O da benimle beraber gülmeye başladı. Son sözlerimin ardından uzattığım boş kahve bardağını bana doğru sallayarak, "Sana kahve yaramıyor. Düş görmeye başlıyorsun sonra." Gülümsedi. Bense ona dil çıkarttım. Küçük bir çocuk gibi davrandığımın farkındaydım; fakat keyfim yerine geldiği için elimde olmadan saçma hareketler yapıyordum.
"Ayrıca Çapkınlık Tanrısı değilim ben. Sadece kadınlara bayılıyorum o kadar. Vallahi günahımı alıyorsunuz ha." Alınmış gibi bir ifade yerleştirmişti yüzüne. Bense hala gülüyordum. Kadınlara bayıldığı bir gerçekti. Bunu inkar edecek değildim. Hatta sanırım fazlasıyla bayıldığı birisi çıkmıştı karşısına.
"Hem bi kere o bana sarkıyor, ben ona değil. Dur biraz, Caroline'in seksi olduğunu nerden biliyorsun bakalım sen?" Vay vay! Kendini beğenmiş dercesine bir bakış attım ona. Sorduğu soru ise çok saçmaydı. "Bay Kasonova, acaba sizin seksi olmayan bir kadınla takılmanız mümkün mü?" Sözlerimin arındından duvara asılı saatin çıkardığı ses ile yerimden sıçradım. Olamaz, zaman ne çabuk geçmişti. "Merlin Aşkına! Saat kaç olmuş böyle. Birileri yokluğumu fark etmeden gitmeliyim," dedim telaşlı bir ses tonu ile.
Masaya yaklaştım ve Simon'ı iki yanadığından öptükten sonra kapıya yöneldim. Çıkmadan önce, "Bu arada Simon, bir kez olsun kalbinin sesini dinle. O sana doğru yolu gösterecektir. Kendine iyi bak. Umarım yakında tekrar görüşürüz," dedim ve hızla Balyumruk'un altından Hogwarts'a giden geçide doğru yürüdüm.