AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

Paylaş
 

 küçük bir kaçamak

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Spencer Pearce
Hufflepuff Bina Sorumlusu & Tılsım Profesörü
Hufflepuff Bina Sorumlusu & Tılsım Profesörü
Spencer Pearce

RP Yaşı : 32
Mesaj Sayısı : 151
Gerçek Adı : Cihan
Yaş : 27

Çanta
Eşyalar:

Evcil Hayvan:

küçük bir kaçamak Empty
MesajKonu: küçük bir kaçamak   küçük bir kaçamak EmptyPtsi Nis. 08, 2024 10:34 pm

[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Spencer Pearce & Atlas Constantinou

KÜÇÜK BİR KAÇAMAK
LONDRA TREN İSTASYONU | KOMPARTMAN



Sabah güneşinin yumuşak ışıkları odasının perdelerinden sızarken, Spencer yatağında hafifçe kıpırdandı. Uykusundan yavaşça uyanırken, içinde Hogwarts'a dair heyecan dolu bir his vardı. Bugün, yeni bir dönemin başlangıcıydı ve o da bu büyülü yolculuğa katılacaktı. Yatağından kalktığında odasının her köşesindeki sihirli eşyalar, kutular ve kitaplar, ona Hogwarts'ta geçireceği zamanı hatırlatıyordu. Hazırlıklarını tamamlamış olmasına rağmen, içinde hala bir heyecan ve biraz da merak vardı. Kıyafetlerini özenle seçti, sihirli eşyalarını çantasına yerleştirdi ve son kez odasına bakarak dışarı çıktı. Evin sessizliği, bugünün önemini daha da belirgin hale getiriyordu. Ailesiyle birlikte kahvaltı masasına oturduğunda, annesi ona gülümseyerek baktı. "Bugün büyük bir gün, değil mi?" dedi annesi. Spencer gülümsedi. "Evet, gerçekten de öyle. Hogwarts'a gitmek için sabırsızlanıyorum." Kahvaltıyı bitirdikten sonra, ailesiyle vedalaşarak Londra'ya doğru yola çıktı. Tren İstasyonu'na vardıklarında, binlerce insanın arasında kaybolmuş gibi hissetti. Ancak içindeki heyecan, bu kalabalığı fark etmesini engelliyordu. Peronlara doğru ilerlerken, trenin düdüğünün çalındığını duydu. Kalbinin hızla attığını hissediyordu, çünkü buradan ayrılacağı tren kalmak üzereydi. Atlas'la buluşmak için sözleşmişlerdi, ancak gözleri onu aradıkça hayal kırıklığı daha da derinleşiyordu. Kalabalığın arasında onun tanıdık siluetini aradı, ancak Atlas'ı göremedi. Bekleme süresi giderek sinir bozucu bir hal almaya başladı. Dakikaların geçmesiyle birlikte içinde bir öfke yükseliyordu. Neden gelmemişti? Ona güvenmiş ve bu önemli gününde yanında olmasını beklemişti. Ama şimdi, yalnız başına, hayal kırıklığı içindeydi. Daha fazla bekleyemezdi. Atlas'ın gelmeyeceğini kabul etti ve trene doğru adımlarını sıkılaştırdı. Adım attıkça, kalbindeki hayal kırıklığına bir öfke eşlik ediyordu. Birlikte yaşadıkları anıları hatırlıyordu ve bu düşünceler onu daha da hırçınlaştırıyordu. Sonunda, trenin kapısına ulaştığında, Atlas'ın olmayışına rağmen içindeki öfkeyi bastırmaya çalıştı. Bir an önce Hogwarts'a varmak istiyordu, çünkü önünde uzanan macera, onun ruhunu yatıştırabilecek tek şeydi. Sert bir şekilde bavulunu trene attı ve ardından kendisi de içeri adım attı. Bu kez yalnızca kendi gücüne güvenmek zorundaydı. Tren, Spencer kompartımanına geçtikten sonra hareket etti. Dışarıdaki manzarayı izlemeyi bırakıp, camdan dışarıya bakarken, ailelerin öğrencilerle vedalaşmalarını izlerken içinde garip bir duygu karmaşası belirdi. Anılar, kendi öğrenci yıllarına dair canlanmaya başladı. O günlerde ailesiyle vedalaşırken hissettiği karışık duygular, şimdi gözlerinden sızan bir damla nostaljiye dönüşüyordu. O anıları düşünürken, tren hareket etti ve yolculuk başladı. Bir saat geçtiğinde, camdan dışarıyı izlerken kompartımana giren tok bir ses ona seslendi. Bu ses, bir yerlerden tanıdık geliyordu, ancak Spencer emin olamadı. Kafasını çevirdiğinde, Atlas'ı gördü. Gözlerinin önünde beliren bu tanıdık yüz, onu şaşırtmıştı. Atlas, kapıyı kapatıp Spencer'ın karşısına oturdu. Onun sessizliği, odanın içinde hâkim olan gergin havayı daha da yoğunlaştırıyordu. Ancak Atlas'ın varlığıyla birlikte, içindeki öfke ve hayal kırıklığı yavaş yavaş yerini bir huzura bırakmaya başladı. Bir an için ikisi de sessizce karşı karşıya oturdu. "Deli misin sen? Bu saate kadar neredeydin Atlas. Annem senin gelmeni bekledi ama ortalarda yoksun. Bu sorumsuzluğun artık gına getirmeye başladı." sessizliği Spencer bozmuştu. Atlas'ın yüz ifadesinde yeterince umursamazlık okunabiliyordu. Atlas cevap vermemeyi tercih etmişti her zamanki gibi. Spencer bu sessizliğin karşısında daha çok gerilmeye başlamıştı. "Konuşmayacaksan defol git Atlas!" dedi ses tonuna dikkat edemeden. Yan kompartımandan duyuduğuna ant içebilirdi ama kanıtlayamazdı. Sessizce doğrulduğu koltuğa geri yaslandı. Spencer kafasını yeniden camdan dışarıyı izlemek için çevirmişti. İçinden ne de olsa Atlas kendisine cevap dahi vermiyordu diye düşünüyordu. Atlas, oturduğu yerden kalkıp sessizce Spencer'ın yanına geldi ve başını yasladı omzuna. Derin bir nefes aldı ve sadece "Özür dilerim." dedi, ardından sessizliğe gömüldü yeniden. Spencer ise bu beklenmedik hamleden etkilenmişti ama anlam veremiyordu. İçindeki öfke, bu ani hareket karşısında bir an için donup kalmıştı. Atlas'ın basit bir özürle işin içinden sıyrılmasına dayanamazdı. Zihni, hızla bir dizi duyguyla dolmaya başladı. Öfkesi, Atlas'ın özrünü kabul etmek istemesine rağmen, kalbindeki yara henüz iyileşmemiş gibi hissediyordu. Bir an için cevap vermedi, sadece Atlas'ın omzuna yaslanmış başını izledi. Zihni, geçmişte yaşadığı hayal kırıklıklarını hatırladı, bunlar Atlas'ın sadece bir özürle hepsini silip atabileceği sorunlar değildi. Ama yine de, Atlas'ın samimi bir şekilde özür dilemesi ve yanına gelmesi, Spencer'ın içindeki öfkenin yerini yavaş yavaş anlayışa bırakmasını sağlamaya başlamıştı. Bu sessizlik anında, Spencer, Atlas'ın samimiyetini ve pişmanlığını hisseder gibi oldu. Sonunda, Spencer sessizliği bozmaya karar vermişti. Dönüp Atlas'a baktı, gözlerindeki sert ifade hâlâ belirgindi ancak bu sefer biraz daha yumuşamıştı. Derin bir nefes aldı ve sessizce, "Anlıyorum." dedi. Bu basit kelime, Atlas'ın yaptığı sorumsuzluğa karşılık verilen ilk adımdı. Atlas, Spencer'ın omzuna daha da sokulup boynundan öpmüştü. Spencer, Atlas'ın fazla yorgun olduğunun farkındaydı, ama bu şekilde davranması ona kötü hissettiriyordu. Ne kadar da sinirlense, Atlas'a karşı duyduğu derin aşk, bu şekilde davranmasına daha fazla izin vermiyordu. Spencer, Atlas'ın boynundan öptüğü anın etkisiyle içinde karışık duygular yaşarken, onu hafifçe itti ve yüzünü çevirdi. Gözlerindeki kararlılık, içindeki karmaşık duyguların üstesinden gelmesine yardımcı oluyordu. "Atlas, lütfen," dedi sakin bir sesle, "Bunu şimdi yapmana gerek yok. Hem sen yorgunsun, dinlenmen gerek." Atlas'ın gözlerindeki bakış, derin bir anlam taşıyordu. Spencer, bu bakışı gördüğünde kalbi hızla atmaya başladı. Bu an, aralarındaki bağın hala varlığını sürdürdüğünü hatırlattı. Ancak bu, yaşadıkları sorunların anında yok olması anlamına gelmiyordu. Spencer, Atlas'ın yanına oturup onun elini tuttu. Atlas, ona teşekkür edercesine gülümsedi. Bu gülümseme, aralarındaki bağın hala güçlü olduğunun bir işaretiydi. Çünkü Spencer'ın kalbinde, Atlas'a duyduğu derin sevgi, tüm zorlukları aşmaya yetiyordu. Atlas'ın gözlerindeki derin anlamı ve Spencer'ın kalbindeki kararlılığı, ikisinin arasında bir yakınlaşma doğurdu. Birbirlerine doğru eğilirken, dudakları buluştu ve uzun süreli bir dudak dansına bırakmışlardı kendilerini. O an, dış dünyayı unuttukları bir an oldu. Tren kompartımanının içindeki hafif sarsıntılar, atmosferi daha da samimi hale getiriyordu. İkisi de birbirlerine sıkıca sarıldılar, duyguları gözlerinden konuşuyordu. Spencer, Atlas'ın yakınlığını hissetmekten dolayı içi huzurla doldu. Ancak Spencer, diğer insanların görmesinden çekindiği için endişeliydi. Çünkü bir profesörün tren kompartımanında bir adamla öpüşmesi fazla yankı uyandırabilirdi. Hızla asasını çıkarıp tren kompartımanının kapısının perdesini örttü ve kilitledi. Bu hareketle, dış dünyayı dışarıda bıraktılar ve sadece birbirlerine odaklandılar. Kompartımanın içi loş ışık altında titrek gölgelerle doluydu. Spencer'ın asası ile perdeyi kapattığı an, odanın içi bir an için tamamen karanlık oldu ve bu karanlık, ikisinin paylaştığı özel anı daha da vurguladı. Spencer, Atlas'ın dokunuşunu teninde hissettiğinde üzerindeki gözleğin çıkarılmaya başladığını fark etti, o anın tadını çıkarmak istedi. Atlas'ın sıcak nefesi, onun derin duygularını daha da ateşli hale getiriyordu. Atlas'ın nefesi vücudunda gezdikçe içindeki alev daha da artıyordu. Kompartımanın içinde, sadece ikisi vardı ve bu an, onların arasındaki bağı daha da güçlendiriyordu. Spencer bir çırpıda Atlas'ın pantolununu çıkarmıştı. Vücutları temas ettiğinde, Spencer Atlas'ı ne kadar özlediğini daha da derinden hissetti. Onun sıcaklığı ve kokusu, yıllar boyunca içinde sakladığı duyguları yeniden alevlendirdi. O an, geçmişteki anılarla dolup taştı ve ona bir kez daha ne kadar değerli olduğunu hatırlattı. Spencer, Atlas'ın kollarında kendini güvende ve sevgi dolu hissediyordu. Bu an, yaşadıkları zorlukları ve ayrılıkları geride bırakarak bir araya gelmenin ne kadar doğru olduğunu ona gösteriyordu. Birlikte geçirdikleri zamanın kıymetini daha da iyi anlıyorlardı. Geçmişteki hatalarını affetme ve birbirlerine olan sevgilerini yeniden keşfetme fırsatı bulmuşlardı. Spencer, Atlas'a sıkıca sarılırken, içindeki huzurun tadını çıkardı. Bu an, ikisinin de birbirlerine olan duygularını daha derin bir şekilde kavramalarını sağladı.

-son-





Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 

küçük bir kaçamak

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

 Similar topics

-
» Kaçamak
» Bir Küçük Günlük
» Küçük Salon
» Küçük bir eğlence.
» Küçük Masum Bir İksir

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: dünya :: Londra Tren İstasyonu-