, bana neden soruyordu ki bu soruyu? Biz arkadaştık ve bu arkadaşlığımızı bozmayı kesinlikle, hiçbir zaman istememiştim. Arkadaşlığımızın bozulması yalnızca onu daha az görmeme sebep olabilirdi. Beni sevdiğini bilmiyordum ve yalnızca arkadaş olduğumuzu zannediyordum. Hem kendisi erkekti, benden bir adım beklemek yerine eğer önceden gerçekten hoşlandıysa gelip söyleyebilirdi... Bende zamanımı başkalarını sevmeye kalkışarak harcamamış olurdum. İlk hislerimi farkettiğim üçüncü sınıfın sonlarında Nicolas süpürgesinden düşmüştü. Herkesin gözü önünde olan bu olaya herkes gülerken ve laf söylerken ben o süpürgenin üzerinde durmanın bazen ne kadar zor olduğunu bizzat kendim biliyordum ve Nicolas'a gülememiştim. Aslında düştüğü zaman bozulan saçları ve şaşkın surat ifadesi ona ilk defa orada bir şeyler hissetmemi sağlamıştı. O kadar tatlı ve masum duruyordu ki Hufflepuff'tan tek farkı çok fazla zeki olması ve bu zekasını kullanabilmesiydi. İyi bir kalbi olduğundan her ne kadar safkan ve servet takıntısı olsa bile hiçbir zaman şüphe etmemiştim. Ne yazık ki ben her zaman Aydınlık Tarafın kaybedeceğini düşünüyordum ancak düşüncelerimin farkı bir konuya kaydığını ve bakışlarımı bozduğunu fark edince hepsini bir bir kafamdan attım. Şimdi aklımda gözlerimin baktığı yer gibi Nicolas'ın üzerindeydi.

    Büyük bir sinir patlaması yaşıyor gibiydi. Onu bu kadar sinirlendirmek istemiyordum ancak daha önce söyleseydim arkadaşlığımız bozulabilirdi ve Nicolas kesinlikle yanımdan gitmesini istemediğim, hep görmek istediğim tek kişiydi. İçimden ne kadar üzgün olduğumu geçirsemde bunu bir türlü dışa vuramıyor, anlamsız ve korkmuşcasına ona bakıyordum. Aklım, kalbim her şeyim tümüyle ondaydı. Diagon ya da Knockturn yolunda, hiç yoktan Çatlak Kazan'ın önünde söyleyebilirdim ancak hazır değildim ve daha kimseye görünmeyen, baş başa kalabileceğimiz bir yerde söylemek istiyordum her zaman. Ayrıca havanın kararması her zaman iyi şeylerin habercisi değildi ve onu muhtemel bir tehlikeye de atmak istemiyordum. Ne kadar kendini savunmakta iyi olursa olsun, ne kadar zeki olursa olsun ona zarar geleceği düşüncesi beni çok korkutuyordu ve sırf kendi hislerim yüzünden ona bir şey olmasına izin vermezdim. O farkında olmadan üçüncü sınıftan beri yaptığım her kavga ve sevmeyerek girdiğim her ders sırf onu biraz daha görebilmek ve ona hissettirmeden koruyabilmek içindi. Dördüncü sınıfta sırf o alıyor diye aldığım Tılsım dersi bir süre sonra benimde en sevdiğim derslerden birisi olmuştu ve sırf ona okulun başında dışlayıcı davrandı diye her zaman benimde her ortamda dışlamaya başladığım kız bir süre sonra benden köşe bucak kaçar olmuştu. Hufflepuffların o günden sonra, -bina arkadaşlarına yaptığım bombarda büyüsünden sonra- bana sanki bir Slytherinmişim gibi bakmalarına anlam veremiyordum. Kim sevdiği birini korumak istemezdi ki? Belkide haklı değildim, abartıyordum ancak olsun. Hiçbir şeyi ondan fazla değerli bulmuyordum. Suratı her sinirlendiğinde olduğu gibi hafifçe kızarmıştı. Korkmam gerekirdi ve korkuyordum ancak suratı kızardığında onu her zamanki gibi hatta daha fazla çekici buluyordum. Düşüncelerim kıkırdayarak gülmemi ve yanaklarımın kızarmasını sağlamıştı. Oysa derin derin nefes alıyor, sanki patlamamak için kendini zor tutuyor gibiydi. Durum iyice gerginleşmiş ve bu gerginlik Ortak Salona yayılmıştı. Birilerinin bağırışını duyduğundan emindim ancak herkes ya umursamıyor ya da korkudan başlarına bela almak istemeyip inmiyorlardı. Şöminenin önünde bir o yana bir bu yana gidip gelirken ne düşündüğünü, ne yapmak istediğini merak ediyordum. Titiriyordu. Sinir krizine falan mı girmişti? Ona attığım bakışları gördüğünde daha da sinirlenmesinden korkmuştum. Bunu isteyerek yapmıyordum ancak her hareketini takip etmek ister gibiydim. Yanıma oturmuştu. Sakinleşmiş gibi duruyordu, en azından az önceki hâllerine kıyasla biraz durulmuştu. Çalan müzik sesini arttırdığında asasını büyük piyanoya doğru sallayarak başarılı bir şekilde susturmuştu. Bana yaklaşıyordu... Tekrar öpeceğini o an hemencecik anlamıştım ancak tam dudakları dudaklarımı bulacağı anda durdu. İlk defa sesini duymak yerine onu öpmeyi istiyordum. Düşüncelerim utanmamı ve yanaklarımın kızarmasını sağlamıştı. Şimdiye kadar Nicolas sadece yakın arkadaşım hatta en yakın arkadaşımdı. Ancak, daha fazla içimizde saklayamadığımız hislerimiz ortaya çıktığında her şey birbirine girmiş ve bir anda arkadaşlık bağı kuvvetli bir sevgi bağına dönüşmüştü. Tanrım... tarafı ne olursa olsun, sevgiden yoksun bir büyücü ya da cadının kazandığı hiçbir zaferin gerçek bir zafer olamayacağından artık emindim.

    - Neden son bir ay boyunca bunu söylemedin? Neden bana bunu yaptın ki? Ben de seni seviyorum, ama bunu. Bunu yaşamak istemiyorum... Bir daha bana bunu yaşatma.

    Söylediklerini düşünmeme fırsat bile vermeden beni öpmüştü. O beni öperken hiçbir şey düşünemiyordum. Onun yanında ilk defa farklı biri olmuştum. Seçmen Şapka'yı şimdi başıma taksalar beni hiçbir binaya hatta Hufflepuff'a bile seçmeyeceğini düşünüyordum. Onlardan daha saftım, öyle hissediyordum. Ne dese yapabilirdim ve bu aslında hiçte iyi bir zaaf olmamıştı benim için. Geri çekildiği zaman hâlinden memnun ve sakinleşmiş gibi görünüyordu. Hâlâ onu öpmeye ve onun tarafından öpülmeye alışamamıştım. Utanıyordum ve bu istemesemde dışarıdan belli oluyor olmalıydı. Havanın soğukluğu bir yana Nicolas'ın her zaman sıcak olan teni terlemişti. Saçlarını elleriyle yana doğru düzelttikten sonra ellerini benim saçımda gezdirmeye başlamıştı. Bunu biz daha çok küçükken yaptığını hatırlayabiliyordum, hafızam tam şuan kullanılabilir durumda olmasa da bir parkta olduğumuzu hatırlıyordum. Çocukluk... her anımda olduğunu fark etmiştim. Ve her anımda olmasını ne çok istediğimi. Saçlarımı kokluyordu, yüzündeki ifade görülmeye değerdi. Teninin tam aksine soğuk olan dudaklarını yanaklarımda hissettiğimde gülümsemiştim. Bu duygu, bu his çok hoşuma gidiyordu. Kendini geri çekip gözlerimin içine anlamlı anlamlı baktığında konuşmak istiyor ama konuşamıyor gibiydi. Suratında benim her zaman hoşuma gitmiş olan ve benimde gülmemi sağlayan gülümsemesi vardı. O an süpürgeden ilk ve son kez düştüğü an aklıma geldi. Üçüncü sınıfta her şeyin başladığı ve her saniyesi aklıma kazınmış olan o an. Ne kadar da tatlıydı... hiçbir şey değişmemişti aksine şimdi alevlenen duygularla doluydum. " Ne düşünüyorsun? " diye sorduğunda cevap vermekle vermemek arasında kalsamda kahkahayı patlatmıştım. İstemeden attığım bu kahkaha ile gözlerimde gülüyor gibiydi. Kendimi durdurmaya çalışıyordum ve nihayet bunu başardığımda oldukça mutlu bir suratla Nicolas'a baktım. Konuşuyordum ancak daha çok gülüyor gibiydim. " Süpürgeden düştüğünü hatırlıyor musun, üçüncü sınıfta? O an ki hâlin aklıma geldi. Çok... çok tatlıydın. Ve üstün başın toz toprak olmuştu. " Konuşmam bittiğinde yanına sokulmuştum, ona sarılıyor söylediklerini dinliyordum. Sırf böbürlenmesin diye tatlı olduğunu söyledikten sonra tüm büyüyü üstünün başının toz içinde olduğunu söylerek bozmuştum. Ona sarılarak onu dinlemek en güzel hissi veriyordu. Kalp atışlarını duyabiliyordum. Keşke o gün daha üçüncü sınıftayken ona ondan hoşlandığımı söyleseydim ve hiç saklamak zorunda kalmasaydım diye geçirdim içimden. En azından ona daha fazla sarılmış olarak ölebilirdim... Hayattan tek istediğim ona daha fazla sarılabileceğim zamanlarımın olmasıydı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Nicolas Joseph Bowie
VI. Sınıf
VI. Sınıf


RP Yaşı : 15
Mesaj Sayısı : 521
Gerçek Adı : Ollivander Bey
Yaş : 25

Çanta
Eşyalar:
Evcil Hayvan:

Beklenmeyen itiraf Empty
MesajKonu: Geri: Beklenmeyen itiraf   Beklenmeyen itiraf EmptyPaz Mayıs 26, 2013 2:48 am

    .....Resmen kahkaha atıyordu. Bunu beklemiyordum, hem de hiç. Sebebinin ne olduğunu düşünmeye çalıştım, yapamıyordum. Bir Ravenclaw'ın ne düşündüğünü mü tahmin edecektim? Saçmalıyordum. "Süpürgeden düştüğünü hatırlıyor musun, üçüncü sınıfta? O an ki hâlin aklıma geldi. Çok... Çok tatlıydın. Ve üstün başın toz toprak olmuştu." Ah, evet. Az önce onu düşünüyordum. Peki bunu niye Aria da hatırladı? Çok utanç verici bir anıydı. Gerçi güzel zamanlardı, dersten kaçıp hastane kanadına, yanıma gelmesi. Bunları düşünürken suratıma içten bir gülümsemenin yayıldığını hissettim. Onun da aynı şekilde güldüğünü görünce gülümsemem arttı. Kollarının beni sıkı sıkıya sardığını hissettim, buna karşılık ben de onu sarabildiğim kadar sıkı sarıp, sanki derimi parçalayıp içimde saklamak istiyormuş gibi göğsüme bastırdım. 'Umarım nefes alabiliyordur' diye düşündüm içimden. "Hatırlamamak elde değil. Hayatımın en korkunç dönemleriydi bir ay öncesine kadar. Koca bir haftamı hastane kanadında geçirmiştim," Bunları söyledikten sonra yüzüm ekşidi, "üstelik hayatımda ilk defa bir dersten 'felaket' almıştım." Bunu söylerken suratımın nasıl bir dehşet içinde olduğunu pek düşünmemiştim ama Aria'nın bana şaşkınlıkla baktığını görünce ifademi sakinleştirmeye çalıştım. Biraz eski moda olsa da Aria'nın alnına bir öpücük kondurdum, bu yeterli miydi? Tabii ki değildi. Bunca zamandır içimde sakladığım aşkımın açığa vurumu maalesef bu kadar basit değildi. Boynumun kütleme sesini duymazlıktan geldim ve eğilip dudağına minik buseler kondurdum.

    .....Az önceki halimden eser kalmamıştı, buz gibi soğuk olduğuma yemin edebilirdim -gerçi bu durum ısınmamızı zorlaştırıyordu-, biraz ısınmamız gerekliydi. Şömine bunun için yeterli değildi. Kendi kendime bir Ravenclaw olduğumu ve bir şeyler bulmam gerektiğini söyleyip duruyordum. Sonunda bulmuştum da. Aria'nın beni saran kollarını tuttum ve yavaşça çektim. O kadar nazik davranıyordum ki, fazla sıkarsam parçalanacakmış gibi. Ellerini tuttum ve ikisini de öptüm. Ne olduğunu anlamayan gözlerle beni izliyordu. Ayağa kalktım ve asamı çıkarttım. Az önce susmasını sağladığım piyanoya doğrultup salladım, bu sefer daha hareketli bir salon dansı müziğinin başlamasına sebep olmuştum. Memnun bir şekilde gülümsedim ve asamı eski yerine koydum. Ardından Aria'nın önünde eğilip bir elimi ona doğru uzattım, "Bu dansı bana lütfeder misiniz?" Bir an bana tereddüt etti gibi gelmişti ama elinin sıcaklığı elimi ısıttığı anda tereddütten eser yoktu. Bende bile daha fazla vardı çünkü ben de diğer çoğu Ravenclaw gibi sakar ve dans edemeyen birisiydim. Elini sıkıca kavradım ve kendime doğru çektim, biraz fazla hızlı çekmiş olmalıydım ki bir an sonra bedenlerimiz yapışmıştı. Dans etmeye başlamadan önce kulağına doğru yaklaşıp "Dans etmeyi pek bilmiyorum hanımefendi, bana yardım etmeniz gerekecek." Diye fısıldadım, kendimi geri çekmeden önce de kulağına bir buse kondurdum ve irkildiğini hissettim. Fazla soğuk olmalıydım, bereket ki üşümüyordum. Zaten dans etmekte yeterince kötüydüm, bir de üşürsem? Sağ elim ile onun elini tuttum, sol elim ile de belini kavradım. Yine kırılganmış gibi davranıyordum, tabii bu biraz sonra ayağına basacağım gerçeğini değiştirmiyordu. Gözlerine doğru baktım ve bir sağa bir sola, müziğin ritmine uygun şekilde hareket etmeye başladım.

    .....Ah! İşte ilki gelmişti. Ayağına basmak istemiyordum ama dans ve hiç dans etmemiş olmanın verdiği sakarlıkla basmamak elimde değildi. On dakikadır dans ediyorduk ve ben beş defa onun ayağına basmıştım, o ise bir defa. Ne kadar zarif olsa da, o da benim gibi bir Ravenclaw'dı. Kendimi deli gibi hissetmeye başlamıştım, saat ilerlemişti, hiç uykum yoktu ve eski arkadaşım ve son yarım saattir sevgilim olan hayatımın aşkı ile Ravenclaw ortak salonunda, piyano müziğinde dans ediyordum. İnanılmazdım. Hatta onun da ötesindeydim, sevdiğim kızın ayağında kalıcı morluklar bırakmak üzereydim. Her bastığımda 'Üzgünüm, affedersin.' Desem de, bu beni ondan daha fazla üzüyordu kesinlikle. Sonunda dayanamadım ve bir adım geri çekildim. Kaşlarımı çattım ve ona dik dik baktım, sonra gülümsedim ve "Bunu nasıl yapıyorsun?" Diye sordum. Anlamamış gibi bakınca "Dansı. Ömrümü harcasam senin gibi dans edemem." Dedim. Sonra derin bir iç çektim ve "Bana öğretmelisin." Dedim.





:


En son Nicolas Joseph Bowie tarafından Ptsi Mayıs 27, 2013 11:44 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Aria Mysté

Aria Mysté

RP Yaşı : 15.
Mesaj Sayısı : 402
Gerçek Adı : Eda,edoş,edağ.
Yaş : 27

Beklenmeyen itiraf Empty
MesajKonu: Geri: Beklenmeyen itiraf   Beklenmeyen itiraf EmptyPtsi Mayıs 27, 2013 9:34 pm

    Benim ona sarıldığım gibi o da bana sıkı sıkı sarılıyordu. Onun kollarının arasında olmanın verdiği garip his bir yana, onun yanında olmak bile beni son zamanlarda çok mutlu etmeye başlamıştı. Mutluluğun uzun zamandır tatmadığım bir duygu olduğunu varsayarsak sanırım bunlar hayatımın rüya olan kısımlarıydı. Her zaman duymaya alışık olduğum sesi kulağıma farklı gelmeye başlamış, belli ki aşk bana nihayet gerçekten uğramaya karar almıştı. O çok sevdiğim ve hep duymak istediğim sesini duyduğumda küçük bir kız çocuğu gibi gözlerimin içi gülmeye başlamıştı. Sanırım aşk; böyle bir şeydi. "Hatırlamamak elde değil. Hayatımın en korkunç dönemleriydi bir ay öncesine kadar. Koca bir haftamı hastane kanadında geçirmiştim," yüzünün ekşidiğini göremesemde hissedebiliyordum, sesindeki kötü his karnımı ağrıtıyordu, "üstelik hayatımda ilk defa bir dersten 'felaket' almıştım." Gülümsedim. Bana sesinin hüzünlü gelmesinin sebebi derslerden aldığı kötü notlardı. Kendim yaşamış olsaydım tabiki onunla olmadan, bu hale gelmeden önce belki bende kıyameti kopartabilirdim ancak, bir Ravenclaw olsam bile benimde kalbim atıyordu ve dersler doğruyu söylemek gerekirse Nicolas'tan önemli gelmiyordu. Ona bağlanmanın ve güvenmenin ileride canımı acıtacağının farkındaydım ancak aşk hiç bitmesini istemediğim, doyasıya yaşayabildiğim tek duyguydu. Göğsünden başımı kaldırıp ona ters ters bakmıştım, nasıl bir görünüşüm olduğunu onun göz bebeklerinde kendimi görene kadar farketmemiştim. O kendini düzeltirken bende fırsattan istifade ederek kendimi düzeltmiştim. Alnımda dudaklarının sıcaklığını hissettiğim an suratımda kocaman bir gülümseme oluşmuştu. Hissettiğim her şey her duygu sanki damarlarımda akan kan gibiydi. Bana ne kadar yakınlaşırsa kalbim o kadar hızlı atıyor ve benden her uzaklaştığında sanki durmak istermişcesine yavaşlıyordu. Bu durum o kadarda hoşuma gitmese bile onun yanında olmak beni güvende hissettiriyordu. Sonunda bir yere " ait olma " olayı benimde başıma gelmişti ve hissettiklerim benim için pahabiçilemezdi. Biraz boynunu eğerek benim dudaklarıma minik öpücükler kondurmuştu. Utanıyordum, davranışlarımız bu kadar değişmiş, aramızda zaten az olan mesafe artık tamamen yok olmuştu ve artık her şeyimi paylaştığım eski en iyi arkadaşım benim hayatımı anlamlandıran insan olmuştu.

    Fazla düşünüyor, sürekli bir şeyler yapmak istiyor gibiydi. Onu saran ince kollarımı nazikçe çekmiş ve ellerimi tutmuştu. İlk kez birisi ellerimden öpmüştü ve bu his diğerlerinden oldukça farklıydı. Kendimi aşktan sarhoş olmuş gibi hissediyordum ve gözlerimdeki aptal bakıştan kurtulmamın hiçbir yolu yoktu. Asasını çıkartıp ayağa kalktığında gözlerimi bir an olsun ondan ayıramadım ve ne yaptığını anlamaya çalıştım. Piyanoya asasını sallamış ve bir dans müziği açmıştı. Suratında oluşan gülümseme beyaz tenine biraz renk kattığında ve müzik tüm Ortak Salonu kapladığında dans edeceğimiz gibi garip bir hisse kapılmıştım. Benim önümde eğilmiş, ellerini uzatmış ve "Bu dansı bana lütfeder misiniz?" diyordu. Nedense bir anlığına ne yapacağımı bilememiştim ve şaşkın şaşkın ona bakmıştım ancak bu teklifini ellerinden tutarak kabul ettiğimde suratındaki gülümseme daha samimi, daha içten bir hâl almıştı. Onu mutlu görmek beni anlayamadığım bir sebepten dolayı benide mutlu ediyor, sanki ömrüme daha fazla ömür katıyordu. Birini sevmenin hiç bu kadar zahmetli ve bir o kadar da güzel olacağını tahmin edemezdim. Onu daha önce hiç dans ederken görmemiştim, doğrusu dans edebildiğini bile bilmiyordum ancak duruşundan ve beni birden kavrayıp kendine sertçe çekmesinden iki şeyi anlayabilirdim. Ya Nicolas'ın bilmediğim bir sert yanı vardı ya da dans etme konusunda yaşadığı tereddütten dolayı ne yapacağını bilmiyordu. Düşüncelerim yanlış olabilirdi, onunlayken bir Ravenclaw olamıyordum. Artık kendimi binaya değil bir insana ait hissetmeye başladığımdan aklımda hislerim gibi karışmıştı. Bedenlerimizin yapışması içimde onu hiç durmadan öpme isteği yaratıyordu. Onu içime alıp herkesten ve her şeyden saklamak istiyordum. Kulağıma eğilip "Dans etmeyi pek bilmiyorum hanımefendi, bana yardım etmeniz gerekecek." diye fısıldadığında kendimi tuhaf hissetmiştim. Onunla bu kadar yakın olmaya alışık değildim ve ne kadar alışık olmasamda bir türlü bu durumu yadırgayamıyor hep daha fazlasını istiyordum. Sanırım açgözlü yanım ortaya çıkıyordu ve ben bu yanımdan oldukça korkan bir durum içindeydim. Böyle bir isteğim olursa, başıma çok fazla bela açabilirdim. Ellimi tuttuğunda aldığım histen ve belimdeki soğukluktan anladığım kadarıyla üşüyordu. Aramızdaki mesafeyi bu kez ben azaltmıştım, bedenim ne kadar onun bedenine yakın olursa o kadar iyi olacağını düşünüyordum. Mavi gözleriyle gözlerimin içine bakıyor müziğin ritmine göre ayaklarını hareket ettirmeye çalışıyordu. Arada bir ayağıma basıyor olması ve heyecanı dışında her şey mükemmeldi. Aslında ayağıma basması ve heyecanlanması saçma da olsa bir şekilde beni mutlu hissettiriyordu ve bu mutluluğun artık yüzüme yansıdığından emindim. Ayağıma basmak istemediğini biliyordum ancak dansın sonlarına doğru ayak hareketlerini öğrenmişti ve artık basmıyordu. Hatta bir an onun içindeki dansçı ortaya çıktığında ben adımları şaşırıp basmıştım ve bu benim için utanç verici bir ilkti. Tanrım dans etmeyi bana annem öğretmişti! Yaklaşık on dakika dans ettikten sonra ben yorulmuştum, saat ilerledikçe benim uykum kaçıyordu ve onu yanımdayken bile özlüyordum. Onu bırakıp erkekler yatakhanesine gitmesi için izin vermek gerçekte ne kadar mantıklı olsa da bana delice bir fikir gibi geliyordu. Ben yanımdayken bile onu düşünürken o bir anda ellerimi bırakıp geri çekilmiş ve kaşlarını çatarak bana dik dik bakmaya başlamıştı. Ayağına bastığım için bana kızacak olursa kalın kitaplarımdan birini kafasına yiyebilirdi. Bir anda gülümsediğinde yansıması gibi bende gülümsemiştim. "Bunu nasıl yapıyorsun? Dansı. Ömrümü harcasam senin gibi dans edemem," derin bir iç çekmiş ve "Bana öğretmelisin." diye eklemişti. Sanırım ona dans etmeyi öğretmem gerekiyordu ancak dans etmekten çok ona sarılmak istiyordum. Tanrı aşkına kaç yıl kaybetmiştik? Üçüncü sınıfta hoşlandığımı varsayarsak, yaklaşık bir üç yılımızı boşa harcamıştık. Tabiki ben boşa harcamıştım, önceden hoşlandığını söylemişti ama ne kadar önceden bilmiyordum. Ona yaklaştım... gözleri çok güzel görünmeye başlamıştı. Normalde bir insanın gözlerine bir-iki saniye bakınca gülme krizlerine giren ben onun gözlerine bakarak bir ömür geçirebilirdim. Biliyordum kendimden beklenmeyecek davranışları yapıyordum ancak yapmam gereken bir şey varsa artık farkında değildim, kimliğimi tamamen kaybetmiştim. Kaşlarımı çatmış tatlı tatlı bakarken küçük bir kız çocuğu gibi tavır yapıyordum. Annemin bana öğrettiği tek şey dans etmek değildi, o hep bir kızın istediğini alması gerektiğini söylerdi. Onu istiyordum. Daima.

    - Bırak şimdi dansı, daha önemli bir şey var. Çok fazla zaman kaybetmedik mi biz? Nasıl kapatacağız arayı? Ben 2-3 yıl kaybettim sensiz, nasıl vereceksin bunun hesabını bana? Nasıl ödeyeceksin?



Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Nicolas Joseph Bowie
VI. Sınıf
VI. Sınıf


RP Yaşı : 15
Mesaj Sayısı : 521
Gerçek Adı : Ollivander Bey
Yaş : 25

Çanta
Eşyalar:
Evcil Hayvan:

Beklenmeyen itiraf Empty
MesajKonu: Geri: Beklenmeyen itiraf   Beklenmeyen itiraf EmptySalı Mayıs 28, 2013 1:02 am


    .....Öylece kaşlarını çatmış, bana bakıyordu. Tavır yapıyordu, o haliyle bile güzeldi. Ürkütücü derecede güzeldi hatta. "Bırak şimdi dansı, daha önemli bir şey var. Çok fazla zaman kaybetmedik mi biz? Nasıl kapatacağız arayı? Ben 2-3 yıl kaybettim sensiz, nasıl vereceksin bunun hesabını bana? Nasıl ödeyeceksin?" Diye söylendi. Yüzüm dehşet içinde buruşmuştu, çünkü ben bunu hiç düşünmemiştim. Kendimden utandım, onun beni benim onu sevdiğimden daha fazla sevmesi. Onun da bana aşık olması yeterince yeni ve şaşırtıcı bir gerçekti benim için. Bir süre orada öylece dikildim. Sonunda dans etmeye devam etmeyeceğimizi anladığımda asamı piyanoya doğru salladım, durdu. Elimi ona doğru uzattım ve sıkıca kavradım, sıcacıktı. Ben ise soğuktum, üşümüyordum ama soğuk olduğumu hissediyordum.

    .....Peşimden çeke çeke aynı koltuğa yürüdüm. Oturduğumuzda derin bir nefes aldım ve gözlerine bakmaya başladım. Cevabımı düşünüyordum, zor bir soruydu. Zor soruları seven bir Ravenclaw olarak bunun da cevabını bulmam gerekirdi. Yüzümü yüzüne doğru yaklaştırdım, ama bunu öpüşmek için yapmamıştım. Belki de sadece nefesini hissetmek istemiştim, ona yakın olmak istemiştim. Sıcak nefesi tenime değince şömine daha da önemsizleşiyordu. Yanımda içimi yakan bir ateş vardı, canlı bir ateş. Bir an iksirin etkisinden çıkıp çıkmadığımı merak ettim. Belki de diğer iksir işe yaramamıştı. Böylesi bir tutku, diye düşündüm. Burnuna hafif bir buse kondurup "Her saniyenin değerini bilerek, eskisinden daha fazla bir birimize 'seni seviyorum' diyerek," Dedim. Nefesimin de derim kadar soğuk olup olmadığını merak ettim, üşümesini istemiyordum. Aynı hafiflikle dudaklarına da bir buse kondurdum, "ve bir birimizi bol bol öperek." Diye ekledim. Sorusunu biraz daha düşündüm. 2-3 yılını kaybetmiş. Demek beni sevdiğini farkına varalı 2-3 yıl olmuş. Ben biz daha küçükken, birinci sınıftayken ikimiz de Ravenclaw'a seçilelim diye Tanrıya yalvardığımı hatırladım. O zamanlar da -yaşımız küçük olduğuna rağmen- onu arkadaştan öte sevdiğimi biliyordum.

    .....Şöminenin ateşi ve ay ışığı birleşince gözlerinin zümrüt yeşili olduğunu gördüm. Belki ben Seçman Şapkaya yalvarmasam Slytherrin bile olabilirdi. Ailemde bir sürü Ravenclaw olmasa ben bile Slytherrin olabilirdim. Yine de bir Slytherrin için fazla zeki ve neşeliydim. Eski, birinci sınıf zamanımızın hatıraları bir bir gözümün önünden geçiyordu. Başımı iki yana sallayıp düşüncelerden sıyrılmaya, o ana yoğunlaşmaya çalıştım. Ne olduğunu anlamaya çalışır gibi bana baktı. Zihnimi okuyabilmesini isterdim, bazı şeyler kelimelerle anlatılamazdı. İçimden bir ses onun da aynı şeyleri hissettiğini söylüyordu. Başını ellerimin arasına aldım. Doğruca gözlerine baktım. Bunu ortak salonda diğerleri yaparken görmüştüm, sebebini anlamamıştım ve bana saçma bir hareket gibi gelmişti. Şimdi ise onun benim ellerimin içinde olması, bana bu kadar yakın olması. Büyülü bir şeydi. Bereket ki büyüye alışkın bir bünyem vardı. Daha onun da beni sevdiğini öğreneli bir -en fazla bir buçuk- saat geçmişti ama sanki yüzlerce yıldır sevgiliymişiz gibi hissediyordum. Yakın, içten, sıcak, tatlı. Ellerimi yüzünden ayırıp ellerini tuttum, koltuğa uzandım ve yanıma doğru çektim. Sadece arkadaş olduğumuz zamanlarda da bunu yapardık ama bu seferki farklıydı, içinde aşk vardı. Ne yapmaya çalıştığımı anlamış ve itiraz etmeden koltuğun iç tarafına uzanmıştı.Yine de burada uyuya kalmak iyi bir fikir gibi gelmiyordu, saat ilerlemişti. İkimiz de sırtüstü uzanmış, gökyüzü görüntülü tavanı izliyorduk. Tabii ben Arianın saçlarını kokluyor ve sık sık öpücükler veriyordum ama o dalmış gibiydi. Bilmiyordum. Şu bir gerçekti ki, içimdeki coşkuyu yalnızca sıcak teni, güzel kokusu ve ninni gibi gelen sesi bastırabilirdi. Vücudum yukarı dönük iken ikide bir başımı sola çevirip onu öpmekten boynum ağrımaya başlamıştı, dayanamadım ve tümüyle yan döndüm. Ellerimi omuzuna koydum ve başımı da onun başının hemen yanına koydum.

    .....Uykum gelmeye başlamıştı, gözlerimin ağırlaştığını hissedebiliyordum. Ne kadar süredir orada uzandık bilmiyordum ama bıraksalar günlerimi o koltukta geçirebilirdim. Tabii Aria yanımda ise. Onun uykusunun gelip gelmediğini merak ediyordum, eğer gelmediyse yatmaya hiç niyetim yoktu. Bir büyü bunu çözerdi... "Bir saniye bekle, hemen geleceğim." Dedim, sesimde bunu hiç istemeyerek yaptığımı belirten bir kırıklık vardı, açıkça üşeniyordum. Yorucu bir gündü. Ayağa kalktım ve "Üşüdü-üstümüze örtecek bir şeyler alıp geliyorum. Bekle burada." Dedim. Sesimden tatlılık akıyordu resmen. Aria da bir şeyler olduğunu anlamış olabilirdi, sadece sıcak bir şeyler isteseydim çağırma büyüsü yapardım. Niyetim biraz hareket edip kendime gelmekti, nitekim öyle de oldu. Yürümek beni biraz açmıştı. Doğruca kendi yatağıma doğru gidip örtecek birkaç şeyle aşağı indim. Benim bıraktığım yerde, bıraktığım şekilde oturuyordu. Örtüyü örttüm ve ben de yanına, eski yerime sokuldum. Aynı şekilde durdum ve yine yanağına bir öpücük kondurdum. Artık utanıyor gibi görünmüyordu. Kulağına doğru uzandım ve sanki birileri duyabilir diye korkuyormuş gibi "İki-üç yıllık farkı kapatmak için senin planın ne meleğim?" Meleğim mi? Aslında güzel bir terimdi ama bunu hayatımda ilk defa, içimden gelerek kullanmıştım. Yüzümdeki gülümseme şişen bir balon gibi büyüyordu sürekli. Cevabını merak ediyordum. Hem de çok...





Out:
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Aria Mysté

Aria Mysté

RP Yaşı : 15.
Mesaj Sayısı : 402
Gerçek Adı : Eda,edoş,edağ.
Yaş : 27

Beklenmeyen itiraf Empty
MesajKonu: Geri: Beklenmeyen itiraf   Beklenmeyen itiraf EmptyCuma Haz. 14, 2013 7:39 pm


    Aslında söylediklerim bir anda ağzımdan çıkıvermişlerdi ve peki onun yerine ne yapalım diye soracak olursa verebileceğim bir cevap olmamasından korkuyordum. İlk defa onun yanındayken ortada hiçbir engel yoktu ve bu durum beni sevindirirken aynı zamanda da heyecanlandırıyordu. Onu öpmeye en basitiyle ona sarılmaya bile henüz alışamamıştım. Gözlerimin içine bakıyordu... Daha önce de böyle bakıp bakmadığını merak ediyordum bana. Daha önce böyle bakıyorsa, nasıl olmuştu da fark edememiştim ki? Ona bakarken etraftakileri görmüyor olmam bir yana onun da ne hissettiğini neye baktığını da mı göremiyordum? Yüzünü yüzüme doğru yaklaştırdığında kalp atışlarım hızlanmaya başlıyordu. Yanaklarımın kızarması ve bu masumane utanç beni daha da utandırıyor bir anda geri çekilme isteği oluşuyordu içimde. Utançla, belki de biraz saçma olacağını bile bile ama istemeden geri çekilmek istiyordum. Oysa en çok istediğim şeydi her zaman, onu öpmek. üzümü yüzüne doğru yaklaştırdım, ama bunu öpüşmek için yapmamıştım. Burnumda öpüyor, öyle konuşmaya başlıyordu. Bunu yapmak zorunda mıydı? " Her saniyenin değerini bilerek, eskisinden daha fazla bir birimize 'seni seviyorum' diyerek, " Eskiden ona şakasına söylediğim “ seni seviyorum “ sözleri geliyordu aklıma. Sayıları belki çok değildi ama gözlerinin içine baka baka, gerçek olduğunu hissetmesini dileyerek söylemiştim her birini. Ben her zaman olduğu gibi düşüncelerime dalmışken dudaklarımdaki sıcaklıkla bir anda irkilmiştim. " ve bir birimizi bol bol öperek. " Eksik kalan cümlesini tamamlamıştı anlaşılan... Yüzümde istemeden oluşan gülümseme, ortak salonda yarattığımız romantizmi ya bozmuş ya da arttırmış olmalıydı. Sanırım en iyi bildiğim şey onu sevdiğim ve ona zarar gelmemesiydi. Bu düşüncem gözlerimden de okunuyor olmalıydı. Seçmen Şapka'ya beni Ravenclaw'a seçtiği için teşekkür ediyordum içimden. " Seni burada tahmin edemeyeceğin kadar güzel günler bekliyor " dediğinde aslında bu kadar güzel bir haberi bana yıllar önce verdiğini tahmin bile edemezdim.

    Başını sallamaya başladığında havanın soğukluğunu tamamen kaybedip öyle ısınmıştım ki, onu görmenin benim içimi ısıtıyor olması bana hiçte garip gelmemeye başlamıştı. Gözlerinin içine bakıyor, içinde bulunduğu durumu anlamaya çalışıyordum ancak bunu yapmak hiçte kolay değildi. Gözlerinin içine baktığımda onun ne düşündüğünü anlayamadan kendi düşüncelerimi de büyük bir karışıklığa bırakıyordum. Başım ellerinin arasında kaldığında, doğruca gözlerime diktiği gök mavisi gözleri oldukça kararlı bakıyordu. Benim tam aksime Nicolas ne yaptığını biliyor gibiydi. Bense sadece duygularımı takip ediyordum ve onu yıllardır seviyor olmama rağmen bunu fark etmemeye kendimi zorlamış, onunla ilgili hayaller kurmaya bir türlü cesaret edememiştim. Hayallerine bile cesaretimin olmadığı o anı yaşamak sanırım ömrümde görüp görebileceğim en gerçek üstü şeydi. Elleri yüzümden ayrıldığında ellerimi buluyordu. Her zaman bana en fazla iki dakika dokunmuş olan Nicolas'ın ellerini neredeyse iki saate yakın bir zamandır hissediyor olmak bana nedenini bilmediğim bir güç veriyor gibiydi. Her zamanki gibi koltuğa uzanıp beni yanına çektiğinde, yaptığımız şey dışarıdan her zamanki gibi görünüyor olsa da ikimizin de bildiği bir gerçek vardı artık. Yaptığımız her şey sadece birbirimize daha yakın olabilmek içindi. Onunda benim düşündüğüm gibi düşünmesini isterken, aklım bir anda onun duyguları ne olursa olsun duygularımı asla kaybetmemem gerektiğini ve onu o bir gün gitse bile sevmem gerektiğini söylüyordu. Bunu her zaman yüreğimde hissetsem de şimdi bir Ravenclaw aklıyla bile âşık olabiliyor olmak, gerçekten beni korkutuyordu. Üzerimizdeki gökyüzünün gerçek olmasını en kötü ihtimalle artık dışarıya çıkmamızın yasak olduğu şu saatlerde en azından terasta uzanıyor olmamızı diliyordum. Bu şimdilik gerçekmiş gibi görünmese de ileride gerçek olacağından emindim. Sanırım ikide bir başını çevirip beni öpmek ona zor geldiğinde belkide artık acı vermeye başladığında, Nicolas sanki yatakta yatıyormuşuzcasına dönüp bana sarılmıştı. Artık iki eski iyi arkadaş olmadığımızdan bir Mysté olduğum kadar emindim ve gözlerimden heyecanımın okunmasına engel olmaya çalışsamda bunu bir türlü başaramıyordum.

    Benim gözlerim heyecanla dolduğunda onun gözlerindeki uykuyu fark etmiştim. Saatlerdir Ortak Salonun koltuğunda uzanıyor olmamız ikimizin uykusunu getirse de onun benden önce uykuya teslim olmasını istemiyordum. Ancak uyursa asla mutsuz olmayacaktım, onu uyurken görmeyeli neredeyse bir yıl olmuştu ve konuşmadan karşımda yalnızca uyuyor olması kesinlikle özlemini çektiğim bir sahneydi. Bir anda kalkıp, " Bir saniye bekle, hemen geleceğim. " demiş ve kalkıp gitmişti. " Üşüdü-üstümüze örtecek bir şeyler alıp geliyorum. Bekle burada. " Arkasından bakarken onun ne kadar iyi kalpli olduğunu düşünmeye başlamıştım. Bilmiyordum, tarafı ne olacaksa olsun onun yüreğindeki iyilikten artık emindim. Gözlerindeki samimilik ve sesinin yarattığı o sevimli his kesinlikle kötü bir kalpten çıkamazdı. Yukarıdan getirdiği örtülerle bana doğru yürürken sanki Ortak Salonda değil de kendi evimizdeymişiz gibi hissediyordum. Düşüncelerimi kesinlikle fark etmemesini istediğim için koltukta biraz doğrulmuş ve başımı sağa sola sallamıştım. Utandığımı ve kendimi ona kaptırdığımı fark ettirmemek istediğim için biraz Gryffindormuş gibi takılmaya karar vermiştim. Ne kadar öyle görünmek istesem de öylesine cesur olamayacağımın henüz kendim bile farkında değildim. Örtüyü üstümüze örterek uzandığında bir anda ikimizde eski konumumuzu almıştık. Kulağıma doğru uzanıp konuştuğunda kulaklarım bile duyduklarına inanamamıştı. "İki-üç yıllık farkı kapatmak için senin planın ne meleğim?" İki üç saniye önce verdiğim cesur olma kararından neredeyse cayacaktım. Gülümsemekten öteye gidip neredeyse kahkaha atacaktım. Kendimi hemen ona kaptırdığımı görmemesini istiyordum. Ne olursa olsun ona kendini salıvermesi için bir sebep vermeyecektim. Aklımdaki düşünceler bana bile tuhaf gelseler de Nicolas'a daha da sokularak fısıldadım. " Beni ne zamandır seviyorsun? " Tanrım Gryffindor muydum yoksa Slytherin miydim? Ravenclaw için hiçte akıl alır bir hareket değildi yaptığım. Ya kendi yangınıma körükle gidiyordum ya da sadece düşüncelerim sakin değildi... " Eğer beni söylediğin gibi uzun süredir seviyorsan... " Tahmin edebiliyor muydu acaba söyleyeceklerimi? Tanrım... nasıl etsin ki? Ben ne diyeceğimin farkında bile değildim. Koltukta onu altıma alıp üzerine çıkarak gözlerinin içine baka baka sordum sorularımı. Aslında uzun zamandır içimde olan bir durum olmasına rağmen onu bu denli kıskandığımın ben bile yeni farkına varıyor gibiydim. Eğer beni uzun süredir seviyorsan neden beni deli ediyordun, neden diğer kızlarla kıskandırıyordun demek istiyordum. Fazla mı çocukça olacaktı? Bana merakla bakan gözlerine yönelttim bakışlarımı. Artık ne önemi vardı ki? O benimdi. Dudaklarına tekrar eğildiğim de, üstüne daha fazla baskı uyguluyor, aynı zamanda onu kendime çekip yatar pozisyondan oturur pozisyona çekiyordum. Tanrım, resmen kucağında oturuyordum artık! Duyduğum sesle başımı sağa çevirdim... Ah, hayır. Olamaz!
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 

Beklenmeyen itiraf

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

 Similar topics

-
» Bomba Gibi Bir İtiraf
» İtiraf
» İtiraf
» İtiraf
» İtiraf Et

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: eğlence ekspresi :: Süpürge Dolabı :: Rp İçi :: 2. Sezon-