Etrafıma bakınırken Juliet'in sesini duydu "Heyyy Jordoan". Hafifçe irkildi. Normalde bu onu korkuturdu ama Juliet'in sesi onu korkutmazdı. Korkutamazdı. Arkasını döndü elinde şişeler vardı; Limonata, çay ve balkabağı suyu. Geldi ve Jordoan'ın yanına oturdu. "Hoşgeldin" dedi Jordoan ve Piknik sepetindeki Puding ve Kazan pastalarını çıkardı. Ve Juliet'e uzattı. Kalbi öyle hızlı atıyordu ki sakarlık yapmaması imkansızdı. Kazan pastasını yerken üstüne limonata döktü. "Ahh-Tanrımm" dedi ve asasını çıkardı T-shirt'üne tutarak "Tergeo" diye fısıldadı. Limonata temizlendi. Hafif rüzgar vardı Juliet'in saçları rüzgarla dalgalanıyordu. Yeşil T-shirt'ü ve pembe mini eteği ile o kadar güzeldi ki. Juliet'e bakarken farkında bile olmadan "çok güzelsin" dedi. "Yani-iltifat etmiyorum, gerçekten öylesin yani-yani, güzel." Dedi.