Gece öfkesini çıkarıyor gibi savuruyordu rüzgarlarını. Ağaçlar dua edercesine göğe doğru yükselirken, yıldızlar karanlığın kendilerini kapatmasına izin vermeksizin, tüm ışıklarını yeryüzüne gönderiyorlardı. Tenine çarpan ılık esinti vücudunda dalgalanırken, içini garip tatlı bir his kaplamıştı. Aslında eline bir iki tane vampir geçirse hiç fena olmazdı. Yavaşça karanlık sokaklarda dolaşırken seslerin yükseldiği yere doğru yürüdü. Saat neredeyse gece 12’ye geliyordu ve Muggle’lar hala dışarıdaydılar. Gecenin lanetli yaratıkları dışarıda dolaşırken hiçbir şey olmamış gibi umursuzca davranmalarını anlayamıyordu Bells. Kendilerini öldürtmeye meraklılarsa onlara yardım edebilirdi ama aradaki düzenin bozulmasına asla izin veremezlerdi. Zaten artışta olan sayısız kayıplar ve ölümler bunu tetikliyordu. Bu gece işinin onu ele almasına izin vermeyecekti.
İnsanların bakışlarına aldırmadan rahatça içlerinden süzülerek bar’ın kapısına doğru ilerledi. Ahşap kapıya yavaşça dokunarak ittirdiğinde ilk yüze çarpan şey içerideki vanilya ve misk kokusuydu. Güzel kokuyla ruhunu yenilemek istercesine derin bir nefes alarak beklediği yerden bara doğru yürüdü. Barmen’in bakışları altında siyah saten elbisesini, aslında elbise demek pek doğru değildi yani o kadar kumaşa sahip değildi. Elbisesini yavaşça çekiştirerek rahatsız yüzeye yerleşti. Mumların yaydığı cılız ışıklar oda’ya yavaşça yayılıyor, samimi bir ortam oluşturuyordu. Ahşap kızıl masalar ve camdan bir tavanla bir kez daha hayran kalmıştı buraya. Barmene usulca dönerek ‘’Sert bir şeyler olsun lütfen.’’ diye fısıldadı. Müziğin ritimlerinin bedeninde dolaştığını hissederken tanıdık bir sima ile karşılaştı. Xavier. Şaşkınlıkla yüzüne bakarak hızla arkasını döndü. Bells’i görmemiş olmasını umuyordu.