- Ben daha çok şanslıyım. Senin gibi bir sevgilim ve muhteşem bir kızım var dedi ve ellerini boynuma doladı.

Belini kavradım ve kucağıma alarak yatak odasına doğru yürüdüm. Odaya girdiğimizde ona sadece öyle bakıyordum. Sessizliğimiz ve gözlerimiz konuşuyordu sadece.

- John, vampilerle ilgili neler dönüyor? Anlatman lazım. Rose'u uzak tutmamız lazım.

Onu sertçe yatağa bıraktım ve:

- Bu konuda konuşmak istemiyorum. Konu Rose'u korumaksa...

Duraksadım ve kravatımı gevşettim. Banyoya girdim ve gömleğimi çıkardım.

- Haince planları var işte. Daha fazlasını söylemek istemiyorum. Çünkü; bu konuda konuşmak sinirlerimi bozuyor.

Derin bir nefes aldım ve:

- Bunlarda yetmezmiş gibi bir de muggleların bakanıyla sorunlarımız var dedim ve duş almak için suyu açtım.

Birkaç dakika sonra duştan çıktım. Havlumu belime sardım ve banyodan çıktım.

- İş konuşmayalım olur mu? Sadece Rose'u güven altında tutumak için evden dışarıya çıkmamasını öneriyorum hayatım. En azından biz yanında yokken.

- Bu konuda konuşmak istemiyorum. Konu Rose'u korumaksa... Haince planları var işte. Daha fazlasını söylemek istemiyorum. Çünkü; bu konuda konuşmak sinirlerimi bozuyor.

Banyodaydı. Neden bu kadar sinirlenmişti ki? Anlamıyorum. Bana hiçbir şeyi anlatmazsa ben neden onunla evlenmiştim ki? Topuklularımı çıkarttım ve bir kenara fırlattım. Sinirlenmiştim. Neyse ki, içeride banyodaydı.

- Bunlarda yetmezmiş gibi bir de muggleların bakanıyla sorunlarımız var

Siyasetten kesinlikle nefret ediyordum. Ben küçükken babam yüzünden bu işlerin içindeydim ve o zamandan beri bana çok itici geliyordu.

- İş konuşmayalım olur mu? Sadece Rose'u güven altında tutumak için evden dışarıya çıkmamasını öneriyorum hayatım. En azından biz yanında yokken.

Duştan çıkmış haliyle muhteşem görünüyordu. Gözlerimi alamıyordum. Belki de uzun zamandır görmediğim için bu kadar güzel gelmişti bana...

Yatağa sırtüstü yattım ve tavana bakarak:

- O zaman şu dakikadan itibaren evimizin içine bu olayları sokmayalım hayatım dedim. Ses tonumu ayarlamaya çalışıyordum. Karşımda sadece havluyla durduğu için çok zordu.

Yatağa sırt üstü uzanmış tavana bakarak:

- O zaman şu dakikadan itibaren evimizin içine bu olayları sokmayalım hayatım.

Ses tonundan da anlaşılacağı gibi bana karşı zor dayanıyordu. Dolabımdan bir eşofman ve bir t-shirt çıkardım ve yatağın üstüne koydum. Amié'nin hemen yanına gittim ve:

- Giyinmeden önce birkaç işim var gibi dedim ve gülümsedim. Dudaklarını öpmeye başladım. Aynı zamanda kokusunu da içime çekiyordum. Dudaklarımı birkaç saniyeliğine ayırdım. Yataktan kalktım ve asamı elime aldım. İki kadeh ve bir kırmızı şarap... Romantik bir müzik.

- Hoş ve güzeldir dedim ve gülümsedim. Tekrar onu öpmeye başladım ve ellerimi vücudunda gezdirdim.

Dolabımızı açtı ve içinden bir eşofman ve t-shirt çıkardı. Kolumu başımın altın aldım ve düşünmeye başladım. O tarafa bakmamaya çalışıyordum.

- Giyinmeden önce birkaç işim var gibi dedi ve yanıma geldi.

Tam istediğim gibi davranıyordu. Yatak odamıza da hizmetçi gelmez değil mi? Bu atmosfere bir de kırmızı şarap eklenince daha da güzel olmuştu. Arada Fransız damarım tutuyordu işte...

- Hoş ve güzeldir

Kendimi onun kollarına bıraktım. Özlediğim ve o güvenilir kollara.

- Seni çok özledim...

- Seni çok özledim...

Kokusunu içime çekiyordum. Her yaptığım haraket bana yetmiyordu. Daha da fazlasını istiyordum.

- Benim kadar olamaz dedim ve gülümsedim.

- Sabahın İlk Işıkları İle -

Pencereden sızan güneşin ışığıyla gözlerimi açtım. Yatağın içinde dikeldim ve gülümsedim kendi kendime. Elimi başımın üstüne koydum ve Amié bakmaya başladım. Parmaklarımı saçlarında dolaştırdım. Uzun bir süre uyuyuşunu izledikten sonra yataktan kalktım ve kıyafetlerimi giydim. Sonra odadan çıkıp Rose'un odasına gittim ve ona baktım. Mışıl mışıl uyuyordu. Birkaç dakika onu izledkten sonra mutfağa gittim. Bu gün evde sadece biz vardık. Koşarak mutfağa indim ve birkaç şey hazırladım. Kahvaltı, taze sıkılmış meyve suları ve çikolata...

Yatak odasına çıktım ve Amié'e baktım. Hala uyuyordu. Onu yandırmak istemezdim ama yapacak çok şeyimiz vardı. Amié yaklaştım ve dudağına öpücük kondurdum.

- Günaydın meleğim dedim ve gözlerine baktım.

Rüyamda, Rose ile birlikte bir yerde yürüyorduk. Anlayamıyordum, çok anlamsızdı her şey. Yolda yürürken bir anda bazı yaratıklar geliyordu Rose'u benden çekip alıyorlardı. O kadar bağırmama rağmen prensesim gidiyordu. Yok olmuş gidiyordu...

Beni gerçek hayata döndüren tanıdık bir koku olmuştu. John.

- Günaydın meleğim

Çoktan uyanmış olmama rağmen, gözlerimi hemen açmak yerine biraz daha kapalı tutmayı tercih ettim. Yanımda olsun istiyordum. Uyandığımda gidecekti. İşe gitmesini istemiyordum bugün. Yine de gözlerimi açtım ve:

- Bonjour, mon amour. dedim ve yataktan yavaşça kalkıp onu öptüm. Bu sahneyi özlemiştim.

- Bugün gitmeyeceğini söyle bana lütfen dedim. Yalvarır gözlerle ona bakıyordum.

- Bonjour, mon amour dedi ve beni öptü.

Fransızlar...

- Bugün gitmeyeceğini söyle bana lütfen

Yüzüne hüzünlüce mi baksam mutlu baksam. Onu kandırmak istemiyordum.

- Bugün gitmeyeceğim. Sizinle geçireceğim günümü matmazel.

Yanık kokusu mu alıyordum? Hafifçe kokuyu içime çektim.

- Kahvaltı hazır. Gelebilirsiniz bence dedim ve koşarak mutfağa gittim. Ekmekler yanmıştı. Yanmış olanları bir kenarıya alarak yenilerini koydum.

- Bugün gitmeyeceğim. Sizinle geçireceğim günümü matmazel

Ahh, çok sevinmiştim buna. Birkaç haftayı bir gecede unutabiliyordum... Burnuma gelen yanık kokusundan anladığım kadarıyla kahvaltı hazırlamıştı ama yanıyordu. Sessizce güldüm.

- Kahvaltı hazır. Gelebilirsiniz bence

Dolaba doğru yöneldim ve üzerime saten sabahlığımı giydikten sonra Rose'un odasına gittim. Melekler gibi uyuyordu. Uyandırmak istemediğim için kapısını çektim ve direk mutfağa gittim.

- Ne yaktın hayatım? dedim ve hemen düzelttim. Pardon, ne yaptın? dedim gülerek.

Saten sabahlığıyla karşımdaydı ve güzel duruyordu. Kendimi kaybedebilir miydim?

- Ne yaktın hayatım? Pardon, ne yaptın? dedi gülerek.

Gülerek ona baktım.

- Geç dalganı sen dedim ve sandalyeyi çekerek oturmasını işret ettim.

- Ekmekleri yaktım senin yüzünden dedim sitemle arkam ona dönükken. Yüzümde gülümseme vardı. Sıcacık ve yanmamış olan ekmekleri masaya koydum ve:

- Senin güzelliğinde kaybolurken yaktım işte. Şok itiraf! dedim ve kahkaha atarak yerime oturdum. Neşem yerindeydi ve hiçbir şey bozamazdı.

Tabağımdan birkaç lokma aldıktan sonra sesimi temizledim ve:

- İlginç birşey yapmaya ne dersin? İkimiz? Sen ve ben. Yamaç paraşütü ya da bungee jumping? dedim ve meyve suyumdan birkaç yudum aldım.

- Geç dalganı sen

Kapıya dayanmış onu seyrediyordum. Eğleniyor gibiydi.

- Ekmekleri yaktım senin yüzünden

- Çok özür dilerim hayatım, dedim. Blöfünü yutmuş gibi davranıyordum.

Masaya geçip oturdum ve ekmekten bir parça aldım. Felaketti ama yüz ifademi bozmamaya çalışıyordum.

- Senin güzelliğinde kaybolurken yaktım işte. Şok itiraf! dedi ve aynı anda ben de güldüm.

- İlginç birşey yapmaya ne dersin? İkimiz? Sen ve ben. Yamaç paraşütü ya da bungee jumping?

Ekmeğimden bir parça daha aldım ve üzerine meyve suyumu içtim. Kuru kuru daha kötüydü tadı ama John yaptığı için beni çok rahatsız etmiyordu.

- Süper bir fikir. Muhteşem kahvaltımız bitince hazırlanıp çıkarız. dedi gülerek.

- Çok özür dilerim hayatım.

Oyuncu yeteneği kuvvetli olsa da numaradan dediğini biliyordum.

Masaya oturduktan sonra birkaç şey atıştırdık. Amié'nin yüzünden anlaşılacağı gibi ekmeklerimi beğenmemişti. Açıkçası kötülerdi. Masadan kalktım ve yeni kızarmış ekleri aldım. Yanmamış olmaları iyiydi.

- Süper bir fikir. Muhteşem kahvaltımız bitince hazırlanıp çıkarız

- Bitince çıkarız dedim ve gülümsedim. Doyduğumu anladıktan sonra masadan kalktım ve:

- O zaman Serena'yı çağırsak iyi olacak. Rose evde tek kalamaz dedim ve üstümü değişmek için odaya gittim.

- Bitince çıkarız dedi ve masadan kalktı. Ben henüz doymamıştım, yediğim yemeklerin yarısının yanık olduğu düşünülürse... Yanmamın olan ekmekleri önüme doğru çektim ve atıştırmaya başladım.

- O zaman Serena'yı çağırsak iyi olacak. Rose evde tek kalamaz

Masanın üzerindeki tereyağını aldım ve sıcacık ekmeğin üzerine sürdüm. Mmm, enfes görünüyordu. Daha sonra, çilek reçelinden bir parça daha aldım ve onu da tereyağının üzerine iyice yayıp ağzıma attım. Muhteşemdi. Tam damak tadıma hitap ediyordu...

- Ama benim kahvaltım hala bitmediii! dedim bağırarak. Yatak odasında olduğu için sesimi duymama ihtimali vardı.

Daha sonra, yerimden kalktım ve kahve makinesinin başına geçip kendime şöyle en güzelinden bir kahve hazırladım. Sabahları kahve olmazsam olmazımdır! Kocaman kahve kupamı elime aldım ve tezgahın üstüne oturdum. Yaptığım çok komikti ama tezgahın üstünde oturmaya bayılıyordum.

- Ama benim kahvaltım hala bitmediii!

Sesini azda olsa duyabilimiştim. Haklıydı bitmemişti. Üstüme beyaz bir t-shirt ve altına da tırtık olan bir kot pantolan giydim. Sonra hızlıca aşağıya indim ve mutfağa yöneldim:

- Üzgünüm bebeğim. Sadece hazırlanmak için çıkmıştım dedim ve yanağına bit öpücük kondurdum.

- Üzgünüm bebeğim. Sadece hazırlanmak için çıkmıştım dedi ve yanağıma bir öpücük kondurdu.

Üstünü çoktan değişmişti.

Beni beklerken sıkılacaksın...

Tezgahtan zıplayarak aşağıya indim ve kahvemi tezgaha bırakıp John'un yanına geçtim.

- Ne giysem acaba? Şimdi bir saat bunu düşüneceğim dedim gülümseyerek.

- Ne giysem acaba? Şimdi bir saat bunu düşüneceğim

Gülümsedim.

- İstersen bir gün boyunca düşün ama yine de bekleyeceğim dedim ve gözlerinin içine baktım.

- Salonda olacağım hayatım dedim ve salona gidip koltuğa oturdum. Televizyonu açtım ve kanallara göz atmaya başladım.